• Sonuç bulunamadı

Aristoteles’in Erken Dönem Şarihlerinde Suretin Cevherliği Sorunu: Araz Olarak Suret Araz Olarak Suret

BÖLÜM 2: CEVHER OLARAK SURET

2.1. Suretin Cevherliği Ve Aristotelesçi Ontolojik Şemanın Dönüşümü

2.2.1. Aristoteles’in Erken Dönem Şarihlerinde Suretin Cevherliği Sorunu: Araz Olarak Suret Araz Olarak Suret

Suretin cevherliğiyle ilgili en önemli problem, onun maddede bulunduğu veya maddeye yüklendiği halde nasıl cevher olarak tanımlanacağıyla ilgili olup, Aristoteles’in kategorilerde çizdiği dörtlü şema bu problemi çözmemizi mümkün kılacak herhangi bir işarete yer vermez. Dahası Metafizik Zeta’da cevher adını almaya en layık mevcudun suret olduğu kabul edildiği halde, Metafizik 1029a20-4, Fizik 192b34 ve De Anima 412a18’te suret olarak cevherin bir konuda bulunduğu, yani Kategoriler’deki araz kriterini taşıdığı tekrar edilir. Metafizik 1029a20-4’teki pasaj şöyledir:

“Maddeyle kendinde ne özel bir şey olan ne de belli bir niceliğe ve varlığı belirleyen diğer kategorilerden herhangi birine sahip olan şeyi anlıyorum. Çünkü bu kategorilerin her birinin, yüklemi oldukları ve varlığı bu kategorilerin her birinin varlığından farklı olan bir şey vardır. Zira cevherin dışında kalan bütün kategoriler cevhere yüklenir, cevherin [=suretin] kendisi

ise maddeye yüklenir.”157

Burada Aristoteles arazları ve cevherleri, konularına, yükleme yoluyla bağlar. Ancak bunu yaparken arazın cevhere yüklenişi ile cevherin konu olarak maddeye yüklenişi

156

İbn Sînâ, Kategoriler, 17-19.

arasında bir ayrıma gitmez. Aksine cevherler bir konuda bulunmadıkları ve bir konuya söylenmedikleri halde, suretin maddede bulunduğu veya maddeye yüklendiğini ifade edilir. Bu durum, suretin cevherliğini tutarlı bir şekilde savunmak isteyen yorumcuları, hasmâne eleştiriler karşısında savunmasız bırakır. Fizik 192b32-34’te ise şu ifadeye yer verilir:

“Tabiata sahip şey, böyle bir ilkeyi barındıran şeydir. Tüm bunlar [yani böyle bir ilkeye sahip olan her şey] cevherdir, tabiat ise daima bir konuda bulunur.”158

De Anima 412a16-18’de ise Aristoteles bu kez nefsin bir konuda bulunduğunu söyler:

“Çünkü cisim konu ve madde gibidir, bir konuya söylenen (kath’

hupokeimenou = mine’l-mekûleti alâ şey’in mevzû‘in) şeylerden değildir.

Dolayısıyla nefs, bilkuvve olarak canlılık barındıran doğal cismin sureti anlamında cevher olmalıdır. Fakat cevher bilfiilliktir, dolayısıyla nefs de yukarıda tasvir edildiği şekliyle cismin bilfiilliğidir.”159

Aphrodisiaslı İskender, seleflerinden bazılarının bu pasajları nefsin ve suretin bir konuda bulunduğunu gösterdiği şeklinde yorumlandıklarını söyler. Fizik’ten aktarılan pasaj tabiatın bir konuda bulunduğunu açık bir şekilde gösterir. Bununla birlikte De

Anima pasajı, nefsin bir konuda bulunduğunu açıkça söylememekte, ancak bunu ima

etmektedir. Çünkü Aristoteles cismin bir konuya söylenmediğini ifade ederek, bir konuya söylenmemeyi bir konuda bulunmama olarak yorumlamaktadır. Bu durumda, cisim bir konuda bulunan şey olmadığına göre, aksinden suret olarak nefsin bir konuda olduğu çıkartılır.160

Kategoriler’in erken dönem Aristotelesçi şarihleri bu tür mülahazalardan hareketle,

sureti cevher kategorisinin dışına çıkarmışlardır. Porphyry ve Simplicius gibi sonraki

şarihlerden edindiğimiz bilgiye göre, Aristoteles külliyatını tasnif ederek tutarlı hale getirme çabası içerisine giren Rodoslu Andronicus’un (MS. Birinci asır) öğrencisi Sidonlu Boethus (MS. ikinci asrın ortaları), Kategoriler’e yazdığı şerhte sureti bir tür

158

Aristâtâlîs, et-Tabî‘a, 80,6-8; krş. Physics, 192b32-34.

159

Aristâtâlîs, Fi’n-nefs, trc. İshak b. Huneyn, nşr. Abdurrahmân Bedevî, Kuveyt: Vekâletu’l-matbuât, 1980, 29,10-13; krş. On the Soul, 412a16-18.

160

Alexander of Aphrodisias, Supplement on the Soul [Mantissa], İng. çev. R. W. Sharples, Ithaca, New York, Cornell University Press, 2004, 5. 120, 33-121, 7.

nitelik konumuna indirger.161 Aristotelesçi cevher teorisinin Kategoriler’i merkeze alan yorumu açısından dikkat çekici olan bu tutum, konuyla ilgili alternatif yorumsal tercihleri belirleyebilme açısından önem arz etmektedir. Ayrıca Aphrodisiaslı İskender başta olmak üzere, Porphyry, Ammonius ve Simplicius gibi şarihler Boethus’un yorumunu eleştiriye tabi tutarak suretin cevherliğini ispat etmek istemişlerdir. Simplicius’un aktardığı kadarıyla Boethus, Aristotelesçi kategoriler şemasının akledilir cevherleri ele almadığı için eksik olduğu şeklindeki bir eleştiriyi yanıtladığı sırada, suretin cevherliğiyle ilgili şu düşünceyi ortaya koyar:

“Bununla birlikte Boethus bu soruşturmaları bu noktada bir kenara bırakmıştır, çünkü o, bu tartışmanın akledilir cevherle ilgili olmadığını söyler. Bunun yerine ona göre bir kişi daha ileri bir zorluğu ele almalıdır. Şöyle ki cevheri taksim ettiği başka bir yerde Aristoteles “bir açıdan maddenin, bir açıdan suretin, diğer bir açıdan ise bileşiğin cevher olduğu söylenir” demiştir, ancak burada Aristoteles cevheri tek bir kategori olarak vaz eder. Peki bunlardan hangisi cevherdir ve tek bir açıklamaya göre söylenmeyen bu üç şeyi nasıl cevherin altına yerleştirebiliriz? Boethus buna cevap olarak şöyle der: Birincil cevhere dair açıklama maddeye ve bileşiğe karşılık gelir. Çünkü hem madde hem de bileşik ne bir şeye yüklenir ne de bir şeyde bulunur. Ayrıca bu ikisinden hiçbiri başka bir şeyde değildir. Fakat bileşiğin kendisi başka bir şeyde bulunmasa bile, başka bir şeyde başka bir şey olarak, yani maddedeki suret olarak bulunan surete sahiplik eder, oysa madde başka bir şeyde bulunan hiçbir şeye sahiplik etmez. Dolayısıyla onlar ortak bir şeye sahip oldukları gibi, farkları da vardır. Madde olmak bakımından madde bir şeyin maddesidir, çünkü o aynı zamanda konudur, oysa bileşik cevher bir şeyin bileşiği değildir. Bu yolla, Boethus, madde ve bileşiğin cevher kategorisi altında değerlendirildiğini, fakat suretin cevher kategorisinin dışında olduğunu, bunun yerine nitelik, nicelik

veya başka bir kategori altında bulunduğunu söyler.”162

Bu pasajda Boethus Aristoteles’in cevher adını alacak üç adaydan biri olarak belirlediği madde, bileşik ve suretten ilk ikisinin cevher olduğunu, fakat suretin cevher olarak nitelenemeyeceğini temellendirir. Ona göre madde ve bileşik bir konuda bulunmadığı

161

Boethus’la igili olarak bkz. J. F. Dobson, “Boethus of Sidon”, The Classical Quarterly, Vol. 8/2 (1914), s. 88-90; P. Moraux, Der Aristotelismus bei den Griechen, Berlin, 1973, s. 97-179; H. B. Gottschalk, “Boethus’ Psychology and the Neoplatonists”, Phronesis, Vol. 31/3, (1986), s. 243-57; Moraux’un yukarıdaki çalışmasının bir değerlendirmesiyle birlikte ilk dönem Aristotelesçiliği için ayrıca bkz. L. Tarán, “Aristotelianism in the first century BC”, Gnomon, Vol. 53, (1981), s. 1-69.

gibi, bir konuya yüklem de olmaz. Dolayısıyla birincil cevher tanımına karşılık gelecek nihai özneler madde ve bileşiktir. Buna mukabil suret, maddede olduğu ve maddeye yüklendiği için cevher olarak değerlendirilemez. Dolayısıyla suret bir arazdır ve nitelik ya da nicelik gibi bir kategorinin altında yer alır.163

Boethus’un bu yorumu, Kategoriler metnini merkeze alan bir yaklaşımı ifade eder ve

Metafizik’le birlikte Aristoteles külliyatının diğer metinlerini bu merkezde

değerlendirme amacı taşır. Boethus’un hocası Rodoslu Andronicus, Aristoteles metinlerini sadece tasnif etmekle kalmamış, aynı zamanda öğrencileriyle birlikte bu metinler arasındaki iç tutarlılığı sağlama çabası içerisine girmiştir.164 Andronicus’u ve çevresindeki Aristotelesçileri böyle bir çabaya yönlendiren şey, Kategoriler metnini Stoalı ve Eflatuncu eleştirilerden koruyarak tutarlı bir hale getirmektir. Simplicius’un bildirdiği kadarıyla Kategoriler üzerine, erken dönemde en az beş farklı şerh yazılmıştır. Andronicus, Boethus ve Ariston gibi peripatetiklerden ayrı olarak, bunlar arasında MS. birinci asrın ortasında Stoalı Athenodorus ve Cornutus ve Akademi’den Eudorus gibi şarihler de bulunur.165 Yine MS. ikinci asırda yaşayan Eflatuncu Nicostratus, kendisinden önceki bir diğer Eflatuncu olan Lucius’la birlikte Aristotelesçi kategorilere çok keskin eleştiriler yöneltmiştir.166 Eudorus’tan başlayarak, Lucius ve Nicostratus’la devam eden, Atticus üzerinden Plotinus’a ulaşan Eflatuncu eleştirilerin167 yanısıra, Athenodorus ve Cornutus’un Stoacı bir bakış açısıyla yönelttikleri tenkitler, Andronicus ve Boethus’u Kategoriler metnini hem bu eleştiriler karşısında savunmaya hem de Aristoteles’in diğer metinleriyle tutarlılık arz edecek bir yoruma tabi tutmaya sevk etmiştir. Yukarıdaki pasajda Boethus, Stoalı ve Eflatuncu eleştiriler karşısında, Aristotelesçi Kategoriler’i ve cevher teorisini yeniden yorumlamaya girişmiştir. Eflatuncu şarihler sureti maddeden ayrı bir cevher olarak değerlendirirken, Stoalılar

163

Andronicus ve takiben Boethus’un cevherle ilgili tutumları için ayrıca bkz. Marwan Rashed, Essentialisme:

Alexandre d’Aphrodise entre logique, physique et cosmologie, Berlin: de Gruyter, 2007, s. 18-27. Andronicus ve

Sidonlu Boethus’un genel olarak Kategoriler’le ilgili meseleler etrafında yaptıkları yeniliklerle ilgili olarak bkz. R. Tobias, “Andronicus of Rhodes and Boethius of Sidon on Aristotle’s Categories”, R. W. Sharples ve R. Sorabji (Eds.), Greek and Roman Philosophy 100 BC – 200 AD, vol. II, içinde, London: Institute of Classical Studies, 2007, s. 513-529.

164

Gottschalk, “The Earliest Aristotelian Commentaries”, Richard Sorabji (Ed.), Aristotle Transformed, The

Ancient Commentators and Their Influence, Ithaca, New York: Cornell University Press, 1990, s. 65;

165

Simplicius, On Aristotle’s Categories 1-4, 1,9-2,3; Simplicius, On Aristotle’s Categories 7-8, İng. çev. Barrie Fleet, Ithaca, New York: Cornell University Press, 2002, 159,32.

166

Simplicius, On Aristotle’s Categories 1-4, 19vd. ; J. Dillon, The Middle Platonists: 80 B. C. to A. D. 220, London: Duckworth, 1977, s. 233-236

maddenin biçimlenmelerinden ibaret görür ve ona maddeden bağımsız hiçbir nitelik atfetmezler. Andronicus ve çevresinin yorumu Stoalılara yakın durmakla birlikte, onlar, sureti maddenin biçimlenmesi olarak değil bileşik cevheri karakterize eden bir nitelik olarak belirler.168 Andronicus ve Boethus’un tutumu, Metafizik Zeta’daki cevher görüşünün Kategoriler lehine yorumlanarak tashih edilmesi gerektiği yönünde bir düşünceye dayanır ve suretin maddeye yüklendiği fikriyle arazın konuya yüklendiği fikri arasında herhangi bir ayrıma gitme ihtiyacı duymaz.

2.2.2. Aphrodisiaslı İskender: İki Tür Konu Ayrımı Ve Bileşiğe Nispetle Suret Andronicus ve Boethus’tan sonra, Aristotelesçi felsefe, peripatetik amaçlar dahilinde ilk kapsamlı değerlendirmesini Aphdorisiaslı İskender’in elinde bulmuştur. Aphrodisiaslı

İskender suretin cevherliğini ispat sadedinde, iki karşıt yorum geleneğiyle hesaplaşır. Bunlardan birincisi suretlerin ayrık cevherlere tekabül ettiğini savunan Eflatuncular, diğeri ise sureti cevher konumundan ayırarak bir araza indirgeyen Boethusçu tutumdur. Dolayısıyla İskender suretin cevherliğini ispat ederken, ne onu konusundan bağımsızlaştırarak Eflatuncu ayrık cevherlere kapı aralamalı ne de konusuyla ilişkisini vurgulama çabası içerisinde araz olarak nitelendirme tuzağına düşmelidir. Bu amacı gerçekleştirmek için İskender üç adımlı bir strateji izler: i. Suret ve maddenin varlıkta bir olduğu ve suretin maddeye zâtîliğin İkinci Analitikler’deki ikinci anlamıyla yüklendiğinin ispat edilmesi, ii. iki tür konu (hypokeimenon) arasında ayrım yapılması, iii. Suretin maddede değil, bileşikte bulunduğunu, fakat bileşikte bulunuşunun parça olarak bulunma anlamına geldiğinin gösterilmesi.169

İskender, Mantissa’da, bölümün başında zikredilen Aristotelesçi pasajlar arasındaki uyumsuzlukları fark ederek meseleyi şöyle vaz eder:

“Aristoteles’in Doğa Bilimi Üzerine Dersler [Fizik]’in ikinci kitabında [2. 1. 192b34], tabiatın, suret olması bakımından, bir konuda olduğunu söylediğine dikkat edilmelidir: “Çünkü [bir tabiata sahip olan şey] daima bir konudur, tabiat ise bir konudadır.” Ayrıca Aristoteles Nefs Üzerine’nin ikinci kitabının girişinde [2. 1. 412a18] “çünkü cisim bir konuya söylenen şeylerden değildir” derken, bir taraftan

168

Marwan Rashed, Essentialisme: Alexandre d’Aphrodise entre logique, physique et cosmologie, s. 22-27.

169

İskender’in Aristotelesçi cevher anlayışını nasıl yeniden yorumladığı meselesiyle ilgili müstakil çalışmalar için bkz. J. Ellis, “Alexander’s Defens of Aristotle’s Categories”, s. 69-89; I. V. Kuppreeva, Alexander of Aphrodisias

on Soul as Form, yayımlanmamış doktora tezi, (Toronto Üniversitesi: 1999), s. 171-183; Marwan Rashed, Essentialisme, 33-79.

“bir konuya söylenmeyi” (=kath hupokeimenou) “bir konuda bulunma” (=en

hupokeimenôi) olarak adlandırmakta, ancak öte taraftan cismin böyle olmadığını,

fakat nefsin böyle olduğunu söylemektedir. Bunun yerine: Aristoteles’in burada, “bir konuya söylenme”yi, “bir konuda bulunan şey” olarak düşünmemiş olması, aksine varlığı için bir konuya ihtiyaç duyan şey olarak düşünmüş olması mümkün

müdür? [Böyle düşünmüşse] işte suretin maddede bulunuşu da bu şekildedir.”170

İskender burada, Fizik ve De Anima pasajlarına dikkat çeker ve Aristoteles’in sureti tıpkı araz gibi bir konuda bulunan şeyler arasında değerlendirdiği şeklindeki yorumlardan kaçınabilmek için onları yeniden yorumlamaya girişir. Ona göre, De

Anima pasajında “cisim bir konuya söylenen şeylerden değildir” derken Aristoteles’in

kastettiği şey, “cismin bir konuda bulunan şeylerden olmadığını” söylemektir. Çünkü Aristoteles cismin konu ve madde gibi olduğunu söylerken, konu ve maddeye benzer

şekilde onun da konuda bulunmayan bir cevher olduğunu ifade etmek ister. Dolayısıyla Aristoteles’in kullandığı bir konuya yüklenmeyen şey ifadesi, burada, bir konuda bulunmayan şey anlamını gösterir. Cismin bir konuda bulunmayan cevher olduğunu gösterdikten sonra Aristoteles, cismin aksine nefsin böyle olmadığını, yani onun bir konuda bulunduğunu söyler. Şu halde bir konuda bulunmayan cismin aksine nefs, konuda bulunan bir araz olacaktır.171 İskender bir konuya söylenme ile bir konuda bulunmanın özdeşleştirildiği birinci yorumu farklı bir yöne taşıyarak, bir konuya söylenmenin, konuda bulunma değil de, “bir konuya ihtiyaç duyma” şeklinde anlaşılabileceğini söyler. Ona göre nefsin konusuyla ilişkisi, bir konuda bulunma değil, var olmak için konuya ihtiyaç duyma yoluyladır. Bununla birlikte İskender bu pasajda, yalnızca De Anima’daki ifadeleri yorumlar. Fizik’teki daha açık pasajı nasıl yorumladığını, Fizik Şerhi’nde Simplicius aktarır. Simplicius’un aktardığı kadarıyla

İskender, Aristoteles’in, suretin ve tabiatın bir cevher olmasını istemesine ve

Kategoriler’de de cevherin bir konuda bulunmadığını söylemesine rağmen bazı yerlerde

suretin bir konuda bulunduğunu gösterecek ifadelere yer verdiğine dikkat çeker. Ona

170

Alexander of Aphrodisias, Supplement On the Soul (Mantissa), 5. 120,33-121,7.

171

Silvia Fazzo, bu pasajı yorumlarken, metinde yer alan “bir taraftan “bir konuya söylenmeyi” (=kath

hupokeimenou) “bir konuda bulunma” (=en hupokeimenôi) olarak adlandırmakta” ifadesinin, İskender’den önceki

döneme ait bir tartışma bağlamına işaret ettiğini söyler. Çünkü bu pasajı, Aristoteles’e göre nefsin cisimde bulunduğunu savunan ve İskender’in kendisinin karşı çıktığı kişiler kullanmıştır. Yoksa İskender’in, nefsin –e

söylenme kategorisinde olmasını kendisi açısından niçin problemli gördüğü ve –e söylenmeyi –de bulunma olarak

yorumlayıp tevil etmeye giriştiği açıklanamaz. Bkz. Silvia Fazzo, Aporia e Sistema, La materia, la forma, il divino

nelle Quaestiones di Alessandro di Afrodisia, Pisa: Edizioni ETS, 2002, s. 104’ten aktaran: R. W. Sharples, Peripatetic Philosophy 200 BC to AD 200, Cambridge: Cambridge University Press, 2010, s. 88.

göre Aristoteles suretin bir konuda bulunduğunu söylediği yerlerde, Kategoriler’de işaret edildiği anlamıyla bir konuda bulunma hakkında konuşmaz. Suret söz konusu olduğunda, konuda bulunma, Kategoriler’deki dar anlamından uzaklaşarak, daha geniş anlamıyla “var olmak için bir konuya ihtiyaç duyma” şeklinde anlaşılır.172

Görünen o ki İskender, arazın bir konuda bulunuş şeklini dar anlamıyla konuda bulunma şeklinde değerlendirerek, konuda bulunmanın daha geniş bir anlamı bulunduğunu ifade etmektedir. Bununla birlikte bir konuda bulunmayı, konuya ihtiyaç duyma şeklinde yorumlamasının, araz ve suret arasındaki ayrımı nasıl ortaya koyduğu açık değildir. Çünkü nasıl ki suret var olmak için maddeye ihtiyaç duyuyorsa, araz da var olmak için konuya ihtiyaç duyar. Dolayısıyla İskender, suretin Kategoriler’deki anlamıyla bir konuda bulunmadığını ispat etmek için, “var olmak için bir konuya ihtiyaç duyma” yorumunu ileri taşımalı ve suretin konusuyla ilişkisini tasrih etmelidir. Bunun için o, konu tanımını yeniden yorumlayarak suretin konusuyla arazın konusu arasında bir ayrım yapar. Buna göre arazın bulunduğu konu, “bu” diye işaret edeceğimiz belirli bir cevherdir (tode ti):

“Dolayısıyla, muhtemelen burada, bir şeyde olmanın konuda olmanın dışında bir yolu, yani suretin maddede bulunuş şekli bulunur. Çünkü konuda bulunan şey “bir şeyde onun parçası olarak bulunmayan ve bulunduğu şeyden ayrı olarak mevcut olamayan şey” ise suretin maddede bir konuda bulunma şeklinde mevcut olması mümkün değildir. Çünkü konuda bulunan şey için, konunun “bu” olması zorunludur ve bilfiillik durumunda bulunuş bakımından hiçbir “bu” ve “kendisinde bulunulan, yani konu” suretten ayrı olarak mevcut olamaz. Bu nedenle, maddenin suret onda bulunmadığı müddetçe hiçbir şekilde kendi payına mevcut olması mümkün değildir. Mevcut olan şeylerden her biri suretle “bu” haline gelir. Çünkü bir şeyin o şey olarak adlandırılması suretledir. Şu halde tabiî suret, maddede, bir konuda bulunur gibi bulunmayacaktır. Çünkü bir zanaatkârın konuda meydana getirdiği suret, konunun “bu” olması ve bir surete sahip olmasıyla o konuda meydana gelir. Öyle ki zanaatkâr kendi zanaatıyla ilgili sureti meydana getirir ve konuya uygular. Fakat tabiî suretin maddede bu

172

Simplicius, On Aristotle’s Physics 2, İng. çev. Barrie Fleet, London: Duckworth, 1997, 270,26-34; krş. Simplicius, On Aristotle’s On the Heaven 1.5-9, İng. çev. R. . Hankinson, Ithaca, New York: Cornell University Press, 2004, 279, 5-14.

şekilde bulunması mümkün değildir. Çünkü madde kendinde “bu” veya bilfiillik halindeki bir konu değildir.”173

İskender bu pasaj’da suretin cevherliğini ispat etmek üzere iki önemli adım atar. Bunlardan birincisi, daha sonra İbn Sînâ’da mevzû ve mahall şeklinde göreceğimiz iki tür konu (hypokeimenon) arasında ayrım yapması, ikincisi ise yapay ve tabiî cisimlerin sureti arasındaki bir ayrımdır. İskender’in yaptığı iki tür konu arasındaki ayrımın temeli Aristoteles’in Metafizik’inde bulunabilir. Metafizik VII.13, 1038b4-7’de Aristoteles

şöyle bir ifadeye yer verir: “Bir konu olmanın iki anlamı vardır: i) ya canlı için onun arazlarında olduğu gibi bir budur, ii) ya da bilfiilliğe nispetle madde gibidir.”174 Aristoteles’in sureti bilfiillikle tanımladığı dikkate alındığında, bilfiilliğe nispetle madde ifadesinin “surete nispetle madde” şeklinde anlaşılması gerektiği açıklık kazanır. Şu halde bir araz için konu olmanın şartı, tode ti yani “bu” olmaktır. Buna mukabil surete konu olması anlamıyla madde, henüz suret almadığı için, kendi varlığını tamamlamış ve “bu” olarak işaret edebileceğimiz bir cevher değildir. İşaret edilebilir cevher, suretin maddeyi bilfiil hale getirmesiyle meydana gelir. Dolayısıyla suret maddeyi bilfiil hale getirmediği sürece, maddenin herhangi bir şekilde mevcudiyetinden bahsedebilmek mümkün değildir. Sonuç olarak arazlar konularını bilfiil hale getirmezler, arazların konusu zaten bilfiildir; bunun aksine suret bilkuvve olan maddeyi bilfiil hale getirir. Birinci durumda, arazın konusu olan şey belli bazı özelliklere sahip olmalı, yani zaten bilfiil mevcut olmalıdır. Onun, kendisine ilişen

şeyden ayrılabilir bir mevcudiyet taşıması ve bu özellikten bağımsız olarak tanımlanabilmesi ancak bu sayede mümkün olabilir. Öte taraftan suret-madde ilişkisi bunun aksi bir özellik taşır: Suretin konusu bilfiil mevcut değildir, bu konu suretten ayrılamaz ve ondan bağımsız bir şekilde tanımlanamaz. Biri belirli ve “bu” olarak işaret edilebilir, diğeri ise belirsiz olan iki tür konu arasında ayrım yapmak suretiyle

İskender, suretin konusuyla suret arasında karşılıklı bir bağımlılık ilişkisi inşa eder. Buna göre sadece suret maddeye ihtiyaç duymaz, madde ya da konu da bilfiil hale gelmek için surete ihtiyaç duyar. İskender’in suretin konuda bulunuşunu arazın bulunuşundan ayırt etme stratejisinin temelinde, maddenin surete duyduğu ihtiyacı vurgulaması yatar.175 Arazların konusuna tekabül eden bileşikten farklı olarak, suretin

173

Alexander of Aphrodisias, Supplement on the Soul (Mantissa), 5. 119, 31-120,9.

174

Aristoteles’in surete nispetle madde ile araza nispetle cevher arasında ayrım yaptığı bir başka pasaj için bkz. Aristâtâlîs, Mâ Ba‘de’t-tabî‘a, 1167,3-1168,2; krş. Metafizik, 1049a25-36.

175

Maddenin surete bağımlılığını vurgulayan İskender pasajları için bkz. Alexander of Aphrodisias, Supplement on

konusu olarak maddenin, suretten bağımsız bir şekilde mevcut olamaması iki konuyu birbirinden ayırt eden en önemli özelliktir.

Quaestio I. 26’da İskender Aristoteles’in İkinci Analitik’lerde ortaya koyduğu, zâtîliğin

ikinci türünü gündeme getirerek suret-madde ilişkisine özgü ikinci bir özelliğe yer verir. Aristoteles İkinci Analitikler I.4’te bir yüklemin konuya zâtî olarak (kath’ auto) yüklenmesinin iki yolu bulunduğunu söyler: i. Yüklem konunun tanımına dahildir, ii. Konu yüklemin tanımına dahildir. Aristoteles birinciye örnek olarak, “insan canlıdır” dediğimizde, canlının insana yüklenmesini örnek verir. İkincisinin örneği ise yassıburunluk yükleminin, buruna ya da “sayı ya tektir ya çifttir” dediğimizde sayının