• Sonuç bulunamadı

3.3. KARAHİSÂR-I SÂHİB BÖLÜMÜNÜN GÜNÜMÜZ TÜRKİYE

4.1.5. Camiler

Evliyâ Çelebi, söz konusu saraylardan bahsettikten sonra vakıf eserlerini anlatmaya devam eder ve ilk olarak Gedik Ahmed Paşa Camii’nden söz eder. Bu şehirde mevcut olan ve kaleme alıp yazdığı camiler içerisinde tafsilatlı bilgi verdiği tek cami burasıdır. Cami ile ilgili olarak, bu caminin Gedik Ahmed Paşa’nın hayrat ve hasenatından olduğunu, zengin ve yoksula sabah akşam nimetinin bol olduğunu söyler. Boyu 150 ayak, eni ise 80 ayaktır. İki kubbe yan yanadır ve sanatlı eski tarz mihrap ve minberi vardır. Çelebi, bu minberin benzerinin Sinop şehrinde mevcut olduğunu da dile getirir. Avlusunda abdest havuzundan bahseder ve bu havuzun dört tarafının ibretli ağaçlar ile süslenmiş olduğunu, bunun neticesinde de mevcut ağaçların varlığından oluşan gölgelerden güneşin tesir etmediğini, dolayısıyla da koyah bir yer olduğunu dile getirir. Bu avluya bitişik suyu ile havası hoş ve ferah bir hamamdan da bahseden Evliyâ Çelebi, hamamın şifalı olduğunu ve buraya her kim hasta girse hayat bulacağından dem vurur. Aynı zamanda cami avlusunda, bir medresenin bulunduğunu ve 70 hücresinin mevcut olduğunu dile getirir. Bu medresenin dersiamı ve talebelerinin de bulunduğunu, müderrisler arasında pâyesi yüksek bir medrese olduğunu da dile getirir. Bu cami ile ilgili son olarak ise, imareti, hanları ve bütün yapıları ile baştan başa kurşun örtülü benzersiz bir özelliğe sahip olduğunu söylemektedir.

Gedik Ahmed Paşa Külliyesi38 XV. yüzyıla ait bit yapıdır. Fatih Sultan

Mehmed döneminin meşhur sadrazamlarından biri olan Gedik Ahmed Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bu yapının mimarı ve kesin inşa tarihi belli değidir. Fakat bazı kaynaklar mimarın Gedik Ahmed Paşa’nın azadlı kölesi olan Ayaz Ağa olduğunu söyler. Yine yapılış tarihi belli olmamakla birlikte, 1470 yılı civarlarında inşa edildiği düşünülmektedir. Geçmiş kaynaklarda külliyede, cami merkezli, medrese, hamam,

38Gedik Ahmed Paşa Camii’nin mimarisi ve tarihi silsilesinin detaylı bilgisi için, Afyon Kocatepe Üniversitesi bünyesinde çıkan Afyonkarahisar Vakıf Eserleri kitabının 1.cildi incelenebilir.

sıbyan mektebi, mutfak, tâbhâne, kervansaray ve han mevcuttur. Fakat günümüzde ise cami ve hamam ayakta ve görevini ifa ederken, medrese ise (Evliyâ Çelebi zamanında 70 hücreli, dersiamı ve talebeleri mevcut olup müderrisler arasında payesi yüksek bir medresedir) şuan müze olarak kullanılmaktadır. Diğer bahsettiğimiz vakıf eserleri ise günümüze kadar ulaşamamıştır. Burada bahsi geçen hamam, ileriki bölümlerde anlatılacağı için bu bölümde de ayrıca durmayı uygun bulmadık.

Bu cami gerçekten de Evliyâ Çelebi’nin anlattığı kadar güzeldir ve büyük ustalıkla yapıldığı her köşesinden bellidir. Camide itinalı bir kesme taş işçiliği dikkatimizi çeken bir durum olmuştur. Caminin üst kısmı dışında geriye kalan mimari anlamdaki kısımlarda Afyon mermeri (gri ve beyaz) kullanılırken, duvarlarında ise sarımtırak olan köfeki taşı tercih edilmiştir. Toplamda 14 adet pencere bulunmaktadır. Caminin gerek iç tezyinatı, kemerleri ve kubbeleri, gerek iç kısımdaki pencere kapakları, gerekse de mihrap ve minberi görülmeye değerdir.

Cami ile ilgili olarak bahsedeceğimiz son husus ise kitabesidir. Bu kitabe giriş kapısının üst kısmında mermer üzerine sülüsle yazılmış, 1210 tarihli manzum onarım kitabesidir. On sekizinci yüzyılın sonlarında, bir deprem meydana gelmiştir ve bu depremde cami hasar görmüştür. İşte bunun için, yapılan tamirat ile ilgili kitabe düzenlenmiştir. Meydana gelen deprem şiddetli ve tahribatı büyük olmuştur. Tamir kitabesi ise şu şekildedir:

Te‘âlallâh ne zîbâ câmi‘-i ra‘nâ-yı gam- fersâ39

Kerâmetle Gedik Paşa-yı merhûm eylemiş ihyâ Mürûr-ı dehr ile vehn irmişidi çâr erkâna Olup bir şeyh-i fânî rütbesinde tâlib-i Mevlâ Tezelzül ârız oldı nâ- gehân bir gün vücûdına Kazârâ zelzeleyle kubbeteyni indi ser- tâpâ Kubâb-ı sâ’ire başdan başa hep münkesir oldı Anı ta‘mîre lâzım oldı bir dânişver ü dânâ Mu‘în-i sâhibü’l- hayrât Müftîzâde-i zî-şân Olup kâ’im-makâmı eyledi ta‘mîrine îmâ

İki mermer direkler söyledi târîhini Fevzî ‘İmâret eyledi Ahmed Efendi ma‘bed-i hakka

1210 [ M. 1795 ]

Gedik Ahmed Paşa Camii’nin detaylı anlatımından sonra, ilde mevcut olan camileri saymaya devam eden Evliyâ Çelebi, Otpazarı’nda Fileoğlu Camii’den bahseder ve kurşunlu olduğunu, çarşı içerisinde bulunduğundan mütevellit sabah akşam cemaatsiz kalmadığını belirtir. Devamında Kara Camii’den söz eder ve bu camiinin de kiremitli bir yapıya sahip olduğunu söyler. Abdurrahim Efendi Camii, Atpazarı Camii, kale altındaki Ulu Camii ve Arap Camii’yi de kaleme alan Seyyâh-ı Âlem, Ulu Camii’nin gayet eski olduğunu ve toprak örtülü olduğunu, avlusunun bulunmadığını ve 2 kapısı ile 1 minaresinin mevcudiyetinden bahseder. Son olarak Keçepazarı Camii’ni sayar. Camilerin bu kadar olduğunu, geriye kalanların ise mescit olduğunu belirtir.

Bu yapılar ile ilgili yerinde yaptığımız araştırmalar neticesinde bazı camilerin

39 Gedik Ahmed Paşa Camii’de dahil olmak üzere üzerinde durduğumuz diğer camilerdeki gerek kitabelerin okunmasında gerekse de camilerin tarihi hakkında aşağıdaki eserden yararlanılmıştır:

mevcut, bazılarının ise günümüzde olmadığını gördük. Bunlardan ilk olarak Fileoğlu Camii’ni ve Kara Camii’yi ele alırsak, bu camiler günümüzde mevcut değildir. Yaptığımız kaynak araştırmaları, devamında da Vakıflar Bölge Müdürlüğü ve Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden bu yapılar ile ilgili arşiv kayıtlarından bilgi istenmiş, fakat maalesef bu yapılar ile ilgili bilgilerin haiz olmadığı sonucuna ulaştık. Evliyâ Çelebi, Fileoğlu Camii için “…Otpazarı’ndadır” demektedir. Şuan bahsedilen bu civarda Otpazarı Camii mevcuttur. Bu caminin Fileoğlu Camii olabilme ihtimalini düşünüp bu doğrultuda araştırma yaptığımızda bu Otpazarı Camii’nin kayıtlarda, Hacı İsmail Mescidi, Efelizâde Camii ve Süleyman Çavuş Camii olarak geçtiğini görmekteyiz, fakat söz konusu kayıtlarda bu caminin Fileoğlu Camii olduğuna dair bir bilginin mevcudiyeti söz konusu değildir. Abdurrahim Efendi Camii de günümüzde mevcut değildir, ne zaman yıkıldığına dair bir bilgiye de ulaşamadık. Sadece bu caminin Bedesten’in karşısında, Saraçlar Çarşısı şeklinde anılan, saraçların arka kısmına düşen yerde olduğu düşünülmektedir. Bu cami ile ilgili kayıtlarda geçen bilgiler şu şekildedir. Camii, Mısırlıoğlu Abdurrahim Karahisari tarafından XV. yüzyılda yaptırılmıştır. Vakfın ismi bazı kayıtlarda nadirde olsa, “Şeyh Abdurrahim Zâviyesi Evkâfı” şeklinde yazılmıştır, buradan hareketle bu yapının zâviyeli mescit olarak inşa edilme ihtimali kuvvetlidir. Mescit, sonraki zamanlarda camiye dönüştürülmüştür. Camiye 1635 yılında pencere camlarının değiştirilmesi için 1250 akçe sarf edilmiştir. Mısırlıoğlu Abdurrahim Karahisari aynı zamanda on dirhem (mescidin imamına verilmesi için), yirmişer dirhem (sabah namazlarından sonra altı hafızın birer adet cüz okumalarına mukabil) ve dört dirhemin (mescidin müezzinine teslimedilmesi için) de verilmesini şart koşmuştur. Bu cami, Afyonkarahisar’da 16 Kasım 1794 yılında meydana gelen geniş çaplı deprem ile büyük ölçüde hasar görmüştür.

Bir diğer camide Atpazarı Camii’dir. Araştırmalarımız neticesinde ilde bu isimde bir cami mevcut değildir. Bu isme yakın Otpazarı Camii vardır. İlk olarak Evliyâ Çelebi’in yazı hatası ile “Otpazarı” yerine “Atpazarı” yazdığını düşündük ve bunun neticesinde Belediye Çarşısı içinde yer alan Otpazarı Camii’ne vardık. Cami’nin yapım tarihi tam belli değildir. Yapımı 1590 yılı civarına dayanır. Bunun sebebi; önceden bu caminin yerinde Hacı İsmail Mescidi isiminde bir mescit olmasıdır. Bu mescit zamanla kullanılmaz hale gelmiş ve Felezâde Süleyman Çavuş, mescidi tamir ettirip minber

ilave ettirerek cami formatına dönüştürmüştür. Cami, Süleyman Çavuş’un vefat yılında ya da bu yıldan az önce tamamlanmış ve halka açılmıştır. Süleyman Çavuş’un vefat tarihi M.1590 / H. 998’dir. Buna istinaden caminin yapım tarihi 1590 yıllarına dayanır, buradan hareketle diyebiliriz ki 17.yüzyılda buraya gelen Evliyâ Çelebi, herhalukârda bu camiyi görmesi gerekir, eğer gördüğünü ve kaleme aldığını varsayarsak, o zaman ufak bir yazım hatası ile “Otpazarı” yerine “Atpazarı” yazmıştır. Bu caminin mimarisi kare planlı olup, yapımında kesme taş kullanılmıştır. Mihrap kısmı basittir, bezemesi yoktur, fakat minber kısmındaki ağaç işçiliği görülmeye değerdir. Minaresi, caminin doğu cephesindedir. İkinci ihtimal ise bu “Atpazarı Camii” nin “Umur Bey Camii” olduğu görüşüdür. Umur Bey Camii’nin inşa tarihi 1455’tir. Dolayısyla 17. yüzyılda bu ile gelen Evliyâ Çelebi, bu camiyi de görmüştür. Söz konusu bu cami, halkın arasında “Paşa Camii” diye geçmekte ve o şekilde söylenmektedir. Fakat Şer’i Sicil kayıtlarında (çok sık kullanılmasa da) “Atpazarı Camii” olarak da geçtiği bilgisi yer alır. Eğer Evliyâ Çelebi, bu caminin ismini halkın kullandığı şekliyle değilde, bu kayıtlara bakıp naklettiyse Atpazarı Camii olarak da yazmış olma ihtimali söz konusudur. Aradan uzun yıllar geçtiğinden ve ihtilaflı bilgiler yer aldığı için, biz iki görüşü de beyan etmeyi uygun gördük.

Atpazarı Camii’nden sonra sırada Arap Camii vardır, Cami, diğerleri gibi yok olmamış ve günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. Bu cami, Arap Mescit Mahallesi’nde bulunmaktadır ve bir diğer ismi de Muslihüddin Mısrî Camii’dir. İlk olarak mescit olarak inşa edilmiş, sonradan cami formatına dönüştürülmüştür. Camii’nin yapım tarihi belli değildir. Fakat XV. yüzyıl olduğu tahmin edilmektedir. Camide Arap Dede’ye ait bir türbe vardır, büyük ihtimal Abdurrahim Karahisari’nin kardeşi olan Müslihüddin Mısrî’nin lakabıdır. Kare planlı, tek kubbeli olan bu camii, kesme taştan yapılmıştır. Batısında minaresi mevcuttur. Arap Camii’nin batı kısmında giriş kapısı yer alır ve bu kapının üzerinde iki adet tamir kitabesi yer alır. Camiyi bizzat ziyaret ettiğimiz zaman, giriş kısmı tarafında bir restorasyon çalışması vardı ve buranın mevcut sıvaları kaldırılmıştır. Bir çalışma söz konusu olduğu için, caminin içine girip inceleme imkânımız olmamıştır.

Giriş kapısının üzerinde iki tamir kitabesi de mevcuttur. Bunlardan eski tarihli olan kitabede şunlar yazılıdır:

Te‘âla’llâh zihî zîbâ ‘ibâdethâne ‘ubbâde

Bu dergâh-ı mu‘allâ beyt-i mâ‘mûr oldı zühhâda Dil-i ‘âşık gibi dehrîn mürûr ile harâb iken İmâret eyledi Hacı Mehemmed tarz-ı ra‘nâda

Li- vechi‘llâh bu rütbe-i hayra sa‘y ü ihtimâm etmek Tedârîk etmedin zâd ü zehâir yevm-i mî‘âda

Makâm-ı evliyâ’u’llâhı Hakka eyledi ihyâ Hudâ ecrile me’cûr eyleye dünyâ u ‘ukbâda Duâ idüp görenler dediler ta‘mîrine târîh Bu vâlâ secde-gâha vâkıf-ı sâni Ömerzâde Sene 1224 Cemâziye’l- evvel Fî 21

[ 4 Temmuz 1809]

(Bu kitabe gösteriyor ki, Ömerzâde Hacı Mehmed Ağa tarafından tamiri yapılmıştır.)

Bir önceki tamir kitabesine göre daha yeni tarihli olan diğer kitabede ise şunlar yazılıdır:

Bu zîbâ mescid-i dâr-ı ‘ibâdet Nümâyândır civârında kerâmet Harâbe müşrif olmuş nice demler Çıkup bir ehl-i himmet itdi gayret Ömerzâde Hacı Mehemmed Ağa Kızı Fâtıma kadın ehl-i servet

İdüp sarf-ı himem târîhi içün Ne tâ‘mîr belki tecdîd-i i‘mâret ‘Arab Dede dimiş tâ‘rîhin anın Vire ecrine Sübhân dâr-ı Cennet 1269 [ M. 1852-53]

Arap Camii’nden sonra Evliyâ Çelebi, Ulu Camii’yi zikretmiştir. Ulu Camii için ise “…ancak avlusu yoktur, 2 kapısı ve 1 minaresi vardır.” der.

Ulu Camii, Afyon Kalesi’nin güneybatısında yer almaktadır. 1272 tarihinde Selçuklular döneminde yapılmıştır. Sahip Ata oğullarından Nusretüddin Ahmed tarafından yaptırılmıştır. Bu yapı, Ulu Camii adıyla bilinse de “Hocabey Camii” ve “Câmi-i Kebîr” de diğer isimleridir. Selçuklu ağaç işçiliğinin mükemmel bir örneğini teşkil etmektedir diyebiliriz. Dikdörtgen planlıdır ve üzeri düz bir çatı ile örtülmüştür. Cami içerisinde beş sıralı kırk adet ahşap direk mevcuttur. Sütunlarının başlıklarının bir kısmı sade, bir kısmı ise nakışlıdır. Sekiz tanesinde nakış vardır ve mavi, kırmızı, yeşil, sarı tonları kullanılmıştır. Batısında ve kuzeyinde pencereler mevcuttur ve aydınlatma bu pencereler ile sağlanır.

Kıbledeki duvarının ortasında taş mihrap vardır. Mihrabın çevresinde, mermerin üzerine “Ayete’l-kürsî” ayrıca “Fî zamâni şirret’ül-‘abdü’z-za‘îf Ali Beybin

Sivastos Ketebehû ‘abdü’l- fakîr Hacı Murat ibn-i Mahmud” yazılıdır yani “ Zayıf şer,

eşkiyâ kul Ali Bey bin Sivastos zamanında Hacı Murat bin Mahmud onu yazdı” demektedir. Mihrabın üst tarafında ise “Kul huva’llâhu ahad. Allâhü’s-samed”ile “Lem

yelid, velem yûled velem yekün lehû küfüven ehad” ayetleri yer alır.

Mihrabın sağında yer alan ahşap minberde, “ ‘Âmele Emir Hâc Bey en-

Neccâ[r] fîgurreti Rebîü’l- evvel sene ihdâ sû sitte mi’e” yani “ Marangoz Emir Hacı

Bey yaptı Gurre-i Rebîü’l-evvel 671/ M. 1 Eylül 1272) ifadesi bulunmaktadır.

Camii’nin Doğu kapısı üzerinde de bir tamir kitabesi vardır ve şöyle yazmaktadır.

“İnnemâ ya‘muru mesâcida’llâhi men âmene bi’llâhi ve ve’l-yevmi’l-âhiri Vuffika bi-‘imâreti hâzâ’l- mescidü’l-câmi‘ü’l-‘abdü’l-muhtâç

İlâ rahmeti’llâhi Teâlâ Muğîsü’d-dîn Emir ‘İsâ

İbnü’l-merhûm Muzafferü’d-dîn rahmetu’llâhi fî eyyâmü’d-devleti’l- Mevla’l- mu‘azzam sülâletü’l- vüzarâi’l-‘ızâm

Nusratü’d-devleti ve’d-dîn Ahmet e‘azze’llâhu ensârahû fî târîh-i Muharrem fî seneti isnâ ve erbâ‘în ve seb‘a mi’e [ Muharrem 742 / Haziran 1341]

Evliyâ Çelebi, başta da belittiğimiz gibi, bu cami için iki kapısının olduğunu kaleme alır. Fakat şuan kuzey, doğu ve batı kapıları olmak üzere üç kapı mevcuttur. Ayrıca avlusunun olmadığını da söylemiştir. Fakat bizzat incelemelerde bulunduğumuzda, caminin arka kısmında bir avlunun varlığı göze çarpar.

Son cami olarak da Keçepazarı Camii zikredilmektedir. Günümüzde de mevcut olan bu cami, aynı zamanda İmad Dede ya da minaresinden dolayı Güdük Minare olarak da adlandırılmaktadır. Keçepazarı Camii’nin dış duvarı moloz taştan yapılmıştır, saçak alt kısımlarında da pencereleri mevcuttur. Minarenin kubbe hizasına kadar olan bölümü kesme taştan, gövde kısmı ise tuğladan yapılmıştır. Cami ilk olarak mescit şeklinde olup Kadı Hacı Muhiddin oğlu İmadüddin tarafından yapılmıştır. Cami formatına ise, Şişmanzâde Hacı Bekir oğlu Hacı Mehmed Ağa dönüştürmüştür. İncelemelerimiz sonucunda cami içerisinde üç adet mezar ile karşılaştık. Bunlardan birisi caminin müezzin kısmındaki Hacı Ali’ye yahut İmad Dede’nin torunuolan Hasan Karahisarî’ye aittir. Cami içerisinde yer alan türbede ise iki adet mezar vardır. Bunlardan biri İmad Dede’nin olduğu düşünülürken diğerinin kime ait olduğu ise meçhuldür.

Caminin giriş kapısının üstünde tamir kitabesi mevcuttur. Kitabede şunlar yazmaktadır:

Bi-hamdi’llâh bâ-‘avn-i İlâhi lutf-ı Yezdânî Bu dergâh-ı mu‘allâ oldı tâ‘mîr ile nûrânî

Harâb idi dil-i ‘aşık gibi gâr derûnunda Harîm-i türbe-i pâk-ı İmâdü’d-dîn-i Rabbânî ‘Azîzin himmeti iksiri te’sîri erişince

Bu Öksüzce musallânın yapıldı kalb-i vîrânî Mu‘ammer ide Hak ta‘mîr iden ashâb-ı hayrâtı Ola ‘âlemde dâ’im mazhar-ı eltâf-ı sübhânî Nezâkatle gelüp [bir] ehl-i dil dedi ana târîh

Bu zîbâ mescide Terz Sarı Hâc Alidir vakf-sânî Sene H. 1225 [M. 1810]

4.1.6.Mescitler

Afyonkarahisar’da mevcut olan camileri sayan Evliyâ Çelebi, yazısının devamında mescitlerden bahseder. Meşhur ve mamur olan mescitler sırasıyla; Esen Çeşme Mescidi,Yeni Abdullah Efendi Mescidi, Çavuşlar Mescidi, Kapalı Mescid, Akmescit, Kubbeli Mescid’dir.

Afyonkarahisar ilinde gerek yerinde yaptığımız araştırmalar gerekse Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile yaptığımız bilgi alışverişi neticesinde, Esen Çeşme Mescidi, Kapalı Mescit, Çavuşlar Mescidi ve Yeni Abdulah Efendi Mescidi’nin günümüzde mevcut olmadığını, geçmişteki mevkileri ve durumları hakkında da maalesef bilgi elde edemedik.

Evliyâ Çelebi, altı mescitten bahseder ve bunlardan dördü günümüzde mevcut değildir. Geriye kalan iki mescitten biri, Akmescit’tir. Bu mescit, Akmescit Mahallesi’nde yer alır. Ketencioğlu Hacı Hamza Bey tarafından 1397 yılında yaptırılmıştır. Bina önce mescit olarak yapılmış, sonradan cami formatına dönüştürülmüştür. Bunun sebebini de kaynaklar, Akmescit Mahallesi ve civarında cami olmaması ve bundan kaynaklı halkın namaz kılmak için uzak camilere gitmek zorunda kalması olarak belirtir. Yani mescit, ihtiyaca binaen camiye dönüşmüştür.

Cami, tek kubbeli ve kare planlıdır. Mescidin kuzeyinde son cemat yeri bulunur. Bu son cemaat yeri tuğladan, ana duvarlar ise kesme taştan yapılmıştır. Caminin doğu kısmında duvardan yapılmış bir çıkıntılık ile minare yükselmektedir.

Minarenin şekli ise şöyledir; ilk olarak kare bir biçimde başlayıp sonrasında silindir şeklinde devam eder.

Söz konusu bu cami ile ilgili bahsedeceğimiz son husus ise, mevcut olan kitabesidir ve şöyle yazmaktadır;

Kâle’llâhu Te‘âlâ ‘azze ve celle ‘Ve enne’l-mesâcîde li’llâhi felâ ted‘û ma‘a’llâhi ahaden’ kâle’n-nebiyyü

‘Aleyhi’s-selâm “men benâ mesciden li’llâhi Ta‘âlâ bena’llâhu lehû beyten fi’l-Cenneti” sadaka Rasûlu’llâh

Benâ hâze’l-mescid-i şerîfü’l- mübârek el- Hâcı Hamza bin el- Hâcı Hasan el- Kettânî fî târîh sene semâne mi’e [ H.800 / M.1397] (Afyonkarahisar Vakıf Eserleri, 2005: 100-102)

Evliyâ Çelebi’nin anlattığı mescitlerin sonuncusu, Kubbeli Mescit’tir. Günümüzde varlığını devam ettiren bu mescit, şimdi cami olmuştur. Vezir Sahip Fahreddin Ali’nin oğlu Nusreddin Ahmed Bin Mehmet’in emir vermesi sonucunda, İdris oğlu Hacı Ali tarafından yaptırılmıştır. Mescid yapıldığında yıl 1331’i göstermektedir. Mescit, (şuanda cami) kare planlı ve tek kubbelidir. Giriş kapısı tek kanatlıdır ve mescidin ahşap işlemeli kapısı Selçuklu mimarisinin özelliklerini yansıtır. Yıldızlı ve geometrik motifleri içinde barındıran oymalı bir tarzdadır. Kapı kanadında “Üdhulü’l-Cennete entüm veezvâcüküm” [ Zuhruf: 70] ayeti yazılmıştır.

Ayrıca giriş kapısı üzerinde de bir kitabe yer alır. Burada yazılanlar ise şöyledir:

Bismi’llâhi’r-rahmâni’rrahîm Kâle’llâhu Ta‘âlâ

‘Ve enne’l- mesâcide li’llâhi fedâ ted‘û me‘allâhi ahaden’

İnşae [bi-emri’l]- mevle’l-mu‘azzam Nusretü’d-devlete ve’d-dîn Ahmed bin Mehmed

‘Azze nasruhu bi-‘imâreti hâzihi’l-buk‘atü’l- mübâreke mie’l-‘abdi’l- müzennib el- Hâc Ali bin

İdris Aahsene’llâhu ‘avâkıbuhu fi Ramazani’l-mübârek sene ihdâ ve selâsîn ve seb‘a mie [H.731 / M. 1330-31](Afyonkarahisar Vakıf Eserleri, 2005: 191-192)

4.1.7.Tekkeler

Mescitlerden sonra ise sırada tekkeler vardır. Evliyâ Çelebi, ilde toplam 7 adet tekkenin mevcut olduğunu söyler. Fakat bu tekkelerin adını saymaz, sadece Mevlâhane Tekkesi’nden bahseder. Bu tekkenin kale kayası eteğinde olduğunu, ârif ve sadıkların mekânı olduğunu dile getirir. Afyonkarahisar için Mevlâhane Tekkesi40 büyük önem arz

eder. O yüzden bu yapı ile ilgili tafsilatlı bilgi vermeyi uygun bulduk.

Evvelâ bu yapı ile ilgili genel bilgiler vermek gerekirse, burası Anadolu’da kurulan ilk Mevlevihanelerdendir. Ne zaman kurulduğu ile ilgili kesin bir tarih söz konusu olmasa da 13. yüzyıla dayanmaktadır. Söz konusu bu Mevlevihane oldukça önem arz eden bir yapıdır, öyleki söz konusu bu yapı Konya’daki ünlü Mevlevihane’den sonra önem bakımından ikinci sırada yer alır. Burası 16. yüzyılda Sultan Dîvânî’nin döneminde Mevlevî kültürü bakımından önem arz eden bir merkez konumuna yükselmiş olup yine aynı zamanda “ Kırk Hatimli Şifalı Aşûre” geleneği de ilk defa burada başlayıp diğer Mevlevihanelere yayılmıştır.

Bu Mevlevîhâne ya da şuan kullanılan hali ile Mevlevii Camii; türbe, semahane, cami, şerbethane, kadınlar mahfili ile bu ana binaya sonradan ilave edilen son cemaat yeri ve bir minareden oluşmaktadır. Toplamda bu yapı, 5.000 m2 bir alan

üzerinde yükselmektedir.

Minaresi batıda olmakla birlikte tek şerefeli bir yapıdır. Kuzeyde bulunan kapıdan girildiğinde bizleri büyük bir avlu karşılamaktadır. Cami, kesme taştandır ve üzeri merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Türk Barok ve Neo-klâsik üslubu şeklinde inşa edilmiştir.