• Sonuç bulunamadı

KÜRESELLEŞME OLGUSUNUN KAVRAMSAL AÇIDAN İNCELENMESİ

2.1. Dünden Bugüne Uluslararası İşletme Faaliyetlerinin Gelişim

Şirketlerin uluslararası sistemde rol oynayan aktörler anlamında anıldığı en yaygın ad “çok uluslu şirket” (MNC - multinational corporation) olmasına rağmen, uluslararası şirket (IC - international corporation), ulus ötesi şirket (TNC - transnational corporation) veya küresel şirket (GC - global corporation) adlandırmaları da tercihler arasında yer almaktadır. Bu konuya açıklık getirilmesi, ulus ötesi şirketlerin gelişim sürecinin araştırılmasını ve bu süreçle birlikte yaşanan değişimlerin incelenmesini gerekli kılmıştır.

2.1.1. Ulus Ötesi Şirketlerin Öncüleri

Ekonomi tarihçilerine göre ticari faaliyetlerin uluslararasılaşmasında İtalyan ticaret ve banka merkezleri önemli bir rol oynamıştır. 14. yüzyılın sonlarında çok uluslu faaliyette bulunan İtalyan bankalarının varlıkları kanıtlanmıştır. Bunların arasında en iyi bilenen, iş ve siyasal yaşama egemen olan Medici’ler olmuştur. 17. yüzyılda devlet tarafından desteklenen büyük kolonyal ticari firmalar ortaya çıkmıştır. Bunların arasında özellikle Hindistan ve Uzak Doğuda aktif olan İngiliz (1600) ve Hollandalı (1602) Doğu Hindistan Şirketi, Muscovy Şirketi (1553), Afrika Kraliyet Şirketi (1672) ve Kuzey Amerika’da Hudson Bay Şirketi ticari faaliyetlere öncülük etmişlerdir (Dunning ve Lundan, 2008: 148). Ancak modern uluslararası arenadaki şirketlerin en açık belirtisi, endüstri devrimiyle birlikte uluslararası imalatın gelişmesidir. Günümüze kadar etkisini hissettiren bu devrim, kesin bir başlangıcı ve sonu olmasa da, mekân olarak dönemin en büyük ekonomik gücünü oluşturan İngiltere’de meydana gelmiştir. Demiryolu, kara ulaştırmacılığına alternatif oluşturmuş; gemicilikteki ve çelik sanayisindeki gelişmeler, dokuma makineleri, buharlı motorlar ve gemiler ilk Büyük Britanya’da gelişmiştir (Şen, 2004: 136). Çok uluslu şirketlerin yatırım alanları olarak önceleri kuzey ve güney Amerika en uygun yatırım alanı olarak görülürken, bu alanlara daha sonra Afrika, Avustralya ve Asya da eklenmiştir. Kolonyal yatırımların doğrudan yabancı yatırımın ve çok uluslu şirketlerin öncüsü olup olmadığı tartışmalı bir konudur, ancak yerel pazarlar için üretimin başlangıcı bu şekilde olmuştur (Hirst ve Thompson, 1996: 45). Endüstri devrimi sonrası teknik ve örgütsel gelişmelerin, benzer ürünlerin ve çeşitlerin ülke içinde ve dışında üretilebilme olanağı sağlaması, madenlerin ve diğer hammadde ürünlerinin işletilme işleri doğrudan yabancı yatırımı çekmiştir (Dunning ve Lundan, 2008: 149).

Dünya ekonomisinde imalat sanayisindeki çok uluslu şirketlerin 19. yüzyılın ortalarında ortaya çıktığına ve I. Dünya Savaşı’na kadar kurumsallaştıklarına dair bir uzlaşı vardır. ABD’de Singer, ITT, General Electric ve Westinghouse, Almanya’da Bayer ve AEG, İsviçre’de Nestlé, Fransa’da Michelin ve İngiltere’de Lever bugünkü anlamda kurulan ilk çok uluslu endüstri şirketleridir (Tablo 2.1).

Tablo 2.1. 19. Yüzyılda Çok Uluslu Şirket Örnekleri

Şirket Ülke Ürün Yabancı Şirketin Bulundukları Ülkeler

Singer (1863) ABD Dikiş Makinesi ABD, Kanada, Almanya, Rusya, Avusturya-Macaristan

J & P Coats İngiltere Pamuk Ticareti ABD, Kanada, Rusya, Avusturya-Macaristan, İspanya,

Belçika, İtalya, İsviçre, Portekiz, Brezilya, Japonya

Nestlé (1867) İsviçre Yoğunlaştırılmış

Süt, Bebek Maması

ABD, İngiltere, Almanya, Hollanda, Norveç, İspanya, Avustralya

Lever Brothers

(1890) İngiltere Sabun

ABD, Kanada, Almanya, İsviçre, Belçika, Fransa, Japonya, Avustralya, Güney Afrika

Saint-Gobain Fransa Bardak Almanya, Belçika, Hollanda, İtalya, İspanya, Avusturya-

Macaristan

Bayer (1863) Almanya Kimyasal ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Belçika

American Ra-

diators ABD Radyatör

Kanada, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Avusturya- Macaristan

Siemens Almanya Elektrik Eşya İngiltere, Fransa, İspanya, Avusturya-Macaristan, Rusya

L. M. Ericsson İsveç Telefon ABD, İngiltere, Fransa, Avusturya-Macaristan, Rusya

Kaynak: Jones, 2005: 81.

Singer, Bayer, Nestlé ve Siemens gibi şirketler 1920’lerde gerçek anlamda farklılaşmış, bütünleşmiş ve uluslararası ticari faaliyetleri artmıştır. Büyük Bunalıma kadar geçen zaman boyunca dünya ticareti İngiltere, Fransa, Almanya ve ABD’nin hâkimiyetinde kalmış ve bu ülkeler tarafından yönlendirilmiştir (Eşkinat, 2002: 243). 1930’larda ve II. Dünya Savaşının yaşandığı 1940’larda ülkeler ithalatı azaltacak ve ihracatı destekleyecek korumacı politikalara başvurmuş; ticari faaliyetlerde yavaşlama dönemine girilmiştir. 1950’lerden sonra yine dalgalı bir artış dönemine girilmiş (Hirst ve Thompson, 1996: 46) ve 1960’lardan sonra çok uluslu işletmeler ve uluslararası üretim tekrar yükselmeye başlamıştır. 1970’li yıllarda rekabetçi üstün yönleri olan işletmeler, üretimlerini içselleştirme ve mevcut pazarların ihtiyaçlarını karşılama yeteneklerine sahip olmuşlardır. Nitekim 1980’li yıllar ve sonrası, bilgiye dayanan ekonomilerin olgunlaştığı, elektronik ağların gelişmesiyle uluslararası ekonomik ve finansal faaliyetlerin dünya çapında bütünleştiği, sınır ötesi pazarların liberalleştiği, dünyada en önemli yabancı para birimlerinin ihraç edildiği, küresel ekonomi sahnesinde çeşitli yeni ülkelerin öneminin yükseldiği unsurlarıyla tanımlanmaktadır

(Ulaş, 2009: 3). Ayrıca bu yıllarda dünya ticareti ASEAN, NAFTA veya AB gibi birbirine rakip ticari bloklar halinde örgütlenmiş, bu bloklar üyeler arası ticari engelleri ortadan kaldırmış ve üye olmayan ülkelere karşı korumacı politikalar uygulamıştır (Eşkinat, 2002: 245).

2.1.2. 21.Yüzyılda Uluslararası İşletme Faaliyetleri

21. yüzyılda küreselleşme sürecinin ana aktörleri, küresel düzeyde pazar arayışında olan ve kârını maksimize edecek şekilde ekonomik faaliyetleri bütünleştiren ve organize eden ulus ötesi şirketlerdir. Ulus ötesi şirket her parçasının bütüne hizmet etmesi beklenen organik bir yapıdır (Arıboğan, 2001: 179). Bu organik yapının içinde ana şirket ile yavru şirketler arasındaki ilişkiler, karar alma mekanizmasının da çok uluslu ve çok merkezli olarak genişlemesi sonucu farksızlaşmış ve güç yalnızca merkezin elinde olmaktan çıkarak küresel düzeyde yerel birimlere doğru kaymıştır. Bunun sonucu olarak yavru şirketler de kendi etki alanlarını genişletmiş, bulundukları ülkenin siyasi yapıları ve yerel özelliklerini de göz önüne alan özel stratejiler geliştirir hale gelmişlerdir. Ancak esas olarak vurgulanması gereken nokta, ulus ötesi şirketlerin ana ile yavru birimleri ile dünya çapında yaygınlaşan ve sayıları yüzbinleri bulan bir ağ kurdukları ve ekonomiden, siyasete, siyasetten, kültüre ve toplumsal değerlere kadar her konuya el attıklarıdır (Arıboğan, 2001: 179,185).

Bugün dünya ekonomisinin işleyiş biçimini yakın geçmişin olayları kadar, tarihsel gelişmenin şekillendirdiği yapı ve bu yapıyı pekiştiren ideolojik, konjonktürel ve teknolojik süreçler belirlemektedir. Bu yapıya dışarıdan bakıldığında üçlü bir ayrım görülebilmektedir. Tepede “merkez” denilen, dünya ekonomisinin gidişini ekonomik güçlerinin büyüklüğüyle belirleyen, işleyiş biçimini belirleyecek kuralları koyan, bu kuralların diğerlerince kabulünü sağlayacak ideoloji ve kurumları yayan, yönetim ve denetim işlevlerini gerçekleştiren ileri düzeyde sanayileşmiş ülkeler vardır. Merkezin doruğunda 2011 verilerine göre ABD, Japonya ve Avrupa Birliği bulunmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin oluşturduğu dünya ise, çok parçalı bir yapı sunmaktadır. Bu parçalar kendi aralarında eşgüdümsüz ve dağınıktır. Bunların her biri dünya ekonomisini etkileme gücünden yoksun olduğu gibi, merkez’in aldığı kararlara katılmak yerine, merkez’in yarattığı koşullara kendini uyarlamak zorunda kalmaktadır. Bu ülkeler takımı “çevre”yi oluşturmaktadır. Ancak bu iki takımın arasında yer alan bir üçüncü ülke takımı daha vardır. Bu ülkeler eğer geçmişteki başarılı büyüme çizgilerini önümüzdeki yıllarda da sürdürebilirlerse, bunlar çevre’den kopup merkez’e aday olabilecek (Kazgan, 1997: 24-25) geçiş ekonomi grubunu oluşturmaktadır.

%92 %72 %79 0 20000 40000 60000 80000 100000 1992 2000 2008 %21 %8 %28

Şekil 2.1. Gelişmiş Ülkelerde, Gelişmekte Olan ve Geçiş Ekonomilerinde Ulus Ötesi

Şirketler(1992-2008)

Kaynak: UNCTAD, 2010: 54.

1990’lı yılların başlarında ulus ötesi şirketlerin yüzde 92’sinin merkez yerleşim yerleri gelişmiş ülkelerde bulunmaktaydı. Ancak, 2008 yılında merkezleri gelişmekte veya geçiş ekonomilerde bulunan ulus ötesi şirketlerin oranlarının yüzde 20 artması, gelişmiş ülkelerde bulunan şirketlerin oranının yüzde 72’ye düşmesine neden olmuştur (şekil 2.1). Financial Times’ın verilerine göre dünyanın en büyük 500 şirketinden 124’ünü ve ilk 100 şirketin de 18’ini gelişmekte olan ülkelerde ve geçiş ekonomilerinde bulunan şirketler oluşturmaktadır. Geçen yirmi yıl içerisinde hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin ulus ötesi şirketleri, bulundukları ülkede yatırımlarını artırmak yerine yurt dışındaki faaliyetlerini hızlı bir şekilde arttırmıştır. Buna neden olan yeni ülkelerin ve sanayilerin doğrudan yabancı yatırıma açılması, daha fazla ekonomik işbirliği, özelleştirmeler, ulaşım ve telekomünikasyon altyapı iyileştirmeleri ve mali kaynakların doğrudan yabancı yatırım için, özelikle sınır ötesi birleşme ve satın almalarda, kullanabilirliği olmuştur (UNCTAD, 2010: 54-55). Gelişmekte olan ülkelerdeki ulus ötesi şirketler dünyanın en büyük şirketlerinden daha geniş bir yelpazede faaliyet göstermektedir.