• Sonuç bulunamadı

2.2. EVLİYÂ ÇELEBİ’NİN ESERİ

2.2.1. Seyahatnâme

2.2.1.2. Seyahatnâme Ciltlerinin Özetleri

2.2.1.2.4. Dördüncü Cildin Özeti

Evliyâ Çelebi bu cilde besmele ile başlamıştır ve bununla ilgili bir beyit yazmayı uygun bulmuştur ki söz konusu bu beyit; “Bismillâh, Allah en iyi velî ve en

güzel refik / Allah’a hamd ve Resûlüne salât ve selâm olsun.”şeklindedir. Bu ciltte ilk

olarak Üsküdar’dan çıkıp Van iline gittiğini anlatır. Evliyâ Çelebi, gerek Van gerekse de ondan sonra anlattığı Sivas şehrinin neredeyse her hususuna değinerek bizleri aydınlatmıştır. Sonrasında Malatya’yı gezip dolaşan seyyah, tarihî ve mimarî yapılarından (kale, mescid, saray, hamam vs.) âdet ve inançlarına, giyecek ve içeceklerinden halkın kullandığı özel dile kadar her hususu ayrıntılı olarak nakletmiştir. Ayrıca Malatya’nın elmasına ayrı bir bölüm açan Çelebi, elmalarının başka bir diyarda örneğinin olmadığını söyleyerek bu meyveyi övmektedir. Bir sonraki ziyaret yeri Diyarbakır’dır. Burada ilk ele aldığı şey Diyarbakır Kalesi’dir. Söz konusu bu kalenin ilk yapılışından, kalenin fethine kadar tüm tarihi silsileyi anlatır. Devamında mimarî yapıya geçip camileri zikreder. Burada da Cami-i Kebir’i överek bu bina için “…felek atlasında böyle bir cami yoktur.” demektedir. Tıpkı Malatya’da olduğu gibi Diyarbakır’ında neredeyse her bucağına adım adım değinir. Ayrıca burada Hz.Nuh’un gemisinin üzerinde durduğu Cudi Dağı’nı anlatır. Gemideki hayvanların ahvaline dair anlatılan hikâyeyi kendisi de kaleme almaktadır. Yazının devamında Evliyâ Çelebi, o dönemde mevcut olan kalelerden bahseder ki bunlar Diyarbakır, Bitlis ve Van civarında olup söz konusu kaleleri Melek Ahmet Paşa ile beraber gezerler. Kalelerin isimlendirilmesinden ilk yapıcısına, özelliklerinden buralarda yaşayan kavimlere kadar geniş bir bilgi sunulur. Devamında Bitlis’e geçen seyyah, burayı da ayrıntılı olarak bizlere tanıtır ki bu tanıtımda kale, cami, mescit, medrese, çeşme,saray,hamam, mahalle, alim ve şair şahsiyetler, erkek ve kadınlara verilen isimler ve halkın kullandığı özel lehçe yer alır. Ayrıca bu ciltte Evliyâ Çelebi bizlere acayip ibretlik hikâyeler anlatır. Kaleme aldığı bu hikâyelerde olağanüstülük ilk dikkati çeken özelliktir. Devamında çevgan oyununa ayrıca yer ayırarak söz konusu bu oyunu etraflıca anlatır. Bitlis’den

17 Bu bölümdeki bilgiler için aşağıdaki kitaplar okunmuş ve özet çıkartılmıştır:

Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı, (2010), Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi: Bağdad- Basra-Bitlis-Diyarbakır-Isfahan-Malatya-Mardin-Musul-Tebriz-Van, 4.Kitap,1.Cilt, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.

Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı, (2010), Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi: Bağdad- Basra-Bitlis-Diyrbakır-Isfahan-Malatya-Mardin-Musul-Tebriz-Van, 4.Kitap, 2.Cilt, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.

sonra ise kendi söylemiyle “Büleh yurdu, Âd yapısı” olan Ahlat’a geçer (Ahlat bugün Bitlis iline bağlı bir ilçedir). Adilcevaz Kalesi’nin özelliklerini de anlattıktan sonra, Van Gölü’nü ve Hz. Ali’nin ejderhayı öldürmesi ve ejderhanın leşinin göle düşmesi ile ilgili anlatılagelen efsaneye yer verdikten sonra Van Kalesi’ne geçen Evliyâ Çelebi, söz konusu bu kaleye ilk yerleşen Âd kavminden ve bu kavmin helak edilişinden, sonrasında ise Süleyman Han’ın bu kaleyi fethetmesinden bahseder. Buradan sonra yer alan bölümlerde ise kendisiyle beraber kaleleri gezdiği ve keşifler yaptığı Van valisi Melek Ahmet Paşa üzerinde durur ve kendisinin keşiflerinden ve gördüğü rüya hakkında kesitlerde bulunur. Devamında Bitlis Kalesi’nin fethi ve sonrasında Melek Ahmet Paşa’nın gazilere yaptığı ihsanları nakleder ki Ahmet Paşa’nın yer aldığı bu bölümler hayli uzundur. Söz konusu bu bölümler bittikten sonra Evliyâ Çelebi, Van Kalesi’nden çıkıp Acem ülkesine elçilik ile gitmiş Rum ve Azerbaycan diyarına, sonrasında Tebriz’e, oradan da Irak topraklarına ayak basar. Bu topraklar üzerinde gördüğü kaleleri ve şehirleri, hatta imaretleri kayıt altına alır. Bu bölümden sonra Rumiye Kalesi, Urumiye Hisarı ve Dümbüli Kalesi olarak naklettiği yerlere de ayrıca bir bölüm açarak, bu yapıların şeklinden ziyaret yerlerine kadar ayrıntılı bir anlatım göze çarpar. Tebriz üzerinden Bağdat’a geçen Çelebi, Han’ın yol harcı olarak verdiği altın, kıyafet ve attan bahsettikten sonra kaldığı yerden yola devam eder. Yol üzerinde gördüğü kalelere Sultaniye Kalesi, Serâh Kalesi ve Erdebil Kalesi’ne özellikle değinip bu yapıların kim tarafından yapıldığından şekline kadar tüm özellikleri ayrıntılı olarak kaleme alınmıştır. Bîsütun Dağı’na gelene kadar toplamda on adet kale ismi sayıp bu kaleleri tanıtır. Bîsütun Dağı’na geldiğinde ise meşhur Ferhat ile Şirin hikâyesindeki Ferhat’ın deldiği dağın söz konusu bu dağ olmadığını çünkü bu dağın kazılmasının mümkünatının olmadığını belirtir. Yazının devamında da türlü türlü kaleleri anlatmaya devam eder ki bu anlatımlar esnasında Aşûra Günü ve Maktel-i Hüseyin’e ayrıca bir yer açıp burada Hüseyin’in şehit edilmesi ile insanların bu şehadetten sonra üzüntüden vücutlarına vura vura kanlar akıttığını anlatır. Devamında da Kâşân (Keşan) şehrine geçen Çelebi, burada akrebin çok olduğundan dem vurur fakat yabancı birisi gelip de üç defa “ben misafirim” diye seslenince kişiye zarar gelmeyeceği ile ilgili inanışı anlatır. Sonrasında büyük Sâve şehrinden bahseder. Buranın iki özelliğini çok beğendiğini dile getirir. Birincisi, halkının asker olduğu, ikincisi ise güvenlik ve düzen konusudur. Demavend Dağı’ndan bahseder (ki bu dağ yüksekliği sebebiyle Evliyâ Çelebi tarafından

çeşitli benzetmelerle sıkça diğer ciltlerde de geçmektedir, örneğin Karahisar Kalesi’nin yüksekliği anlatılırken bu dağ ile benzerlik kurulmuştur). Söz konusu bu dağdan sonra Bağdat’ın anlatılmasına geçer. Burası için “cennet yurdu” tabirini kullanır ve ayrıntılı olarak bizlere bu yeri tanıtır.

Yukarıda da belittiğimiz gibi Evliyâ Çelebi bu ciltte Osmanlı Devleti’nin doğu ve güneydoğu bölgelerini ele almıştır. Bu bölümde kendisinin Melek Ahmet Paşa ile katıldığı savaşlar ile hayli ilginç olan maceraları dikkat çeker. Tıpkı diğer ciltlerde olduğu gibi burada da anlattığı yerleri yüzeysel değil tam tersi ayrıntılı bir şekilde kaleme almıştır. Gezdiği yerlerin mimarisinden, gelenek ve göreneklerine, yiyecek ve içeceklerden halkın kullandığı özel dile kadar her şeyi bulmak mümkündür yani sosyal hayattan siyasi hayata kadar her alan Evliyâ Çelebi’nin kaleminde vücut bulmuştur.