• Sonuç bulunamadı

ELEŞTİRİLER

C. Bireysel Başvurucu Olabilecek Kişiler Sorunu

Ülkemiz bireysel başvuru mevzuatına yönelik diğer bir temel eleştiri de, bireysel başvuru hak öznelerinin kapsamı ile ilgilidir. Buradaki sorun, bireysel başvuru yolunu kullanıp, bireysel başvurucu olabilecek kişilerin saptanması ile ilgilidir.

Bireysel başvuru yoluna gidebilecek kişilerle ilgili hükümler, diğer düzenlemelere paralel olarak anayasa metninde ve 6216 sayılı kanunda yer

685

Ekinci, s.159

686

171

almaktadır. Ancak bu iki düzenlemeye derinlemesine bakıldığında temel bir sorun687

ile karşılaşılmaktadır. Anayasanın ilgili hükmünde, bireysel başvuruya “herkes”in

başvurabileceği ifade edilmiş688 ve bireysel başvuru hakkına sahip kişiler yönünden

herhangi bir sınırlandırmaya gidilmemiştir.

Aynı konuda 6216 sayılı yasadaki düzenlemeye bakıldığında ise anayasada öngörülen kapsamın özel hukuk tüzel kişileri, kamu hukuku tüzel kişileri ve yabancı uyruklu bireyler açısından sınırlandırıldığı görülmektedir. Söz konusu düzenlemede; kamu tüzel kişilerine bireysel başvuru yapma imkânı tamamen kapatılmış; özel hukuk tüzel kişilerinin sadece tüzel kişiliği ilgilendiren konularda bireysel başvuru yapabilecekleri öngörülmüştür. Aynı madde içerisinde yabancılara ise, Türk vatandaşlarına tanınan haklarla ilgili bireysel başvuru yapma imkânı tanınmayacağı ifade edilmiştir (6216 SY m.46/2-3).

Yukarıda değinilen sınırlandırmaya yönelik öncelikli ve asıl itiraz; anayasa hükmünün, anayasa-altı bir işlem olan kanun ile sınırlandırılmış olmasıdır. Anayasa çok daha kucaklayıcı, kavrayıcı “herkes” öznesine yer verirken; kanuna bakıldığında,

“herkes”in aslında oldukça daraltıcı bir şekilde somutlaştırıldığı689 ifade edilmekte ve

bu durum eleştiri konusu edilmektedir.

Bu konuda diğer bir eleştiri konusu da kamu tüzel kişilerine bireysel başvuru yapma imkânının tamamen kapatılmış olmasıdır. Bireysel başvurunun kamu gücünün kullanılmasından kaynaklanan hak ihlallerine karşı tanınan bir yol olması nedeniyle, kamu tüzel kişilerine bireysel başvuru hakkı tanınmaması, bu anayasal kurumun

hukuki niteliği ile bağdaşmamaktadır690. Özellikle üniversitelerin, bilim ve sanat

özgürlüğü gibi doğrudan kendi faaliyet alanlarıyla ilintili konularda bir özgürlük ihlali sorununu, AYM önüne taşıyamaması eleştirildiği gibi; TRT gibi bir kamu kurumunun basın ve ifade özgürlüğü konularında başvurucu olamaması da eleştiri

konusu olmuştur691.

Kamu tüzel kişilerinin de kamu gücü kullanmaksızın, tamamen özel hukuk işlemlerine tabi pek çok işlemi vardır. Bu durumda örneğin, mülkiyet hakkının ihlali

687 Özbey, s.214 688 Oder, s.91 689 Oder, s.91 690 E. Ergül, s.28 691 Oder, ss. 91-92

172 sebebiyle kamu tüzel kişilerine kamu gücünü kullanmadığı bir hukuki ilişki

dolayısıyla dava açma hakkı tanınmaması692 da eleştiri konusu edilmiştir.

Bireysel başvuru yoluna başvuracak kişilerle ilgili mevcut düzenlemelere bakıldığında, hak süjeleri ile ilgili sınırlamaların kanuna bırakılmış olması bizce de temel bir eleştiri konusudur. Biz aşağıda da değineceğimiz üzere mevcut sınırlamaların bir bölümüne katılıyoruz. Ancak söz konusu sınırlandırmaların bizzat anayasada yapılmaması, kanunun anayasaya aykırılığı başta olmak üzere, çeşitli sorunları beraberinde getirme potansiyeli taşımaktadır. Bu nedenle anayasanın ilgili hükmüne fazladan bir fıkra eklenerek hak süjeleri ile ilgili sınırlandırmaya bizzat anayasa metninde yer verilmesi daha uygun bir anayasal tercih olacaktır.

Bireysel başvuru yoluna gidebilecek kişilerle ilgili getirilen

sınırlandırmalardan; kamu tüzel kişilerine dair hüküm bizce de eleştiriyi hak etmektedir. Kamu tüzel kişilerinin de her şeyden önce bir kimlikleri ve hak öznesi olabilme anlamında kişilikleri bulunmaktadır. Ayrıca bu kurumların, özel hukuk

tüzel kişileri gibi hareket ettikleri alanlar bulunmaktadır693. Bu gibi durumlarda kamu

tüzel kişileri de bireysel başvuru hakkının koruyuculuğundan istifade edebilmeli ve bireysel başvuru yapma imkânına kavuşmalıdırlar.

Bireysel başvuru yapabilme anlamında özel hukuk tüzel kişilerine yönelik sınırlamanın ise eleştirilecek bir yanı, kanaatimizce yoktur. Çünkü özel hukuk tüzel kişileri, idari ve medeni yargıda da ancak faaliyet alanlarıyla ilgili konularda dava ve taraf ehliyetine sahip olabilirler. Kaldı ki; tüzel kişilerin kişisel başvuru yolunu harekete geçirebilmeleri, ancak doğalarına uygun düşen haklarla sınırlıdır. Gerçekten de, yaşama hakkı, evlilik hakkı, aile yaşamına saygı hakkı, eğitim hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı gibi doğası itibarıyla ancak gerçek kişilere özgü olan haklardan yararlanmaları söz konusu olamayacağından bunlara karşı tüzel kişi adına

kişisel başvuru yolunun kullanılmasından söz edilemeyecektir694.

Doğrudan tüzel kişiyi ilgilendirmeyen ve bu nedenle özel hukuk tüzel kişisinin bireysel başvuru yapamadığı bir konuda, o tüzel kişiyi oluşturan her gerçek kişi bireysel başvuru yapma imkânına sahiptir. Böyle bir durumda da bireysel

692

Ece Göztepe, "Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru Hakkının 6216 Sayılı Kanun Kapsamında Değerlendirilmesi", Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Cilt:3, Sayı:95, 2011, s.29 (Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru Hakkı)

693

Gerçeker, s.34

694

173 başvuruya konu edilmek istenen işlem ya da eylem, AYM önüne taşınabilecektir ve özel hukuk tüzel kişisine bu imkânın tanınmamış olması, sonuçta bir hak ihlaline yol açmayacaktır. Yabancı özel hukuk tüzel kişilerinin taraf ehliyeti ise, anayasa ile

kendilerine tanınan hak ve özgürlükler bağlamında değerlendirilecektir695.

Bireysel başvuru yapabilme konusunda yabancılar hakkında öngörülen sınırlamanın da herhangi bir sakıncası bulunmamaktadır. Çünkü genel olarak anayasada tanınan hak ve hürriyetlerden yabancılar da yararlanabilirken; sadece

vatandaşlara tanınan temel hak ve hürriyetleri yabancılar kullanamazlar696. Bu

bağlamda özellikle siyasal hakların bir kısmı aynı zamanda, kuramsal bakımdan ulusu oluşturmanın bir unsuru sayıldığından, Türkiye’de de, karşılaştırmalı anayasa

hukukunda da hak özneliği için vatandaşa öncelik tanınmaktadır697.

Burada önemle vurgulayalım ki, bireysel başvuru yolu, yabancılar hakkında tamamen kapatılmış değildir. Burada vatandaşlar ile yabancılar arasındaki tek fark, yalnızca Türk vatandaşlarına tanınan haklarla ilgili olarak yabancıların bireysel

başvuru yapamamasından ibarettir698. Yabancılar da anayasamızda “herkes”e tanınan

hakların ihlali iddiasıyla bireysel başvuru yapma imkânına sahiptirler. Yabancılar açısından burada söz konusu olan sınırlama, sadece Tük vatandaşlarına tanınan haklarla ilgili bireysel başvuru yapılamamasından ibarettir ve bu durumun da yadırganacak bir yanı yoktur.

D. Bireysel Başvuru Yolunda Kanun Yolunda Gözetilmesi Gereken Hususlarda İnceleme Yapılamaması

Bireysel başvuru yoluna dair temel düzenleme olan anayasanın 148. maddesi “Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz” hükmünü içermektedir. Söz konusu hüküm 6216 sayılı yasada ise biraz daha açıklayıcı hale getirilmeye çalışılmış ve “bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemelerin, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlı” olduğu ifade edilmiştir.

695

Göztepe, Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru Hakkı, s.93

696 Özbey, s.244 697 Oder, s.93 698 E. Ergül, s.26

174 Bireysel başvurular sebebiyle kanun yollarında gözetilmesi gerekli hususlarda inceleme yapılamayacağı yolundaki bu düzenleme, her yargı düzeninin kendine özgü kanun yollarında bir alt derecedeki mahkeme kararının hukuka uygunluğunun denetlenmesi sırasında incelenecek olan hususların AYM’nce incelenemeyeceği

anlamına gelmektedir699.

AYM önüne bireysel başvuru yolu ile getirilen ihlal konusu işlemin bir mahkeme kararı olması halinde, esas incelemesinin nasıl yapılacağı konusunda bir kural öngören söz konusu düzenlemeler, mahkeme kararlarına yönelik gerçekleşecek bireysel başvuru incelemeleri öncesinde çeşitli açılardan eleştiri

konusu edilmişlerdir700.

Bu konuda dillendirilen öncelikli eleştiri, bireysel başvuru konusu olan uyuşmazlıkların, aynı zamanda kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlar olduğu şeklinde gerekçelendirilmektedir. Bu görüşe göre, kanun yolunda gözetilmesi gereken her husus bireysel başvuru konusu değildir. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki her hususun, aynı zamanda kanun yolunda gözetilmesi

gerekmektedir701. Bu çerçevede söz konusu anayasa ve yasa hükmü tamamen

konusuz kalabilecek ya da uygulanması halinde bireysel başvuru mekanizması, mahkeme kararlarının incelenmesi bakımından işlevini tamamen yitirecektir.

Ayrıca işin tabiatı gereği bireysel başvuru incelemesi ve kanun yolu incelemesi, aynı konularla ilgilenecek ve temelde her iki incelemede de hukuka aykırılık tespit edilmeye çalışılacaktır. Örneğin; AYM, bireysel başvurular dolayısıyla bir idari yargı kararında savunma hakkına uyulmadığına veya duruşma yapılmaksızın karar verildiğine ve bu nedenle ihlalin oluştuğuna karar verirse; bu

kararı vermek için yapmış olduğu inceleme702, temyiz aşamasında incelenmesi

gereken hususlarla ilgili bir inceleme olacaktır. Bu somut örnekten de anlaşılacağı üzere söz konusu hüküm, içerisinde ciddi çelişkiler barındıran, uygulanma kabiliyeti olmayan, kafa karıştırıcı ve ucu açık yorumların ortaya çıkmasına sebep olacak bir

hüküm olarak görülmektedir703.

699

Candan, s.25

700

Bu konuda bkz. Aliyev, ss.41-42; Özbey, s.328

701

Göztepe, Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru Hakkı, s.23; Kanadoğlu, Anayasa Şikayeti, s.109

702

Candan, s.26

703

175 Söz konusu düzenlemeye yönelik diğer bir eleştiri ise, anayasanın 148. maddesinin 4. fıkrasındaki bu düzenlemenin; aynı maddenin 3. fıkrası ile çelişmekte olduğu yönündedir. Bu görüşe göre; anayasanın 148/4. maddesinde, bireysel başvuruda kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda bireysel başvuruda bulunulamayacağına işaret edilmekle beraber maddenin 3. fıkrasında yapılan düzenleme ile çelişkiye düşülmüştür. Çünkü anayasanın 148. maddesinin 3. fıkrasındaki düzenlemede yer alan temel hakların ihlalinde temyiz aşamasının

kapsam dışı tutulduğuna ilişkin bir ifade yer almamaktadır704.

Bireysel başvuru yolunda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamayacağı şeklindeki düzenlemenin temel amacı, yüksek mahkemeler arasında olası bir yetki kargaşasının önüne geçmektir. Gerçekten de; yüksek mahkemelerin incelemesinden geçen ve kesinleşen mahkeme kararlarının, ilânihaye

kesinleşmesine engel olacak şekilde705 bireysel başvuru yolunu temyiz incelemesi

gibi görmek, mahkeme kararlarının kesin hüküm niteliğini etkileyebilecektir.

Çünkü bireysel başvuru kurumu, temyiz veya istinaf benzeri bir başvuru yolu olarak görülemeyeceği gibi bu mercilerce verilen kararların incelenebileceği bir olağanüstü temyiz fırsatı olarak da nitelendirilemez. Burada genel mahkemelerce olay ya da delillerin doğru değerlendirilip değerlendirilmediği değil, başvurucunun bir temel anayasal hakkının ihlal edilip edilmediği ve varsa bu ihlalin bireysel

başvuru yolu dışında giderilip giderilemeyeceği konularında inceleme yapılır706. Bu

nedenle anayasanın 148/4 maddesi uyarınca örneğin; bir ceza yargılamasında suçun unsurlarının somut olayda oluşup oluşmadığı ya da olayda meşru müdafaa şartlarının oluşup oluşmadığı incelenemeyecektir.

AYM’nin yetkisi, hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin hukuki değerlendirme yapmakla sınırlıdır. Burada AYM’nin ilgili bölümleri, artık norm temelli bir inceleme yapmayacak; AİHM gibi, olay temelli değerlendirme yapacaktır. Diğer bir deyişle önüne gelen normun anayasaya uygunluğunu değil, önüne gelen olayın

704

Gerçeker, s.34

705

Deynekli, s.78; Yahya Zabunoğlu, “Bireysel Başvuru Yolunun Açılması: Türkiye’de Yargı Kollarının Ayrılmasında Ortaya Çıkan Sorunlar”, Anayasa Şikayeti Sempozyumu-Bireysel Başvuru ‘Anayasa Şikayeti’, (Editör: Musa Sağlam), Hukuk Adamları Birliği (HUKAB) Yayınları, Ankara, 2011, s.118

706

176

anayasadaki hak ve özgürlüklerden birini ihlal edip etmediğini sorgulayacaktır707. Bu

doğrultuda genel yetkili mahkemeler tarafından karara bağlanmış davanın maddi vakıalarına yönelik değerlendirme talebi içeren bireysel başvurular AYM’nce kabul

edilemez bulunmalıdır708.

Kanaatimizce, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlardan kastedilen, insan hakları ihlallerinin tespitine yönelik inceleme ve araştırmaların ötesinde, ilk derece mahkemesinin muhakeme sürecine yönelik bir hukukilik incelemesi yapılamamasıdır ve bu başlık altında değerlendirilen anayasa hükmü de bu şeklinde anlaşılmalıdır.

Ancak söz konusu hüküm fazla kısıtlayıcı şekilde de yorumlanmamalıdır. Yani AYM bireysel başvurularda, yüksek mahkemelerde göz önüne alınması gereken ancak alınmayan birey temel hakları ile ilgili hususları, sadece anayasanın 148/4 maddesi gereği göz ardı etmemelidir. Örneğin bir ceza yargılamasında savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran uygulamalar temyiz aşamasında tespit edilmeli ve bu yönde bir uygulamanın gerçekleştiği mahkeme kararı temyiz merciince bozulmalıdır. Ancak her nasılsa söz konusu mahkeme kararı onanıp, bireysel başvuru yoluyla AYM önüne getirilirse, hiç şüphesiz AYM, yargılama sürecinde savunma hakkının sınırlandırılması şeklindeki uygulamaların bulunup bulunmadığını araştıracaktır ve söz konusu ihlali tespit etmesi durumunda ihlal kararı verebilecektir. Bu örnekte de görüldüğü üzere böyle bir durumda AYM’nce yapılan inceleme, anayasanın 148/4 maddesine aykırılık teşkil etmeyecektir. Anayasanın 148. maddesindeki söz konusu hükmün bu örneklerde ifade etmeye çalıştığımız şekilde anlaşılması halinde ise doktrinde dillendirilen kafa karışıklığının da uygulamada önüne geçilmesi sağlanmış olacaktır.

E. Bireysel Başvuru Usulüne Yönelik Çok Sayıda Düzenlemenin