• Sonuç bulunamadı

Şema 4.1. Kahramanmaraş’ta bulunan Sinemilli Ocağı’nın alt kolları

6. SİNEMİLLİ OCAĞI'NDA DİNÎ HAYAT

6.3. Cem Çeşitleri

6.3.3. Düşkünlük Cemi

Anadolu Aleviliğinde düşkün yola, yolun gereklerine aykırı davranış gösteren, bu nedenle de suçlu olan kimse için kullanılan ifadedir. Düşkün edilen kimse, ağır bir suç işlemiş ise düşkün ocağına giderek ön soruşturma sonrasında düşkünlüğü kaldırılmak üzere geri gönderilir. Ancak cezası netleşmiş ve düşkünlüğü hak etmiş kimsenin düşkünlüğü devam eder (Korkmaz,2016: 203).

Düşkünlük dediğimiz durum, Anadolu Alevilerinde yolun gereklerine, yola uygun olmayan, yola aykırı davranışlarda bulunanların, yola aykırı davranışın büyüklüğüyle doğru orantılı olarak cezalandırılmasıdır. Yola aykırı davranışın gereği olarak suçu işleyen kimse

toplumdan soyutlanır, cemlere alınmaz, toplumdan dışlanır, sürgün edilir hatta geçmişte gerekirse ölümü dahi gerçekleştirilirdi. İşlenen suçun ağır olması durumunda gerekirse ayrı bir düşkünlük cemi yapılır, meydan açılır ve suçu işleyen kimse cemaatin karşısında sorgulanıp hakkı olan cezayı alırdı (Çıblak, 2005:108).

Anadolu Aleviliğinde bir kimsenin düşkün ilan edilmesini gerekli kılan durumlar vardır.

Her işlenen suç karşılığında kimse rastgele düşkün ilan edilmez. Düşkün ilan edilmeyi gerekli kılan özel durumlar şunlardır:

• Birinin canına kast etme, adam öldürme,

• Zina,

• Hırsızlık,

• Birden fazla kadınla evlilik yapma,

• Boşanma,

• Eşinin günahından sorumlu olma,

• Dedeye, meydan eri olan kimseye yalan söyleme,

• Gizli sırları açığa çıkarma,

• Ocak hakkı denen hakullahı ödememek,

• Alevi olmayan biriyle evlilik yapma,

• Yol ehli olan kişilere ihtiyaçları durumunda yardımcı olmama,

• Zamanında baş okutmama (Çıblak;2005:108).

Anadolu Aleviliğinde geçmişte düşkünlük hak eden kişilere verilen cezalar da rastgele olmayıp suçun büyüklüğüne göre değişmektedir. Bu suç ve cezalar şu şekilde sıralanabilir:

• Hırsızlık yapmış olan Alevinin el ve ayakları kızgın ateşte, saçla dağlanır,

• Eğer Alevi biri, kazayla başka birini öldürdüyse, kazayla adam öldüren kişinin bilekleri, pazuları bıçak ucu kızgın ateşte ısıtılarak çizilir.

• Eğer Alevi biri, yalan söylemiş ise dili ile avurdu kıskaç ile çekilir, ancak bu kıskaç harlı ateşte ısıtılmış olmalıdır,

• Eğer bir Alevi zina yapmışsa cinsel organı dağlanır,

• Bir Alevi, herhangi bir sırrı açığa vurmuşsa gözleri bağlanır, tepesine ve diline dağ çekilir, ardından da acı bir karışım yapılıp kendisine içirilir. İşlenen diğer suçlarda suçluyu dağlama cezası yoktur, kimi suçların cezası olarak yardımda bulunma, para verme, kurban kesme vs. vardır (Bey,2000:160-161).

Anadolu Alevliğinde düşkünlük kalıcı ve geçici olmak üzere işlenen suçun ağırlığına göre belirlenir. Kalıcı olan ebedi düşkünlüğün bir diğer adı da yoldan düşmedir. Çünkü bu şekilde kalıcı düşkün ilan edilen kimse, artık o toplumun arasında, onlarla birlikte yaşayamaz. Özellikle yol için büyük önem arz eden ikrarın bozulması, Alevi olmayan biriyle evlenmek, zina yapmak

kişinin yoldan düşmesini gerekli kılan suçlardır. Bu suçları işleyip bu şekilde yoldan düşmüş kabul edilen kimseler ömürlerinin sonuna kadar cem ortamına dahil olamazlar, cemlere kabul edilmezler, topluluğun içerisinde bu kişiler yokmuş gibi davranılır, kimse bu kişilerle muhatap olmaz, yani Alevi toplumunda yaşayamaz hale gelirler. Öyle ki geçmişte yoldan düşmüş kabul edilen kişilerin ölümleri durumunda cenazelerine el sürülmez, cenazeleri yıkanmazdı (Eröz, 1977: 144)

Düşkünlük Ocağı, aslında Erzincan’da bulunmaktadır. Erzincan’da bulunan ocak, Hacı Bektaş-ı Veli tarafından kurulan bir ocak olarak bilinmektedir. Türkiye’de bulunan Alevilerin tamamı, düşkünlük söz konusu olunca bu ocağa tabiidir. Bu ocağın adı, Hıdır Abdal Ocağı’dır.

Hacı Bektaş-ı Veli, halifelerini yanına toplayıp yöre taksimi yapmıştır. Dağılım yapılınca Hıdır Abdal adlı halifeye bir şey söylenmemiştir, Hıdır Abdal da “Pirim, bana bir şey vermedin”

deyince Hacı Bektaş-ı Veli ona da düşkünler ocağını verdiğini söylemiş, gidip bu ocağı kurmasını tembihlemiştir. Bu ocağın görevi düşkün ilan edilen kişilerin, gerekenleri yaptıklarından, rızalıklar alındıktan sonra düşkünlüklerini kaldırmaktır (K16).

Düşkünlük, bir kişinin topluma uygun davranmaması, ahlak sınırlarına dikkat etmemesi, başkalarının hakkına, malına göz dikmesi, boşanması, cana kast etmesi gibi toplumu olumsuz etkileyecek davranışlar sergilemesi sonucunda toplumdan uzaklaştırılmasıdır. Sinemilli Ocağı’nda ve ona bağlı taliplerde bir kişi, işlediği suç neticesinde hemen düşkün kabul edilmez, işlediği suçun büyüklüğüne bağlı olarak cezalandırılır. Cem meydanı adeta toplumun mahkemesi niteliğindedir. Kalp kırmak, hakaret etmek gibi olaylarda kişi düşkün kabul edilmez, kırdığı veya hakaret ettiği kişi kimse ondan özür diler, rızalığını alır (K5, K12).

Birinin canına kast etmek, öldürmek, namus, ırz düşmanlığı yapmak, Alevi öğretisine karşı bir suç işlemek, evli iken bir başka kadınla ilişki yaşamak gibi konular düşkünlüğü gerektirir. Öyle ki bu gibi konularda toplumun bir araya gelip, bu kişi düşkündür demesine dahi gerek yoktur. Dede, köye gittiğinde bu suçlardan birini işleyen bir kimse varsa, o kişiyi topluma almaz ve kovar bu da o kişinin düşkün ilan edildiğinin göstergesidir (K5, K12).

Düşkünlüğü kaldırmak Hıdır Abdal Ocağı dedelerine gidilmesini gerekmektedir, kişiyi düşkün ilan eden dedeler, düşkünlüğü kaldıramaz. Kişi, düşkün dedesi olarak da anılan Hıdır Abdal Ocağı dedesine gidip suçunu itiraf eder, bir daha tekrarlamayacağına dair söz verir. Hıdır Abdal Ocağı dedesi, kişinin dârını, didarını, sorgusunu tamamladıktan sonra kişinin düşkünlüğünün kaldırıldığına, cezasını yeterince çektiğine dair bir belge verir. Kişi, o belgeyi alıp kendi dedesine gelir, öylece topluma yeniden dahil olup cemlere girebilir. Ancak düşkünlüğün kaldırılması işlediği suça bağlıdır. Hıdır Abdal Ocağı dedesi, kişinin suçuna bağlı olarak düşkünlüğü kaldırmayabilir.

Sinemilli Ocağı’nda Alevilik inancına göre bir düşkünlük bir de müşküllük vardır.

Düşkünlük çok zor bir meseledir. Sinemilli dedelerine göre düşkünlük, meyvesi çok iyi olan bir

ağacın, kuruyan tek meyvesi olarak düşünülebilir. Dedelere göre, nasıl ki çürüyen o meyve yenmezse, sahibine bir faydası yoksa düşkünlük de böylesi bir şeydir. Kişinin işlediği suç, yaptığı hata affedilemez bir şey ise düşkünlük olur. Eğer çok ağır değilse, affedilebilir bir şeyse, barış sağlanabilecek bir olaysa müşküllüktür. Bu da dedelerin aracı olmasıyla, cemiyetin var olmasıyla affedilir, sorun çözülür. Kişinin Hıdır Abdal Ocağı dedelerine gitmesine gerek kalmadan çözülebilir meselelerdir (K6).

Sinemilli Ocağı’nda ve ona bağlı taliplerde düşkün ilan edilen kişinin ailesine karşı bir tavır yoktur, düşkünlük kişiye karşıdır. Bir cenaze veya bir düğün olduğunda toplum buna katılır. Hatta düşkün kişiye baş sağlığı dilenir, ancak düşkün kişiyle pek muhatap olunmamaya özen gösterilir. Düşkünlük sebebi çok ağır bir suçsa, düşkün kişinin çocuğunun veya bir yakının düğünü varsa gerekirse toplum düşkün kişiyi, o düğünden gönderebilir, bu toplumun düğünüdür diyerek orada bulunan canlar düğüne ev sahipliği yapabilirler. Kişinin işlediği suçun bedeli ailesine ödetilmez. Sinemilli Ocağı dedelerine göre aileye karşı tavır almak vs. gibi durumlar Alevilik inancına uymayan bir durumdur, bu nedenle de yalnız suçlu kişi ile muhatap olmamak yeterlidir (K5, K12).

Sinemilli Ocağı’nda suç işleyen bir kişiyi düşkün ilan etmek için ya da bir kişinin düşkünlüğünü kaldırmak için ayrı bir cem yapılmamaktadır. Genellikle kış aylarında hemen her perşembe akşamı yapılan kısır cemlerin başında düşkünlük konusu da ele alınmış olurdu. Dede canlardan rızalık alırken bir derdi, sıkıntısı olan var mı diye sorduğu cemin giriş kısmında ya kişi işlediği suça göre düşkün ilan edilip cemden atılır ya da cezasını çekmiş olan düşkün, haksızlık ettiği kişinin, dede ve cemaatin de rızalığını alıp ceme dahil olarak düşkünlüğü kaldırılmış olurdu. Bir ikrar ceminde de bir düşkünü, dede meydana çıkarıp düşkünlüğünü kaldırabilir. Düşkünlüğü kalkan kişi, bir yıl sonra kurbanını kesmek durumundadır. Zina işleyen ve cana bilerek kast eden kişiler, genelde düşkün olarak kalırlar, onların düşkünlüğü kaldırılmaz, onlar toplumdan dışlanırlar (K4, K5, K12).

Eğer cem yapılmayacaksa düşkün ilan edilecek kişi için adeta bir mahkeme heyeti kurulur. Düşkünlük yapılacağı zaman, köy halkı Sinemilli Ocağı dedesinin isteği üzerine bir evde toplanır. Köyün önde gelen birkaç kişisi de orada hazır bulunur. Dedenin önderliğinde toplanan köylüye olay anlatılır. Öncesinde rehber, düşkün ilan edilecek kişinin suçunu tüm ayrıntılarıyla araştırır. Bilgileri olduğu gibi pirine anlatır. Pir de rehberinden aldığı bilgileri, gidip mürşide anlatır, mürşid de bir karar verir. Eğer mürşid yoksa bu kararı pir kendi başına da verebilir.

Köyün ileri gelenleri ve dedeler, konu hakkında konuşup tartışırlar. Olay basit bir olay ise barış sağlama yoluna gidilir. İşlediği suça göre kişinin düşkünlüğü belirlenir. İşlediği suça göre para cezası, cemden atılmak, toplumdan uzaklaştırılmak gibi cezalar verilir (K4, K5, K12).

Eğer kişinin işlediği suç cana kast etmek, zina etmek gibi düşkünlüğü hak eden bir suç ise kişiye gerekli ceza verilir. Kişi düşkünlüğünü uzunca bir süre yaşadıktan sonra, yaptığı

hatayı telafi ederse, Sinemilli Ocağı dedesi, düşkün kişinin düşkünlüğünün kaldırılması için kişiyi Hıdır Abdal Ocağı’na gönderir. Düşkün olan kişi, düşkün dedesine gider, dede kişinin dar’ını, didarını, sorgusunu yapıp, tekrar kendi dedesine gönderir. Düşkünlüğü kaldırılan kişi Sinemilli dedesine gelirken de düşkün dedesinden bir yazı yahut belge getirir (K5, K12).

Düşkün ilan edilebilmesi için kişinin ikrarını vermiş olması gerekir. İkrar verdikten sonra kişinin sorumlulukları daha fazla olmaktadır, kişi ikrar vererek yola bağlı kalacağına dair söz vermiş olur. Çünkü eskiden sadece kendisine, ailesine karşı sorumlu olan kişi, ikrar verdikten sonra hem kendisine, hem kendi ailesine, hem musahibine hem de musahibinin ailesine karşı sorumlu olur. Kişi bilir ki kendisi düşkün ilan edilirse musahibi de düşkün kabul edilir. Kişi, düşkün ilan edildiğinde, kesinlikle ceme alınmaz. Sinemilli Ocağı’nda genellikle musahibi de ceme alınmamakla beraber, bazen musahibe karşı daha ılımlı olunabilmekte, cemlere alınabilmektedir (K12).

Eskiden kış aylarında Sinemilli Ocağı dedeleri, taliplerine giderler, huzuru, düzeni sağlarlar, cem töreni yaptırırlardı. Bir düşkün varsa, pirin gücü yetmediğinde mürşide havale ederlerdi, mürşidin gücü yetmediğinde de Hıdır Abdal Ocağı dedelerine havale edilirdi. Düşkün dedelerinin Erzincan'ın Kemaliye ilçesine bağlı Ocak köyünde Hıdır Abdal adlı bir ocağı vardır, eskiden oraya gidilip bir kurban kesilirdi, dar-ı didar olunurdu, daha sonra mürşide gidilirdi, mürşid de pire havale ederdi. Düşkün dedeleri günümüzde de Erzincan'ın Kemaliye ilçesine bağlı Ocak köyünde yaşamaktadırlar (K8, K10, K12).

Kaynak kişilerden Veli Pür, tanık olduğu bir düşkünlük durumunu şu şekilde ifade etmiştir: “Benim musahip erkânına girdiğim sene iki adam karısını boşamıştı. Bu iki adamı meydana getirdiler. Dede, bu iki adama ‘Bana üç yerden yazılı belge getireceksiniz. Bir Hacı Bektaş-ı Veli Dergâhı, iki Irak’ta İmam Hüseyin Dergâhı, üç Mısır’da Kaygusuz Abdal Dergâhı. Bu üç yerden bana yazılı belge getireceksiniz ki ben sizin kurbanınızı keseceğim ki biz bu adamları affettik diye’. Sonrasında da o adamlar, bu üç yere gitmemiştir. Bizim bölgenin düşkünlerinin Hüseyin Doğan dededen öteye gidip gitmediklerini de bilmiyorum. Ancak eskiden sistem böyleydi. Sonrasında da zaten Alevilik bitti…”(K16).

Anadolu Aleviliğinin yaşamış olduğu değişim, dönüşümden Sinemilli Ocağı da nasibini almıştır. Anadolu Aleviliğinin temel yapı taşı konumunda olan düşkünlük kurumu işlevselliğini yitirmiş durumdadır. Ocağın Kahramanmaraş ilindeki merkezi konumunda olan Kantarma Mahallesi’nde dahi günümüzde böyle bir uygumla söz konusu değildir.

Geçmişte geçici ya da kalıcı düşkünlüğü gerektiren unsurlar bu gün ne yazık ki sıradanlaşmış ve düşkünlük kurumu yok olma noktasına gelmiştir. Öyle ki Aleviliği ayakta tutan ve düzeni sağlayan temel unsur düşkünlük işlevsiz hale gelmiştir.

Geçmişte bir arada yaşayan Sinemilli ocakzâde ve talipleri, şimdilerde farklı kentlerde, farklı hayatlar sürmektedir. Geçmişte bir arada edep, erkân ile yaşayan canlar, şimdilerde

birbirinden habersiz ve birbirine karşı duyarsız bir yaşam sürmektedir. Öyle ki geçmişte düşkün ilan edilen canlar, ceme dahi alınmazken şimdilerde düşkünlüğü gerektiren davranış sergileyenler posta oturmaktadır.