• Sonuç bulunamadı

Cevherîlik Sorunu: Cevheri Tamamlayan Nitelikler Ve Faslın Kategorik Konumu Konumu

BÖLÜM 2: CEVHER OLARAK SURET

2.3. Cevherîlik Sorunu: Cevheri Tamamlayan Nitelikler Ve Faslın Kategorik Konumu Konumu

Cevherîlik sorunu, genel olarak cevher olmadığı kabul edildiği halde, konusuyla ilişkisi arazlarınkinden farklı olan bazı niteliklerle ilgilidir. Aristoteles’in Kategoriler’inin Eflatuncu eleştirmenleri Lucius ve Nicostratus, bulunduğu cevherin yetkinleşmesine herhangi bir katkısı bulunmayan arazlar ile bu cevherde bulunan ve onu yetkinleştirerek tamamlayan nitelikler arasında bir ayrım yapmıştır. Örnek olarak beyazlığın bir kalemde bulunuşu ile karda bulunuşu ya da sıcaklığın bir demirde bulunuşu ile ateşte bulunuşu arasında fark vardır. Kalemde bulunan beyazlık kalemin cevherini yetkinleştirmez, ancak karda bulunan beyazlık onun cevherini tamamlar ve yetkinleştirir. Öte taraftan demirde bulunan sıcaklık demir olması bakımından demirin cevherini yetkinleştirmez, ancak ateşte bulunan sıcaklık ateş olması bakımından ateşin cevherini tamamlar ve yetkinleştirir. Lucius ve Nicostratus, cevherin tamamlayıcıları (ta sumplerotiksa tês ousias) olarak adlandırılan ikinci türden özelliklerle ilgili önemli bir dikotomi vazetmişlerdir: i) Ya bu şeylerin bir konuda bulunmadığı, dolayısıyla tıpkı suret gibi cevher oldukları söylenecek, ii) ya da arazlara ait “bulunduğu şeyin parçası

olmaksızın o şeyde bulunma” özelliğinin konuda bulunan bu özelliklere ait olmadığı

söylenecek ve arazların aksine, konuda bulunduğu halde parça olan bazı şeylere izin verilecektir. Ne var ki bu sorun Aristotelesçi kategoriler şeması açısından büyük tehlikeler taşır. Şayet Lucius ve Nicostratus takip edilecek olursa, i) ya cevher olan bazı

şeyler araz olacak, ii) ya araz olan bazı şeyler cevher olacak, iii) ya da ne cevher ne de araz olan bazı özelliklerin mevcut olduğu kabul edilecektir. Her üç durumda da Aristotelesçi kategoriler şeması eksik ya da yanlış olacaktır. Şöyle ki;

Tamamlayıcılar araz kabul edildiğinde şu şekilde bir sonuç ortaya çıkar: a) Suret maddededir ve maddenin bir parçası değildir.

b) Tamamlayıcılar cevherdedir ve cevherin bir parçası değildir.

c) Suret, maddede olmakla birlikte, maddenin bilfiil varlığı için gereklidir. d) Tamamlayıcılar cevherde olmakla birlikte, cevherin bilfiil varlığı için gereklidir ve arazdır.

varlığına katkıda bulunma özelliği ise suret artık cevher olamayacaktır. Çünkü tamamlayıcılar da cevherdedir, cevherin o cevher olmak bakımından varlığına katkıda bulunur, o cevherin parçası değildir ve arazdır. Peki aynı özellikte olan suretin cevher olduğunu nasıl iddia edebiliriz?

İbn Sînâ’nın el-mukavvimât, el-lâzımât, el-gayru’l-lâzımât başlıkları altında tartışacağı bu sorun, 210 özellikle Aphrodisiaslı İskender ve Porphyry tarafından çözüme kavuşturulmaya ve Aristotelesçi kategoriler şeması kurtarılmaya çalışılmıştır. Aphrodisiaslı İskender suretin cevherliğini ispat ederken, onun, konusunun varlığına katkıda bulunduğunu ama arazın böyle olmadığını söyler. Bununla birlikte Quaestio 1.8.’de yukarıdaki soruyla yüzleşir ve bu soruyu şu şekilde aktarır:

“Bu görüşe [suretin arazdan farklı olarak konusunun varlığına katkıda

bulunduğu görüşüne] karşı, her cismin bir biçim ve renge sahip olması

gerekliyse ve bunlar da cisimde bir konuda bulunma şeklinde bulunuyorsa, cisme ilişen arazların onların var olmasına katkıda bulundukları söylenerek itiraz edilmiştir. Dolayısıyla bir şeyin diğer bir şeyde, konuda bulunma

şeklinde bulunmaması için, o şeyin, bulunduğu konunun var olmasına katkıda

bulunması [şartı] yeterli değildir. Aksine, bir şey mutlak olarak diğer bir şeyin varlığına katkıda bulunuyorsa, nitelik ve cisim örneğinde gösterildiği gibi, [bu durum] onun bir konuda bulunmasını engellemez. Çünkü bir cismin niteliksiz

bir şekilde mevcut olması imkânsızdır.”211

İskender bu meydan okumaya karşı, suretin cevherliğini başka bir yolla ispat etme yolunu seçer. Ona göre hem suret hem de tamamlayıcı özellikler konularının varlığına katkıda bulunmakla birlikte, suret ile tamamlayıcı özellikler arasında önemli bir fark vardır: Suret bileşiğin parçasıdır, ancak tamamlayıcılar konularının parçası değildir.

İskender’in bu yorumu, Porphyry’den Ammonius’a kadar birçok Yeni-Eflatuncu şarih tarafından sürdürülür212 ve suretin cevherliği, bileşiğin parçası olması üzerinden ispat edilir. Ne var ki, bu cevap suretin cevherliğini korumasına rağmen, başka bir soruyu doğurur: Tamamlayıcılar, konularının parçası değilse onları diğer arazlardan ayıran şey nedir? Onlar bu arazların aksine cevher midir, yoksa ne cevher ne de araz olup üçüncü

210

Örnek olarak bkz. İbn Sînâ, Mantıku’l-maşrıkıyyîn, Kum: Ayetullâhu’l-uzmâ el-Mar‘aşî, 1405, s. 16-19.

211

Alexander of Aphrodisias, Quaestiones, I. 8. 17,12-20; Lucius ve Nicostratus’un eleştirisinin geniş bir sunumu için bkz. Simplicius, Commentary on Aristotle’s Categories 1-4, 48,1-34.

212

Bkz. Porphyry, On Aristotle’s Categories, 78,13-25; Ammonius, On Aristotle’s Categories, 27,30-28,8; Simplicius, On Aristotle’s Categories 1-4, 46,26.

bir kategoriye mi aittir?

Simplicius, Kategoriler Şerhi’nde, Lucius ve Nicostratus’un eleştirilerinden kaynaklanan bu soruna Porphyry’nin getirdiği cevabı tartışır. Simplicius’un aktardığı kadarıyla problem ve Porphyry’nin çözümü şu şekilde sunulur:

Lucius ve takipçileri bir konuda bulunmayı, “parça olarak bulunmama” diye adlandırmayla ilgili başka bir zorluk gündeme getirmişlerdir. Onlar şöyle der: “Çünkü cevherin tamamlayıcılarını (ta sumplerotiksa tês ousias) cevherin parçaları olarak adlandırırsak ve renk, biçim ve ölçü genel olarak duyulur cismin varlığını tamamlarsa ve genel olarak nitelik ve nicelik (çünkü renk ve biçim olmadan hiçbir cisim var olmaz) cismin varlığını tamamlarsa ve örnek olarak kar cisminin beyazlık ve soğuklukla tamamlandığı göz önüne alınırsa, bir seçim yapmak durumunda kalırız: Ya bu şeylerin bir konuda olduğunu söylememeliyiz ya da “bir parça olmama”nın bir konuda bulunan bu şeylerden birine ait olduğunu öne süremeyiz. Peki genel olarak, tamamlayıcıların bir konuda bulundukları nasıl söylenebilir? Çünkü Sokrates’in biçimi, Sokrates’te, bir konuda bulunma şeklinde bulunmaz, bir konuda bulunan

şeyler zaten tamamlanmış bir şeye dışarıdan gelen şeylerdir.

Porphyry bu probleme şöyle cevap verir: “Konu iki türlüdür, sadece Stoalılara göre değil, önceki filozoflara göre de. Aristoteles’in bilkuvve diye adlandırdığı nitelik-siz madde konunun ilk anlamıdır ve ikinci olarak ortak bir şekilde bulunan ve özel bir

şekilde nitelenen madde bulunur. Çünkü hem bronz hem de Sokrates onlarda

meydana gelen ya da onlara yüklenen şeylerin konusudur.” “Bir şeyde meydana gelen şeylerin çoğu”, der Porphyry, “ilk konuya nispetle bir konudadır.” Örnek olarak tüm renkler, tüm biçimler ve her nitelik, ilk maddede bir konuda onun parçası olmayacak ve ondan ayrılmayacak şekilde bulunur. İkinci konu söz konusu olduğunda ise tüm renkler ve tüm nitelikler bir konuda bulunmaz, onların bir konuda bulunması cevherin tamamlayıcısı olmadıkları durumda gerçekleşir. Çünkü beyaz, yün örneğinde bir konuda bulunurken, kar örneğinde bir konuda bulunmaz, aksine o cevheri parçası olarak tamamlar, dahası o cevher söz konusu olduğunda bir konu işlevi görür. Benzer şekilde ısı ateş cevherinin parçasıdır, fakat demirde, demir onun konusu olacak şekilde meydana gelir. Çünkü ısı demirin bozuluşuna neden olmaksızın

onda meydana gelir ve ondan ayrılır.”213

213

Simplicius, On Aristotle’s Categories 1-4, 48,1-26; Simplicius’un Porphyry’den aktardığı pasajın Arapçası, Hasan b. Suvâr’ın, İshak’ın el-Mekûlât tercümesi içerisinde gelen ta‘lîk’inde mevcuttur. Bkz. Hasan b. Suvâr,

Lucius’un geliştirdiği argümana göre, şayet onları tamamlayıcılar olarak kabul edecek olursak, tamamlayıcıları arazlardan ayıran bir özelliğin bulunduğunu itiraf etmek durumunda kalırız. Arazlar zaten tamamlanmış ve bu olarak işaret edebileceğimiz cevherlerde bulunurlar, ancak adlarından da anlaşılacağı üzere tamamlayıcılar, tamamlanmamış cevherlerde bulunur ve onları tamamlayarak kuruluşlarına (kıvâm) katkı yaparlar. Şu halde onlar, bir konuda bulunmama özelliğine sahip cevherler mi olacaktır? Böyle bir şeyi kabul etmek, Aristotelesçi cevher-araz ayrımını ortadan kaldırabilir. Kar örneğini ele alacak olursak; nitelik kategorisinden bir araz olduğu açık olan beyaz rengi nasıl olur da kar ile ilişkisi hesaba katılarak cevher sayılabilir? Tamamlayıcılar cevher olmayacaksa, Luciusçu dikotomiye göre, ikinci seçenek şudur: Tamamlayıcılar konuda bulunurlar, ancak konunun parçası olmayan arazların aksine konularının parçasıdırlar. Bu, şu anlama gelir: Tamamlayıcılar bir yandan araz, bir yandan cevherdir.

Aslında Aristotelesçi dörtlü ontolojik şemanın tutarlı ve yeterli bir açıklama çerçevesi sunduğunu düşünen bir zihne, herhangi bir mevcudun bir yandan cevher bir yandan araz olduğu düşüncesi anlaşılmaz gelecektir. Bununla birlikte Aristotelesçi kategoriler

şemasının kurtarılabilmesi için, önce tamamlayıcıların araz oldukları kesin bir şekilde ispat edilmeli, sonrasında onları arazlardan ayıran özellikler ortaya konulmalıdır. Birincisini gerçekleştirebilmek için Porphyry, suretsiz ilk maddeyi dikkate aldığımızda, zatı gereği hiçbir şey gerektirmeyen bir konu olan ilk maddeye nispetle tüm özelliklerin araz olduğunu söyler. Çünkü, suret de dahil olmak üzere, bu özelliklerin hiçbiri ilk maddenin tanımına dahil değildir. Dolayısıyla ilk maddede bulunan mevcutlar, “konuda onun parçası olmayacak ve ondan ayrılmayacak bir şekilde” bulunur. Bununla birlikte, ikinci madde, yani bileşik söz konusu olduğunda, bazı özellikler konularının parçası olabilir. Örnek olarak sıcaklık, ateşin de kendisinde bulunduğu ilk maddede araz olarak bulunurken, ateşte onun parçası olarak bulunur. Böylece Lucius’un bahsettiği anlamda bazısı kurucu ve tamamlayıcı olan, bazısı da olmayan nitelikler arasındaki ayrım ancak ikinci konu etrafında söz konusu edilebilir. İlk maddeye nispetle tamamlayıcılar da araz olduğu için, Aristoteles’in cevher-araz ayrımı korunmuş olur. Ne var ki Porphyry, cevherîlik sorununu çözerken hilomorfik problemle ilgili bir sorun yaratır. Şayet ilk maddedeki her şey, onun parçası olmayacak ve ondan ayrılmayacak şekilde onda bulunacak, yani araz olacaksa suret de araz olacaktır. Bu durumda Porphyry’nin cevherî özelliklerle ilgili çözümü, Aristotelesçi cevherî sureti araz konumuna indirgemesine

neden olacak bir yön taşır.214 Bu görüş kabul edilecek olursa, ilk maddeye nispetle gerçek bir hilomorfizmden ve cevherî terkipten bahsedemeyiz. Kısmen bu nedenle, kısmen de Aristotelesçi kategoriler şemasına üçüncü bir sınıf ekleyecek şekilde cevherî niteliklerden bahsetmenin makul olmayışı nedeniyle Simplicius, cevherî özelliklerin ilk maddeye nispetle araz olduğunu savunmak yerine onların cevher olduğu fikrini kabul etmeye meyletmiştir.215

Porphyry’nin aksine Aphrodisiaslı İskender tamamlayıcı niteliklerin kategorik konumuyla ilgili farklı bir yaklaşım benimser. Ona göre tamamlayıcı oldukları düşünülen nitelikler, bir yandan cevher bir yandan araz değildir. Bu düşüncesini Aristoteles’in Topikler’ine yazdığı şerhte ayrıntılı bir şekilde ortaya koyan İskender’e göre, bir özelliğin herhangi bir cevherden ayrılamaz olması onu ne cevher kılar, ne de diğer arazlardan başka bir kategoriye sokmamızı gerektirir. Örnek olarak kardaki beyazlık, herhangi bir kumaştaki beyazlığın aksine onun cevherine ait bir özellik gibi gözükse de öyle değildir. Karın beyazlığı, onun cevherine eşlik etmekten başka bir hususiyet barındırmaz. Bu türden arazların, cevherlerine sürekli eşlik edişlerinin nedeni, bulundukları maddeyle çok yakın bir ilişki içerisinde olmalarıdır. Kar örneğine dönecek olursak, İskender, kardaki beyazlığının karın meydana gelişi esnasındaki maddî sürece eşlik ettiğini söyler. Ona göre karın maddesi olan cismin, art arda gelen soğukluklar dolayısıyla bir miktar buharı da koruyacak şekilde bir bulutta donmasıyla birlikte beyazlık zorunlu olarak ortaya çıkar. Çünkü havanın bulutta korunması, soğuma ve bulutun soğumasının neden olduğu sürtünme, o cismin sekresyonunu inkıtaa uğratır ve beyazlığa neden olur.216 İskender’e göre bu şekilde ortaya çıkan beyazlık maddeden ayrılmaz ve kar suretini almaya doğru dönüşümü sırasında maddenin bir özelliği olarak ona eşlik eder. Beyazlık karın maddesine eşlik ettiği için, kar bulunduğu sürece beyazlığın da bulunmasını sağlar ve karın cevheriymiş gibi gözükür. Fakat

İskender’e göre beyazlık karın ne tamamlayıcısıdır ne de kurucu şartıdır. Dolayısıyla hiçbir şekilde cevherî olarak nitelenemez.217 Böylece İskender Aristotelesçi cevher-araz ayrımını ve dörtlü ontolojik şemayı korumuş olur. Bununla birlikte kar örneği etrafında geliştirdiği yorumun, tüm diğer durumlar için geçerli olabilecek şekilde formüle edilip

214

Porphyry’nin çözümünün ayrıntıları için bkz. J. Ellis, “Alexander’s Defense of Aristotle’s Categories”, s. 84-86.

215

Bkz. Simplicius, On Aristotle’s Categories 1-4, 49,1-9.

216

Alexander of Aphrodisias, On Aristotle’s Topics 1, İng. trc. Johannes M. Van Ophuijsen, London: Duckworth, 2001, 50,21-51,4. Pasajın ayrıntılı bir analizi için bkz. J. Ellis, “Alexander’s Defense of Aristotle’s Categories”, s. 87-88.

edilemeyeceği kuşkuludur. Belki de bu nedenle, sonraki şarihler tarafından İskender’in yorumu takip edilmemiştir. Bunun yerine, sonraki şarihler ya Porphyry’de olduğu gibi cevherî niteliklerden veya Philoponus’ta görüldüğü gibi cevherî niceliklerden bahsetmiş ya da Simplicius’ta olduğu gibi tamamlayıcıları cevher saymıştır.

Tamamlayıcılarda olduğu gibi cevherle araz arasındaki ayrımın bulanıklaşarak kategoriler şeması açısından sorun yarattığı yerlerden biri de faslın kategorik konumuyla ilgilidir. Genel olarak şarihleri faslın kategorik konumunu tartışmaya sevk eden şey, sadece Lucius ve Nicostratus’un pasajları değildir. Aristoteles’in kendi metinlerinde de faslın konumuyla ilgili bir belirsizlik mevcuttur. Lucius ve Nicostratus’a nispet edilerek aktarılan pasajlar’a bakılacak olursa, faslın “cevherde” bulunan bir araz olması mümkün değildir. Çünkü fasıl, tamamlayıcı bir özellikte olduğuna benzer şekilde cevheri farklılaştıran ve onu tamamlayan bir parçadır. Bu nedenle Kategoriler 1a24-25’in araz için geçerli saydığı “parça olmama” şartını karşılamaz. İkinci olarak, Aristoteles Kategoriler 3a21-8’de faslın hiçbir şekilde bir konuda olamayacağını söyler. Bu iki kanıt, faslı araz olarak niteleyemeyeceğimizi ortaya koyar. Ne var ki faslın araz olmadığını ispata yarayacak bu kanıtların aksine,

Kategoriler 3a-21-28’de Aristoteles, -de bulunmama özelliği açısından faslın

cevherlerle ortak olduğunu söyleyerek faslı cevherden ayırdığını ima eden bir işarete yer verir. İma tam olarak şudur: Cevherler –de bulunmazlar, cevherlerden ayrı olarak bir de fasıllar vardır ve onlar da –de bulunmama açısından cevherlerle aynı özelliğe sahiptir. Aristoteles burada cevherlerle fasılları birbirinden önce ayırt edip, sonra bunların bir özellikte ortak olduklarını söyler. Şu halde en azından bir özellikte ortak olsalar da, fasıllar cevherlerle özdeş olmayacaktır. Sonuç olarak fasıl sanki hem cevherden hem de cevher olmayan şeylerden ayrılır. Çünkü “insan düşünendir” örneğinde olduğu gibi, insana söylendiği ve –de bulunmadığı için cevherlerle ortaktır, ancak yine de cevherle özdeş kabul edilmez. Öte taraftan bir şeyde parça olmaksızın bulunmadığı, yani bulunduğu şeyin parçası olduğu için de arazlardan farklıdır. Peki fasıl ne tür bir kategorik konuma sahiptir?

A. C. Lloyd’un özellikle Plotinusçu felsefe açısından etraflı bir biçimde ve Eflatuncu metafizik ilkeleri gözeterek tartıştığı bu sorun,218 Porphyry sonrasında büyük ölçüde Aristotelesçi metinler arasındaki bir uyum meselesi olarak gündeme gelmiştir. Porphyry Kategoriler’e yazdığı şerhte, Aristotelesçi pasajlara dayanarak faslın ne araz

ne de cevher olduğunu söyler. Ona göre fasıl, cevherî bir niteliktir (poiotês ousiôdês): “Cevherî nitelikler cevherin tamamlayıcıları olan şeylerdir. Tamamlayıcılar

(sumplêrotika), yoklukları konularının ortadan kalkmasına neden olan özelliklerdir. Konusu ortadan kalkmaksızın kazanılabilen ve kaybedilebilen özellikler cevherî değildir. Örnek olarak, sıcaklık hem sıcak suyun hem de ateşin bir özelliğidir. Fakat o, suyun cevherî bir özelliği değildir. Çünkü sıcaklık sudan kalktığında, suyun soğuması suyu ortadan kaldırmaz. Fakat o, ateşin cevherî bir özelliğidir, çünkü sıcaklığının kalkmasıyla ateş de ortadan kalkar. Fasıllar da işte böyledir. Onlar cevherî niteliklerdir.”219

Daha sonra İbn Sînâ’nın eş-Şifâ/el-İlâhiyât’ta açık bir şekilde işaret ederek “bilgiçlik taslayan” bazı kimselerin görüşü olarak sunacağı bu yaklaşım, Porphyry’den sonra, Iamblichus ve Dexippus tarafından daha da ileri taşınarak faslın cevher ile araz arasında bir özellik olduğu söylenmiştir. Buna mukabil Simplicius istisna olmak üzere Yeni-Eflatuncu İskenderiye okulundan Ammonius, Philoponus ve Elias cevherle araz arasında bir kategoriden bahsedersek bunun on birinci kategori olacağını ve Aristotelesçi kategoriler tasnifini tehlikeye sokacağını düşünür. Onlara göre cevherin parçası da cevher olduğundan, faslın da cevher olduğu söylenmelidir.220

2. 4. İbn Sînâcı Beşli Ontolojik Şema Ve Suretin Cevherliğini İspat Etmenin Yeni Yolları

İbn Sînâ suretin cevherliği sorununu ele aldığı sırada, Aphrodisiaslı İskender’in yaşadığı dönemden (MS. 2. yy.ın sonu 3. yy.’ın başı) itibaren yaklaşık sekiz asır içerisinde oluşarak yerleşmiş yaygın bir terminolojiyle yüzyüzeydi. İbnu’n-Nedîm’in

el-Fihrist’te aktardığı kadarıyla Aphrodisiaslı İskender,221 Porphyry,222 Iamblichus,223

219

Porphyry, On Aristotle’s Categories, 95,21-28

220

Söz konusu şarihlerin konuyla ilgili görüşlerinin ayrıntılı bir analizi için bkz. Frans A.J. De Haas, John

Philoponus’ New Definition of Prime Matter, Aspects of Its Background in Neoplatonism and the Ancient Commentary Tradition, Leiden: Brill, 1997, 220-237.

221

İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, 309,8; İskender’in Kategoriler Şerhi’nin Arapça tercümesinden günümüze ulaşan bazı fragmanlar Mauro Zonta tarafından neşredilmiştir. Bkz. M. Zonta, “Fonti antiche e medievali della logica ebraica nella provenza del trecento”, Medioevo, Vol. 23, (Padova: 1997), s. 515-594.

222

İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, 309,4.

Ammonius,224 Philoponus,225 Simplicius,226 Stephanus,227 ve Themistius228 gibi

şarihlerin, bu terminolojiyi kuran ve yerleştiren şerhleri Arapçaya tercüme edilmişti. Aphrodisiaslı İskender’in, Kategoriler Şerhi’nin yanısıra, Peripatetik okul tarafından tedris metinleri olarak kullanılan Quaestiones’lerinin Kategoriler’deki sorunlarla ilgili olan bazı bölümleri de Arapçaya aktarılmıştı.229 Öte taraftan İslam dünyasında, İbn Sînâ’dan önce Fârâbî230 ve Ebû Bişr Mettâ231 Kategoriler’i tefsir etmiş, İbn Mukaffa,232

İbn Bihrîz,233 Kindî,234 İshak b. Huneyn, Ahmed İbnu’t-Tayyib ve Râzî Kategoriler hakkında ayrıntılandırılmış açıklamalar ve özetler yazmış,235 Yahyâ b. Adî ise

Kategoriler’le ilgili tikel meseleler hakkında küçük risaleler telif etmiştir.236 Son olarak, İbn Suvâr’ın (ö. 1048) Kategoriler’le ilgili bazı açıklayıcı notları da İshak b. Huneyn’in Kitâbu’l-Mekûlât tercümesi içinde günümüze ulaşmıştır.237 Her ne kadar İbn 224 İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, 309,5. 225 İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, 309,4. 226

İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, 309,5; Simplicius’un şerhinin Arapça tercümesinden günümüze ulaşan bazı fragmanlar için bkz. M. Türker, “Kategoriler ve onun Şerhleri ile ilgili Parçalar”, Araştırma, C. 3, (Ankara: 1965), 87-103.

227

İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, 309,4.

228

İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, 309,5.

229

Abdurrahman Bedevî, bu risalelerin bir kısmını Aristo inde’l-arab ve Şurûh alâ Aristû mefkûde fi’l-Yûnâniyye

ve Resâil Uhrâ içerisinde neşretmiştir. Bedevî tarafından neşredilmeyen ve zikri geçen quaestioların tercümesi olan

diğer risaleler Süleymaniye Ktp. Carullah, 1279’da bulunmaktadır.

230

Fârâbî’nin kategorilerle ilgili görüşleri el-Mekûlât’ı ve Kitâbu’l-Hurûf’un ilgili bölümleri içinde günümüze ulaşmıştır.

231

Ebû Bişr’in Kategoriler’le ilgili bazı pasajları, M. Türker’in neşrettiği, Âmirî’nin öğrencilerinden birine (el-Vâhibî?) nispet edilen ve Kategoriler’le ilgili çeşitli meselelere dair farklı filozofların görüşlerinin aktarıldığı bir risalede yer almaktadır. Bkz. M. Türker, “Kategoriler ve onun Şerhleri ile ilgili Parçalar”, Araştırma, C. 3 (Ankara: 1965), 87-103.

232

İbn Mukaffa’ya nispet edilen Kategoriler metni Muhammed Tâki Dâniş Pejuh tarafından neşredilmiştir. Bkz. İbnu’l-Mukaffa, Mantık, nşr. Muhammed Takî Dâniş Pejuh, Tahran: Encümen-i Felsefe-i İran, 1357, içinde, s. 9-25.

233 İbn Bihrîz’in mantık terimlerini tanımladığı bir eseri içerisinde Kategoriler’le ilgili bazı görüşleri günümüze ulaşmıştır. Bkz. İbn Bihrîz, Hudûdu’l-mantık, nşr. Muhammed Takî Dâniş Pejuh, Tahran: Encümen-i Felsefe-i İran, 1357.

234

Kindî’nin Kategoriler’le ilgili görüşleri, Aristoteles’in kitaplarının sayımı’yla ilgili risalesinde yer alır. Bkz. el-Kindî, Kemmiyyetü Kutubi Aristûtâlîs ve mâ yuhtâcu ileyhi fî tahsîli’l-felsefe, nşr. Abdulhâdî Ebû Rîde, Resâil

el-Kindî el-Felsefiyye, Kahire: Dâru’l-fikri’l-arabî, 1950, içinde, s. 365-366.

235

İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, 309, 8-10.

236

Sehbân Halifât bu pasajları, Makâlâtu Yahyâ b. Adî el-Felsefiyye içerisinde neşretmiştir. Bkz. Sehbân Halifât,

Makâlâtu Yahyâ b. Adî el-Felsefiyye, Amman: Câmiatü’l-Urduniyye, 1988, s. 144-47, 170-171-72, 174-75,

180-88,

237

Abdurrahman Bedevî, İshak’ın tercümesinin bulunduğu yazmaya ilave edilmiş bu notları, et-Ta‘lîkât el-vâride