• Sonuç bulunamadı

Birleşmiş Milletler Bünyesinde İnsan Haklarının Korunması ve Denetim

C. TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN ULUSLARARASI HUKUKTAKİ

1. Birleşmiş Milletler Bünyesinde İnsan Haklarının Korunması ve Denetim

Kronolojik olarak baktığımızda, temel hak ve özgürlüklerin uluslararası düzeyde korunmasına ilişkin ilk çabalar 1899 ve 1907 La Haye Barış Konferanslarıdır. 1899 yılında yapılan Birinci La Haye Konferansı, Rus Çarı II. Nicholas’ın teklifi üzerine toplanmıştır. Çar, 24 Ağustos 1898 tarihli bir fermanıyla, devletlerarası ilişkilerin geliştirilmesi, barışın korunması ve silahsızlanma konusunun görüşülmesi için, böyle bir toplantının yapılmasını gündeme getirmiştir.113 Silahlanma yarışının getirdiği yükün altında ezilmekte olan diğer devletler, bu yaklaşımı olumlu karşılamıştır. Böylece 18 Mayıs 1899’da La Haye’de 26 devlet temsilcisinin katılımıyla Birinci Barış Konferansı yapılmıştır.114

Konferans sonucunda “Uluslararası Uyuşmazlıkların Barışçı Yollarla Çözümüne İlişkin La Haye Sözleşmeleri” (Hague Conventions fort he Pacific Settlement of Internetional Disputes) imzalanmıştır. Söz konusu Sözleşmeler ile sonuçlanan 1899 Konferansı ve bunu izleyen 1907 tarihli yeni La Haye sözleşmelerine ek Tüzüklerle, savaş sırasında uyulması zorunlu olan bir takım kurallar ihdas etmiştir.115

Konferanstaki görüşmeler sonucunda bir konuda ortak kanıya varılmıştır: Uyrukluğundan bağımsız olarak herkes, insan olmasının doğasından kaynaklanan bir takım hak ve yükümlülüklere tabi olarak, uluslararası hukukun hem konusu, hem de öznesidir.116 Bu doğrultuda, 1899 Sözleşmeleri ve bu sürecin bir uzantısı sayılan 1907 Sözleşmeleri ekinde kabul edilen Tüzükler aracılığıyla bazı fiiller yasaklanmıştır. Bu fiiller arasında şunlar vardır: Korumasız kasaba ve şehirlere saldırmak, düşman kasaba ve şehirlerini

113

Mehmet Gönlübol, Milletlerarası Siyasal Teşkilatlanma, B. 3, Sevinç Matbaası, Ankara, 1975, s. 64.

114

Gönlübol, Milletlerarası Siyasal Teşkilatlanma, s. 65. 115

Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem ve Murat Önok, Uluslararası Ceza Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara, 2009, s. 322.

116

Howard Ball, Prosecuting War Crimes and Genocide: The Twentieth-Century Experience, University Pressof Kansas, 1999, s. 14 vd.; bkz. Tezcan vd., Uluslararası Ceza Hukuku, s. 322.

keyfi olarak yok etmek, savaş esirlerine kötü muamele etmek, bir devletin bağımsız statüsünü ihlal etmek…117

Ne var ki, anılan yasakların ihlali durumunda denetim işlevi görebilecek bir mekanizmanın kurulmasında başarısız olunmuştur. Barış konferansına katılan 26 devlet tarafından bir Sürekli Hakemlik Divanı kurulmuş ise de, bu Divan, gerçek anlamda yargı yetkisine sahip bir organ olmayıp, uyuşmazlık durumunda devletler tarafından seçilebilecek hakimlerin isimlerini içeren bir listeden ibaretti.118

Uluslararası alanda kurulan ilk mahkeme, “Uluslararası Ganaim/Müsadere Mahkemesi” (International prize Court) dır. 18.07.1907 tarihinde La Haye 2. Barış Konferansı sırasında Uluslararası Zoralım Mahkemesi Sözleşmesi kabul edilmiştir. Fakat bu sözleşme taraflarca onaylanmadığı için hiçbir zaman yürürlüğe girmemiştir. 119

Bu sözleşmenin 4. ve 5. maddeleri ile gerçek kişilere mahkemeye doğrudan başvurma hakkı verilmekteydi.

20.12.1907 yılında Amerika Kıtasında bulunan bir gurup devletin özel anlaşma ile oluşturdukları “Orta Amerika Adalet Divanı” (Central American Court of justice) uluslararasında fiili olarak görev yapan ilk mahkeme olmuştur. Bu Divan taraflarca kabul edildiği gibi 10 yıllık bir dönem için görev yapmış ve 1918 yılında faaliyeti sona ermiştir.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kişilere başvuru hakkını sağlayan mahkemelerden birisi de “Karma Hakem Mahkemeleri” ismi ile bilinen, sadece galip devletlerin vatandaşlarının, Almanya devleti aleyhine, kendi adlarına tazminat talebinde bulunma hakkını sağlayan mahkeme olmuştur. Söz konusu mahkeme 2 üyesi ilgili devletlerce, başkanı da 2 hükümet arasında yapılacak anlaşma sonucunda belirlenecek toplam 3 üyeden oluşmakta idi.

117

K. Eric Leonard, “International Relations Theory and The International Criminal Court: Understanding Global Justice”, yayımlanmamış doktora tezi, (Department of Political Science and International Relations of teh University of Delaware, dissertation submitted in partial fulfillment of the degree of Doctor of Philosophy in Political Sciences), Spring, 2001, s. 33 vd.; Tezcan vd., Uluslararası Ceza Hukuku, s. 322.

118

Gönlübol, Milletlerarası Siyasal Teşkilatlanma, s. 69. 119

Bu yıllarda düzenli bir şekilde görev yapmaya çalışan bir diğer mahkeme de, 02.09.1921 tarihinde yürürlüğe girmiş olan Milletler Cemiyeti nezdinde kurulan “Uluslararası Sürekli Adalet Divanı” (Permanent Court of International Justice) dır. 15.02.1922 tarihinde Divan çalışmalarına başlamış, 18.04.1946 yılında da faaliyetleri sona ermiştir. Divan’ın ülkemizi ilgilendiren faaliyetleri de olmuştur. Bozkurt-Lotus davası ve Türk-Yunan Ahali Mübadelesi Danışma Görüşü dahil olmak üzere başka ülkeleri de ilgilendiren ihtilafların barışçı yollardan çözümüne katkıda bulunmuştur. Fakat Divan’a bireysel başvuruda bulunmak mümkün değildi. Statünün 34. maddesine göre bu konudaki hak ehliyeti sadece devletlere ve Milletler Cemiyete Üyelerine tanınmış idi.

İkinci Dünya Savaşından sonra Uluslararası Daimi Adalet Divanının yerini benzer görev ve yetkilere sahip yine Birleşmiş Milletler bünyesinde kurulan “Uluslararası Adalet Divanı” almıştır. Burada da yine kişilerin doğrudan doğruya Divan’a başvurma yetkileri yoktu.

Gerek Uluslararası Adalet Divanı, gerekse ondan önce kurulan Uluslararası Sürekli Adalet Divanı ile Sürekli Hakemlik Divanı, bireyleri yargılayamazdı. Oysa, Nuremberg yargılamalarında vurgulandığı üzere, uluslararası hukukun ağır ihlalini oluşturan suçları işleyenler soyut kurumlar olmayıp, her zaman için gerçek kişiler, insanlardır. Bu kişilerin bulunup cezalandırılması suretiyle hukukun üstünlüğü sağlanabilecektir.120

Ceza yargılaması faaliyetini yürüten en önemli mahkeme yakın tarihte kurulmuş olan “Uluslararası Ceza Mahkemesi” olmuştur. 17.07.1998 tarihli Roma statüsü sonuç belgesi ile 120 devletin kabul, 7 devletin (ABD, Hindistan, İsrail, Bahreyn, Katar, Çin, Vietnam) aleyhte ve 21 devletin çekimser oyu ile Divan Statüsü benimsenmiştir. Bundan öncesi itibariyle Uluslararası ceza mahkemeleri 4 kez kurulmuştur. Soykırım ve insanlığa karşı işlenen suçları ve suçluları yargılamak amacıyla kurulan bu mahkemeler sırasıyla: Nuremberg Uluslararası Askeri Mahkemesi (Savaş suçu işleyen Alman Nazı yöneticilerini yargılamak üzere kurulmuştur); Tokyo Uzakdoğu

120

Uluslararası Askeri Mahkemesi (Barışa karşı suçlar, konvansiyonel savaş suçları, insanlığa karşı suçlar konusunda yargı yetkisine sahip olan mahkeme, Pasifik savuş alanında işlenmiş olan suçları yargılamak üzere savaşta görev yapmış 28 Japon vatandaşı ile ilgili karar vermiştir); Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi (Eski Yugoslavya topraklarında işlenmiş olan insanlığa karşı ağır ihlaller konusunda yargılama yapmak üzere kurulmuştur); Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi (1990 ve 1994 yıllarında Ruanda’da meydana gelen iç savaş ile birlikte Hutu kabilesinin Tutsi kabilesine yönelik soykırım ve muhalefetteki ılımlı Hutu’larla birlikte yaklaşık 800 bin kişiyi öldürmesi neticesinde 08.11.1994 tarih ve 955 sayılı karar ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Raunda için bir uluslararası ceza mahkemesinin kurulmasını ve statüsünün belirlenmesini kabul etmiştir. Mahkeme 1995 yılında göreve başlamıştır).

Uluslararası mahkemelerin yanında, özelikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Birleşmiş Milletler bünyesinde birçok sözleşmeler imzalanmıştır. 01.01.1941’de Birleşmiş Milletler Bildirisi’nin imzalanması akabinde 26.06.1945 tarihinde imzalanan Birleşmiş Milletler Şartı da 24.10.1945’de onay işlemlerinin tamamlanması ile yürürlülük kazanmıştır ve insanlık tarihi açısından çok önemli bir belge olan “İnsan Hakları Evrensel Bildirisi” Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca kabul edilerek 10.12.1948 yılında yürürlüğe girmiştir.

II. Dünya Savası sonrasında imzalanan Birleşmiş Milletler Antlaşması, insan hakları ve temel özgürlüklerini sadece anmakla yetiniyor, bunları teker teker belirlemiyor ve açıklamıyordu. Bu eksiklik Birleşmiş Milletler bünyesindeki İnsan Hakları Komisyonu’nca hazırlanan ve 10 Aralık 1948 günü Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca kabul ve ilan edilen “İnsan Hakları Evrensel Bildirisi” ile giderilmiştir.

Bildiri teknik olarak Birleşmiş Milletler Genel Kurul kararı olma vasfını taşımakta, imzalayan devletlere hiçbir yükümlülük yüklememektedir. Bununla birlikte, platonik nitelikte bir haklar listesi olan “Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisi”, düzenlediği hakların hukuki yönden bağlayıcılığı

bulunmasa da insanlığın gelişme süreci içinde bir dönüm noktasını simgeleyen ve insanlık tarihinin sayılı belgelerinden biridir.121

Bildirinin bağlayıcılığındaki eksiklik Birleşmiş Milletler bünyesinde kurulmuş olan komisyonun hazırladığı sözleşmelerle giderilmeye çalışılmıştır. Hazırlık aşamasında insanın kişiliğine bağlı “temel” hakların tam ve acilen sağlanması gerektiği buna karsın sosyal ve kültürel hakların soysa-ekonomik gelişme düzeylerine ve olanaklarına göre değişik ölçülerde aşamalı olarak gerçekleştirilmesinin mümkün olduğu düşüncesi, farklı denetim mekanizmalarının öngörüldüğü iki sözleşmenin hazırlanmasına neden olmuştur: 1966’da imzaya açılıp Ocak 1976 tarihinde yürürlüğe giren “Kişisel ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme” ile Mart 1976 tarihinde yürürlüğe giren “Ekonomik, Kültürel ve Sosyal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme.” Bu Sözleşmeler kişisel, hukuki, sivil, siyasal, geçim, iktisadi, sosyal ve kültürel haklar gibi geniş bir yelpazeyi kapsamaktadırlar.122

İnsan haklarının uluslararası düzeyde korunması bakımından sözleşmelerin son derece gevsek esnek ve kademeli bir mekanizma getirdiğine dair görüşler mevcutsa da123 içerdikleri hakların birbiriyle bağlantılı ve etkileşim içinde bir güvenceler sistemi oluşturduğu konusunda genel bir fikir birliğine ulaşılmıştır.124

Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi,125 önemli klasik kişi hak ve hürriyetlerini düzenlemiştir. Bu sözleşme kapsamında yer alan hak ve özgürlüklerin uygulanmasını ve taraf devletlerin bunlara uygun hareket edip etmediğini gözetlemek ve değerlendirmek üzere “İnsan Hakları Komitesi” organı oluşturulmuştur. Buna göre sözleşmenin ihlal edildiği iddiası ile ilgili taraf devletlerden birisi, bir diğer taraf devleti Komite’ye şikayet etme hakkına sahiptir. Bunun için de iki tarafın da Komite’nin inceleme yetkisini kabul etmesi gerekir. Bu, “devlet başvuruları” için geçerli bir yoldur. Ayrıca Sözleşmeye Ek Seçimlik Protokol ile de “kişisel başvuru” yolu da kabul

121

Kapani, Kamu Hürriyetleri, s. 62. 122

Donelly, Teori ve Uygulamada Evrensel İnsan Hakları, s. 34. 123

Kapani, Kamu Hürriyetleri, s. 69. 124

Donelly, Teori ve Uygulamada Evrensel İnsan Hakları, s. 39. 125

Bu Sözleşmeye Türkiye 15.08.2000 tarihinde imza atarak, 04.06.2003 tarihinde de onaylamak suretiyle taraf olmuştur.

edilmiş ve buna göre haklarının ihlal edildiğini ileri süren birey, üye devleti şikayet ederek Komite’nin bu konuda inceleme ve karar vermesini sağlayabilir. Bunun için de devletin Protokole taraf olması gerekir. Fakat AİHM’de olduğu gibi Komite’nin verdiği kararları takip edip denetleyecek ciddi bir mekanizma bulunmamaktadır. Komite’nin oluşturduğu “İzleme Yöntemi” de bu görevi etkin bir şekilde yerine getirememektedir.126

Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen bir diğer Uluslararası sözleşme 21.12.1965 tarihli “Her Türlü Irk Ayrımcılığının Önlenmesine İlişkin Sözleşme”dir.127 Sözleşmede tanımlanan hak ve hürriyetler kapsamındaki hususlara yönelik üye devletlerin sorumluluklarını takip amacı ile bir “Komite” kurulmuştur. İhlaller karsısında taraf devletlerden birisi, diğer bir taraf devleti Komite’ye şikayet edebilir. 6 ay içerisinde taraflar aralarındaki ihtilafı gidermezler ise Komite, “Uzlaştırma Komisyonu”nu kurar. Ancak bu komisyonun taraflar üzerinde bağlayıcı bir müeyyidesi bulunmamaktadır. Ayrıca gerçek kişiler, kişi toplulukları ve gurupları da mağduriyetlerini öne sürerek Komite’ye “kişisel başvuruda” bulunma hakkına sahiptirler. Bunun için de aleyhte başvurusu gerçekleşen devletin, Komite’nin bu konudaki yetkisini kabul ettiğine dair önceden bir beyanının olması gerekir.

26.06.1987 yılında yürürlüğe giren bir diğer Birleşmiş Milletler Sözleşmesi de “ İşkence ve Diğer zalimane ve İnsanlık Dışı veya Küçültücü İşlem ve Cezalara Karşı Sözleşme”dır.128 Bu sözleşmede öngörülen zorunlu rapor, devlet başvurusu ve kişisel başvuru yolları ile denetim imkânı sağlanmıştır ve devletlerin sorumluluklarını takip görevi de “İşkenceye Karşı Komite” adlı organa verilmiştir. Bu konuda taraf devletlerin Komite’nin yetkisini kabul edip etmeme hususunda çekince koyma hakları bulunmaktadır.

18.12.1979 yılında imzalanan ve yeteri kadar onaylama işleminin gerçekleşmesiyle yürürlüğe giren bir diğer Birleşmiş Milletler Sözleşmesi de “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılmasına Dair

126

Özbey, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Başvuru Yöntemleri, s. 9. 127

Bu sözleşmeyi Türkiye 13.10.1972’de imzalamış, 03.04.2002 tarih ve 4750 sayılı kanun ile onaylamasını uygun bulmuş ve 13.05.2002 tarih ve 2002/4171 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylamıştır. RG. 09.04.2002.

128

21.04.1988 tarih ve 3441 sayılı kanun ile Bakanlar Kurulunun 16.06.1988 tarih ve 88/13023 sayılı kararıyla Türkiye sözleşmenin onayını uygun bulmuş ve onaylayarak 10.08.1988 tarihinde Resmi Gazetede yayınlamıştır.

Sözleşme”dir.129 Sözleşme kapsamında bir “Komite” kurulmuş olup ek seçmeli protokol ile de “kişisel başvuru yolu” kabul edilmiştir. Ancak Komite’nin tespit ettiği ihlalleri taraflara bildirip bu konudaki alınan önlemleri içeren rapor isteme dışında bağlayıcı bir yetkisi bulunmamaktadır.

Birleşmiş Milletler bünyesindeki önemli bir denetim mekanizması da, üye devletler içerisinde yaşanan insan hakları ihlallerine ilişkin, kişilerin yapmış olduğu başvuruları değerlendiren “Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu”dur. Komisyon ve Alt Komisyon konularına göre ihlalleri inceleyerek bir tespit yapar ve bir dizi raporlar oluşturarak taraf devletlere tavsiyelerde bulunurlar. Söz konusu rapor “Ekonomik ve Sosyal Konsey”e sunulur. Böylece devletlerin üzerinde, dolaylı bir baskı kurulmuş olur. Başvurular, merkezi Cenevre’de bulunan “Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği” tarafından kurulan “Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Merkezi”ne yapılır. Gerek Komisyon’un, gerekse Ekonomik ve Sosyal Konseyin, devletler üzerinde bağlayıcı bir kararı bulunmamaktadır.130

Birleşmiş Milletler tarafından oluşturulan başlıca Sözleşme ve Bildiriler şunlardır: Birleş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi; Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi; Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi; Dünya İnsan Hakları Konferansı; Avukatların Rolüne İlişkin Temel İlkeler Bildirgesi; Savcıların Rolüne Dair İlkeler; Din Ya da İnanca Dayalı Her Türlü Hoşgörüsüzlük ve Ayrımcılığın Kaldırılması Bildirgesi; Birleşmiş Milletler Yargı Bağımsızlığına Dair Temel Prensipler; Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansı Habitat II İstanbul Deklarasyonu; Birleşmiş Milletler Bin Yıl Bildirisidir.