• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM: YENİ BİR YEREL SEÇİM SİSTEMİ ÖNERİSİ

3.1. Yeni Seçim Sisteminin Tasarımı: Temel Dinamikler ve Kriterler

3.1.1. Dışsal Dinamikler

Yeni seçim sisteminin temel dışsal dinamikleri olarak uluslararası belgeler, demokrasi anlayışındaki değişim, kentsel sorunlar ve yeni toplumsal hareketler, dijitalleşme ve akıllı teknolojiler, seçim sistemlerine ilişkin genel eğilimler ve ülke incelemelerinden elde edilen bulgular analiz edilmektedir.

3.1.1.1. Uluslararası Belgeler

1. bölümde incelenen uluslararası belgelerde yerel demokrasi açısından hem temsil hem katılım vurgusunun öne çıktığı belirtilmişti. Bu belgelerde “Seçim sistemi ne olmalıdır?” sorusuna yanıt aranmamakta, demokratik bir seçimin temel ilke ve standartları ortaya

konulmaktadır. Seçim düzenlemeleri ve seçimlerin bu ilkelere uygun olarak yürütülmesi savunulmakta ve seçim sistemi tercihi ülkelere bırakılmaktadır.

Bu belgelerde ülke seçim sistemlerinde temsil düzeyi düşük/yetersiz kalan kadınlar,

azınlıklar ve ülkede ikamet eden yabancıların temsili konusuna özellikle yer verilmekte ve bu konularda tedbirler alınması tavsiye edilmektedir. 2. bölümde ele alındığı üzere kadın temsili Türkiye’de de temsil konusunun sorunlu alanların birisidir ve gerek ulusal gerekse yerel düzeyde kadın temsili yeterli görülmemektedir.

Son yıllarda giderek artan katılımcılık vurgusu özellikle yerel yönetimlerin politikaları, kararları ve kaynak kullanımında vatandaşların aktif biçimde belirleyici, etkileyici ve denetleyen bir konumda olmasını hedeflemektedir. Katılım, incelenen belgelerde belirgin bir biçimde kendine yer bulmaktadır.

3.1.1.2. Demokrasi Anlayışındaki Değişim

Dış dinamiklerden bir diğeri olarak da demokrasi anlayışındaki değişimden bahsedilebilir. 1. Bölümde ele alındığı gibi, temsili demokrasinin yetersizlikleri ve yaşadığı “meşruluk krizi” karşısında katılımcı demokrasi, radikal demokrasi, müzakereci demokrasi, güçlü demokrasi gibi alternatif modeller ortaya çıkmıştır. Demokrasi anlayışındaki değişim, temsilcileri belirlemek için 4-5 yılda bir yapılan seçimlerle ve seçim dönemiyle sınırlı bir halk katılımıyla yetinilemeyeceğini göstermekte; siyasal ve yönetsel katılımcılığın ve bu yöndeki taleplerin yükselişine, daha açık, şeffaf, hesap verebilir, katılımcı ve çoğulcu yönetim isteklerine işaret etmektedir.

Alternatif modeller temelde liberal demokrasinin kurumlarını reddetmeyip, onların dönüştürülmesini, iyileştirilmesini ve daha demokratik hâle getirilmesini talep etmektedir (Alkan, 2018: 25). Alternatif modeller arasında bulunan katılımcı demokrasi ve müzakereci demokrasi modellerinin, yerel yönetimlerde belli periyotlarda yapılan seçimlerin dışında yarı doğrudan ve müzakereci katılım mekanizmalarının geliştirilmesi ve uygulanması noktasında etkili olduğu söylenebilir. Birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ulusal ve yerel düzeyde geleneksel temsili kurumların yanında referandum, halk vetosu, halk girişimi ve geri çağırma gibi yarı doğrudan demokrasi uygulamaları ile müzakereci toplantı yöntemlerini benimsemiştir. Bu örnekler temsil ve seçim sisteminin

düzeltilmesi-iyileştirilmesi yanında katılımcı pratiklerin de önerilecek olan sisteme eklemlenmesi ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır.

3.1.1.3. Kentsel Sorunlar ve Yeni Toplumsal Hareketler

Toplumsal hareketler dünyada farklı coğrafyalarda yaşayan toplumların farklı sorunlar ve talepler karşısında bir araya gelen kesimlerinin takındıkları tavır ve giriştikleri eylemler bütünüdür. Toplumsal hareketler farklı dönemlerde değişik biçimlerde karşımıza çıkmıştır.

Çevre, ekoloji, insan hakları, feminizm, barış gibi temalar etrafında ilk kez 1960’ların sonralarına doğru görülen mücadeleler için “yeni toplumsal hareketler” ibaresi kullanılmaktadır. Yeni toplumsal hareketler toplumsal hayatın çok farklı yönlerini sorgulamakta ve yeniden şekillendirmek istemektedir (Özen, 2015: 16). Özellikle kentler açısından ele alındığında toplumsal alanda yaşanan değişim, temsil ve seçim sistemlerini de içerecek biçimde siyasi yapıyı ve işleyişi etkilemektedir.

Çeşitli amaç ve aktörlerle ortaya çıkan yeni toplumsal hareketler (Topal Demiroğlu, 2014: 135), daha çok lidersiz, hiyerarşik olmayan, informel yatay örgütlenmelere sahip mobilizasyonlardır. Toplumsal hareketler 2010’ların başlarında kentlerin ana meydanlarında ve/veya parklarında toplanan ve kamplar kuran “meydan hareketleri” olarak görülmüştür. Bu hareketler çok çeşitli toplumsal talepleri dile getirme ve böylece oldukça heterojen kitleleri harekete geçirme kabiliyetine sahiptir (Özen, 2015: 13, 16). ). Toplumsal hareketler barışçıl eylemlerle gerçekleşebileceği gibi, şiddet ve işgal eylemleri şeklinde de görülebilmektedir.

Kentler toplumsal hareketlerin doğduğu ve geliştiği mekânlar olarak öne çıkmaktadır (Eliçin, 2011: 147). Günümüzde kent yoksulluğu, göç, işsizlik, kentsel hizmetlere erişememe veya bu hizmetlerin pahalılığı, kentsel dönüşüm, kent suçları ve güvenlik, iklim değişikliği, ekolojik denge ve çevre gibi pek çok sorun alanıyla kentler çeşitli toplumsal hareketlere daha yoğun bir şekilde sahne olabilmektedir. İletişim ve ulaşım araçlarının sağladığı yeni olanaklar kentsel mobilizasyonun artmasında etkili olmaktadır. Kentsel toplumsal hareketler yönetimleri, daha geniş ve adil temsil ile etkili bir katılım yönünden değişime zorlamaktadır. Ulusal veya yerel düzeyde yönetimlerin kentsel

toplumsal sorunlara duyarlı olması, alacakları kararların ve geliştirecekleri politikaların toplumsal talep ve ihtiyaçlarla uyumlu olması, toplumun çeşitli kesimlerinin görüş ve önerilerinin alınarak bu karar ve politikalara yansıtılması, toplumsal aktörler ile müzakere ve diyalog yoluyla ortak akla ulaşılması, temsil ve katılım mekanizmalarının farklı sesler ve kesimleri içerecek biçimde yeniden dizayn edilmesi önemli hâle gelmektedir. 3.1.1.4. Dijitalleşme ve Akıllı Teknolojiler

Teknoloji de seçim sistemi tasarımını etkileyen önemli bir dinamiktir. Teknolojik gelişmeler temsil ve katılımın daha kolay, hızlı, geniş, erişilebilir ve farklı araçlarla sağlanmasına imkân vermekte, e-katılım (e-participation) ve e-demokrasi (e-democracy) uygulamaları giderek yaygınlaşmaktadır.

Seçmenlerin haber alma ve bilgi edinmesi, siyasi parti ve adayların kitlelere ulaşması ve propaganda açısından önem arz eden kitle iletişim araçları çeşitlenmiş ve çoğalmıştır. İnternetin yaygınlaşması, sosyal medya, akıllı teknolojiler, mobil uygulamalar ve veri analitiği alanlarındaki gelişmeler halkın katılımı, kamusal tartışma, seçmen davranışını öngörme ve temsilcileri etkileme gibi açılardan ciddi yenilikler ve imkânlar sağlamıştır. İletişim teknolojilerindeki gelişmeler aynı zamanda temsilcilerin halka doğrudan hesap vermesini de kolaylaştırmıştır. Daha çok 4-5 yılda bir seçim dönemleriyle ve seçim sandığıyla sınırlı halk denetiminin yanında yönetimlerin yaptığı iş, işlem ve kararlarını geniş haber alma ve bilgi edinme ağları aracılığıyla takip eden, sorgulayan, denetleyen ve etkileyen yeni bir seçmen/vatandaş kitlesini ortaya çıkarmıştır. Bu da siyasal açıdan aktif vatandaş kavramını gündeme getirmiştir.

E-demokrasi denildiğinde ilk olarak, oyların seçim sandığına atılması yerine elektronik

ortamda oy kullanılması yani e-oylama (e-voting) akla gelmektedir.80 Ancak

80 Dijital teknolojiler seçimlerin seçmen kayıtlarının tutulması, seçmen kimliğinin doğrulanması, oy kullanma, oy sayımı, sonuçların iletilmesi ve tablolaştırılması aşamalarını dijitalleştirmektedir. Hemen hemen tüm ülkeler seçim yönetiminin en azından bazı yönleri için dijital teknolojiyi kullanmaktadır. Seçmen kayıtlarının oluşturulması ve yönetilmesinin yanı sıra sonuçların iletilmesi ve tablolaştırılması neredeyse tüm ülkelerde dijitalleştirilmiştir. Buna karşın e-oy kullanma ve e-sayım daha az benimsenmiştir. Oy kullanma makineleri (voting machine) veya oy kullanma merkezine gitmeyi gerektirmeyen online/internet oylama (i-voting) sistemleri ABD, Latin Amerika, Orta ve Uzak Doğu’da giderek yaygınlaşırken, Avrupa ülkeleri bu konuda temkinli davranmaktadır. Bununla birlikte Avrupa Konseyi (2004 yılında geliştirdiği ve 2017 yılında güncellediği) e-oylama standartlarını ortaya koymuştur (Russell ve Zamfir, 2018: 2-4). E-oylama yöntemlerinin potansiyel avantajları karşısında, güvenlik açıkları, iç veya dış müdahale kaygısı, seçim hileleri ve gizliliğin ihlali gibi olası sorunları da tartışılmaktadır.

Karakaya’nın da (2005: 265) belirttiği gibi e-demokrasi sadece e-oylama ile sınırlı olmayıp, siyasal katılmanın genişletilmesi ve karar alma süreçlerinde vatandaş katılımı içeren yolların keşfedilmesini de kapsamaktadır. E-demokrasi; seçimler, halk girişimleri ve referandumların yapılması, dilekçelerin sunulması gibi medeni ve siyasal hakların kullanılmasını ve yenilikçi e-katılım mekanizmalarının kullanılmasını da ifade etmektedir (Eren ve Durna, 2005: 155). Daha geniş kesimlerin daha fazla katılımını sağlamayı amaçlayan bu kanallar karar almaya dönük olabileceği gibi; bilgi alma,

kamusal tartışma, kamuoyu oluşturma, kamu politikalarını etkileme, danışma ve

yetkilendirme gibi işlevleri de içermektedir. 3.1.1.5. Seçim Sistemine İlişkin Genel Eğilimler

Yeni bir seçim sistemi tasarlarken, ilk olarak, seçim sistemlerinden hangisinin en iyi ve en demokratik olduğunu söylemenin hiç de kolay olmadığını belirtmek gerekir. Esas mesele en iyi seçim sistemini bulmak değil; sistemlerin avantaj ve dezavantajlarının ne olduğunu bilmek, bir seçim sisteminden ne beklendiğine karar vermek ve bu doğrultuda bir tercih yapmaktır (Newton ve Deth, 2014: 246, 250, 265). Bu açıdan bir seçim sistemi tasarlanırken, neyin amaçlandığı, nelerden kaçınılmak istendiği, meclis ve yürütme organının nasıl belirlenmek istendiği, meclis ve yürütme organı arasındaki güç dengesi ve ilişkilerin niteliğinin ne olacağı konularını özetleyen bir kriter listesi yaparak başlamak en iyi yoldur (IDEA, 2005: 9).

Keyman vd. (2013), demokratik ülke örnekleri, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (The Organisation for Economic Co-operation and Development-OECD) ve birkaç uluslararası örgütün çalışmalarını referans alarak, siyasi partilerle de ilişkilendirmek suretiyle seçim sistemleri ile ilgili 7 uluslararası ilke/kriter ortaya koymuşlardır. Bu ilkeler şunlardır:

1. Seçmen seçilen mesafesini azaltma hedefiyle seçimlerdeki adayların belirlenmesinde parti üyeleri etkin olmalı,

2. Parti içi demokrasiyi güçlendirme hedefiyle, parti üyeleri parti politikalarının belirlenmesinde etkin olmalı,

4. Siyasi partiler örgütlenme ve üye kaydetme alanlarında özgür olmalı, 5. Farklı grupların siyasi temsili sağlanmalı,

6. Seçim sistemi toplumdaki farklı görüşleri meclise yansıtmalı ve temsiliyeti sağlamalı,

7. Seçim sistemi ve seçim bölgeleri seçmen iradesini yansıtmalı; bölgeler şeffaf, kapsayıcı ve katılımcı bir süreçle belirlenmelidir (Keyman vd., 2013: 12-14). Bir başka çalışmada (IDEA, 2005: 9-15) seçim sistemi tasarımı kriterleri şöyle sıralanmıştır: Temsil sağlama, seçimleri erişilebilir ve anlamlı kılma, uzlaşma için teşvik sağlama, istikrarlı ve etkili bir yönetimi kolaylaştırma, yürütmeyi hesap verebilir kılma, temsilcileri seçmen karşısında hesap verebilir kılma, siyasi partileri teşvik etme, karar almada muhalefetin görüş ve katkısını alma, maliyet ve idari kapasite açısından seçim sürecini sürdürülebilir kılma, uluslararası standartları dikkate almadır. Bu kriterler zaman zaman birbiriyle çelişen ve hatta birbirini dışlayan bir özellik gösterebilir. Bu nedenle seçim sistemi tasarlanırken hangi kritere/lere öncelik verileceği veya hangilerinden kaçınılacağı iyi saptanmalıdır (IDEA, 2005: 9-15). Seçim sistemi reformlarındaki eğilim de, seçim sistemi tasarımında fikir verebilir.

Uluslararası düzeyde eğilimlere bakıldığında, yakın zamanda seçim sistemini değiştiren çoğu ülkenin, daha çok orantılılık yönünde, mevcut çoğunluk sistemine bir nispi temsil unsuru eklediği karma sisteme ya da eski sistemin yerine tamamen listeli nispi temsil sistemine geçtiği görülmektedir (IDEA, 2005: 23-24). Yine yerel düzeyde demokrasi kaygısının öne çıktığı ve ulusal düzeyde uygulanan sistem ne olursa olsun, yerel düzeyde temsil tabanının genişlemesi için nispi sistemler doğrultusunda düzenlemeler yapıldığı görülmektedir (Aksu Çam, 2016: 41). Ayrıca ulusal ve yerel düzeyde seçim sistemini reforme eden ülkeler kadın temsilini artırmak için kota başta olmak üzere çeşitli yöntemleri uygulamaya koymuştur. Bu eğilim yeni seçim sisteminin tasarımında adalet ilkesinin daha fazla dikkate alınması gerektiğini göstermektedir.

3.1.1.6. Ülke İncelemeleri

Çalışmanın 1. bölümünde ülke incelemeleri kapsamında İngiltere, Fransa ve İtalya’da yerel seçim sistemleri incelenmiştir. Ülke örnekleri özellikle çalışmanın amacına uygun olarak, doğrudan seçilmiş bir belediye başkanının olup olmadığı, belediye başkanı seçim

sistemi, belediye meclisi seçim sistemi, metropoliten meclislerin oluşum şekli, kadın temsiline yönelik tedbirler ve ittifaklar gibi unsurlar açısından analiz edilmiştir.

Söz konusu ülkelerin yerel seçim sistemleri incelendiğinde ulusal seçim sistemlerine göre bazı farklılıklar görülmektedir. Dar bölge-basit çoğunluk sisteminin (first-past-the-post) beşiği İngiltere’de yerel meclis seçimlerinde de bu sistem uygulanmaktadır. Bununla birlikte 90’ların sonlarındaki yerel yönetimler reform yasaları kapsamında kurulan Büyük Londra Yönetimi’nin karar organı olan Londra Asamblesi için karma bir seçim sistemi kabul edilmiştir. İki turlu çoğunluk sisteminin beşiği olan Fransa’da (binin üzerinde nüfuslu) belediye meclis seçimlerinde listeli nispi temsil sistemi iki turlu olarak uygulanmaktadır. İtalya’da parlamento seçimlerinde karma bir seçim sistemi, belediye seçimlerinde ise listeli nispi temsil sistemi uygulanmaktadır. Fransa’da belediye meclisi seçimlerinde %5, İtalya’da %3 baraj uygulanmaktadır. İtalya’da belediye seçimlerinde

ulusal seçimlere kıyasla81 daha düşük bir baraj belirlenmiştir. Fransa ve İtalya’da yerel

seçimlerde seçim ittifakları yaygın biçimde görülmektedir.

Avrupa’da seçilmiş belediye başkanlığına geçiş yönündeki eğilimin örnekleri İtalya ve İngiltere’de görülmektedir. İtalya 1993 yılındaki düzenlemelerle belediyelerde seçilmiş belediye başkanlığını benimsemiştir. Seçilmiş belediye başkanları belediye meclisinin de üyesidir, ancak belediye başkanlarının (15 binin üzerindeki nüfuslu belediyelerde) meclise başkanlık etmesi mümkün değildir. İngiltere’de ilk olarak Büyük Londra Yönetimi’nde uygulamaya konan seçilmiş belediye başkanlığı 2000 yılı yasası sonrası diğer yerel yönetimler için de mümkün kılınmıştır. Ancak bu sisteme geçip geçmemek yerel yönetimlerin ve yerel halkın tercihine bırakılmıştır. İngiltere’de seçilmiş belediye başkanları belediye meclisinin üyesi değildir. İngiltere’de belediye başkanı ve meclis seçimleri ayrı oy pusulalarıyla yapılırken, İtalya’da belediye başkanı ve meclisi seçimleri tek oy pusulasıyla ve birlikte yapılmaktadır. Fransa’da belediye başkanları belediye meclisince kendi üyeleri arasından seçilmektedir. Belediye başkanı belediye meclisine de başkanlık etmektedir.

Fransa ve İtalya’da belediye meclislerinde kadınların temsil düzeyini artırmak için cinsiyet kotası uygulandığı görülmektedir. Fransa’da (binin üzerinde nüfuslu

81 İtalya’da parlamento seçimlerinde partiler için %3, ittifaklar için %10 baraj uygulanmaktadır. Ayrıca ittifaktaki partilerden en az birinin %3 oy alması gerekmektedir.

belediyelerde) fermuar yöntemi, İtalya’da ise (5 binin üzerinde nüfuslu belediyelerde) listenin en az 1/3’ünün kadın adaylardan oluşmasını sağlayan bir kota uygulanmaktadır. Fransa da listenin en az 1/3’ünün kadın adaylardan oluşmasını sağlayan bir kota uygulamaktayken, 2007 yılında fermuar yöntemine geçmiştir.

İncelenen üç ülkede de metropoliten meclislerin üye sayılarının Kanunla düzenlendiği; metropoliten meclis üyelerinin İngiltere’de doğrudan seçildiği, Fransa ve İtalya’da ise alt kademe meclislerinden gelen üyelerden oluştuğu görülmüştür.

Ülke incelemelerinden elde edilen bulgular, karşılaştırmalı bir yaklaşımla, Türkiye’de yeni bir yerel seçim sistemi geliştirmek açısından oldukça önemlidir. Böylece başarısız uygulamalardan ders çıkarma ve başarılı modelleri öğrenme ve örnek alma imkânı ortaya çıkmaktadır. Başarılı ve örnek teşkil eden uygulamaların yeni seçim sistemi tasarımında dikkate alınması düşünülmektedir.