• Sonuç bulunamadı

Pro-aktif dış politika kavramı, geleneksel dış politikadaki edilgen ülke rolüne eleştirel bir yaklaşımla ortaya çıkmış, Türk dış politikasında değişimi yansıtan ve dış politikadaki yeni hareketliliğin birçok unsurunu içinde barındıran bir kavramdır. Pro-aktif dış politika ilkesi Türk dış politikasında yeni yönelimleri ve hamleleri yansıtan bir adlandırmadır. Bu ilke çerçevesinde uluslararası örgütlerde etkinlik, bölgesel krizlerde ve çatışmalarda arabuluculuk, bölgesel kalkınma yardımları, ritmik diplomasi ve bölgesel maksimum işbirliği adımlarının atılması hedeflenmektedir.53

52 Davutoğlu, Stratejik Derinlik…, s.9.

53 Aras, “Davutoğlu Era…”, s.9.

22

Bölgesel ve küresel alanda etkin bir Türkiye’nin olması için ilk olarak uluslararası örgütler içinde etkinlik kazanılması hedeflenmiştir. Bu konu ileride daha detaylı olarak değerlendirileceği için burada şunları söyleyebiliriz; Türkiye Soğuk Savaş süresince ve Soğuk Savaş sonrasında askeri, siyasi ve ekonomik örgütlerde üye olarak bulunmuş ancak örgütler içinde etkin olamamış ve bu örgütleri Türk dış politikasının çıkarları doğrultusunda değerlendirememiştir. NATO, Avrupa Birliği (AB), İslam Konferansı Örgütü (İKÖ), Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO), Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü (KEİ) Türkiye’nin üyesi olduğu önemli uluslararası yapılardır. Bu örgütler Türk dış politikası bir çeşitlilik sunmaktadır. Fakat bu örgütlerin amaçları arasında farklılıklar vardır Hatta bu farklılıklar örgütler arasında çelişkilere de neden olmaktadır.54 Örneğin AB’ye alternatif göstermek ve Rusya ile ilişkileri düzeltmek için oluşturulan KEİ ile İran’ın da içinde olduğu ve bundan dolayı Rusya ile ABD’yi tedirgin eden ECO’nun hedef ve araçlarındaki çelişkiler,55 Orta Asya politikasının aynı zamanda bir araç olarak kullanıldığını göstermektedir. Bu çelişkiler her iki örgütün de kilitlenmesine ve iş yapamaz hale gelmesine neden olmuştur.

Türkiye Birleşmiş Milletler içinde de herhangi bir etkinliğe sahip olamamış ve yine aynı şekilde İKÖ’yü de etkin bir şekilde değerlendirememiştir. Türk Cumhuriyetleri arasında yapılan liderler zirvesi de Türk Cumhuriyetleri’nin bağımsızlıklarını kazanmalarının hemen ardından başlamış ancak kurumsallaşma yönünde herhangi bir gelişme göstermeksizin seremonyal özelliklerle devam etmiştir. Bundan dolayı bölgesel ve küresel anlamda hiçbir etkinlik gösterilememiştir.56

Pro-aktif bir dış politika anlayışıyla yalnızca Türkiye’nin daha önce üye olduğu örgütlerde etkinlik sağlanmamış, aynı zamanda Afrika Birliği, Dünya Su Formu, Karayipler Topluluğu, Arap Birliği gibi Türkiye’nin daha önce yer almadığı örgütlerde de aktif bir tutum sergilemiştir.57 Bu örgütler aracılığıyla dış politikadaki hareket sahası ve araçlar da genişletilmiştir.

Dış politikada etkinliği artıracak olan stratejilerden biri de bölgesel ihtilaflarda arabuluculuk rolüdür. Böylece Türkiye bölgenin sorunlarına müdahil olacak, uluslararası gündemin meselelerini oluşturan konularda da ön plana çıkarak söz sahibi olacaktır. Ayrıca merkez ülke anlayışı içinde bölgesel ihtilafların giderilmesi yoluyla, bölgenin ve dolayısıyla Türkiye’nin güvenlik ve istikrarı sağlanmış olacaktır. Bu bağlamda, Türkiye’nin Bosna Hersek’teki, Kafkasya’daki ve Orta Doğu’daki sorunlarında etkin rol oynaması

54 Davutoğlu, Stratejik Derinlik…, s.222.

55 Davutoğlu, Stratejik Derinlik…, s.482,491.

56 Davutoğlu, Stratejik Derinlik…, s.223.

57 Aras, “Davutoğlu Era…”, s.9.

23

gerekmektedir.58 Bu bağlamda Türkiye, bölgedeki sorunlar ve devletler arası anlaşmazlıklar için çözüm üreten taraf olmaktadır. Bölgedeki anlaşmazlıkların giderilmesi için bölge ülkelerine öncülük etmeye çalışmakta ve Batılı ülkelerin dikkatini, bu sorunların çözümüne ilişkin planlarına çekmektedir.

Bölgesel kalkınma yardımları da pro-aktif dış politikanın önemli araçlarından biri olarak görülmektedir. Dış yardımlar veya resmi kalkınma yardımları dünya siyasetinde etkin bir şekilde rol oynamaktadır. Yardım alan devletler genellikle ekonomik olarak modernleşmek, siyasi olarak istikrara kavuşmak ve askeri anlamda güçlenerek güvenliklerini sağlamak isterler. Yardım veren devletler ise, çeşitli iddialar ile yardım yapsalar bile, ya kısa vadede ya da uzun vadede siyasal, ekonomik ve askeri çıkarlar elde etmeyi amaçlarlar.59 Ekonomik yardımlar Soğuk Savaş döneminde yalnızca büyük devletlerin kullanabildiği bir dış politika aracı olmuştur.60 Bu devletlerin ekonomik yardımları dönem içindeki dış politika yaklaşımlarını da yansıtan bir gösterge olmuştur. Örneğin ABD’nin kalkınma yardımları dış politikasındaki yönelişleri ve öncelikleri göstermesi açısından da önemlidir. 1955’te ABD’nin dış yardımlarının yüzde 6’sı Orta Doğu’ya ayrılırken, 1995’te bu oran yüzde 55’e çıkmıştır.61

Türkiye’de 2003 öncesinde Devlet Planlama Teşkilatı tarafından şekillendirilen Kalkınma Yardımları AK Parti döneminde Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) tarafından düzenlenmeye başlamıştır. Bu dönemden itibaren Türkiye’nin kalkınma yardımlarının miktarında ciddi bir yükseliş meydana gelmiştir. Hatta 2006 yılında Türkiye yükselen bağışçı ülkeler arasında birinci olmuştur.62 2005 yılında 85 milyon Dolar seviyesinde olan kalkınma yardımları 2009 yılında 707 milyon Dolara ulaşmıştır.63 TİKA’nın faaliyetleri ileride detaylı olarak ele alınacaktır.

Öte yandan, pro-aktif dış politikanın istikrarlı bir şekilde başarıya ulaşması için sayılan bu stratejilerinin “ritmik diplomasi” anlayışı ile desteklenmesi gerekmektedir.64 Dinamik bir yapı gerektiren pro-aktif dış politikada, statik diplomasi anlayışının yetersiz kalacağı düşünülerek, daha fazla ve sürekliliği olan, aynı zamanda belli sıklıkta gerçekleştirilen ziyaret ve toplantıların yapılmasının gerekli olduğu kabul edilmektedir.65 Bu kapsamda, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın ziyaretinin 57 yıldır, İtalya Başbakanı Prodi'nin ziyaretinin ise

58 Davutoğlu, “Turkey’s Foreign…”, s.81-82.

59 Mehmet Gönlübol, Uluslararası Politika, II. Baskı, Ankara, Siyasal Yayınları, 1978, s.142.

60 Gönlübol, Uluslararası…, s.142.

61 Güner Özkan, “Kalkınma Yardımında Öncelikler ve Türkiye-Türk Cumhuriyetleri Örneği”, Orta Asya ve Kafkasya Araştırmaları Dergisi, C. 2, S. 4, 2007, s.34.

62 Özkan, “Kalkınma Yardımlarında…”, s.30.

63 2009 Kalkınma Yardımları Raporu, TİKA, s.22.

64 Aras, “Davutoğlu Era…”, s.8.

65 Davutoğlu, “Türkiye Merkez…”.

24

40 yıldır yapılmayan ziyaretler olması; 1 Mart 2003 Tezkere Krizi sonrasında ABD'de Erdoğan'ın çok başarılı bir program gerçekleştirmesi ve Bush'un ikili görüşmeler için NATO zirvesi dışında resmi ziyaretle Türkiye'ye gelmiş olması, söz konusu ritmik diplomasinin başarısına birer örnek olarak gösterilmiştir.66 Davutoğlu da Dışişleri Bakanı olarak geçirdiği ilk yılında; 28 Avrupa, 27 Orta Doğu, 18 Balkan, 9 Asya ve 8 ABD ziyareti gerçekleştirerek, teorideki ritmik diplomasi anlayışını kendisi de pratiğe dönüştürmüştür.67

Yönetici kadrolarının diplomatik ziyaretler konusundaki başarısına rağmen, bölgedeki sorunların fazla ve kronik olması bunun yanında Dışişleri Bakanlığı’nın kıt kaynakları diplomasiyi zora sokmuştur.68 Dışişleri Bakanlığı’nın kadro yetersizliği pro-aktif dış politikanın izlenmesini zora soktuğu gibi atılan adımların bir neticeye ulaşmaması da dış politikaya yöneltilen eleştiriler arasında yer almıştır. Pro-aktif bir dış politika kaygısıyla gerçekleşen arabuluculuk girişimleri sonuçsuz kalmış ve arkasında yeni sorunlar bırakmıştır.

Türk diplomasisini pasif bir yapıda kurtarıp, pro-aktif yapıya kavuştuğuna delil olarak sunulan girişimler sonuçsuz kalmıştır ve diplomaside artan hareketlilik de bir bütünlük içinde stratejik hedeflere kilitlenmemiştir.69