• Sonuç bulunamadı

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Denetim Organları

C. TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN ULUSLARARASI HUKUKTAKİ

3. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Denetim Organları

İkinci Dünya Savaşı’ndan maddi ve manevi olmak üzere büyük kayıplarla çıkan Devletler tarafından Avrupa’da tekrar aynı trajedilerin yaşanmamasını sağlamak için ortaya atılan fikirler doğrultusunda gerginlik ve çatışmanın yerini, güven ve işbirliğine bırakması hedeflenerek bu ortamda, bugün müşterek mirasa sahip 47 Avrupa devletinden oluşan yakın bir birliktelik sağlamak için, kurulmuş olan Avrupa Konseyi, Avrupa’nın hükümetler arası ilk ve en etkili siyasal kuruluşudur.139 Konsey, Birleşmiş Milletler teşkilatının kurulmasından dört yıl sonra II’inci Dünya Savaşının yıkıntıları ve barbarlıkları üzerine on Avrupa Devleti140 tarafından 5 Mayıs 1949 yılında Avrupa Konseyini kuran anlaşmanın imzalanmasıyla Londra’da kurulmuştur.141

İnsan haklarına saygı prensibi Avrupa Konseyi'nin kuruluşundan itibaren bu organizasyonun temel taşlarından birisi olmuştur.142 Avrupa Konseyi kurulduktan sonra, insan hak ve hürriyetlerinin geliştirilip korunmasına yönelik çalışmalara başlanılmıştır. Bu çerçevede Avrupa Hareketinin alt kuruluşlarından biri olan “Uluslararası Hukuk Bölümü” tarafından hazırlanan “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi” ve “Avrupa İnsan Hakları Divanı Statüsü” tasarıları 12 Temmuz 1949 yılında Konsey Bakanlar Komitesine sunulmuştur. Akabinde Konsey Danışma Meclisi, Meclis gündemine insan hakları ile ilgili bir maddenin eklenmesini 12 Ağustos 1949 tarihinde Bakanlar Komitesine önermiştir. 13 Ağustos tarihinde de Bakanlar Komitesi bu öneriyi kabul ederek söz konusu maddeyi gündeme koymuştur. Meclis Hukuk ve İdari İşler Komisyonu, Ağustos ve Eylül 1949 yılında bu maddeyi görüşmüş ve neticede Danışma Meclisi, Birleşmiş Milletler Bildirgesinde yer alan 10 hakkın etkin

139

Hüseyin “Turan, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinde ve Türk Hukukunda Adil Yargılanma Hakkı”, Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Konya, 2004, s. 8.

140

Merkezi Strasbourg’da (Fransa) bulunan Avrupa Konseyi’ne 2012 tarihi itibariyle 47 devlet üyedir. Konsey, bugün Atlantik sahilinden Rusya’nın uzak doğusunda kadar uzanan bir sahada yaklaşık 800 milyon insanın kaygı, ümit ve emellerinin seslendirildiği bir ideal forum olmuştur. Bkz. “Avrupa Konseyi” http://www.foreignpolicy.org.tr.,

http://www.coe.int/T/E/Languages/Turkish/TURKISHgeneral.asp 141

Avrupa Konseyi ve İnsan Haklarının Korunması, Directorate General of Human Rights Council of Europe, May 2000, TR., s.4 v.d.

142

Donna Gomien, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi El Kitabı, Orijinal Adı: "Short Guide to the European Convation on Human Rights" (3rd edition), Çevirenler: Serkan Cengiz - Utku Kılınç, İzmir Barosu Yayınları, İzmir, 2008, s. 13.

şekilde korunmasını sağlayacak bir tasarı hazırlayarak, Avrupa İnsan Hakları Divanı ile Avrupa İnsan Hakları Komisyonunun kurulmasını Bakanlar Komitesine önermiştir. Yapılan çalışmalar sonucunda, Avrupa Konseyine üye devletlerin Dışişleri Bakanları tarafından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 04.11.1950 tarihinde Roma’da imzalanmıştır. 03.09.1953 yılında yürürlüğe giren “İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi” Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olarak da bilinmektedir.143

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin imzaya açılmış olduğu 04.11.1950 tarihinde Türkiye de imza atmıştır. İç hukuk işlemlerini tamamlamak amacıyla Türkiye, 10.03.1954 tarih ve 6366 sayılı “İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesi ve buna Ek Protokolün Tasdikli Hakkında Kanun”u çıkartmıştır. (R.G. 19.03.1954, s. 8662) Sözleşme, ilgili devlet açısından onaylama belgesini Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine depo edilmesiyle yürürlüğe girdiğinden (AİHS, md. 66/3), bu depo etme işlemini gerçekleştirdiği 18.05.1954 tarihinden itibaren Türkiye’nin AİHS’ye taraf olmakla üzerine aldığı yükümlülükler işlerlik kazanmıştır.144

Sözleşmenin yürürlüğe girmesinden sonra 18 Mayıs 1954 yılında Avrupa İnsan Hakları Komisyonunun ilk üyeleri, 6 üye ülke tarafından bireysel başvuru hakkının tanınması sonucunda, seçilmiştir. Konseyin merkezi Strasbourg şehrindedir. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Divanı’nın ihtiyari yetkisini öngören 46. maddesinin yürürlüğe girmesi üzerine de (madde 56) 21 Ocak 1959 tarihinde Danışma Meclisi tarafından, Strasbourg’da Avrupa İnsan Hakları Divanının ilk yargıçları seçilmiştir. Şu an (2012 tarihi) itibariyle sözleşmenin 14 ek protokolü bulunmakta olup, sözleşme 31.10.1998 tarihine kadar ilk şekliyle uygulanmıştır. 01 Kasım.1998 tarihinde yürürlüğe giren 11 nolu protokol ile denetim mekanizması tamamıyla değiştirilmiş ve 14 nolu Protokol ile de Mahkeme’nin çalışma şekli bazı değişikliklere daha uğramıştır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bir boşluk içinde gelişmemiştir: Sözleşmeye İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile Amerikan İnsan Hakları ve Ödevleri Bildirisi öncülük etmiştir. Gerçekten de Sözleşmenin Önsözünde,

143

Özbey, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Başvuru Yöntemleri, s. 19. 144

Evrensel Beyannameye onursal bir yer verilmiştir. Buna karşın Sözleşme'nin uluslararası düzeyde insan haklarının korunması açısından taşıdığı önem de küçümsenmemelidir.145 Sözleşme, Önsöz kısmında, önemli prensipleri ortaya koymuştur: "Dünyada barış ve adaletin asıl temelini oluşturan ve sağlanıp korunabilmesi, her şeyden önce, insan hakları konusunda ortak bir anlayış ve ortaklaşa saygı esasına bağlı olan bu temel özgürlüklere derin inançlarını bir daha tekrarlayarak, Aynı inancı taşıyan ve siyasal gelenekler, idealler, özgürlüklere saygı ve hukukun üstünlüğü konularında ortak bir mirası paylaşan Avrupa Devletleri Hükümetleri… Evrensel Bildiri'de yer alan bazı hakların ortak güvenceye bağlanmasını sağlama yolunda ilk adımları atarlar."

Önsöze, Avrupa Konseyi Statüsü'nün ilgili hükümlerinde bulunmayan, siyasi demokrasi nosyonu da dahil edilmiştir. Önsözde, insan haklarının kolektif olarak uygulanmasına odaklanılması kavramına eşdeğer bir önem verilmiştir. Sözleşme, Yüksek Sözleşen Taraflar açısından hukuki olarak bağlayıcı bir sözleşme formunu alan ve aynı zamanda ulusal düzeyde hakların uygulanmasını denetleyen bir sistem oluşturarak uluslararası düzeyde insan haklarının korunmasını amaçlayan ilk uluslararası belgedir. Sözleşme'nin belki de en devrimci katkısı Devletten ziyade birey tarafından başlatılan bir prosedüre dayanan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin denetim yetkisinin bir Yüksek Sözleşen Tarafça kabul edilmesini ihtiva eden hükmün Sözleşme metnine dahil edilmesidir. Sözleşme'nin en önemli başarılarından birisi bireysel dilekçe hakkını tercih değil, zorunlu kılarak bu hakkı sağlamlaştırmasıdır: Günümüzde Sözleşme'yi onaylayan tüm Devletler, Mahkeme'nin bireysel başvuruları inceleme yetkisini otomatik olarak kabul etmekle yükümlüdürler.146 145 Gomien, a.g.e., s. 14. 146 Gomien, a.g.e., s. 14.

a. Sözleşmenin Kapsamı

Uluslararası insan hakları normlarını içeren en önemli metin, şüphesiz İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesidir.147 Bu Sözleşme, Avrupa Konseyi’nin yapı taşı ve onun bir eseri olup, Konseyin insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne verdiği değerin bir göstergesi olarak hazırlanıp ortaya konulan ve Konsey tarafından hazırlanan ilk belge olması bakımından önemlidir.148 Sözleşme, Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerin yasal yetkisi altında bulunanların -“herkes”in- belirli bazı insan hakları ve temel özgürlüklerini güvence altına alan uluslararası hukuk kapsamında bir antlaşmadır. Sözleşmeyi onaylayan ve imzalayan bütün akit devletler, yetki alanı içinde bulunan yabancı uyruklular da dahil herkese Sözleşmede öngörülen hak ve özgürlükleri tanımakla yükümlülük altına girmişlerdir.149

Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan 170’in üzerindeki sözleşmelerden birisi ve en önemlisi olan İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde yer alan temel bazı “hak ve özgürlüleri” ortak bir güvence altına almıştır. Bunlar, genellikle klasik yahut temel veya kişisel ve siyasal haklar ve özgürlükler olarak isimlendirilen haklardır.150

Sözleşme, İnsan Hakları Evrensel Bildirisinde yer alan birinci kuşak olarak adlandırılan kişisel ve siyasi hakların Avrupa Konseyi bünyesinde etkin bir şekilde tanınması, korunması, uygulanması ve uluslararası güvenceye bağlanması amacıyla hazırlanmış ve uygulamaya konulmuştur.151

Sözleşmenin kaynağı İnsan Hakları Evresel Bildirisi olmakla birlikte bu iki belge kapsam bakımından birbirinden farklıdır. Evrensel Bildiri, kişisel ve siyasal haklar yanında toplumsal, ekonomik ve kültürel hakları da kapsamaktadır. Sözleşme ise başlangıçta sadece Bildiri’de yer alan temel hak

147

Vahit Bıçak; “Uluslararası İnsan Hakları Normlarını Yorum Organı Olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Kararlarının Türk Hukukunun Gelişimine Katkısı”, Anayasa Yargısı, C.17, 2000, s. 87-115.

148

Avrupa Konseyi ve İnsan Haklarının Korunması, Directorate General of Human Rights Council of Europe, May 2000, TR.,s.7.

149

Turan, a.g.t., s. 11.; “Yüksek Sözleşmeci taraflar kendi yetki alanları içinde bulunan herkese bu Sözleşmenin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlükleri tanırlar” (İHAS Md.1).

150

Rıza Türmen, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Açısından Temel Hak ve Özgürlüklerin Kapsamı ve Sınırlamaları”, Yargıtay Dergisi, C. 28, Ocak-Nisan 2002, S:1-2, s.192.

151

ve özgürlükleri güvence altına almıştır. Bildiri, evrensel nitelikte bir belge olmasına karşılık Sözleşme yapılışı itibariyle daha dar bir alan içersinde bölgesel nitelikli bir belgedir. Bununla birlikte, özellikle, hakların korunması bakımından getirdiği denetim mekanizması bakımından Bildiri’ye göre etkisi ve önemi büyük ve daha kapsamlıdır.152

Sözleşme, bazı hak ve özgürlükleri garanti altına almış, bazı fiil ve eylemleri de yasaklamıştır. Sözleşme ve ek protokollerde yer alan hak ve özgürlükler çalışmanın ileriki bölümlerinde açıklanmıştır.

b. Sözleşmenin Özellikleri

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “sui generis” bir niteliğe sahip olduğu ve bu özelliği nedeniyle de klasik uluslar arası sözleşmelerden farklı şekilde değerlendirilmesi gerektiği, doktrinde ileri sürülmektedir.153 Bu ayrıcalık da, Sözleşme’nin taraf devletlere bazı yükümlülükler getiren emredici nitelikleri olan ortak hukuk belgesi olması esasından kaynaklanmaktadır.154

AİHS'nin başlıca özellikleri şunlardır: Sözleşme, bireyi uluslararası hukukun bir kişisi haline getirmiştir. Sözleşme'nin başlangıcında insan haklarına saygıda ortak anlayıştan ve hukukun üstünlüğüne dayalı ortak mirastan söz edilmiştir.155

Sözleşme, bireyi uluslararası hukukta hak sahibi yaparak,156 hem iç hem de uluslararası hukuku kapsamakta olup kural koyucu bir niteliğe sahiptir. Bireye, bireysel başvuru hakkını tanımıştır. Sözleşme'nin öngördüğü devlet başvurusu yoluyla her sözleşmeci devlet kendini ve diğer devletleri sözleşmeye saygılı olup olmadıklarını denetlemekle yetkilidir.

152

Turan, a.g.t., s. 12. 153

Naz Çavuşoğlu, İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa Topluluk Hukukunda Temel Haklar ve Hürriyetler Üzerine, AUSBF İnsan Hakları Merkezi Yayını, Ankara, 1994, s. 83

154

Hasan Tunç, “Milletlerarası Sözleşmelerin Türk İç Hukukuna Etkisi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye İle İlgili Örnek Karar İncelemesi”, Anayasa Yargısı Dergisi, Yıl 2000, C. 17, s. 184.

155

Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem ve Oğuz Sancakdar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve uygulaması, Baskı: Ankara Açık Cezaevi, Ankara, 2004, s. 25.

156

Sözleşme karşılıklılık ilkesine dayanmaz.157 Sözleşmeci devletlerin sözleşmeden doğan yükümlülükleri, karşılıklılık ilkesine ve vatandaşlık bağına dayanmayıp, Sözleşme ile sağlanan haklardan yabancılar da yararlanır. Yükümlülükler objektiftir.

Sözleşme'nin sağladığı güvence ikincildir.158 Bireyin sözleşmede öngörülen haklardan yararlanabilmesi için ulusal iç hukuk yollarının tüketilmesi gerekir. Bu, sözleşme ile öngörülen denetim sisteminin iç hukuka göre tamamlayıcı (ikincil) olmasının bir sonucu olup Sözleşme, insan haklarının korunması konusunda önceliği her bir taraf devletin iç hukukuna vermiştir.159

Sözleşme ile insan haklarının uluslararası düzeyde korunmasını sağlamak amacıyla yargısal bir organ (AİHM) oluşturulmuştur.

Sözleşme ile kurulan denetim organları olan Komisyon ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, verdikleri kararlarla Sözleşmeyi etkili kılacak şekilde yorumlayarak, Sözleşmeyi, adeta kişi hak ve özgürlüklerinin Anayasası konumuna ulaştırmışlardır.160 Zaten İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi, Avrupa Anayasası olarak görülmektedir.161 Mahkeme, Sözleşmenin bu niteliğini Loizidou-Türkiye davasında belirtmiştir. Mahkeme söz konusu kararda Sözleşmede, üye ülkelerin çekincelerinin geçerli olamayacağı bazı özellikler bulunduğunu, “Avrupa Kamu Düzeni”nin de bu özelliklerden biri olduğunu ifade etmiştir. Mahkemenin bu yorumuyla Sözleşme, buyurucu nitelikleri olan bir ortak hukuk belgesi konumuna erişmiştir.162

Sözleşme temel hak ve özgürlüklerin önemli bir kısmını belirtmekle kalmamış, bazı sınırlandırmalar da getirmiştir. Ancak sözleşme hiçbir devlete olağanüstü durumlarda bile yaşam hakkına saygı yükümlülüğünden ve işkence ve kölelik yasağından sıyrılma, suç ve cezaların kanuniliğinden vazgeçme fırsatını tanımamıştır. Olağanüstü durumlarda dahi devletler bu hak ve özgürlüklere saygı göstermek durumundadırlar.163

157

Gölcüklü ve Gözübüyük, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, s. 15. 158

Gölcüklü ve Gözübüyük, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, s. 15. 159

Tezcan vd., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve uygulaması, s. 26. 160

Osman Doğru, İnsan Hakları Avrupa İçtihatları, Beta Bası, İstanbul, 1996, s. III. 161

Emin Memiş; “İnsan Hakları Avrupa Standardı ve iç Hukuk Etkileşim Analizi”, Anayasa Yargısı, C. 17, Ankara, 2000, s. 131.

162

Tekin Akıllıoğlu; “Yönetim Hukukunda İnsan Hakları”, İHMD, C.III/S.4, Kasım, 1995, s. 10. 163

Sözleşme kanunla değiştirilemez. Sözleşmeler kendi koydukları kurallara göre değiştirilebilir, kaldırılabilir. Devletler onu tek yanlı değiştiremezler.

Sözleşme devletlerin çekince koyma haklarını da sınırlandırmıştır. Genel nitelikte çekince konulamaz. Çekince açıkça madde belirtilmek suretiyle yerine getirilecektir.

Sözleşme ulusal hukuku etkilemektedir. Sözleşme’nin ulusal hukuku etkilemesi, Sözleşme’ye aykırı olan kanunların, Sözleşme’ye uygun bir duruma getirilmesi seklinde olmaktadır. Örneğin, Avusturya, Ceza Usulü kanununu; Almanya, geçici tutuklamaya ilişkin kanunu; Norveç de din özgürlüğü acısından anayasasını Sözleşme’ye uygun duruma getirmiştir. Yine ülkemiz de anayasasını ve yasalarını Sözleşme’ye uygun hale getiren ülkelerden birisidir. Aynı şekilde ulusal mahkemelerin bir olayda iç hukuk hükümlerini yorumlayıp uygulayarak verdikleri kararlar nedeniyle AİHM’nin Sözleşme’ye aykırılık tespit etmesi halinde, ihlallerin tekrarlanmaması için ulusal mahkemeler içtihat değişikliğine zorlanmaktadır.164

Bugün Sözleşme’ye taraf olan devletlerin çoğunda, AİHS ulusal hukukun bir parçasıdır. Kimi ülkelerde Anayasa seviyesinde, kimilerinde kanun seviyesindedir. Dolayısıyla Sözleşme, iç hukuku etkileyen, ortak hukuk kuralları koyan bir belgedir.

c. Sözleşmenin İç Hukukumuza Etkisi

Uluslar arası anlaşma ve sözleşmelerin Türk Hukuku’ndaki yeri hususunda 1961 ve 1982 Anayasaları iki kural koymuşlardır. Bunlardan ilki, uluslar arası anlaşmaların kanun gücünde olduğu, ikincisi de uluslar arası anlaşmaların Anayasa’ya aykırılığının ileri sürülemeyeceğidir (1982 Anayasası md. 90/son).

Türk hukukuna göre bir uluslar arası sözleşmenin yürürlüğe girebilmesi yani iç hukukta uygulanabilmesi için, söz konusu sözleşmeyi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bir kanunla uygun bulması ve bu sözleşmenin Cumhurbaşkanı tarafından onaylanması ile Resmi Gazete’de yayımlanması gereklidir (1982 Anayasası md. 90/1).

164

Osman Doğru, “İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarının İç Hukuklara Etkisi”, Anayasa Yargısı Dergisi, C. 17, Yıl 2000, s. 219.

Anayasa’nın bu hükmünün birinci cümlesinden, uluslar arası antlaşmaların kanun gücünde olduğu ve doğrudan hüküm doğurduğu anlaşılmaktadır.165 Ayrıca usulüne uygun olarak yürürlüğe konmuş uluslar arası antlaşmaların iç hukuk düzeninde geçerli ve bağlayıcı olacağı kesin olarak belirtilmiş olmaktadır. İkinci cümlede, uluslar arası antlaşmalar hakkında Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamayacağı belirtildiğine göre, normlar hiyerarşisi yönünden uluslar arası anlaşmaların, diğer kanunların üstünde bir statüye sahip oldukları söylenebilir.166 Öte yandan kanun ile milletlerarası sözleşme arasında herhangi bir çatışma olduğunda mahkemeler, milletlerarası anlaşma hükümlerine göre karar vereceklerdir.167

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, 1. maddesiyle, Sözleşme’yi imzalayan ülkelerin, yetki alanları içinde bulunan herkese hak ve özgürlüklerin tanınmasını zorunlu hale getirmiştir. Bu yükümlülüğü nasıl yerine getirecekleri devletlere bırakılmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Türkiye tarafından imzalanmakla iç hukukumuzun parçası haline gelmiş, ulusal mahkemeler ve bütün kamu otoriteleri için bağlayıcı bir nitelik kazanmıştır.168

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin düzenlemiş olduğu hukuk kuralları ile diğer ulusal hukuk kuralları arasında bir çatışma olması durumunda, yargıcın sözleşme kurallarına üstünlük tanıması, ulusal kuralları Sözleşme’ye uygun bir bicimde yorumlaması gerekir.169 Bu cümleden olmak üzere, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay süreklilik kazanan içtihatlarında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yasalar üstü konumda olduğunu, yürütme ve yargı organları için bağlayıcı nitelik taşıdığını, iç hukukta doğrudan sonuçlar yarattığını ve mahkemelerce öncelikle uygulanmasının zorunlu olduğunu kabul etmektedir.170 Hatta Anayasa Mahkemesi bir kararında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni Anayasa kuralı olarak değerlendirmiş ve böylece Sözleşme’nin Anayasal değer

165

Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk Dersleri, Turhan Kitabevi, 1. Kitap, B. 2, Ankara, 1989, s. 100.

166

Kapani, Kamu Hürriyetleri, s. 133. 167

Erdoğan Teziç, Anayasa Hukuku, B. 2, Beta Yayınevi, İstanbul, 1991, s. 9. 168

Rıza Türmen, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin İc Hukukumuza Etkileri”, Anayasa Mahkemesi’nin 38. kuruluş yıldönümü dolayısıyla düzenlenen panel, http://www.anayasa.gov.tr/anayargi/turmen.pdf.

169

Gölcüklü ve Gözübüyük, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, s. 21. 170

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 13.03.1996 tarih, 1996/2-33 E-K. Sayılı Kararı; Danıştay 5. Daire, 22.05.1991 tarih, 1986/1723 E., 1991/933 K. Sayılı Kararı.

taşıdığını kabul etmiştir.171 Danıştay 5. Dairesi de ifade özgürlüğü ile ilgili olarak verdiği bir kararında Sözleşme’nin 10. maddesini uygulamıştır. Daire’nin vermiş olduğu karar şu şekildedir:

“Usulüne uygun şekilde onaylanarak yürürlüğe konulmuş bir sözleşmenin Anayasa’ya aykırı hüküm taşısa bile uygulanmaktan alıkonulamayacağı, kendisinden önce veya sonra cıkmış olan yasalara aykırılığı ya da sonradan çıkan yasanın sözleşme kurallarını değiştirdiği ileri sürülerek uygulamasının savsaklanamayacağı Türk hukukunda genellikle kabul edilmektedir.

Anayasa, anlaşmaların Anayasa'ya aykırılığının ileri sürülemeyeceğini açıklamak suretiyle, iç hukuk yönünden anlaşmaların üstünlüğü ilkesini benimsediğini belirtmiş olmaktadır.”172

Yenisey’e göre de, AİHS, bir onay kanunu ile yürürlüğe girdiği için kanun hükmündedir. Anayasa’nın 89. maddesi uyarınca, sözleşme iç hukukta bir kanun olarak doğrudan doğruya uygulanma kabiliyeti kazanmıştır. Bu bağlayıcılık da hem icra organı açısından, hem de yargı organı açısından geçerli olmaktadır. Bu nedenle Ceza Kanunu veya Ceza Muhakemesi Kanunu uygulanırken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi daima re’sen göz önünde tutulması gereken bir kanundur.173

Yukarıda anlattığımız görüşe katılmayan yazarlarımız da vardır. Bu yazarlarımızın kanaatine göre, Sözleşme’nin Anayasa’ya aykırılığının ileri sürülememesi, ona kanunlar nezdinde bir üstünlük sağlamaz. Yine bu görüşe göre kanun karsısında dahi herhangi bir üstünlüğü bulunmayan Sözleşme’nin, Anayasa karşısında üstünlüğü zaten söz konusu bile olamaz.174

Bahsetmiş olduğumuz ikinci görüsün kabul edilmesi kanaatimizce mümkün görünmemektedir. Zira bu görüşün kabul edilmesi halinde AİHS’nin öngörmüş olduğu insan hakları standardını yerine getirmek neredeyse imkansızdır. Ayrıca AİHS’nin 1. maddesi, açık ve net olarak, taraf devletlere, Sözleşme’nin koruduğu hakları, ülke sınırları içindeki herkese tanıma yükümlülüğü getirmiştir.

171

Anayasa Mahkemesi, 26-27.09.1967 tarih, 1963/336 E., 1967/29 K. Sayılı Kararı. 172

1986/1723 E., 1991/1993 K., Danıştay Dergisi, Ankara, Yıl 1992, s. 321. 173

Feridun Yenisey, “Sanık Haklarının Anayasa Mahkemesi Tarafından Korunması”, Anayasa Yargısı, C. 12, Yıl 1995, s. 124.

174

Sonuç olarak, AİHS, yalnızca anayasal düzeyde kalmayıp anayasa üstü bir nitelik de taşımaktadır. Dolayısıyla muhtemel bir kurallar çatışmasında Sözleşme’ye üstünlük tanınması gerekmektedir.175

Nihayet 22 Mayıs 2004 tarih ve 25469 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 5170 nolu kanun ile Anayasa’nın 90. maddesinde çok önemli bir değişiklik yapıldı. Söz konusu maddeye son fıkra olarak şu cümle eklenmiştir. “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda, milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.” Böylece uzunca bir dönemdir, özellikle hukukçular arasında, iç hukuk mevzuatı mı yoksa uluslararası sözleşme hükümleri mi üstündür tartışması da bu yeni düzenleme ile son bulmuştur. Çünkü artık açıkça temel hak ve özgürlüklere yönelik uluslararası sözleşmelerin iç hukuk