• Sonuç bulunamadı

Yurttaş eğitiminin Batı’da önem kazanması ve yurttaşlık bilgisinin ayrı bir ders olarak okul programlarında yer alması şu üç faktörün etkisiyle olmuştur: Bunlardan birincisi modern merkezi devletlerin gelişimi ve eğitimin özellikle de ilkokulun rolünün yönetici seçkinler tarafından fark edilmesidir. İkincisi 18. yüzyılın ikinci yarısından sonra dünyevileşme ve laikleşme sürecinin hız kazanması yani milli egemenliğin ön plana çıkmasıdır. Üçüncüsü ise Batı’da çocukluğa ilişkin bakış açısının dönüşümüdür. Bu dönüşümden önce çocuklar, kusurlu yetişkinler ya da yetişkinlerin küçük bir modeli olarak görülürken artık başlı başına bir değer ve bir birey olarak önem kazanmıştır (Üstel, 2014).

Fransız Katolik reformcuları çocukları ilk günahın sorumlusu görmelerine karşılık John Locke çocukları bir tabula rasa (boş levha) olarak ele alır ve çocuklara şefkatle yaklaşır. Jean Jacques Rousseau ise Hristiyanlığın doğuştan günahkârlık öğretisine, doğuştan masumiyet iddiasıyla karşı çıkar. “Emilie Yahut Terbiyeye Dair” adlı eserinde Rousseau; insan doğasına, çocukluğun özgüllüğüne ve negatif eğitime ilişkin görüşleriyle geleceğin yurttaşını tanımlamıştır (Üstel, 2014). Rousseau’nun yanı sıra Aydınlanmanın önde gelen diğer düşünürleri (Locke, Montesquıeu, Chalotais, Basedow, Condorcet, Diderot) de okulun iyi yurttaş yetiştirmedeki önemini ve bu anlamda devletin eğitim alanında üstlenmesi gereken rolü vurgular (Aytaç 1998).

Louis – René de Caradeux de la Chalotais (1706-1785) ise milli ve laik bir eğitim sistemi için parlamentoya sunduğu “Milli Eğitim Denemesi” ya da “Gençlik İçin Bir Öğretim Planı” başlıklı raporunda devletin yurttaşların eğitimini üstlenip eğitimin amacının devlet yurttaşlığı eğitimi olmasını savunur (Aytaç 1998). 16. yüzyıldan itibaren ilkokul amaçları arasında yazma, okuma, sayma, din, ahlak eğitiminin yanında topluma uyumu kolaylaştıracak kişisel davranış kurallarına alışma da eklenir. Pedagog Mathurin Cordier’in “Çocuklar için Medeniyet” kitabı, François Bourriquant’ın “Çocukların Eğitimi İçin Medeni Erdemlilik”, Jean Baptiste de la Salle’nin 1711’de yayımlanan “Çocuklar İçin Medeniyet Görgü Kuralları” gibi kitaplardan etkilenen Fransız eğitimcileri 1800’lü yılların ikinci yarısından

başlayarak okul programlarına çok yönlü bir “medenilik eğitimini” dâhil ettiler (Üstel, 2014).

19. yüzyılda okullaşmanın da hız kazanmasıyla bu yüzyılın ikinci yarısından sonra Batı’nın yöneticileri ve eğitimcileri yurttaş eğitimine önem verdiler. Örneğin Belçika’da 11 Eylül 1860 ve 10 Ekim 1878 tarihli yönetmeliklerle ilk ve ortaöğretim kademelerinde kız ve erkek çocuklar için zorunlu hale getirildi. İsviçre’de ise 1873’ten itibaren yurttaşlık eğitimi tüm kantonlarda zorunlu ders kapsamında öğretim programına girmiştir. Almanya’da 1875 tarihli Eğitim Planı’yla, Avusturya Macaristan İmparatorluğu’nda 8 Nisan ve 19 Temmuz tarihli kararnamelerle ilköğretim programına alınmıştır (Üstel, 2014).

Amerika Birleşik Devletleri’nde ilkokul, öğretmen okulları ve liselerde özellikle erkek çocuklara yönelik yurttaş eğitimi “Yönetim Bilimi” adı altında programlarda yer alır. Ancak Avrupa Kıtası’nda yurttaşlık eğitiminin en kararlı ilerlediği ülke Fransa’dır. Fransa’daki yurttaşlık eğitiminin ideali, yurttaşlık farkındalığı ve duygusu, bireylerin davranışlarını denetim altına alıp kendilerinin diğer yurttaşlarla alakasını sağlayan bağlara önem vermek konusunda eğitmektir. Aynı zamanda insan doğasında bulunan iyimser bir anlayışla sınıf ve din ayrımlarını görmezden gelen bir siyasal toplum amaçlanmıştır. Böylelikle kilise devlet çatışmasının son bulacağı umulmuştur (Üstel, 2014).

BM Genel Kurulu, 10 Aralık 1948’de İHEB’yi kabul ettiği tarihte aldığı 217 D (III) sayılı kararıyla bildirgenin kabul edilmesinin, bireyin kurbanı olduğu baskı ve zorlamalardan kurtarılmasına katkıda bulunarak dünya barışını perçinlemeye yönelik tarihsel bir eylem olduğunu belirtmekle yetinmemiştir. Bildirge metninin halka yönelik olarak ve evrensel ölçekte dağıtılıp yayılması görüşünü de dile getirerek bildirgeyi tanıtmanın ve bu işlevi yerine getiren öğretmenin taşıdığı önemi vurgulamıştır. Hükümetlere, BM Anayasası’nın 46. maddesine bağlılıklarını göstermelerini öneren Genel Kurul, onlardan Bildirge metnini yayımlamaları ve ardından da Bildirgenin asıl olarak okullarda ve öteki öğretim kurumlarında dağıtılması, duyurulması, okutulması ve yorumlanması amacıyla çaba göstermeleri için ellerindeki olanakların hiçbirini esirgememelerini istemiştir (Gülmez, 2001).

Evrensel Bildirge dışında insan hakları eğitimine yer veren ilk belgelerden biri de 1949 yılında Türkiye’nin de onayladığı “Cenevre Sözleşmesi”dir. Ülkelerin, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun İHEB’yi kabul etmesinden sonra insan hakları eğitimine hız ve önem verdikleri ve bunun için gerekli projeler, toplantılar, konferanslar yaptıkları, seminerler verdikleri, aldıkları kararlar ve ortaya koyulan fikirlerin okullarda ve öğretmen yetiştiren kurumlarda sistemli bir şekilde kullanılmasını hedefledikleri görülmektedir (Kasapoğlu, 2001).

Avrupa içinde insan hakları çalışmaları da artmış ve 5 Mayıs 1949’da Avrupa Konseyi kurulmuştur. Avrupa Konseyi kurulurken ve 4 Kasım 1950 tarihli “ Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi” hazırlanırken güdülen amaçlardan en başta geleni insan hak ve özgürlüklerinin geliştirilmesi ve etkin bir biçimde korunması olmuştur. Bu manada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin önemi, batı demokrasisini somutlaştıran bir belge olmasıdır (Gözübüyük, 1992).

İHEB’nin kabulünden iki yıl sonra Ekonomik ve Sosyal Konsey, 24 Temmuz 1950 tarih ve 314 (XI) sayılı kararıyla UNESCO’yu, okullarda ve yetişkinlerin eğitimi (örgün ve yaygın eğitim) programları yoluyla olduğu gibi basın, radyo ve sinema yollarıyla da bildirgeye ilişkin öğretimi özendirmeye ve kolaylaştırmaya çağırmıştır. UNESCO’nun okullarda insan hakları öğretimini geliştirmek amacıyla 1951 yılında aldığı ilk önlem, insan haklarına ilişkin yöntem, araç-gereç ve programlar konusunda bir soru kâğıdı hazırlamak olmuştur (Gülmez, 2001). UNESCO, 1953 yılında, uluslararası anlayış için bir eğitim programı uygulayan Ortak Okullar Sistemi’ni (associated schools) oluşturmuştur. İnsan haklarına ilişkin en güvenilir veriler Ortak Okullar Projesi’ne ilişkin raporlardan elde edilmiştir. Projeye on beş ülkeden otuz üç okulun katılımıyla başlanmış ve katılan ülkelerin sayısı her geçen gün artmıştır. Ortak Okullar Projesi kapsamında insan hakları konusu, Birleşmiş Milletler ve ilgili kurumların amaçları ve çalışmaları yer almıştır. Programlarda ağırlık insan ilişkileri, ülkeler arasındaki karşılıklı saygı ve anlayış ile insan hakları alanında yapılan çalışmalara verilmektedir ve projeye ilişkin çalışmalar, proje dâhilindeki tüm okullarda eşgüdümlü bir şekilde yürütülmektedir (Kepenekçi, 2000b).

BM, Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) insan hakları ve demokrasi eğitimini tüm ülkelerde yaygınlaştırmak istemektedir. Bundan dolayı, UNESCO 17 Ekim-23 Kasım 1974 tarihleri arasında, Paris’te “Uluslararası Anlayış İçin Eğitim, İş Birliği ve Barış, İnsan Hakları ve Temel Özgürlükler İçin Eğitim” konulu genel bir konferans yapmıştır. UNESCO’nun adalet, özgürlük, insan hakları ve barış amacına dönük eğitim etkinliklerini özendirme ve destekleme sorumluluğu yinelenmiştir. Kararda örgün ve yaygın eğitim kurumları kadar, eğitimin çevresini oluşturan diğer kişi ve kuruluşlarca da bilinmesinin sağlanması istenmiştir. İnsan hakları eğitimini düzenleyen 1974 tarihli tavsiye kararında insan hakları eğitimi alanında hala güncelliğini koruyan konular mevcuttur (Kepenekçi, 2000b: 26-29).

25 Ekim 1978 tarihinde Avrupa Konseyi’nde, insan hakları öğretimi kararı alınmıştır. Bu karara göre, tüm insanların insan haklarını ve bunun gerektirdiği sorumlulukları olabildiğince erken yaşlarda öğrenmesi gerektiğini düşünerek demokratik bir toplum olmanın beraberinde getirdiği insan hakları ve temel özgürlükler eğitimini zorunlu görmektedir (Kepenekçi, 2000b: 30). Bunların yanı sıra insan hakları eğitimi ve öğretimi konusunun ele alındığı uluslararası toplantılar yapılmıştır. 1978 Viyana Kongresi, 1987 Malta Kongresi, 1993 Montreal Kongresi ve 1993 Viyana Dünya Konferansı bu şekilde düzenlenen hukuksal bağlayıcılığı olmayan fakat konuyla ilgili önerilerin sunulduğu toplantılardır (Balkis, 2005).

Avrupa Konseyi, okullarda insan hakları öğretim ve öğrenimi tavsiye kararı 14 Mayıs 1985’te kabul edilmiştir. Bu karara göre, tüm gençlerin, çoğulcu demokrasi ortamı içinde yaşamak ve insan haklarını benimsemek üzere eğitilmeleri gerektiği dile getirilmiş ve okul ortamında, insan onuruna ve kişisel farklılıklara saygı gösterilmesi, hoşgörü ve fırsat eşitliğinin sergilenmesi gerektiği belirtilmiştir. Okul ve sınıf ortamının saygı temeline dayalı, demokratik ilişkilerle örülü olmasının önemi üzerinde durulmuştur. İnsan hakları eğitiminin başarıya ulaşmasını sağlayan önemli etmenlerden biri de hiç kuşkusuz öğretmenlerdir. Öğretmenlerin lisans eğitimleri sırasında insan hakları eğitimi almalarının gerekliliği üzerinde durulmuş ve bu eğitimin hem insan haklarının bir disiplin olarak öğretilmesi hem de okul ortamına insan haklarıyla ilgili değerlerin uyarlanmasının öğretilmesi öngörülmüştür (Kepenekçi, 2000b: 34).

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), 19 Ocak 1989 tarihli Viyana Bildirisi’nde, teşkilata üye devletlere, AGİT Belgeleri ve insan haklarına ilişkin diğer belgelerin yayınlanarak kitlelerin bu konuda bilgilendirilmesi, hak ve yükümlülüklerini öğrenmelerinin sağlanması ve eğitim kurumlarında insan hakları eğitimine önem verilerek teşvik edilmesini tavsiye etmiştir (Ünal, 1997: 7). Günümüzde kurduğu insan hakları denetim mekanizmalarıyla en etkin ve dikkate değer çalışmaları yapan Avrupa Konseyi ise, bu alandaki eğitime çok daha fazla önem vermektedir. Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu bu amaçla, 25 Ekim 1978 ve (78) 41 sayı ile 14 Mayıs 1985 tarih ve R(85) 7 sayılı iki tavsiye kararıyla (Bkz: Kepenekçi 2000: 164) üye devletlere, orta ve yükseköğretim kurumlarında insan hakları derslerini eğitim programlarına alma çağrısında bulunmuştur. Avrupa Konseyi’ne göre, insan haklarına ilişkin bilgiler, olabildiğince genç yaşlarda verilmelidir (Ünal, 1997: 7).

Çocuk Haklarına Dair Sözleşme (ÇHS), BM tarafından benimsenmiş ve yürürlüğe girmiştir. ÇHS, çocukların haklarını düzenleyen en geniş belgedir. Bu sözleşmenin 42. maddesine göre sözleşmede yer alan haklara ilişkin tüm ilkelerin hem çocuklar hem de yetişkinler tarafından öğrenilmesi ve öğretilmesi öngörülmüştür. Sözleşme hakkında bilgilenmeyi düzenleyen 42. madde aynen şöyledir:

“Taraf devletler, sözleşme ilke ve hükümlerinin uygun ve etkili araçlarla yetişkinler kadar çocuklar tarafından da yaygın biçimde öğrenilmesini sağlamayı taahhüt ederler. Bu maddeye göre, çocukların sahip oldukları bu haklar konusunda bilgilendirilmeleri, taraf devletlere yüklenen bir yükümlülüktür. Çocuk hakları alanında eğitimi öngören bu madde, aynı zamanda, çocukların insan hakları alanında eğitimi almalarına yönelik bir nitelik de taşımaktadır. Sahip oldukları haklar konusunda bilgilendirilen çocuklar, yetişkinlik yıllarında da haklarını kullanma, korunmasını sağlama ve başkalarının haklarına saygı duyma konusunda bilinçli insanlar olacaklardır. Bu yüzden sözleşmenin 42. Maddesinin, insan hakları eğitimi ile yakından ilişkili bir nitelik taşıdığı söylenebilir” (Kepenekçi, 2000b: 26).

BM Genel Kurulu 20 Aralık 1993 tarihinde 48/127 sayılı “İnsan Hakları Eğitimi On Yılı” kararını Viyana’da yapılan İnsan Hakları Dünya Konferansı’ndan sonra kabul

etmiş ve bu kararda, önceki uluslararası yasal düzenlemelerdeki hükümlerde göz önüne alınarak insan hakları eğitimi ile ilgili önerilere yer vermiştir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 23 Aralık 1994 tarihinde 49/ 184 sayılı kararla ise 1 Ocak 1995’ten başlayarak on yıllık bir dönemi “Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Eğitimi On Yılı, 1995-2004” olarak kabul etmiştir. Böylece insan hakları eğitimi evrensel bir öncelik olarak dünyanın gündemine girmiştir (Gülmez, 1998; Kepenekçi, 2000).