• Sonuç bulunamadı

Bir İnancın Bilgi Olabilmesi için Gerekçelendirilmiş Olması Gerekir Mi?

Belgede EPİSTEMOLOJİ. Temel Metinler (sayfa 42-46)

4. Önermesel Bilgi: ‘Gerekçelendirilmiş Doğru İnanç’

4.3. Bir İnancın Bilgi Olabilmesi için Gerekçelendirilmiş Olması Gerekir Mi?

Önermesel bilgiyi sadece ‘doğru inanç’ olarak ele alamaz mıyız?

Bir inancın bilgi olabilmesi için onun gerekçelendirilme/kanıta dayandırılma niteliklerine sahip olmaksızın sadece o inanca sahip olan tarafından doğru addedilmesi yeterli koşul olarak görülemez mi?

Bu soruyu ilk olarak ele alıp tartışmış kişi yine Platon’dur.

Bilginin nasıl tanımlanması gerektiği sorunu üzerinde duran Pla-ton, doğru inancın (orthe doxa) bilgi olup olamayacağını Sokrates ve Theaitetos arasında geçen diyaloglardan oluşan Theaitetos adlı eserinde inceler. Bu incelemeden Platon, pek çok durumda sahip olduğumuz doğru inançların bilgi olarak görülemeyeceği sonu-cuna varır. Platon, ulaştığı bu sonuçtan hareketle ‘doğru inanç’

tanımını, bilgiyi tanımlamakta yetersiz görerek reddetmiştir.

Platon, diyaloglarda Sokrates’ın ağzından şu örneği verir: Bir hırsızlık ya da zorbalık davasında savunma avukatının, süslü söz-ler ve ikna yeteneği sayesinde kandırması sonucu mahkeme hâ-kimi, zanlının suçsuz olduğu inancına ulaşmıştır. Aslında avuka-tın tüm savunması bir düzmeceden ibarettir fakat ne var ki zanlı gerçekten suçsuzdur. Bu durumda hâkimin, hakkında bilgisi ol-madığı bir konuda ve yanlış gerekçelere dayandığı halde doğru bir inanca sahip olduğu ortaya çıkmaktadır. Sokrates, bu örneğin bize doğru inancın bilgi olmadığını açıkça gösterdiğini söyler.62 Çünkü her ne kadar inancı doğru çıkmış olsa da hâkimin ‚Ben zaten zanlının suçsuz olduğunu biliyordum‛ deme hakkı yoktur.

61 Price, age, s. 85.

62 Eflatun, Theaitetos, [201b, c], ss. 154, 155.

Bilgi ve İnanç Kavramlarının Analizi| 43

Çünkü bunu bildiğini iddia edebilecek yeterli derecede delile sa-hip değildir.63

Görüldüğü gibi bir inancın doğru olması, onun bilgi olarak görülebilmesi için yeterli değildir. Öyleyse bilgiyi, ‘doğru inanç’

terimleriyle tanımladığımızda bu durumda tanıma başka bir öğe daha eklememiz gerekecektir. Ayrıca o inanca sahip olmamız için haklı nedenlerimizin ya da gerekçelerimizin de olması gerekir.

Buradan hareketle Platon, Theaitetos’da doğru bir tanım olarak görmediği için ‘doğru inancı’ eledikten sonra bilginin ‘bir nedene dayanan doğru inanç’ (orthe doxa meta logou) şeklinde tanımlanabi-leceğini ileri sürer.64

Fakat konuyu ele alan H. H. Price’ın da ifade ettiği gibi kişi-nin sahip olduğu inanç doğru olsa ve buna inanmak için ‘iyi ne-denleri’ bulunsa da tüm bunlar böyle bir inanca bilgi demek için yeterli olmayabilir. Sözgelimi bir trene zamanında yetişebilmek için tren istasyonuna gidiyorum. İstasyondaki görevlilerden biri bana beklediğim trenin sürekli beş dakika rötarlı geldiğini söylü-yor. Bunun üzerine ben de görevlinin sözüne inanıyor ve rayların yanında beklemeyi bırakıp istasyonun bekleme salonuna geçerek kendime bir çay alıyorum. Daha sonra da tren gerçekten söylen-diği gibi beş dakika geç geliyor. Bu örnekte benim inancımın ger-çekten iyi bir nedene dayandığı ve inancımın aynı zamanda doğru olduğu ortadadır. Fakat tüm bunlara rağmen benim trenin beş dakika geç geleceğini ‘bildiğimi’ söylemek oldukça güçtür. Bura-da Price’ın Bura-da dediği gibi trenin geç geleceğiyle ilgili inancımın bilgi olmamasının sebebi, dayandığı nedenin iyi bir neden

63 Konuyla ilgili bir başka örneği Price verir; Cumartesi günü evde otururken Pazar gününün güneşli bir gün olacağına inanabilirim. Ve gerçekten de ertesi gün olduğunda hava güneşli olabilir. Fakat ben Pazar gününün güneşli bir gün olacağı inancına sadece yıldız falım öyle söylediği için ya da öyle olma-sını içtenlikle istediğim için inandıysam, benim bu doğru inancımın bir bilgi olduğunu söylemek mümkün olmaz (Price, age, s. 84.)

64 Eflatun, age, [201 c], s. 155.

44 | Epistemoloji: Temel Metinler

sına rağmen sonucu ortaya koyucu kesinlikte bir neden olmama-sıdır.65 Bu sebeple olsa gerek bilgiyle ilgili ‘gerekçelendirme’ koşu-lunu A. J. Ayer, bir inancın doğruluğundan ‘kesin emin olma hakkını bize veren koşul’ olarak değerlendirir.66

Öyleyse bir inancımız hakkında onun salt bir inanç olmadığı-nı bilakis bir bilgi olduğunu söylüyorsak bu durumda onunla ilgili sadece sübjektif açıdan iyi neden ya da nedenlere değil ge-rekçelendirme koşulunu sağlayan nedenlere/delillere dayanıyor olmamız gereklidir.67

Bu sebeple bilginin sadece ‘doğru inanç’ olarak tanımlana-mayacağı, tanıma ‘gerekçelendirilmiş’ teriminin eklenmesi gerek-tiği günümüzde filozoflarca genel kabul görmektedir.68

Öte yandan Edmund L. Gettier, 1963’te yayınladığı bir maka-lede ‘gerekçelendirilmiş doğru inanç’ koşullarının dahi bir inanca bilgi denmesi için yeterli olmadığı durumların bulunabileceğini örneklerle ortaya koyarak bilginin Platon’dan bu yana kabul edile gelmiş söz konusu tanımını ciddi olarak sorgulamıştır.69 Bununla birlikte Gettier’in eleştirilerine cevap veren Irving Thalberg ve Charles Pailthorp, Gettier’in verdiği örneklerin ‘gerekçelendiril-miş doğru inanç’ şeklindeki bilgi tanımını çürütmek için karşıt

65 Price, age, s. 84, 85. R. M. Chisholm da, bilgi için gerekli olan ‘gerekçelendir-me’yi, ‚‘S’ kişisinin ‘p’nin doğruluğu için gerekli olan uygun ve yeterli delile sahip olması‛ şeklinde tanımlar (Roderick M. Chisholm, Perceiving: A Philosophical Study, Ithaca, New York, 1957, s. 16.)

66 A. J. Ayer, The Problem of Knowledge, Harmondsworth, Middlesex, 1956, s. 31.

67 Bilginin tanımında ‘gerekçelendirme’nin (justification) ne anlama geldiğini Keith Lehrer şu ifadelerle dile getirir: ‚‘S’ kişisinin tamamıyla gerekçelendiril-miş olduğunu söylediğimizde, ... onun bir takım delillerle p’ye inanmak konu-sunda tamamıyla hakkının olduğunu kastederiz‛ (Lehrer, age, s. 13.) 68 Quinton, a.g.m., The Encyclopedia of Philosophy, vol. IV, s. 345.

69 Ayrıntılı bilgi için bkz. Edmund L. Gettier, ‚Is Justified True Belief Knowledge?‛ Analysis, vol: 23, Oxford, 1963, s. 121-123.

Bilgi ve İnanç Kavramlarının Analizi| 45

örnek olarak addedilemeyeceği düşüncesindedirler.70 Gettier’in eleştirilerini tartışan K. Lehrer ise Gettier’in doğrulama koşuluyla ilgili ileri sürdüğü güçlüğün giderilebilmesi için bilginin tanımına dördüncü bir koşulun daha eklenmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

Lehrer’e göre ‘K’ kişisi ‘p’nin doğruluğunu ancak ve ancak şu koşullar altında bilebilir:

1. p’ doğrudur,

2. ‘K’ kişisi, p’nin doğruluğuna inanmaktadır,

3. ‘K’ kişisi, p’nin doğru olduğu konusunda tamamıyla gerek-çelendirilmiştir ve

4. ‘K’ kişisi, p’nin doğru olduğu konusunda, yanlış öncüllere dayanmayan bir yolla tamamıyla gerekçelendirilmiştir.71 Gettier’in eleştirileri ve bu konuda verdiği örnek durumlar, aslında bilgi olarak değerlendirilmesi mümkün olmayan fakat yine de klasik bilgi tanımının (gerekçelendirilmiş doğru inanç) koşullarını taşıyan durumların olabileceğini göstermekle bu tanı-mında bir takım sorunlar olduğunu ve sorunların özelikle ‘gerek-çelendirme’ üzerinde yoğunlaştığını göstermektedir. Fakat I.

Thalberg, C. Pailthorp ve K. Lehrer’in yaklaşımları göstermiştir ki bilgiyle ilgili geleneksel tanım bir takım sorunlar içeriyor olsa da bu sorunları bilginin tanımından gerekçelendirme koşulunu çıka-rarak aşamayız. Zira H. Putnam’ın da dediği gibi ‚Eğer *bilgi ta-nımından+ gerekçelendirme koşulunu çıkaracak olursak o zaman söylediklerimiz kuru gürültüden ibaret kalmaz mı?‛72 Başka bir ifadeyle bilgi tanımından gerekçelendirme koşulunu çıkarırsak doğru inançla yanlış inancı, bilgi ile cehaleti birbirinden ayıracak

70 Ayrıntılı bilgi için bkz. Charles Pailthorp, ‚Knowledge as Justified True Belief‛, Review of Metaphysics, vol: 23, New Haven, 1969, s. 25-47; Irving Thalberg, ‚In Defence of Justified True Belief‛, Journal of Philosophy, New York, vol: 16, 1969, s. 794-803.

71 Ayrıntılı bilgi için bkz. Lehrer, age, s. 20-23.

72 H. Putnam, ‚Why Reason Cannot be Naturalized?‛ Epistemology: An Anthology, ed. E. Sasa ve J. Kim, Blackwell Publishers, Malden, Mass., 2000, s.

314.

46 | Epistemoloji: Temel Metinler

hiçbir ölçüt elimizde kalmayacaktır.

Önermesel bilginin ‘gerekçelendirilmiş doğru inanç’ şeklin-deki tanımıyla ilgili buraya kadar yaptığım analizlerden şu sonuç çıkmaktadır: Bir şeyi önermesel anlamda bilmek demek, onun doğruluğu hakkında sonuca götürücü gerekçelere sahip olmak demekle aynı anlama gelmektedir. Bir başka deyişle önermesel anlamda bilmek demek, ‘ispatlayabilmek’ ya da ‘kanıtlayabilmek’

demektir.

Belgede EPİSTEMOLOJİ. Temel Metinler (sayfa 42-46)