• Sonuç bulunamadı

Davutoğlu Dönemi Öncesi Türkiye-Orta Asya Türk Cumhuriyetleri İlişkilerinin

Davutoğlu dönemi öncesi Türkiye’nin izlediği Orta Asya politikaları dönemsel olarak ayrılacak olursa dört farklı dönemde incelenebilir. Bunlardan ilki, bağımsızlık sürecinin yaşandığı ve Türkiye’nin bölge ülkelerine yakınlaşmakta kararsız kaldığı 1989-1991 arası dönemdir. İkinci dönem ise, 1991-1993 arası dönemdir ki, bu dönemde siyasi hedefler planlı bir şekilde oluşturulmamıştır fakat liderlerin inisiyatifiyle bir yakınlaşma ve bütünleşme süreci başlatılmıştır. Üçüncü dönem ise bölgede Rus etkisinin kabul edildiği, hayal kırıklığının yaşandığı, 1993-1995 arası dönemdir.410 1995-2003 arası dönem ise durgunluk dönemidir. Bu dönemde ilişkiler devam etmiş fakat karşılıklı olarak oluşan hayal kırıklığı

406 Amanov, “Türkiye-Türkmenistan….”, s.165.

407 Tuğçe Varol Sevim, “Türkiye Türkmen Gazını Ancak Uzaydan Alabilir”, http://www.21yyte.org/tr/yazi6741-Turkiye_Turkmen_Gazini_Ancak_Uzaydan_Alabilir.html, (01.03.2013).

408 Varol, “Türkiye Türkmen…”

409 Amanov, “Türkiye-Türkmenistan….”, s.167.

410Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya…”, s. 371-372.

104

ortamı ve tarafların dış politika farklı yönelişler yaşadığı bir dönemdir. Türkiye bu dönemde AB hedefine yönelmişken Türk Cumhuriyetleri ABD ve Rusya arasında tercih yapmaya başlamışlardır. Bu dönemde Rusya’nın ekonomik ve siyasi krizleri aşarak yeniden toparlanmaya başlaması Türk cumhuriyetlerinin Rusya ile yeniden yakınlaşmasının en önemli etkeni olmuştur. Bu süreçte Türkmenistan iki taraf arasında kalmak yerine 1995’te BM’nin tarafsızlık statüsündeki ülkesi olarak kabul edilmiş, Özbekistan ise ABD ile ilişkilerini geliştirerek Rusya’nın etki alanından çıkmaya çalışmıştır. Kazakistan Rusya ile yeniden ekonomik ve siyasi entegrasyon sürecini başlatırken Kırgızistan demokratikleşme çabaları, siyasi ve ekonomik krizlerle boğuşmak zorunda kalmıştır.

İlk olarak Moskova’daki yönetimin Kazakistan Komünist Parti Genel Sekreterliği’ne bir Rus’u atamasıyla başlayan “Jeltoksan Olayları”, milliyetçi öğrenci hareketleri ve Ermenistan sorunundan dolayı Azerbaycan’da da benzer olayların yaşanması ülkelerin bağımsızlık süreçlerini başlatmıştır. Türkiye olaylara ilk başta temkinli yaklaşmıştır, ancak 1991 yılına gelindiğinde Cumhurbaşkanı Turgut Özal, SSCB ziyareti sırasında sadece Moskova’yı değil, Kazakistan ve Azerbaycan Birlik Cumhuriyeti’ni de ziyaret etmiştir.411

Bağımsızlıkların tanınmasının ardından Türkiye, bölgeye siyasi bir heyecanla ve uzak hedefleri gösteren söylemlerle girmiştir. Eylül 1991’de Orta Asya’da incelemeler düzenlemek üzere bir heyet oluşturulmuştur. Bilal Şimşir, Kurtuluş Taşkent ve Halil Akıncı oluşan heyet 12-17 Eylül arasında, Azerbaycan, Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan’ı ziyaret etmiştir. 28 Şubat – 6 Mart 1992 tarihleri arasında da Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin bölge ülkelerine ziyaretlerde bulunmuştur.412 Karşılıklı olarak Türk Cumhuriyetlerinden liderler de Türkiye’ye gelmişlerdir. Eylül 1991’de Nazarbayev’in Ankara ziyareti sırasında “21 Yüzyıl Türk Yüzyılı olacak” demesi büyük heyecan yaratmıştır.413 Demirel’in 27 Nisan-3 Mayıs 1992’de Orta Asya ziyareti sırasında Türkiye 1,1 milyar Dolarlık ithalat kredisi ve yardım sözü vermiştir. Bunun yanında Demirel, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin, ticarette Ruble’yi terk etmelerini, Latin alfabesine geçmelerini ve enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden geçirilmesi gerektiğini söyleyerek açıkça Rusya’yı karşısına almıştır.414 İlişkilerin geliştirilmesi için oldukça olumlu adımlar olarak görülen bu politikalar, iyi yönetilememiştir. 30-31 Ekim 1992 tarihinde Ankara’da düzenlenen Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi’nde Kazakistan ülkesindeki Rus azınlıkları dikkate alarak,

411 Çaman, Efe, “Kafkasya ve Orta Asya’da Türkiye’nin Yeni Bölgesel Politikası: Dış Politika’nın Yönelim Sorunsalı”, Avrasya Dosyası, Türk Dünyası-Çin, C.12, S.1, 2006, s. 191.

412 Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya…”, s. 376.

413 Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya…”, s. 380.

414 Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya…”, s. 384.

105

etnik ve dini söylemlerden kaçınmıştır. Yine Rus nüfusunun yarattığı endişeden dolayı, Kıbrıs meselesine destek vermemiştir. Türk Dünyasının ortak sorunlarından bir olarak görülen Karabağ meselesinde de, Rusya’yı kızdırmak istemeyen Orta Asya ülkeler, Türkiye ve Azerbaycan’a destek vermemişlerdir.415 1994 yılında düzenlenen 2. Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi’nde de Azerbaycan Devlet Başkanı Elçibey’in milliyetçi söylemeleri diğer ülkeleri rahatsız etmiştir. Elçibey’in milliyetçi ve Rusya karşıtı biri olarak bir darbeyle devrilmesi de, diğer ülkeler tarafından ders olarak algılanmıştır.416

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde de ilk yıllarda heyecanlı konuşmalara konu olan Orta Asya Türk cumhuriyetleri, 1995’e gelindiğinde önemini yitirmiştir. 1997 yılı da Türk diplomasisinin ağır darbeler aldığı bir yıl olmuştur. AB üyelik sürecinden dışlanan Türkiye, Kuzey Irak operasyonları ve İsrail’e yakınlaşması nedeniyle İKÖ tarafından kınanmıştır.

TBMM’deki dış politika üzerine yapılan konuşmalarda da DSP adına konuşan Bayram Fırat Dayanıklı’nın rutin bir ziyaret gezisini belirtmesinin dışında, Türk Cumhuriyetleri’nin adı bile geçmemiştir.417 2001 yılında Dışişleri Bakanı İsmail Cem ise, Meclis’te yaptığı konuşmada, Türkiye ve Türk cumhuriyetleri arasındaki ekonomik gerilemeyi, Türk diplomasisinin başarısızlığına değil, Türk cumhuriyetlerinin ekonomik gerilemesine bağlanması gerektiğini, ayrıca Rusya’nın Türk cumhuriyetlerini terk edip çıktığının sanılmamasını, bu ülkelerin nüfuslarının yüzde 35-40’ının zaten Rus olduğunu hatırlatarak, Türk cumhuriyetleri ile ilişkilerde Rusya’nın hala birinci aktör olmasının normal karşılanması gerektiğini belirtmiştir.

418 Halbuki durum İsmail Cem’in söylediği gibi değildir. Orta Asya’daki Rus algısı değişim göstermekle beraber Türk cumhuriyetleri ile sıkı ilişkilerin kurulmasına müsait bir siyasi boşluk da oluşmuştur. Rusların en yoğun yaşadığı Kazakistan’da bağımsızlığın ilk yıllarında yaklaşık yüzde 40 civarında olan Rus nüfusu 1997’ye kadar Kazakistan’dan Rusya’ya gerçekleşen göçler ile yüzde 14 oranında düşmüştür.419 Diğer Türk cumhuriyetlerinde, Kırgızistan’da yüzde 20, Özbekistan’da yüzde 14, Türkmenistan’da ise yüzde 4 civarında Rus azınlık yaşamaktadır.420 Kazakistan ve Kırgızistan ülkelerindeki Rus nüfusunun yanında güvenlik endişeleriyle birlikte Rusya ile yakın ilişkiler kurmuşlardır fakat bu Özbekistan ve Türkmenistan için tam anlamıyla geçerli değildir. Kazakistan’ın yanında Kırgızistan da

415 Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya…”, s.390.

416 Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya…”, s.397.

417 Yenigün, M. Cüneyt, Soğuk Savaş Sonrasında TBMM ve Dış Politika Belgeler-Yorumlar, Ankara, Nobel Yayınları, 2004, s.501.

418 Yenigün, Soğuk Savaş…, s. 502.

419 İlyas Kamalov, Rusya’nın Orta Asya Politikaları, Ahmet Yesevi Üniversitesi, Ankara, 2011, s.55.

420 Cia factbook, https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/wfbExt/region_cas.html, (02.02.2013).

106

güvenlik gerekçeleriyle Rusya ile ortak hareket etmeye çalışmaktadır. Kırgızistan, Kazakistan gibi Rusya ile ortak bir sınıra sahip değildir ancak küçük ve ekonomik olarak zayıf bir ülke olan Kırgızistan, Çin sınırında yer almasından dolayı, Rusya ile hareket etmeyi bir güvence olarak görmektedir. Özbekistan’ın Rusya ile ilgili jeopolitik algısı tamamen bir tehdit algılamasıdır. Özbekistan Rusya’yı hakimiyetinden kurtulduğu bir düşman olarak görmekte ve bundan dolayı Rusya ile hiçbir entegrasyon sürecine yakın durmamaktadır.421 İşbirliği süreçlerine girmekte ancak bunun iki eşit devlet statüsünde gerçekleştiği vurgusunu yapmaktadır. Kerimov’a göre Rusya hala yayılmacıdır422 ve BDT de dahil olmak üzere Rusya’nın öncülüğündeki entegrasyon süreçleri Rusya’nın eskiye dönme arzusundan kaynaklanmaktadır.423 Kerimov Rusya’nın bölgeye yakınlaşma projelerine, “Biz Boris Yeltsin’in eski birliği yeniden kurmaya kalkışmak bir faciaya dönüşecektir düşüncesine katılıyoruz” diyerek görüşlerini açıkça beyan etmektedir.424 Kerimov, Avrasya Birliği projesini de eskiye giden bir yol olarak görmekte,425 Türkistan bütünleşmesine karşı bir entrika olarak yorumlamaktadır.426 Kerimov’a göre bölgedeki birçok sıkıntının kaynağı Sovyetler Birliği olduğu gibi bölgedeki terör sorunu da Sovyet politikalarının bir sonucudur.

Sovyetlerin din karşıtı politikaları bölgedeki dini grupların radikalleşmesine ve siyasi bir cephe haline gelmesine neden olmuştur.427 Özbekistan’ın Rus algılaması Orta Asya’yı anlamak için önemlidir, çünkü Özbekistan gerek Türk Cumhuriyetleri’nin ortasında yer alan, diğerlerine göre daha az riskli bir coğrafyaya sahip, nüfus olarak daha homojen ve yoğun, kültürel anlamda daha az tahribata maruz kalmış bir ülkedir. Bundan dolayı Rusya’nın üzerinde herhangi bir araçla baskı kurması zor olan ve kültürel kimliğini koruyabilmiş bir bölgenin Rus algısını yansıtması açısından daha yalındır. Türkmenistan ise 1995’te aldığı BM tarafsızlık statüsünü dış politikasının merkezine oturtarak güvenliğini sağlamış ve ne Rusya ile ne de Orta Asya devletleri ile bütünleşme süreçlerine girmemiştir. 1881’de Göktepe Kalesinde Ruslara karşı son direnişlerini gerçekleştirirken yaklaşık 14 bin şehit veren Türkmenlerin428 Rus algısı da çok olumlu değildir. Türkmenistan’ın bu yaklaşımında da tarafsızlık statüsünden kaynaklanan güven yatıyor olabilir. Türkmenistan’ın Rus algısı,

421 Nazım Cafersoy, “Bağımsızlık ve Güvenlik Gölgesinde Rusya-Özbekistan İlişkileri (1991-2001)”, Avrasya Dosyası, C.7, S.3, (Sonbahar 2001), s.181.

422 İslam Kerimov, Özbekistan 21. Yüzyılın Eşiğinde, Ankara, Bilig, 1997, s.58.

423 Kerimov, Özbekistan…, s.59-60.

424 Kerimov, Özbekistan…, s.64.

425 Hasan Ali Karasar, Sanat Kuşkumbayev, Türkistan Bütünleşmesi Merkezi Asya’da Birlik Arayışları 1991-2001, İstanbul, Ötüken, 2009, s.53.

426 Karasar, Kuşumbayev, Türkistan Bütünleşmesi…, s.59.

427 Kerimov, Özbekistan…, s.41.

428 Hugh Pope, Evlad-ı Fatihan Türki Dünyanın Yükselişi, İstanbul, Özkaracan Matbaacılık, 2005, s.197.

107

Avrasya Birliği’ne karşı Özbekistan ile benzer tepkileri vermesinden de okunmaktadır.

Türkmenistan’ın kurucu Cumhurbaşkanı Niyazov, Avrasya Birliği’ni “Prematüre, gereksiz ve ayrılıkçı” olarak nitelendirmiştir.429 Türkiye-Türk cumhuriyetleri ilişkileri kurulurken Orta Asya Türk cumhuriyetlerinde Rus algısı ve etkisi Türkiye’ye imkan sağlayabilecek durumda olmuştur. Bundan dolayı Türk dış politikasının 2000’lere gelindiğinde Türk cumhuriyetleri politikalarında başarılı olduğunu, fakat Rusya’nın bölge üzerindeki etkisinden dolayı vazgeçilmesi gerektiğini söylemek, dış politikada Türkiye’nin çıkarlarına uygun bir söylem olmamıştır.

Türkiye’nin Orta Asya’daki Türk cumhuriyetlerine yönelik politikaları 1990-2002 yılları arasında umutlar, hayaller, heyecanlar ve büyük projeler arasında dalgalı bir dönem geçirmiş, önemli adımların atılmasına rağmen beklenen faydayı sağlayamamıştır. 11 Eylül 2001 sonrası dönemde ise; hem küresel çapta yaşanan değişim hem de Türk dış politikasının yaşadığı değişim, Türkiye’nin Orta Asya politikalarında da bir değişimin ve yenilenme sürecinin beklenmesine neden olmuştur. Bunun yanı sıra, Orta Asya ülkeleri de, artık yeni bağımsızlığını kazanan tecrübesiz devletler değildir ve kendilerine ait politikalar geliştirme çabası içindedirler.

Bağımsız Türk cumhuriyetleri ya da daha geniş bir coğrafi algılamayla Türk dünyası, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Türk dış politikasının gündemine, heyecanlı söylemlerle düşmüştür. Girmiştir yerine düşmüştür diyebiliriz çünkü bu gündem Türk dış politikasını hazırlıksız yakalamıştır. Sovyetler Birliği’nin, Türkiye için, ani olan dağılma süreci sonunda bağımsızlıklarını ilan eden Türk cumhuriyetleri Türkiye ile ilişkilerini geliştirmeye hatta Türk dünyası söylemini benimseyerek hızlı bir bütünleşme sürecine hazır olduklarını ya da buna razı olduklarını göstermişlerdir. Türkiye ile Türk cumhuriyetleri arasında çeşitli alanlardaki anlaşmalarla ve kalabalık ziyaretlerle başlayan ilişkiler, geleceğe yönelik bilinçli bir stratejinin değil dünyadaki değişimin sonucu ortaya çıkan Türk dünyası heyecanını siyasi ve ekonomik zemine oturtma çabasıdır. Bu çaba duygusal yoğunluğun daha fazla yaşandığı bir dönemi ortaya koymuştur. Bu durumu Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından bölgeye giden dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, gerçekleştirdiği ziyaretler sonrasında Türk cumhuriyetleriyle ilgili olarak, “Hâlâ dilsiz gibi birbirlerinin yüzlerine baksalar bile, birbirlerini kucaklayacak kadar, hem sağduyuya hem de hisse sahiptirler.”diyerek430 ülkeler arasındaki duygusal durumu tarif etmiştir. Bunun yanında ülkeler arasında işbirliği için yeterli

429 Karasar, Kuşumbayev, Türkistan Bütünleşmesi…, s.56.

430 Turgut, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne…, s.83.

108

ekonomik, siyasi ve stratejik planlamanın olmadığı da hissiyata yapılan vurgunun yoğunluğundan çıkarılabilmektir.

Türk dünyası heyecanı ile takip edilen siyaset Türk cumhuriyetlerine yönelik toptancı politika üretilmesine, yani bu ülkelerin hepsinin bir arada değerlendirilmesine ve hep bir arada düşünülerek politika üretilmesine neden olmuştur. Türk dünyası’nda bir bütünleşme stratejisi çerçevesinde izlenen bir siyasetin yokluğu bütüncül tarzdaki politikayı havada bırakmıştır.

Geleceğe yönelik uzun vadeli planlarla hareket edilmediği sürece bütünleşme yönündeki söylemler yalnızca bölgeye yönelik politika geliştiren diğer devletleri endişeye sevk etmiş ve Türkiye’nin politikalarının şüpheyle karşılanmasına neden olmuştur. Bu bağlamda Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin her birinin kendine özgü tarihsel, ekonomik ve sosyal koşulları da göz ardı edilmiştir. Türkiye’nin Orta Asya politikaları ele alınırken devletlerin özgün koşulları ele alınmamış, yalnızca Türkiye’nin Orta Asya veya Türk cumhuriyetleri politikaları şeklinde bir değerlendirme yolu tercih edilmiştir. Bu yöndeki değerlendirmelerin gerekliliği Türk dünyasında bütünleşme stratejileri bağlamında gerekli olmakla birlikte, ikili ilişkilerin değerlendirilmemesi bölgeye yönelik politikaları ve analizleri eksik bırakmaktadır.

C. Davutoğlu Dönemi Türkiye-Orta Asya Türk Cumhuriyetleri İlişkilerindeki