C) ASKERİ PROBLEMLER VE BU PROBLEMLERİ AŞMAK İÇİN BAŞVURULAN YÖNTEMLER
III. BÖLÜM SEFERLER İÇİN KONYA KAZASI’NDAN TEMİN EDİLEN MALİ DESTEK
1) Avarız Vergisi
karşılamak amacıyla nakdî bir vergiye dönüştürülmesiyle, devletin hububat talebine yeni bir terim bulma gereksinimi ortaya çıkınca bu gereksinimin “nüzul” uygulamasıyla karşılanması ve çok geçmeden nüzülün de avârızla aynı kaderi paylaşmasıyla yani nakdî bir vergi şekline sokulmasıyla bu kez de “sürsat” uygulamasının ortaya çıkmış olmasıdır.
Avarız vergileriyle ilgili olarak bilinmesi gereken bir başka nokta ise; bunlar başlangıçta nadiren ve çok düşük oranlarda toplanıyorken, ihtiyaçların artması ve devlet hazinesinin bunları karşılayamaz hale gelmesi üzerine daha sık ve artan miktarlarda toplanılmaya başlanmış olmasıdır306.
1) Avarız Vergisi
Avârız, Osmanlı Devleti’nde, Tanzimat’ın ilanına kadar, olağanüstü hallerde ve özellikle savaş masraflarını karşılamak üzere, divânın kararı ve hükümdarın emriyle, halkın doğrudan doğruya devlete vermeye mecbur tutulduğu her türlü hizmet, eşya ve para şeklindeki tekâlife verilen isimdir307. Bilindiği üzere Osmanlılarda vergi ve nüfus tespitleri
hane sayımına dayanır ve sayımlar da vergi verebilecek durumda olan nüfus esas kabul edilirdi. Nitekim Osmanlı tahrir defterlerinde nüfus, “avârız‐hânesi’’ ve “hâne‐i gayr‐i ez avârız’’ olarak ikiye ayrılırdı. Avârız‐hâneleri, vergilendirilebilir yahut fiilen vergilendirilmiş olan hâneleri gösterirdi308.
Başlangıçta olağanüstü durumlarda alınırken, XVII. yüzyıldan itibaren Osmanlı para sisteminin çöküşü ve vergi sisteminin çağın gereklerine uygun normlara kavuşturulamayışı nedeniyle her yıl düzenli olarak toplanan sürekli ve nakdi bir vergi haline dönüşen avarız vergisi309, kent merkezi ve köylerde yaşayan halkın “itibari hânelere” ayrılması şeklinde
taksim edilmiştir310. Bu noktada kaç gerçek‐hânenin bir avârızhânesi oluşturduğuna dair
çeşitli rakamlar ileri sürülmüştür. Bir avarız hanesi çoğunlukla 3, 5, 7, 10 ve 15 evden oluşan 306 Mehmet İpşirli, “Avarız Vakfı”, TDVİA, IV, İstanbul 1991, s. 109. 307 Barkan, “Avarız”, s. 13. 308 Halil Sahillioğlu, “Avarız”, TDVİA, IV, İstanbul 1991, s. 108. 309 Çadırcı, Sosyal ve Ekonomik Yapı, s. 145; Küçük, Avarız, s. 49. 310 Özer Ergenç, “Osmanlı Şehirlerindeki Yönetim Kurumlarının Niteliği Üzerine Bazı Düşünceler”, VIII. Türk Tarih Kogresi Bildirileri, II, TTK, Ankara 1981, s. 1271.
bir vergi birimidir. İmparatorluğun her yeri için standart bir avarız hanesi birimi olmayıp, her kaza için farklı ölçüler esas alınmıştır311. Bir bölgenin zenginliği, halkının kentli, köylü, göçebe
olması, tarla, konut ve dükkân gibi gayrimenkullere sahip olup olmaması ve nihayet zamanın ve vaziyetin icapları avârız‐hânelerinin tespitinde önemli etken olmuştur312.
Avarız‐ı divaniye bir ferde veya mahsül, emlak gibi servete değil, belirli sayıda erkeklerden oluşan yükümlüler grubuna salınmaktaydı. Ancak bir şahsın bu vergiye tabi olması için bu kişinin raiyet evine, tarlasına sahip olması gerekiyordu. Şehirlerde oturulan evlerin sahipleri de avarıza tabi olduklarına göre bir ev veya tarla sahibi olmak kâfi geliyordu313.
Avarız vergilerini toplamak üzere çıkarılan ve mübaşirlere verilen fermanlarda her avarız hanesine düşen verginin bu haneyi meydana getirenler arasında eşit oranda değil “ala, evsat ve edna” olarak gelir seviyelerine göre kısımlara ayrılarak tahsil edilmekte olduğunu görmekteyiz. Ayrıca avarız vergisi toplanırken kimseye zulm edilmemesi ve adaletli bir şekilde toplanması, gönderilen ferman hükümlerinde: “…buyurdum ki, hükm‐i şerîfimle vardıklarında husûs‐ı mezbûra temâm hak ve ‘adl üzere mukayyed olup göresin i’lâm olunduğu üzere ise eyyâm‐ı sa’âdetimde bir ferde zulm ve te’addî olunduğuna kat’â rızâ‐yı şerifim yoktur mün’ım ve metmûl olan mezburlara muhkem tenbîh ve te’kîd eyleyesin ki bunlar üzerlerine edâsı lâzım gelen ‘avârız ve sâ’ir emr‐i şerifîmle vâki’ tekâlîften a’lâ ve evsat ve ednâ i’tibâriyle tahammüllerine göre hisselerine düşeni eda eylediklerinden sonra kendü ve himayelerinde olanların tekâliflerin tahfîf ve bunlara tahammüllerinden ziyâde tekâlîf ve tahmîl ve te’addî itdirmeyip men’ ve def’ eyleyesin…314” ifadeleriyle emredilmekteydi.
Belgelerde avarız‐ı divaniye veya tekâlif‐i örfiye denilen vergiler çok yönlü ve çeşitliydi. Ordunun geçeceği yollar boyunca tesis edilen menzillere belirlenen çeşit ve miktarda zahire satmak, ordunu ihtiyacı olan savaş malzemesini, arpa ve saman gibi ürünleri tedarik etmek ve nakletmek, gerektiğinde amele, araba, hayvan bulmak kürekçi, azap, cerahor, kavas namları altında orduya yardımcı sınıflar temin etmek, hisar yapmak ve avarız 311 Mehmet Ali Ünal, Medeniyeti ve Müesseseleri İle Osmanlılar, Ankara 2004, s. 194. 312 Barkan, “Avarız”, 15. 313 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğunun Sosyal ve Ekonomik Tarihi, Ankara 2004, s. 179‐180; 314 Sak‐ Çetin, 45 Numaralı, s. 650.
akçesi ya da avarız bedeli akçesi adıyla seferin masraflarına ortak olmak bu vergilerin belli baslı amaçlarını oluşturmaktadır315.
Savaş hazırlıklarının yürütüldüğü ve devletin hızlı bir şekilde finansman sağlamaya çalıştığı sefer yılında avarız vergisinin tahsilini yürüten memurlar da çeşitli hoşnutsuzluklara neden olmuştu. Bilhassa, tahsildarların hane miktarını ve hane başına toplanması gereken parayı yüksek tutmaları en önemli şikayet nedeniydi. Osmanlı yönetiminin de görevli kişilere gönderdiği talimatlarda, avarız toplarken kanunlara uyulması ve mükelleflerin hiçbir surette rencide edilmemesi açıkça belirtilmiştir316.
İncelenen vesikalar sayesinde, sefere çıkacak olan veya cephede bulunan orduya ait çeşitli masrafların karşılanabilmesi için tarh olunan avârız vergisinin nasıl tahsil edildiği ve Konya’nın ne kadarlık bir avârız vergisi ödediği gibi konular dar bir çerçevede de olsa aydınlanma imkânı bulmaktadır. Bu bağlamda 14 Eylül 1703 tarihinde Konya sancağında vaki olan kadılara gönderilen bir emirde; Konya sancağına bağlı kazaların 1703 senesine mahsuben 544 avarız hanelerinin bulunduğunu ve bu hanelerin her birinden 400’er akçe avarız bedeli tahsil olunacağı belirtilmiştir. Ayrıca mübaşirin maaşı için de her bir avarız hanesinden 50’şer akçe tahsil olunacağı ifade edilmiştir317: Tablo I: 1703 Senesinde Konya Sancağı’na Bağlı Kazaların Avarız Mükellefiyetleri Toplam Hane Sayısı X Hane Başına Düşen Avarız Bedeli Toplam Akçe Kuruş (120 Akçe) Esedi Kuruş (108 Akçe) 544 X 400 = 217.600 1813 2014 Toplam Hane Sayısı X Hane başına Düşen Mübaşir Ücreti 544 X 50 = 27200 226 ‐ Toplam 244.800 2039 2014 315 Ömer Lütfi Barkan, “Avarız”, İA, C. II, İstanbul 1979, s. 14; Küçük, Avarız, s. 52. 316 KŞS. 57/150‐1. 317 KŞS.41‐2/287‐2.
Hazine için yapılan avarız tahsilatında “tevâfüt‐i hâzene” şeklinde ortaya çıkan bir yöntem uygulandığı ve bu sayede de hazineye fazladan gelir sağlandığı da görülmektedir318.
Şöyle ki; normal şartlarda 1 kuruş 120 akçe iken, bu uygulamaya göre 1 kuruşun 108 akçe hesabıyla esedi kuruş319 olarak tahsil edilmesi ve hazineye bu şekilde teslim edilmesi
istenmiştir320. Böylece aradaki 12 akçelik farklar hazinenin geliri olarak kabul edilmiştir. Buna
göre yukarıdaki tabloda da görüldüğü üzere, Konya’nın ödeyeceği avarız bedeli; 1 kuruş 120 akçe olarak kabul edilince; 1813 kuruş iken, 1 kuruş 108 akçe olarak hesap edildiğinde ise 2014 esedi kuruşa denk gelmektedir. Böylece Konya Sancağı’na bağlı kazaların ödemekle mükellef tutulduğu avârız vergisi üzerinden hazineye 201 kuruş fazladan ek gelir sağlanmış olmaktadır. Bu dönemdeki sicil kayıtlarında Konya Kazası’nın toplamış olduğu avarız vergisi ile ilgili bilgilere de ulaşmak mümkündür. Bununla ilgili ilk kayıt 7 Mayıs 1704 tarihli belgedir321. Bu belge, toplanan avarız ve nüzul vergisinin Konya Kazası’ndaki hanelere tezvi’i ile ilgilidir: Tablo II: 1704 Senesi Konya Kazası ve Bağlı Nahiyelerin Avarız Mükellefiyetleri
Alındığı yer Hane Miktar(Guruş)
Nefs‐i Şehr‐i Konya Hane 184 rub’ 3 Beher‐hane fi guruş 14 lipor 5
Nahiye‐i Sahra Hane 7,5 Beher‐hane fi guruş 14 lipor 5
Nahiye‐i Hatunsaray Hane 34,5 Beher‐hane fi guruş 14 lipor 5
Nahiye‐i Sudirhemi Hane 32,5 Beher‐hane fi guruş 14 lipor 5
Nahiye‐i Saidili Hane 16 rub’ 3 Beher‐hane fi guruş 14 lipor 5
Hasıl Yekun 276 Hasıl Guruş 4094
318 Mehmet Esat Sarıcaoğlu, Mali Tarih Açısından Osmanlı Devleti’nde Merkez Taşra İlişkileri(II. Mahmud Döneminde Edirne Örneği), Ankara 2000, s. 94; Yüksel, Sivas’ta Sefer Hazırlıkları, s. 74.
319 Hollandalıların “rex daller” adıyla bastıkları paraya üzerinde arslan resmi bulunduğu için Osmanlılar “arslanlı kuruş” ya da “esedi” adını vermişlerdir. Bu kuruşun raiyicinin 120 akçe olduğu belirtilmektedir. Bkz. Halil Sahillioğlu, “Esedi”, DİA, XI, İstanbul 1995, s. 368‐369.
320 Belgelerde bu uygulamanın sadece avarız vergisinin tahsili sırasında geçerli olduğu belirtilmiştir. Yani mübaşir için toplanan ücret yine 1 kuruş 120 akçe üzerinden tahsil olunmuştur.
1704 yılında Konya 276 hane kabul edilerek her hanesinden 14 guruş 5 lipor olmak üzere toplam 4094 kuruş toplanmıştır. Toplanan bu paranın 1401 kuruş 5 akçası “Mal‐ı Avarız”a ayrılmış olup geri kalan kısmı ise Mal‐ı bedel‐i nüzul, Mahsul‐i Mahkeme‐i Şerife, Naip Efendi Hazretlerine, Kethüdaiye, Çukadara, Hüddamiye, İki nefer katibiye ve muhzırlara ücret şeklindeki masraflara ayrılmıştır. Yine mübaşire de hizmet karşılığı 70 kuruş ücretin verildiği görülmektedir.
Tablodan da anlaşılacağı üzere Karaman Eyaleti’nin merkezi durumunda olan Konya Kazası’nın diğer kazalara göre hane sayısının fazla olması neticesinde ödemekle mükellef olduğu avarız vergisi de daha fazladır.
XVIII. yüzyılın ilk yarısı içinde avarız vergilerinin toplanmasıyla ilgili bu şekilde merkez tarafından, Konya Sancağı’na hitaben birçok kez ferman gönderilmiştir. Bu belgeler incelendiğinde şu şekilde bir tabloyu oluşturmak mümkündür:
Tablo III:
1703‐1749 (H. 1115‐1162) Yılları Arasında Konya Sancağı ve Kazasının Avarız Mükellefiyetleri Sene Alınan Yer Toplam
Hane Sayısı Avarız Ücreti Mübaşir Ücreti Toplam Miktar Akçe Kuruş Esedi
Kuruş 1703322 Konya Sancağı 664 400 50 298.800 2490 2459 1704323 Konya Sancağı 659 400 50 296.550 2471 2440 1706324 Konya Sancağı 544 400 50 244.800 2040 2014 1707325 Konya Sancağı 540 400 50 243.000 2025 2000 1710326 Konya Sancağı 544 400 50 244.800 2040 2014 1714327 Konya Sancağı 659 400 50 Sancak 296.550 2471 2440 Konya Kazası 334 Kaza 135.270 1127 1237 322 KŞS.40/261‐2. 323 KŞS.41‐2/284‐1. 324 KŞS.41‐2/287‐2. 325 KŞS.43 285/1. 326 KŞS.44/190‐2. 327 Sak‐Çetin, 45 Numaralı, s. 610‐611.
1716328 Konya Kazası 334 450 50 167.000 1391 1546 1723329 Konya Kazası 334 400 50 150.300 1252 1237 1731330 Konya Kazası 334 400 50 150.300 1252 1237 1736331 Konya Kazası 333 400 50 149.850 1248 1233 1741332 Konya Kazası 333 400 50 149.850 1248 1233 1743333 Konya Kazası 331,5 400 50 149.175 1243 1227 1749334 Konya Kazası 323,5 400 50 145.575 1213 1198
XVIII. yüzyılın ilk yarısında Konya Kazası’nın toplam hanesinin ortalama 333 ile 330 arasında değişkenlik gösterdiği ve özellikle dönemin sonlarına doğru 320’lere kadar düştüğü görülmektedir. Hane sayısındaki dalgalanma, kaza genelinde çok ciddi bir boyutta olmamakla birlikte, sancak boyutunda değerlendirildiğinde çok daha fazla değişkenlik gösterdiği anlaşılmaktadır. Bunda tahrir edilen bölgelerdeki göç ve ölüm olgusunun bu dönemde etkin bir işlevinin olduğu söylenebilir. Nitekim eşkıyalık hareketleri neticesinde oluşan asayişsizlik ortamı, bölgedeki ekonomiyi olumsuz etkilemiş ve çok sayıda kişinin İstanbul, Bursa ve Edirne gibi büyükşehirlere göç etmelerine sebebiyet vermiştir.
Eldeki bilgilerden hareketle her ne kadar 1711 Prut Seferi öncesinde Konya Kazası’ndan ne kadar avarız bedeli alındığı konusunda net bir şey söylemek mümkün olmasa da, bu dönemde sancak dahilindeki avarız hane sayısını, 1714’te Mora Seferi öncesindeki hane sayısıyla karşılaştırdığımızda toplanan miktarın biraz daha az olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Nitekim Prut Sefer öncesinde sancak dahilinde toplanan miktar 2040 kuruş iken, Mora Seferi’nde ise 2471 kuruş toplanmıştır.
Toplanan avarız vergisi için her haneden 400 akçe toplanmakta olup mübaşir ücreti için de ayrıca 50 kuruş alınmaktaydı. Dönem boyunca aynı miktarda vergi toplanırken sadece 328 Sak, 47 Numaralı, s. 608‐609. 329 KŞS.49/277‐1. 330 KŞS. 52/259‐2. 331 KŞS.53/274‐1. 332 KŞS.55/279‐2. 333 KŞS. 56/261‐1. 334 KŞS. 57/174‐1.
1716 yılında hane başından toplanan avarız ücretinin 450 akçeden alındığı görülmektedir. Bundan hareketle merkezi yönetimin bu dönemdeki nakdi ihtiyacının artmış olduğu söylenebilir. Sonraki yıllarda toplanan avarız gelirinde çok fazla değişikliğin olmadığı, ancak dönemin sonunda, 1749 yılında en düşük gelirin elde edildiği görülmektedir. Bunda, hane sayısındaki azalmanın etkisi olmalıdır.
2) Nüzul Vergisi
Bir diğer vergi türü olan “nüzul”ün kelime manası “bir yere inme, konaklama” olup, askerî‐malî bir terim olarak da bir askerî kıt’anın beslenmesi için belirli miktardaki zahirenin temin edilmesini ve konak denilen menzillerde veya stratejik noktalarda hazır bulundurulmasını ifade etmektedir335. Avârız, olağanüstü hallerde, özellikle de savaş
zamanlarında merkezi hükümetin mal ve hizmet taleplerinden doğup daha sonra para şekline çevrilerek, eskiden alınan mal ve hizmetlerin bedeli haline gelmiştir. Böylece avârız, harp zamanlarında alınan para şeklinde bir vergiye dönüştüğü halde gene de harpte mal ve hizmete ihtiyaç vardı; bundan ötürü adı “nüzûl” olan ve halktan un ve arpa olarak tahsil edilmesi uygun görülen ikinci bir savaş vergisi ortaya çıkmıştır. XVI. yüzyıl boyunca biri nakdî diğeri aynî olmak üzere bu her iki vergi aynı savaş şartları altında zuhur ettiklerinden, ikisinin arasında tabiî bir bağ doğmuştur336.
Sefer sırasında genellikle un ve arpa olarak talep edilen nüzûl, avârız vergisinde olduğu gibi hâne sayısına göre halka yüklenmiştir. Bununla birlikte nüzul, harp sırasında ordunun en önemli gereksinim maddelerini içerdiğinden aynî olarak teslim edilmesi gerekiyordu. Ancak cephedeki ordunun ve hayvanların iaşe ihtiyacı olan maddelerin aynen teslimi kuralı bazen bozulabiliyordu. Bu konuda devlet, şöyle bir prensip geliştirmişti. Askeri yollar güzergahında olan bölgelerin nüzulü ayn, askeri yollar uzağında olan bölgelerin ise nakdî olarak ödemesine imkan tanımıştır. Osmanlı mali literatüründe nüzulün bu şekilde nakden tahsil edilmesine “bedel‐i nüzûl” adı verilmiştir337. Nitekim incelenen tarihlerde
Konya Sancağı’ndan da bu verginin nakit, yani “bedel‐i nüzûl” olarak tahsil edildiği görülmektedir.
335 Lütfi Güçer, XVI. ve XVII. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğu’nda Hububat Meselesi ve Hububattan Alınan Vergiler, İstanbul 1964, s. 69.
336 McGowan, “Avarız‐Nüzul”, s. 1327; Yüksel, Sivas’ta Sefer Hazırlıkları, s. 77. 337 Küçük, Avarız, s. 67‐68.