• Sonuç bulunamadı

2.3. Coğrafyanın Tanımı ve Kapsamı

2.3.1. Coğrafyanın Tarihsel Gelişimi

Bir araştırma ve bilim alanı olarak coğrafya konusu bakımından doğayla insan etkileşimini ele aldığından dolayı insan hayatında insanlığın yeryüzüne ayak basması süreci ile doğmuştur. İnsanların doğa ve doğa olaylarına olan ilgileri, geçinmek, gıda bulmak ve barınmak ihtiyacı ile yaptığı araştırmalar, seyahatler, insanların yerleşik hayata geçmesi ve üretime başlamasıyla birlikte ürünlerini doğal olaylardan korumak için coğrafi bilgiler kaydetmesiyle de coğrafya bilimine ait ilk eserleri ortaya koymuştur. Afrika, Anadolu ve Mezopotamya’ya yerleşen ilk insan toplulukları zamanla edindikleri doğa ve coğrafya bilgileri ile hayvanları evcilleştirmiş, tarıma başlamış ve dünyanın dört bir yanına dağılarak yerleşim birimleri oluşturmuşlardır (Haggett, 2001). Coğrafyaya dair ait ilk eserler, yazının MÖ 3500 yıllarında icadıyla birlikte Dünyanın tanınması, ölçülmesi, tasvirleriyle ilgili genel çalışmalar

hakkındadır. Babiller’in MÖ 2300 yılında kil tabletlere yaptıkları haritalarda hayvanlarını otlatmak için götürdükleri çayırlar ve su kaynaklarının yerlerini ve şekillerini çizmişlerdir (Ünlü, 2014). İnsanoğlunun içinde yaşadığı mekânı tanıyarak temek ihtiyaçları olan beslenme ve barınma ihtiyaçlarını karşılama içgüdüsü ve isteğiyle ortaya çıkan coğrafya bilimi ilk kez MÖ 3. yüzyılda Eratosten tarafından kullanılmıştır. Yunancada “yer” anlamına gelen “geo” ve “yazmak”, yazıyla ifade etmek anlamına gelen “graphien” kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur (Özçağlar, 2006).

Strabon (1990), coğrafyayı “sosyal yaşam ve bunun yönetilmesinin öneminden farklı olarak dünyadaki kara ve sularda yaşayan hayvanlarla bitki örtüleri, yetiştirilen ürünler, ilkim özellikleri hakkında bizi aydınlatan bir bilimdir olarak tanımlamaktadır. Coğrafya; insanın yeryüzündeki faaliyetleri ve doğanın insan üzerindeki etkileri sonucunda ortaya çıkan mekânı, sahip olduğu ilkeler ve basamaklarla araştıran, inceleyen ve sonuçlarını kendi bilimsel yöntemleriyle açıklayan bilimdir (Akdemir, Akengin, 2013).

İnsanoğlu, daha iyi beslenme ve barınma olanakları için, hayvanlarına otlak, tarım yapabileceği verimli araziler bulabilmek için yeryüzünde yaptıkları göçlerle toplanan bilgiler neticesinde gördükleri yerlerin haritalarını çizmeye başlamıştır. İnsanoğlunun yakın çevresini ve başka yerleri tanıma ve yaşamsal gerekliliklerini sağlama isteğiyle ortaya çıkan coğrafya bilimi; diğer bütün bilimler gibi insan ihtiyaçları sebebiyle ortaya çıkmıştır. Eski çağlarda Mısır uygarlıkları verimli toprakların nerede olduğu ve nasıl kullanılacağı gibi konularla ilgili olarak ve her yıl gerçekleşen sellerin ne zamanlarda meydana geldiğini hesaplamak ve mahsullerini sellerden korumak amacıyla coğrafya biliminden yararlanmışlardır. Bu dönemde yaşayan göçebe topluluklar hayvanlarına su ve otlaklar bulmak için yaptıkları göçlerde gördükleri yerlerin çizimlerini yapmışlardır. Bu çizim,tasvir ve notlar aslında coğrafya biliminin temelini atmıştır diyebiliriz (Üçışık ve Demirci, 2002).

Ortaçağ Avrupa’sında bilimin yasak olması ve kilisenin baskıcı politikaları nedeniyle coğrafya bilimindeki gelişmelerin bu yüzyıllarda daha çok İslam coğrafyasında yaşandığı söylenebilir. 8. yüzyılda Abbasi Devleti’nin kurulmasının ardından Yunan,

İran ve Hint coğrafi eserlerinin İslam dünyası tarafından bilinmesiyle coğrafya önem kazanmış, 9 ve 10. yüzyıllarda Irak ve Belhte coğrafya okulları kurulmuştur. Yunan coğrafya geleneği ile kurulan bu okullardan yetişen coğrafyacılar çok önemli eserler meydana getirmişlerdir (Gümüşçü, 1999). Osmanlıda coğrafya ilk başlarda medrese eğitimi görenler tarafından edebi maksatla ele alınmış,15. yüzyıl sonları, 16. yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti’nin yükselme devrine girmesiyle önemi giderek artan bir bilim haline gelmiştir. Padişahların yeni yerler fethetmek, ordularını doğru yerlerden geçirebilmek ve bu sayede fetihlerini geliştirebilmek amacıyla kara ve deniz yollarını gösteren haritalara dolayısıyla da coğrafyaya ilgisi artmıştır (Türkay,1999).

Coğrafya bilimi yeniçağla birlikte Avrupa’da yaşanan Coğrafi keşifler ve Rönesans hareketleriyle önemi iyice artan bir bilim haline gelmiştir. Türklerin İstanbul’u fethetmesiyle birlikte ticaret yollarına ulaşımını kaybeden Avrupalılar yeni yollar keşfetmek amacıyla bir dizi seyahatler gerçekleştirmişlerdir. Pusulanın Avrupa’ya taşınmasıyla başlayan bu seyahatler coğrafya biliminin önemini arttırmış, nitekim 18. yüzyılla birlikte yöntem ve biçime kavuşarak ayrı bir bilim halini almıştır. 18. yüzyıllardan itibaren bilimselleşen coğrafya ABD, İngiltere ve Avrupa’da müfredat dersi olarak okutulmuştur.

Osmanlılarda bilimsel tarzda coğrafya anlayışı geliştirmesi dünya haritaları ve denizcilik kitapları da yazan Piri Reis ile başlamıştır diyebiliriz (Şeşen, İhsanoğlu, İzgi, Akpınar ve Fazlıoğlu 1997). 17. yüzyılda Kâtip Çelebi, Evliya Çelebi ile coğrafya Osmanlı Devleti’nde altın çağını yaşamıştır. Kâtip Çelebi eserlerini doğu ve batının sentezinde ve batı anlayışıyla oluşturmuş, Cihannüma adlı eserinde ilkimler, kıtaları, bitkilerin dağılışını işlemiş, Dünyanın yuvarlaklığına deliller göstermiştir. Bu dönemde yaşayan Evliya Çelebinin Seyahatnamesi de zamanın tarihini, farklı ülkelerin kültürlerini işlemesi bakımından ülkeler coğrafyasının ilk ve önemli eserlerinden birisidir (Oruç, Tokcan ve Demirkaya, 2017). 19. yüzyılda batılı eserlerin tercüme edildiği bir dönem olmuştur. Bu dönemdeki en büyük eser Mahmut Raif Efendi tarafından yazılan “İcalet’ül Coğrafya” adlı eserdir. 1871 yılında Abdurrahman Paşazade Abdulhalim tarafından yazılan Coğrafya-i Kebir ve Ahmet Hamdi tarafından yazılan Usulü Coğrafya-i Kebir ders kitabı olarak okutulmuştur.1915’lere gelindiğinde günümüz lise eğitimine denk gelen idadilerde

coğrafya dersi zorunlu bir ders olarak okutuluyordu. Ayrıca bu dönemde coğrafyayla ilgili birçok eser kaleme alınmıştır (Özey, 1996).

Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde 1936 yılında ilköğretim seviyesinde yapılan programda ilk defa coğrafya dersine yönelik çalışmalar başlatılmıştır (Akbaba, 2007). 1941 yılında ise coğrafya müfredatlarının belirlenmesi, coğrafya kitaplarının hazırlanması, coğrafya terimlerinin ve memleketin öğrencilere daha iyi nasıl öğretilebileceğini görüşmek amacıyla Birinci Türk Coğrafya Kongresi düzenlenmiştir (Karabağ, 2010). 1942 yılından 2005 yılına kadar değişen programlar genel olarak aynı yaklaşımla ele alınmış, konu ekleme-çıkarma ya da ders saatleri değişiklikleri yapılmıştır (Akbaba, 2007).

Sosyal bilgiler dersi coğrafya bilimine ait bilgi ve kazanımların da içinde olduğu disiplinler arası bir derstir. 2002 yılında çalışmasına başlanan 2005 yılında programlaşan coğrafya disiplini bu zamana kadar ilköğretim dersleri olan ve farklı sosyal bilim disiplinlerinin bir arada sunulduğu hayat bilgisi ve sosyal bilgiler dersleri aracılığıyla verilmiştir. Sosyal bilgilerin ana disiplinlerinden olan coğrafya, sosyal bilgiler 2005 ve 2018 programlarında da yerini korumuştur. İlk ve ortaokullarda coğrafya eğitimi bir ilkokul dersi olan hayat bilgisi dersi ile başlamakta, hem ilkokul hem de ortaokullarda okutulan sosyal bilgiler dersi ile 7. sınıfın sonuna devam etmektedir (Kızılçaoğlu,2006). Lise müfredatında da zorunlu bir ders olan coğrafya dersi ile öğrencilere yaşadıkları çevreyi öğreterek öğrencilerin dünya ve yaşadıkları mekânla ilgili bilinç kazanmaları amaçlanır (Karabağ, 2001).