D) GIDA MADDELERİ VE CEPHANENİN TEMİNİ İLE NAKLİYATI 1) İaşe Maddeleri ve Toplanması
2) Silah ve Cephane Temini
Osmanlı Devleti’nin XVIII. yüzyıl başlarında, Avrupa ordularındaki savaş araç‐ gereçlerinin imalat kalitesine, teknolojisine yetişemediği ve yeterince benimsenemediği görülmüştü. Savaş araç‐gereçlerinin imalat ve kullanım tekniklerindeki bu geriliğe rağmen Osmanlı Devleti için sefere çıkan ordunun sahip olması gereken temel özellik, olabildiğince fazla sayıda ateşli silahla donatılmasıydı157.
Ordunun ihtiyacı olan silah ve cephanenin büyük kısmı, devlete ait sanayi tesislerinde üretilmekte olup bir kısmı ise gıda maddelerinde olduğu gibi mübayaa yöntemiyle sağlanmaktaydı. Sefer zamanlarında başta İstanbul olmak üzere imparatorluğun silah ve cephane üretimi yapılan merkezlerine fermanlar yazılır ve ordu için gereken savaş malzemesinin hazırlanması emredilirdi158.
Kapıkulu ordusundaki askerlerin tüfek, yay, ok, mızrak gibi standart silahları devlet tarafından verilmekte iken Anadolu ve Rumeli tarafından gelen eyalet orduları ise silah ve mühimmat ihtiyaçlarını kendi bölgelerinden karşılarlardı. Buna karşın olağanüstü durumlarda, kapıkulu ordusundan eyalet kuvvetlerine takviye yapılırdı. Özellikle düşmanla çarpışmaların başlayacağı ya da başladığı kritik zamanlarda mühimmat sıkıntısı çeken sancak ve eyalet birliklerine barut ve kurşun dağıtılmaktaydı159.
Ordunun en önemli ağır silahı toptu. Osmanlıların Rumeli’ye geçişinden sonra hızla gelişen topçuluk, XVIII. yüzyıla gelindiğinde devletin top dökümünde gerekli hammaddelerin temini, birbirinden farklı ağırlık ve çaplarda topların dökümü, döküm faaliyetlerin uzman kişilerin istihdamı, topların savaş alanlarına nakli ve savaş alanlarında testi noktasındaki başarıları devam etmiştir160. Sefer için gerekli toplar Tophane‐i Amire’de dökülmekte olup,
top dökümü için ülkenin çeşitli madenlerinden getirtilen ya da dışarıdan satın alınan bakır ve kalay ile eski top parçaları kullanılırdı161. Toplarla birlikte kullanılan bir diğer ateşli silah ise
157 Yıldız, Prut Seferi, s. 190. 158 Yıldız, Prut Seferi, s. 74.
159 J. Vernon Parry, “İslam’da Harp Sanatı”, çev. Erdoğan Merçil ve Salih Özbaran, Tarih Dergisi, S. 27‐29, İstanbul 1973, s. 206; Yıldız, Prut Seferi, s. 74‐75.
160 Gabor Agoston, Barut, Top ve Tüfek(Osmanlı İmparatorluğu’nun Askeri Gücü ve Silah Sanayisi), çev. Tanju Akat, İstanbul 2006, s. 92‐93.
humbara idi. Kale kuşatmalarında top kadar etkileyici bir gücü olan humbara, demir ve tunçtan dökülmekteydi. Humbaralar, cebeci ocağında imal edilir ve yine cebeciler tarafından kullanılırdı162.
Hafif ateşli silahlardan olan tüfek, teknolojik ilerlemeyle birlikte gelişme göstermiş, çeşitli tip ve modelde imal edilmiştir. XVII. yüzyıldan itibaren Osmanlılar, İspanyol zemberekli tüfeğinden geliştirilmiş olan çakmaklı tüfeklerin yanı sıra, farklı tiplerde çakmaklı tüfekler kullanmayı tercih etmişlerdi163. Merkez kuvvetlerinde piyade askerlerin uzun boylu tüfek
kullanmalarının yanında, eyalet kuvvetleri ile miri piyade leventlerin kullanımında da uzun boylu tüfeklere öncelik verilmişti164.
Seferlerde kullanılacak tüfek ve tabancalar devlet tarafından Cebehane‐i âmire ile miri tüfek atölyelerinde imal olunurken, esnafın satışına izin verildiğinden165, gerektiğinde
esnafın sahip olduğu küçük atölyelerden de silah satın alınmıştır. Sefer zamanında harp alanına kadar tüfek ve silahların nakli, Cebeci Ocağı tarafından yapılmakta ve harp alanında askerlere dağıtılmaktaydı. Askerlere dağıtılan tüfek ve silahlar, sefer dönüşünde Cebehane‐i âmire’ye ve Edirne Cebehanesi’ne teslim edilirdi166.
Devlet barut işlemek üzere belirli merkezlere baruthaneler kurmuştu. İstanbul’daki Baruthâne‐i âmirenin dışında Selanik, Gelibolu, İzmir, Bağdat, Mısır, Niğde‐Bor ve Budin ile Mısır’daki baruthanelerde işlenen barut, sefer için orduyla beraber bizzat götürüldüğü gibi nakliye vasıtaları ile sınırdaki kaleler ve savaş alanlarına nakledilmişti. Barut, variller içine konulup üzeri koyun postu ile örtülmüş, gerekli olan koyun postu kasapbaşı tarafından tedarik olunmuştu167. Barut imali için gerekli olan güherçilenin bir kısmı ocaklık yerlerden
162 Mücteba İlgürel, “Osmanlı Devleti’nde Ateşli Silahlar”, Yeni Türkiye(701 Osmanlı Özel Sayısı), S. 31, 2000, s. 615. 163 Temel Öztürk, ‘‘ Osmanlı Askeri Dönüşümünün XVIII. Yüzyılın İlk Yarısındaki Doğu Seferlerine Tatbiki’’, Tarih Dergisi, 45, İstanbul 2009, s.60. 164 Sevinç, Avusturya Seferleri, s. 96. 165 Feridun M. Emecen, Osmanlı Klasik Çağında Savaş, İstanbul 2010, s.39‐40. 166 Sevinç, Avusturya Seferleri, s. 97‐98.
167 İbrahim Sezgin, ‘‘Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Baruthaneler ve Barut İmalatı’’, Türkler, X, Ankara 2002, s.145‐148.
avarız bedeli karşılığında halktan sağlandığı gibi, büyük çoğunluğu satın alınmak sureti ile temin edilmişti168.
Kaza halkı avarız akçeleri karşılığında vermekle yükümlü oldukları güherçileyi bağlı bulundukları baruthaneye teslim etmekle yükümlü kılınmıştı169. Genel olarak Anadolu’daki
çeşitli sancaklardan satın alınan güherçile, barut yapımı için İstanbul’daki Baruthâne‐i âmire ile Gelibolu, Selanik ve İzmir baruthanelerine gönderildiği gibi170, Anadolu’da Karaman’da
bulunan kârhânelerde(atölye) de barut imal olunmuştu. Ancak bu atölyelerde barut üretimi için her zaman uygun bir ortam bulunmadığından satın alınan güherçile nakliye vasıtaları ile İstanbul’daki Baruthâne‐i âmireye gönderilmişti171.
XVI. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı piyade askerlerinin, özellikle yeniçerilerin kullandıkları tüfeğin yaygınlaşması ile beraber ok, yay ve kılıcın kullanımında azalma olmuştu. Yine de ok ve yay kullanımı tamamen sona ermemiş, tüfeğin yanı sıra sınırlı sayıda da olsa ok ve yay üretimi devam etmişti172. Hatta yeniçeri bölükleri arasındaki okçu ve kemankeşler
(yaycı) varlıklarını koruyarak, sefer zamanına kadar talim etmeyi sürdürmüşlerdir. Ok ve yayla beraber yeniçeriler için bir diğer önemli silah olan kılıç ve kalkan üretimi de devam etmişti. Özellikle muharebelerde düşman askerleri ile boğaz boğaza meydana gelen çarpışmalarda kılıç ve kalkan önem kazanmıştı173.
3) Sevkiyat
Başarılı Osmanlı seferlerinin üstünlüğü, iyi belirlenmiş ve konumlanmış depolarda yeterli tedarike sahip olma gerekliliğinin anlaşılması ve seferler boyunca uygulanan adil ücret ve ikramiyeler sistemiydi. Bu, doğru dürüst bir sevkiyat ve muhaberat sistemi anlamına da geliyordu174.
168 Ümit Koç, ‘‘Klasik Dönem Osmanlı Devleti’nde Güherçile Madenlerinin İşletilmesi ve Barut İmalatı’’, Türk Dünyası Araştırmaları, 145, İstanbul 2003, s.3. 169 Gabor, Barut, Top ve Tüfek, s.161‐62. 170 Zafer Gölen, ‘‘Osmanlı Barut Üretim Merkezi: Baruthane‐i Âmire’’ Türkler, X, Ankara 2002, s.138. 171 Sevinç, Avusturya Seferleri, s. 102. 172 Gabor, Barut, Top ve Tüfek, s. 47. 173 Uzunçarşılı, Kapıkulu Ocakları, s. 332. 174 Aksan, Osmanlı Harpleri, s. 101.
Sefer için toplanan ve depolanan erzak, silah ve cephane; ihtiyaç duyuldukça çeşitli kara, su nakil araçları ve yük hayvanlarıyla hareket halindeki orduya ulaştırılmaktaydı. Amaç, sefer yürüyüşü yapan ya da düşmanla savaşan orduya nerede olursa olsun hızlı, düzenli ve kesintisiz ikmal yapabilmekti. Nakliyat sisteminin her an kullanıma hazır olması, Osmanlı sefer lojistiğinin en önemli özelliklerinden biriydi175.
Osmanlı Devleti’nde sefer için gerekli malzemelerin nakliyatı için kara, deniz ve nehir yolu kullanılmakta idi. Seferdeki askeri kuvvetlere yapılan kara nakliyatı, genelde çok pahalıya mal olmaktaydı. Satın alınan gıda maddelerinin fiyatları, nakliye bedellerinin de eklenmesiyle normal fiyatının birkaç katına yükselebilmekteydi. Suyoluyla yapılan nakliyat ise karayolu nakliyatına göre daha hızlı ve ucuzdu. Ayrıca gemiler, bir defada kara nakil araçlarından çok daha fazla yük taşıyabiliyorlardı. Bu nedenle orduya gereken ihtiyaç maddelerinin mümkün olduğunca deniz ya da nehir yoluyla nakline çalışılırdı176.
Batıya karşı düzenlenen seferlerde en büyük askeri ve lojistik merkez Belgrad idi. Karayolu ve Tuna nehri yoluyla Belgrad’a getirilerek depolanan erzak ve mühimmat, daha sonra Budin’e taşınırdı. Doğu cenahına(Irak ve İran) yapılan seferlerde ordu, karayoluyla ilerlerdi ve mühimmatın bir kısmı orduyla birlikte götürülürken bir kısmı da gemilere yüklenerek deniz yoluyla Antakya’ya getirilirdi. Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gönderilen erzak ve mühimmat doğu seferlerinin ana lojistik ikmal merkezi olan Diyarbakır’da toplanmaktaydı. Kara yoluyla taşınan erzak ve mühimmat genellikle develerle, nehir yolu nakliyatında ise özel tasarlanmış “kelek” adı verilen nehir gemileri ile Fırat ve Dicle nehirleri üzerinden sevk edilirdi. Birecik, özellikle silah ve cephanenin toplandığı en önemli ikmal merkezlerinden biriydi. Burada toplanan mühimmat, daha sonra Fırat Nehri yoluyla bir diğer lojistik üs olan Musul’a nakledilirdi. Musul, ordu için temin edilen bütün erzak ve mühimmatın en son toplandığı ve cephedeki orduya en yakın destek merkeziydi177. Kara yoluyla yapılan nakliyat hem çok zaman aldığı hem de pahalıya mal olduğu için, zahirenin naklinde daha ziyade deniz yolu ya da nehir nakliyatının mümkün olduğu yerlerde bu yöntem kullanılmıştır. Örneğin; Macaristan üzerine icra edilen seferlerde Tuna Nehri’nden 175 İşbilir, “İaşe ve İkmal”, s. 154. 176 Yıldız, Prut Seferi, s. 79. 177 Yıldız, Prut Seferi, s. 82‐83.
istifade edildiği gibi, şark seferleri için gerekli olan ve Eflak ve Boğdan’dan tahsil edilen zahirenin Karadeniz ve Trabzon’a ulaştırılması için de bu nehir kullanılmıştır178. Ulaşım ve
nakliye vasıtalarından deniz ve nehirlerde kullanılan gemilere “sefine” denilmekle birlikte yine bu gemilere fırkate, kalite, üstü açık ve miri borazan da denilmektedir. Yine seferler sırasında mirî gemilerin yanı sıra tüccar gemileri de kullanılmıştır179. Gerek sürsat, avârız ya da nüzül karşılığı, gerekse satın alınma yoluyla temin edilmiş olsun büyük miktardaki iaşenin taşınması oldukça masraflı olup, bu durumda mekkâri sınıfına büyük iş düşmüştür180. Yük hayvanı olarak ise genellikle deve, at ya da katır kullanılmıştır181. Ancak kara yolu ile taşımacılıkta zorlu koşullara dayanıklılığı ve yük taşıma kapasitesinin daha fazla olması sebebiyle daha ziyade deve tercih edilmiştir182.
Bir hayvana taşıtılacak yükün ağırlığı, yedek koşum hayvanlarının varlığı, yükün kırılganlığı veya yoğunluğu ve arazinin genel koşulları ile iklim koşulları gibi faktörlere bağlı olup183 bir devenin taşıyabileceği yük miktarı 70‐130 kg idi184.
Sefer boyunca ulaşımın sağlanmasında kullanılan beygir ve katırların, sarp arazilerde yük taşıyabilmeleri rağbet görmelerinde etkili olmuştur. Beygirler, ihtiyaç duyulan alanlara göre çeşitli adlarla tanımlanmaktaydılar. Mekkâri beygiri zahire, mühimmat ve askerlerin eşyalarının naklinde, topkeşan beygiri topların cepheye naklinde, saka beygiri ordunun su hizmetinde ve menzil beygiri ulaştırmada kullanılmıştır. Katırlar ise kayıtlarda “esterân” olarak geçmektedir. Osmanlı tarımsal yapısının temel unsurlarından olan öküz ve mandalar da seferberlik söz konusu olduğunda diğer hayvanlarla birlikte mühimmat ve zahirenin naklinde kullanılmışlardır. Bunlar genellikle muhasaraların en önemli ayağını oluşturan büyük toplarla mühimmatın naklinde top arabalarına koşulmuşlardır185. 178 İşbilir, Şark Seferleri, s. 62. 179 İdris Bostan, ‘‘ XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Osmanlı Tersaneleri ve Gemi İnşa Teknolojileri’’, Osmanlı, C. VI, Ankara 1999, s.618.
180 Türkmen, Kamaniçe Seferi, s. 136; Uğur Kurtaran, “Osmanlı Seferlerinde Organizasyon ve Lojistik”, Turkısh Studıes, S. 7/4, Ankara 2012, s. 2276.
181 İşbilir, Şark Seferleri, s. 65; Kurtaran, “Lojistik”, s.2276. 182 Genç, “İran Seferlerinde Nakliye”, s. 236‐237.
183 Murphey, Ordu ve Savaş, s. 100.
184 İlber Ortaylı, “Devenin Taşıma Maliyeti Eğrisi Üzerine Bir Deneme”, Osmanlı İmparatorluğu’nda İktisadi ve Sosyal Değişim, Ankara 2000, s. 103.