• Sonuç bulunamadı

Bilgi Bir İnanç Mıdır?

Belgede EPİSTEMOLOJİ. Temel Metinler (sayfa 35-39)

4. Önermesel Bilgi: ‘Gerekçelendirilmiş Doğru İnanç’

4.1. Bilgi Bir İnanç Mıdır?

Bilginin inanç terimiyle tanımlanması Platon’dan bu yana yaygın olarak kabul edilen görüş olsa da zaman zaman buna karşı çıkan düşünürler de olmuştur. Geçmişte kimi filozoflar, bilgiyi yanıl-maz ve hataya düşmesi mümkün olyanıl-maz bir zihin durumu olarak, inancı ise taşıdığı kesinlik derecesi ne olursa olsun yanılabilir ve tashih edilebilir bir zihin durumu olarak gördüklerinden, bunları mahiyetçe birbirinden ayrı iki zihinsel tutum şeklinde ele alıyor-lardı. Çağımızın başlarında bu görüşü temsil edenlerden John Cook-Wilson (1849-1915), ‚inanç bilgi değildir ve bir şeyi bilen kişi, bildiği şeye kesinlikle inanıyor değildir bilakis onu biliyor-dur‛45 derken inanç ve bilgi arasında böyle bir mahiyet ayrımın-dan hareket eder. Cook-Wilson, bu düşüncesinin bir sonucu ola-rak bilgiyi inanç terimiyle tanımlamaya da karşı çıkmıştır.

J. Cook-Wilson’ın görüşlerini takip eden öğrencisi H. A.

Prichard (1871-1947), bilgi kavramının birincil bir kavram olup hiçbir kavramın alt türü olmadığını (sui generis), bu sebeple tanım-lanamaz ve açıktanım-lanamaz olduğunu ileri sürmüştür.46 Cook-Wilson’a göre de bilgi, düşünmenin ya da inancın ne bir alt türü ne de çeşididir. Çünkü inançlar, bir şey hakkında hem bir takım delillerin olduğu bilgisine hem de bu delillerin yetersiz olduğu bilgisine dayanırlar. Bu sebeple inançlar da bilgi içermektedirler.47

Keith Lehrer’e göre bilginin inanç terimiyle tanımlanıp

45 Hick, age, s. 201.

46 Quinton, agm., s. 348.

47 Quinton, ay.

36 | Epistemoloji: Temel Metinler

lanamayacağıyla, ya da diğer bir ifadeyle bilginin inancın bir türü olup olmadığıyla ilgili felsefî çevrelerde yapılan söz konusu tar-tışmalar, inanç teriminin anlamındaki bulanıklıktan kaynaklan-maktadır.48 İnanç, kimi kullanımlarımda bir şeyin kesin kabulü anlamına gelirken kimi kullanımlarında ise zan, kanaat anlamına gelmektedir.49 Miguel de Unomuno inançla ilgili bu kullanım far-kını daha açık bir şekilde ifade eder: ‚Günlük konuşmada ‘inan-mak’ deyimi çift hatta karşıt anlamda kullanılır. Bir yandan inanç, bir şeyin doğruluğuna aklın en üst düzeyde kanaat getirmesi an-lamına gelebilirken öte yandan o şeyin doğruluğuna şöyle böyle ve tereddütlü kanaat getirmesi anlamını içerir. Çünkü bir anlam-da inanmak, kabulümüzün en keskin şeklini anlatıyor olsa anlam-da

‘öyle olduğuna inanıyorum, ama emin değilim’ deyimi günlük konuşmalarda sıkça kullanılır.‛50

Bazı filozoflar terimin içerdiği söz konusu bulanıklık dolayı-sıyla bir kişinin bir şeyin doğruluğuna inancı olmamasına rağ-men, o şeyi bilebileceğini söylerler. Bu görüşü savunanlar inancı, kişisel açıdan kesin olmayan ‘kanaat’ anlamında ele almaktadırlar.

Bu sebeple de kişinin hiçbir şekilde inanmadığı bir şeyin doğrulu-ğunu bilebileceğini, dolayısıyla inancın bilginin önkoşulu olama-yacağını savunurlar. Tam karşıt görüşü savunanlar ise kişinin bir şeyin doğruluğunu bilmesi için ancak o şeyin doğruluğuna inan-masının gerektiğini dile getirirler. Bu görüşü savunanlar açısından inanç, kişi açısından ‘kesinlik taşıyan tasdik/doğru-sayma’ anla-mına gelmektedir.51

K. Lehrer’e göre en azından bilginin tanımını yaparken inan-cın, ‘bir şeyin doğruluğundan kesin emin olmak’ anlamını esas

48 Lehrer, age, s. 12 49 Lehrer, ay.

50 Miguel de Unomuno, Yaşamın Trajik Duygusu, Türkçe çev. Osman Derinsu, 1.

baskı, İstanbul, 1986, s. 180.

51 Lehrer, age, s. 12.

Bilgi ve İnanç Kavramlarının Analizi| 37

almak gerekir. Zira bir şeyi bilebilmek için önce ona inanmak şart-tır. Mesela biri, Hakan’ın Aysel’le 31 Aralık 1990’da evlendiğini bildiğini iddia etse ve bunun yanı sıra buna inanmadığını söylese ve gerçekte vakıa o kişinin bildiğini iddia ettiği şekilde bile olsa o kişi bunu ‘biliyor’ olamaz. Çünkü eğer ‘p’yi biliyorsam, bu du-rumda ‘p’ye inanıyorum demektir. Lehrer inancın bilgi için bir ön-koşul olduğunu şu şekilde formülleştir: ‚Eğer ‘K’ kişisi ‘p’ öner-mesini biliyorsa öyleyse ‘K’ ‘p’ye inanıyor demektir.‛52

H. H. Price da ‚gerekçelendirilmiş, doğru inanç‛ şeklindeki bilgiyle ilgili tanımın içerdiği anlamı açıcı şekilde bilgiyi, ‚sonuca götürücü deliller tarafından desteklenen, kesin bir şekilde kabul edilmiş doğru inanç‛ olarak tanımlarken53 bilgiye neden inanç dendiğinin ipuçlarını vermektedir.

Bilgi, temelde bir önermeyi, kesin bir kabulle yani ‘tamamen emin olarak’ doğru saymaktır. Bilginin var olma şartlarından biri-si, kesinlik duygusunun oluşturduğu psikolojik durumu doğur-masıdır. Bu sebeple birinin, Lehrer’in de belirttiği gibi ‚Ben ‘p’

önermesinin doğru olduğunu biliyorum ama bundan emin deği-lim‛ demesi saçma olurdu. Çünkü ‘biliyorum’ ifadesiyle anlatıl-mak istenen yargıyı sadece kesinlikle emin olduğumuz durumlar için kullanırız. Bilmek ve kesinlik arasındaki bu sıkı ilişki sebebiy-le J. Locke, ‚bilmek ve emin olmak aynı şeydir. Bir şeyi biliyorsam onun kesinliğinden eminimdir; bir şeyden kesin eminsem, onu biliyorumdur‛ der.54 Bu özellik bilgiyi zan, şüphe, kanı gibi diğer bilişsel tutumlardan ayırmakta ve onun inancın bir türü olarak ele alınmasına yol açmaktadır. Çünkü bilgi dışında sayılanlar arasın-da sadece inançta kişinin inandığınarasın-dan ‘kesin emin olması’ duru-mu vardır.

52 Lehrer, ay.

53 Price, age, s. 83.

54 John Hick, Faith and Knowledge, 2. edition, Glasgow, 1978, s. 206.

38 | Epistemoloji: Temel Metinler

Öyleyse buradan hareketle ‘p’nin doğruluğunu bildiğini söy-leyen birinin, bu sözüyle aynı zamanda onun doğruluğuna inandı-ğını da söylemiş olduğunu anlamak gerekir. Zira ‘p’nin doğru olduğunu biliyorum ama ‘p’nin doğruluğuna inanmıyorum de-mek, ‘p’nin doğru olduğunu biliyorum ama ‘p’nin doğru oldu-ğundan kesin emin değilim demek olacağından mantıksal bir çe-lişki barındırmaktadır. Buradaki çeçe-lişki tanımlamadan doğan bir çelişki olduğundan, ‘bu üçgendir ama üç kenarı yoktur’ yargısın-daki çelişkiye benzetilebilir.

Bu anlamda diyebiliriz ki biri, ‘‘p’nin doğruluğunu biliyo-rum’ dediğinde asgarî olarak ve aynı zamanda ‘‘p’nin doğruluğunu kabul ediyorum’ veya ‘‘p’nin doğruluğuna inanıyorum’ demiş de olur. Öyleyse kesin inanç ya da ‘tamamen emin olmuşluk’ içinde bulunmak bilgi için zorunlu bir şart olarak ortaya çıkmaktadır.

Çağımızda bilgi ve inanç felsefesiyle ilgilenen filozoflarının çoğunluğu Lehrer ve Price gibi düşünmektedirler. Böyle düşünen filozoflar, önermesel anlamda bilmek ile inanmayı birbirinden mahiyetçe farklı iki zihin durumu olarak görmezler. Böyle düşü-nülmesinin gerekçesi şudur: Bilmek ve inanmak arasında fark vardır ve hatta bu fark son derece de önemlidir. Ama bu fark, bir mahiyet farkı olmayıp bir derece farkıdır. Bir şeyi bilmeksizin ona inanan kişinin zihin durumuyla o şeyi bilen kişinin zihin durumu arasında mahiyetçe bir fark olması gerekmez. Bir şeyi bilen kişi onun doğruluğundan kesinlikle emindir diğer taraftan o şeyi bil-meksizin ona inanan kişi de onun doğruluğundan kesin emin bir şekilde ona inanabilir.55

Öte yandan bilgi ve inanç arasındaki ilişkide farkın bir derece farkından öteye geçtiği yönler de vardır.

Birincisi, doğruluk inançta zorunlu olarak gerekmezken bilgi-de inanılan önermelerin doğru olması gerekir ki bu, bir bilgi-derece

55 Price, age, s. 85.

Bilgi ve İnanç Kavramlarının Analizi| 39

farkı değildir.56

İkincisi, bilgi ve inancın dayandığı nedenler açısından ortaya çıkan fark ki bilgi sonuca götürücü nitelikte delillere sahipken inancın, iyi olsalar dahi sonuca götürücü olmayan nedenlere sahip olması da tam olarak bir derece farkı şeklinde görülemez. Çünkü sonuca götürücü delil, sadece sonuca götürücü olmayan iyi delilin (her ne kadar bir açıdan daha güçlüsü olsa da) daha güçlüsü de-ğildir. Sonuca götürücü delil, problemi çözerken sonuca götürücü olmayan delil bunu başaramaz. Bu ise bir derece farkı olarak gö-rülemez. Burada başarı-başarısızlık, galibiyet-yenilgi çifte durum-larındakine benzer bir durum vardır. Yarışta galip gelen atlet ödü-lü alırken derece farkıyla da olsa galip olamayan ödülden mah-rum olur.57 Dolayısıyla daha önce değindiğimiz gibi bilgi ve inanç arasında var olan ve derece farkı olarak görülemeyecek olan fark, bilgi ile (bilgiye dönüşmemiş) salt inanç arasındaki fark olarak anlaşılmalıdır. Bilgi ve inanç arasındaki karşılıklı dışlayıcılık da bu açıdan görülmelidir.

Bilgi- inanç ilişkisiyle ilgili tüm bu tahlillerden hareketle di-yebiliriz ki önermesel bilgi, bir tür önermesel inançtır ve bundan kasıt da bilginin kesin bir tasdik olmasıdır. Bilgi ve inanç arasın-daki fark ise sonuca götürücü deliller sayesinde bilgi düzeyini, yeterliliğini sağlamış inanç ile bunu sağlayamamış inanç daki farktır. Daha kesin ifadelerle söylersek bilgi ve inanç arasın-daki fark, bilgiye dönüşmüş inanç ile salt inanç arasınarasın-daki farktır.

Belgede EPİSTEMOLOJİ. Temel Metinler (sayfa 35-39)