• Sonuç bulunamadı

Alevi Ocakları ve Bu Ocaklar İçerisinde Sinemilli Ocağı'nın Yeri

4. SULTAN SİN VE SİNEMİLLİ OCAĞI

4.1. Alevi Ocakları ve Bu Ocaklar İçerisinde Sinemilli Ocağı'nın Yeri

Anadolu Aleviliğinde ocak sistemi mevcuttur. Bu sisteme göre Alevi toplumunda mevcut olan dedelik kurumu, ehl-i beyt soyundan geldiğine inanılan erenle soy bağlantıları kurularak yaşatılmaktadır. Anadolu Aleviliğinde mevcut ocaklar yol gösterici, yolu aydınlatıcı niteliğe sahiptirler. Ocağa mensup dedeler talipleri bilgilendirmek, onlara yol göstermek, dinî ibadetlerini yerine getirmek gibi görevlerle yükümlüdürler (Er, 2014: 54).

Ocak sözcüğü Türkçe Sözlük’te, Ateş yakmaya yarayan, pişirme, ısıtma, ısınma vb.

amaçlarla kullanılan yer; Bahçelerde veya bostanlarda her tür meyve ve sebze tohumu veya fidesinin dikimi için ayrılmış toprak çukuru; Aynı amaç ve düşünceyi paylaşanların kurdukları kuruluş veya toplandıkları, görev yaptıkları yer; Yeniçeri teşkilatını oluşturan odalardan her biri; Ev, aile, soy; Halk hekimliğinde bir önceki kuşaktan el verme suretiyle aktarılan bilgileri kullanarak belirli bir şikayeti veya hastalığı iyileştirdiğine inanılan aile vb. anlamlarına gelmektedir (TS, 1998: 1786).

Anadolu Aleviliğinde ocak, inanç önderleri olarak kabul edilen dedelerin geldiği soy anlamını kazanmıştır. Soyağacı kurumu Anadolu Aleviliğine Araplardan geçmiştir. Anadolu Alevilerine geçerken de “şecer” veya “şecere” şeklinde geçmiş, yazılı belgelere girdiğinden

“şecername” şeklinde biçimlenmiştir. Daha sonra bu terim Türkçeleştirilmiş, “soy ağacı” ya da

“soy kütüğü” biçimini almıştır (Birdoğan, 1995: 183).

Anadolu Alevileri, “pir" diye adlandırdıkları bir dedeye, bu dedeler de başka bir ocaktaki dedeye bağlıdırlar. Alevi ocaklarının dedeleri böylece birbirlerine silsile şeklinde bağlıdırlar. En son bağlanılan ocak ise genel görüşe göre Hacı Bektaş Veli Ocağıdır. Bu durum Anadolu Aleviliğinde “El ele, el Hakk’a” şeklinde ifade edilmektedir (Arslanoğlu, 2001: 37). Anadolu Aleviliğinde ve Bektaşilikte “ocak” kutsal bir kavramdır. Anadolu Aleviliğinde Ehl‐i Beyt (Hz.

Muhammed, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin) soyundan gelenlere “ocakzâdeler”

denilmektedir (Rençber, 2013: 159-170).

Anadolu Aleviliğinde ocak sitemi dışında bir Alevi düşünülemez. Dede, ana, zakir veya talip Alevi olan herkes bu sistemin içerisinde yer almaktadır. Ocaklara ve ocakların temsil ettiği değerlere ciddi anlamda kutsallık ve manevi güç atfedilmiştir. Öyle ki ocaklarla, ocak dedeleriyle ilgili menkıbeler dilden dile aktarılmıştır. Ocaklara yüklenen kutsiyet, manevi güç sonucu kimi ocaklara mensup dede aileleri, hastaların başvuru merkezi olmuştur. Ayrıca pek çok dede mezarının da zaman içerisinde ziyaretgâhlara dönüştüğü görülmektedir. Düzenli olarak ocağa mensup olan talipler tarafından ehl-i beyt soyundan gelen dedelerin mezarları ziyaret edilmekte, mezar başında kurbanlar kesilmektedir.

Anadolu Aleviliğinde ocakları oluşturmuş aileler, aynı zamanda keramet sahibi ululardan da gelmektedir. Bu ulu kişiler kutsallıklarına ehl-i beyt soyundan gelmeleri nedeniyle daha fazla kutsiyet kazandırmış olurlar. Alevi ocakları Dede Garkın, Sarı Saltuk, Hıdır Abdal, Seyyid Sabun, Üryan Hızır, Teslim Abdal, Kolu Açık Hacım Sultan, Ağuiçen (Ağuçan) ve esas araştırma konumuz olan Sinemilli Ocağı gibi Alevi geleneğinin evlâd-ı resul (seyyid) saydığı ve kutsal kabul ettiği din ulularının adlarını taşımaktadır.

Alevi ocaklarının değişik bölgelerde yaşayan topluluklar üzerinde farklı etki alanları olduğu görülmektedir. Ocakzâde dedeler, geçmişte istisnai durumlar dışında kendilerine, kendi ocaklarına bağlı olmayan yerlerde faaliyet göstermezlerdi. Dedeliğin ocaklarda babadan oğula geçtiği gibi taliplik de aynı şekilde kan bağıyla oluşmaktadır. Yani talip, babası hangi ocağa bağlıysa o ocağın talibidir. Her ocağın talibi bellidir ve ocaklar, kendi talipleri üzerinde etkilidir.

Elbette bütün ocaklar Anadolu Aleviliğinde sayılıp sevilmekte ve değer görmektedir. Çeşitli nedenlerle bağlı bulundukları ocak ve dedeleri bulunmayan, dedelerin gelip yıllık görgülerini görmediği, müşküllerini çözmediği Alevilerin başka ocak dedelerine bağlandıklarına da rastlanmıştır (Yaman, 2007: 246-247).

Buyruk, Menakıb-nâme, Velayet-nâme gibi adlarla anılan kutsal olduğuna inanılan Alevi kaynaklarında “ocak” kavramının kullanılmadığını görüyoruz. Aleviliğin temel yapı taşlarından biri olan ocaklara, bu kutsal metinlerde rastlanılmaması dikkat çekicidir. Aynı şekilde Alevi yol ulularıyla ilgili menkıbelerde de “ocak” kavramına rastlamıyoruz.

Ali Yaman’ın ifade ettiğine göre, bu kavramın bugün kullanıldığı anlamıyla yerleşmesi bu kaynakların yazıldıkları dönemden sonrasına uzanmaktadır. Halkbilimi için önemli yazılı kaynaklardan olan cönklerde “ocak” ifadesine rastlanıldığını görmekteyiz. Örneğin Anadolu Alevilerinin zihninde hem bir ocakzâde hem de bir ozan olarak önemli bir yer edinmiş olan Pir Sultan Abdal’ın bir deyişinde “Ocakoğlu ocağından gelince” ve “Ocakoğlu ocağından varınca”

şeklinde ocak sözcüğünü Alevilikte kullanıldığı anlamıyla kullandığını görülmektedir (Yaman, 2011: 43-64).

Geleneksel Anadolu Aleviliğinde ocak dedeleri, şu niteliklere sahip olmalıdır;

• Bir ocaktan gelmek, yani ocakzâde olmak veya hizmet veya keramet yoluyla mürşidlik payesi kazanmış bir erenin soyundan gelen ocakzâde bir aileye mensup olmak,

• Anadolu Aleviliği noktasında gerçek anlamda bilgi sahibi olmak ve taliplere bilgiyi aktaracak bir konumda olmak,

• İnsan-ı kâmil statüsünde topluma örnek olacak davranışlarda bulunmak,

• Aleviliğin temel inanç esaslarına uyuyor olmak,

• Musahip sahibi olmak,

• Düşkünlük denen durumu getirecek davranışlardan uzak durmak,

• Yolun her şeyden evvel geldiğinin bilincinde olmak (Yaman, 2011: 43-64).

Geleneksel Anadolu Aleviliğinde ocak dedelerinin işlevleri ise şu şekilde özetlenebilir;

▪ Sosyal hayatıyla, dinî yönüyle topluma örnek olma ve dinî liderlik görevini yerine getirme,

▪ Toplumu başta inanç yönü olmak üzere aydınlatma, topluma bilgi verme,

▪ Öncelikle toplumsal birlik ve dayanışmayı sağlama,

▪ Nikah erkânı, cenaze erkânı, cem gibi sosyal ve dinî törenleri yönetme,

▪ Toplumda düzeni sağlamak, düzensizlik yaratan kişilere cem ortamında gerekli cezaları vermek, gerekirse düşkün ilan etme,

▪ En temel işlev ise inancın devamlılığını sağlamak, geleneği yaşatmak ve yeni nesillere aktarma,

▪ Kimi ocak dedeleri için ise keramet gösterdiklerinden dolayı çeşitli sıkıntısı olan taliplerin sorunlarını, sıkıntılarını çözmek, öyle ki kimi hastaları iyi edeceğine inanılan ocak dedeleri hastaların başvuru yeri olmaktadır (Yaman, 2011: 43-64).

Anadolu Aleviliğinde ocakların çeşitli şekillerde sınıflandırılması söz konusudur.

Örneğin ocaklar kimilerine göre işlevlerine ve iş bölümüne göre; 1.Mürşid Ocakları, 2.Pir Ocakları, 3.Rehber Ocakları, 4.Düşkün Ocakları olarak dört başlık altında ele alınırken, kimilerine göre örgütlenme/bağlılık durumuna göre; 1. Bağımsız Ocaklar, 2. Hacı Bektaş Çelebilerine Bağlı Ocaklar olmak üzere ayrılmaktadır. Kimilerine göre de ocaklar cem ibadetindeki uygulama farklılıklarına göre; 1.Erkânlı Ocaklar, 2.Pençeli Ocaklar olmak üzere ayrılmaktadır. Ayrıca ocakların alt grup veya bölgesel isimlere göre de “Tahtacı Ocakları, Dersim Ocakları” vs. şekillerde anılmaları da söz konusudur (Yaman, 2011: 43-64).

Anadolu Alevilerinin dinî lideri olarak karşımıza çıkan dede, topluma yol gösteren, onları dinî anlamda eğiten, bilgilendiren kişidir. Dedelik kurumu, Aleviliğin temel omurgasını oluşturur ve topluluğun dinî ve toplumsal hayatına yön verir. Yol kardeşliği olarak da ifade edilen musahiplik, aynı zamanda bir otokontrol ve denetleme sistemi olarak da karşımıza çıkmaktadır. Yolun sorun yaşamadan devam ettirilmesi adına çok önemli bir noktada bulunan düşkünlük kurumu ise suçların önlenmesinde, toplumsal düzenin sağlanmasında etkilidir (Albayrak, 2015: 21-36). Özetle Anadolu Aleviliğinde yukarıdan aşağıya doğru bir otokontrol ve denetleme mekanizması vardır. Bu mekanizmanın başında da ocakzâde dedeler bulunmaktadır.

Ocakzâdeler arasında yaygın bir görüş olarak Alevi ocak sayısının on iki olduğu söylenmektedir. On iki sayısının Anadolu Alevileri için öneminin ne büyük olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Ancak gerek kaynak kişilerle yapılan görüşmeler, gerek başvurulan yazılı metinler ocak sayısının neredeyse üç yüz civarında olduğunu göstermektedir. Bunların bir kısmı ana ocağı oluştururken bir kısmı da ana ocağın kolu şeklinde göçlerle vs. ortaya çıkmış ve ana ocak soyundan bir ocak soylunun adı etrafında yeni bir ocak oluşturmuştur (Yaman, 2011:

43-64).

Anadolu Alevileri tarafından Hz. Muhammed’in Ehl‐i Beyt’i kabul edilen imamlar ve dedeler, ocakzâdeler talibin gözünde dinî otoritenin kutsal liderleri olarak kabul görürler.

Ocakzâdeler yani dede soylular, Anadolu Aleviliğinde dinî lider, önder olarak algılanırlar ve bu bağlamda da toplum tarafından saygı görürler. Bu kişilerin saygı görmeleri bağlı oldukları ehl-i beyt kökenli erenle ilişkilidir.

Sinemilli Ocağı, yukarıda belirttiğimiz üzere bir erene bağlanılarak ehl-i beyte dayandırılan bir ocaktır. Sinemilli Ocağı, keramet gösterdiğine inanılan, ehil bir kişilik olarak tasavvur edilen Sultan Sin’e dayandırılan ve onun evlatlarıyla devam ettirilen bir ocaktır.

Sinemilli Ocağı, talip sayısı yoğun olan ocaklardan biridir.

Bugün Kahramanmaraş’ın Elbistan, Pazarcık, Çağlayancerit ilçelerinde bu ilçelere bağlı mahallelerde Sinemilli ocakzâde ve talipleri, Ekinözü ve Türkoğlu’na bağlı mahallelerde Sinemilli Ocağı talipleri yaşamaktadır. Yine Gaziantep, İstanbul, İzmir, Mersin gibi metropol kentlerde de göç sonucu Sinemilli Ocağı mensupları yaşamaktadır. Sinemilli Ocağı ocakzâdeleri ve talipleri, başta Türkiye olmak üzere dünyaya yayılmış durumdadırlar. Almanya, Fransa, İsviçre, İngiltere, Norveç, Kanada gibi ülkelerde Sinemilli Ocağı mensupları yaşamaktadır. Ancak ocak mensupları yaz aylarında Kahramanmaraş’a bağlı olan yerleşim birimlerine geri dönmekte, kültürlerinden, geleneklerinden, inanç ve ibadetlerinden kopmamaya özen göstermektedirler (K3, K4, K7, K9, K12, K18, K20, K21).

Sinemilli Ocağı, temelde Sinemilli ve Şığraşanlar olmak üzere iki kola ayrılmaktadır.

Dervişçim, Şığraş koluna bağlı kardeşlerden biri olmakla beraber zamanla ayrı bir kol olarak ifade edilmiştir. Böylelikle de ocak üç kol olarak anlatılmaya başlanmıştır.

Sinemilli Ocağı, rehber kapısı da kendi içerisinden olan önemli bir ocaktır. Sinemilli Ocağı’ndan olup Pazarcık ve Nurhak’ta yaşayan “Fesli” soyadını taşıyanlar rehber kapısıdır.

Ayrıca Sinemilli aynı zamanda bir aşiret adı olarak da geçmektedir. Sinemilli aşiret üyeleri de Sinemilli Ocağı’na baplı taliplerdir. Özetle Sinemilli aşireti içerisinde ehl-i beyt soyundan gelen bir ocak da barındıran büyük bir aşirettir. Sinemilli Ocağı’nı önemli kılan temel özelliklerinden biri de bu durumdur.

Sinemilli Ocağı, pir kapısıdır. Pir, mürşide göre halkla daha çok iç içedir. Talipler, her zaman pirin dâr-ı didarına durmuşlardır. Talip, rehber, pir, mürşid ayrımı kimsenin, kimsenin önünde olduğunu göstermez. Postun kutsallığından dolayı pirin nefesi alınır, talip de pire rızalığını verir. Talip, rızalığını vermezse pir hiçbir erkân yürütemez. Dolayısıyla pir de talibe rızalığını verir. Dedelik, tam anlamıyla ateşten bir gömlektir. Sinemli Ocağı’nda çok fazla dede olduğundan ve talip sayısı çok olduğundan köyleri dedelere bölmüşlerdir, birine üç, birine beş köy düşmüştür. Bu dedeler, aynı Sinemilli Ocağı’na bağlıdır. Talip, rehber ve pirler de mürşide bağlıdır (K3, K4, K5, K11).

Sinemilli Ocağı ocakzâdelerinden Hacı Fesli’ye göre eğer bir dedenin birden çok oğlu varsa dedeliği hepsi yapabilmektedir, çünkü ehl-i beyt soyundan geliyorsa yol erkânı sürdürüyorsa hepsi dededir. Dedelik bir lütuftur, herkese verilmez. Dedeliği, yola daha çok gönül vermiş olan, kendisine yakışan yapmalıdır (K37).

Sinemilli Ocağı, bugün de Anadolu Aleviliği bünyesinde önemli bir ocak olarak varlığını devam ettirmektedir. Talip sayısının fazla olması, rehber kapısının kendi ailesinden olması ve genel anlamda ocakta keramet gösterdiğine inanılan ermişlerin, dedelerin olması ocağı özel kılmaktadır.