• Sonuç bulunamadı

Cebri İcra

Belgede HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI-I (sayfa 30-33)

Cebri icra, herhangi bir borç ya da başka bir hukuki yükümlülüğün, yükümlüsü tarafından rızayla yerine getirilmediği hallerde, devlet gücü eliyle zorla yerine getirilmesini ifade eden yaptırımdır. Örneğin T 100.000’lik borcunu alacaklıya ödemeyen borçlu, alacaklının icra takibinde bulunması halinde devlet gücü eliyle borcunu zorla ifa etmek zorunda kalır. Bu bağlamda borcunu ödemeyen borçlunun, borcuna ve diğer takip giderlerine yetecek miktardaki malvarlığı, bir devlet kurumu olan icra dairesi tarafından zorla haczedilip satılarak alacaklının alacağı ödenir.

Yukarıda da belirttiğimiz şu hususu ayrıca vurgulamak gerekir ki; cebri icra sadece para borçlarına ilişkin yükümlülükler bakımından söz konusu olmaz. Örneğin boşanma halinde, velayeti anneye verilen çocuğun, onu annesine teslim etmek istemeyen babanın elinden zorla alınarak anneye verilmesi;

sözleşmesi sona erdiği halde kiraladığı dükkandan çıkmayan kiracının zorla tahliye ettirilmesi hep birer cebri icra örneğidir.

Tazminat

Tazminat, bir hukuk kuralını ihlal ederek bir başkasının zarara uğramasına neden olan kimsenin bu zararı gidermesini ifade eden yaptırım türüdür. Bu yaptırım türünde, haksız fiil nedeniyle veya başka bir hukuka aykırı davranış nedeniyle karşı tarafın uğramış olduğu zararın, aynen iade, eski hale getirme, bir miktar para ödeme gibi araçlarla karşılanması söz konusu olur. Özellikle özel hukuk alanında geniş bir uygulama sahası olan tazminat yaptırımı, diğer hukuk alanlarında da söz konusu olmaktadır. Örneğin idarenin haksız eylemlerinden zarar görenlerin zararlarının tazmin edilmesinde olduğu gibi idare hukuku alanında, haksız yere koruma tedbirlerine maruz bırakılan kimselerin zararlarının karşılanmasında olduğu gibi ceza muhakemesi hukuku alanında da tazminat yaptırımı uygulama alanı bulur.

Tazminat yaptırımı ile hukuka aykırı fiilden önceki durumun yeniden sağlanması amaçlanır. Tazminat ortaya çıkan zararın türüne göre maddi veya manevi olabilir. Bazen her ikisinin birlikte ortaya çıkması da mümkündür. Maddi tazminat hukuka aykırı fiil nedeniyle kişide oluşan somut zararın giderilmesine yönelik olarak öngörülürken, manevi tazminat somut bir zarar olmasa da, hukuka aykırı fiil nedeniyle kişide ortaya çıkan üzüntü ve elemin giderilmesi, saygınlıkta meydana gelen azalmanın telafi edilmesi amacıyla belirlenir. Örneğin trafik kurallarında yer alan hız limitine uymayarak bir başkasının aracına çarpan ve hasara neden olan kimse, çarptığı aracın sahibine verdiği zarar oranında maddi tazminat ödeme yaptırımına muhatap olurken; bir başkasına hakaret eden kimse ise hakaret ettiği kişiye manevi tazminat ödeme yükümlülüğüne tabi tutulabilir. Taksirle bir başkasının ölümüne neden olan kişi ise ölen kimsenin ailesine hem çocuklarının ölümü nedeniyle yoksun kaldıkları destek için maddi tazminat hem de çektikleri üzüntü ve elem için manevi tazminat ödemelidir.

Tazminat yaptırımı bazen başkaca yaptırım türleriyle birlikte de uygulanabilir. Örneğin bir başkasını kasten yaralayarak işinden üç hafta ayrı kalmasına neden olan kimse, bu cezai fiili nedeniyle hem hapis cezasına mahkum olurken hem de yaraladığı kimseye işinden ayrı kaldığı sürede kaybettiği gelir nedeniyle maddi tazminat, çektiği acı nedeniyle de manevi tazminat ödemek durumundadır.

   

27

Özet

Hukuk düzeninin etkinliği büyük oranda bu kuralların ihlal edilmesi halinde devletçe uygulanacak yaptırımlara bağlıdır. Bu bağlamda hukukun hizmet ettiği toplumsal düzenin sağlanması amacı, ancak bireylerin hukuk kurallarına uygun davranmalarıyla gerçekleştirilebilir. Bireyleri hukuka uygun davranmaya yönelten en etkili araç ise kuralların ihlali halinde öngörülen yaptırımlardır. Gerçekten de devlet yaptırımı olmaksızın hukuk kurallarının işlevselliğinden bahsetmek zordur. Yaptırıma bağlanmamış bir hukuk kuralının ihlali giderek artar ve bir süre sonra varlığı bile tartışılır hale gelir. Yaptırım hukuki ihlaller karşısında devletin zorlama şeklinde ortaya çıkan tepkisidir. Ancak bu zorlamayı diğer zorlamalardan ayıran en önemli husus, bu zorlamanın hukuk kurallarının ihlali halinde devlet tarafından yapılıyor olmasıdır. Devlet yaptırımına bağlanmış kurallar bütünü olarak hukuk, kamusal otoritenin sağlanması ve devamlılığı bakımından da büyük önem taşımaktadır. Eğer yaptırımlar bütünü, devletin hukuk sisteminden çıkarılırsa, hukuk kurallarının ihlali her geçen gün daha da artacak ve bir süre sonra uygulanan hukuk diye bir şey kalmayacaktır. Hukuku uygulanamayan, etkinliğini kaybetmiş bir devlet ise kamusal düzenin devamını sağlayamayacağından, zamanla toplum üzerindeki tüm otoritesini kaybedecek ve kısa zamanda yok olmaya yüz tutacaktır.

Yaptırım, genel olarak, toplumsal düzenin ve bu düzenin devamlılığının teminat altına alınmasına hizmet eder. Bu bağlamda yaptırımların, birincisi pasif işlev, ikincisi ise aktif işlev olmak üzere iki temel işlevleri vardır. Pasif işlev, yaptırımın sırf hukuk düzeninin içinde öngörülmüş olması dolayısıyla yerine getirdiği işlevi ifade eder.

Nitekim yaptırımın hukuk düzeni içindeki varlığı, yaptırımın ilişkin olduğu hukuk kuralına uygun davranmak yönünde genel olarak toplumdaki bireyleri etkiler. Bu bağlamda pasif işlev, yaptırımın hukuk sistemi içindeki varlığının, bireyler üzerinde korkutucu bir etki yapması suretiyle, onların kurallara uygun davranmasını sağlama şeklinde ortaya çıkar. Yaptırımın aktif işlevinde ise, bir kuralın ihlal edilmesi nedeniyle yaptırımın kuralı ihlal eden kişi veya kişilere uygulanması söz konusudur. Böylelikle ihlali yapan kimseye hukuk sisteminin tepkisi olarak uygulanan yaptırım, hem o bireyi aynı fiili tekrar gerçekleştirmekten uzak tutmak hem yaptırımın uygulandığını gören toplumdaki diğer bireyleri benzer hukuka aykırı fiilleri gerçekleştirmekten alıkoymak hem de hukuka aykırı fiil nedeniyle zarara uğrayan kimselerin zararlarını karşılamak veya ödetme duygularını tatmin etmek bakımından önemli bir işlev yerine getirir.

Tehlike ve tehditler karşısında bireysel savunmanın yetersizliğini gören insanlar, kolektif güvenlik sistemleri kurmaya başlamışlar ve bu amaçla bir araya gelerek ilk devlet örneklerini oluşturmuşlardır. İlerleyen süreçte bu yapılar giderek daha çok kurumsallaşmış ve adalet sistemleri de bu kurumsallaşma içerisindeki yerini almıştır. Bu şekilde adaletten nasibini alan devlet doğa ve nitelik değiştirmiş, bu arada da adaletin değişik görünüm ve anlayış şekilleri olarak hukuk sistemleri ortaya çıkmıştır.

Hukukun ve dolayısıyla yaptırım kavramının kökeni, devlet kavramının ortaya çıkışından çok kısa bir süre sonrasına dayanmaktadır. İlk devlet yapılarında hukuk kurallarının ihlali halinde, belirli ve etkin bir yaptırım sisteminin varlığı söz konusu değildir. Bu ilk zamanlarda kişisel öç alımına dayanan bir yaptırım sistemi söz konusudur. Hukuk kuralını ihlal edene uygulanacak yaptırımın türü ve miktarını belirleme yetkisi, ihlalden zarar gören kimseye ve hatta onun yakınlarına tanınmıştır. Kişisel öç almaya dayalı ilk yaptırım sisteminin sakıncalarından dolayı daha sonra kısas sistemine geçilmiştir. Bu sistemde bir hukuk kuralının ihlali halinde, zarar gören kimseye, ihlali gerçekleştirene karşı, aynı şekilde zarar verme imkanı tanınmıştır. Bu bağlamda birinin kolunu kesen kimsenin kolu kesilir, başkasını öldüren kimse de öldürülürdü. Bahsedilen bu sistemlerin uygulanması sırasında çoğu kez ihlali gerçekleştirenle zarar gören arasındaki uzlaşmaya da imkan tanınmıştır. Böylelikle tarafların araya herhangi bir devlet organı sokmaksızın uyuşmazlıklarını çözmeleri, bazen de hakem tayin ettikleri kişiler vasıtasıyla uzlaşmaları da mümkün olmuştur. Dikkat edilecek olursa bu yaptırım sistemlerinde, bir hukuk kuralının ihlali halinde, bazen yaptırımın türünü ve miktarını belirleyen devlet olmadığı gibi, bazen de yaptırımı uygulayan da devlet değil; suçtan zarar gören kimsedir. Ancak bu durum modern döneme geçişle birlikte değişmiştir. Genellikle ulus devlet şeklinde yapılanan modern devletler, bilimsel veriler ışığında oluşturulmuş rasyonel bir toplum inşa etmek için hukuku kullanmaya başlamış, bu bağlamda da hukuk kurallarını ve onların ihlali halinde uygulanacak yaptırımları belirleme yetkisini tamamen kendi tekeline almıştır.

Böylelikle artık modern devlette ortaya çıkan hukuki uyuşmazlıklar kural olarak devlet tarafından çözülmeye başlanmış, yaptırımın belirlenmesi ve uygulanmasını da bizzat devlet yapar hale gelmiştir. Bu amaçla modern devletlerde, uyuşmazlıkları çözecek yargı örgütünün yanında kararları infaz edecek ve

dolayısıyla yaptırımı uygulacak infaz örgütleri (cezaevleri, icra daireleri, vs.) de kurulmuştur.

Temel olarak yaptırımlar; ceza, hükümsüzlük, cebri icra ve tazminat olmak üzere dört türdür.

Suç karşılığında öngörülen yaptırımlara ceza denir. TCK’nın 45. maddesine göre suç karşılığında öngörülen yaptırım olarak cezalar adli para cezası ve hapis cezasıdır. Dolayısıyla bir hukuka aykırılığın yaptırımı olarak adli para cezası veya hapis cezası öngörülmüşse, o hukuka aykırılık aynı zamanda bir suç teşkil etmektedir.

TCK’da temel olarak üç tür hapis cezası öngörülmüştür. Bunlar; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, müebbet hapis cezası ve süreli hapis cezasıdır. Adli para cezası ise, beş günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde yedi yüz otuz günden fazla olmamak üzere, belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan meblağın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir. Belirli bir hukuki amaca ulaşmak amacıyla, usulüne uygun gerçekleştirilen irade açıklamalarına hukuki işlem denir. Hukuki işlemler her hukuk dalı bakımından söz konusudur. Söz konusu işlemlerin iradi (fikri) ve şekli unsur olmak üzere iki temel unsuru vardır.

İradi unsur, hukuki işlemin, işlemi gerçekleştiren kişi veya kişilerin özgür iradesine dayanmasını ifade eder. Bu bağlamda örneğin cebir ve tehdit altında gerçekleştirilen işlemler hukuka aykırı olurlar. Şekli unsur ise işlemin kanunda öngörülen şekil şartlarına ve usule uygun olarak gerçekleştirilmesini ifade eder. Bu iki unsurdan birisinde ortaya çıkacak hukuka aykırılıklar hükümsüzlük yaptırımına bağlanmıştır.

Hükümsüzlük yokluk, mutlak butlan ve nispi butlan olmak üzere üç çeşittir. Cebri icra, herhangi bir borç ya da başka bir hukuki yükümlülüğün, yükümlüsü tarafından rızayla yerine getirilmediği hallerde, devlet gücü eliyle zorla yerine getirilmesini ifade eden yaptırımdır.

Tazminat ise, bir hukuk kuralını ihlal ederek bir başkasının zarara uğramasına neden olan kimsenin bu zararı gidermesini ifade eden yaptırım türüdür. Bu yaptırım türünde, haksız fiil nedeniyle veya başka bir hukuka aykırı davranış nedeniyle karşı tarafın uğramış olduğu zararın, aynen iade, eski hale getirme, bir miktar para ödeme gibi araçlarla karşılanması söz konusu olur.

   

29

Belgede HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI-I (sayfa 30-33)