• Sonuç bulunamadı

Bilginin Değeri Açısından Şek, Zan ve Yakîn

III. BİLGİNİN DEĞERİ

III.II. Bilginin Değeri Açısından Şek, Zan ve Yakîn

Hadimî, bilginin doğruluğu (değeri) ile ilgili olarak şek, zan ve yakîn kavramlarına da yer verir. Acaba Hadimî’ye göre bu kavramlar neyi ifade etmektedir? Bilginin doğruluğu konusunda seçtiği ve kullandığı kavram hangisidir?

Hadimî’ye göre şek, doğruluk ve yanlışlık bakımından iki tarafı eşit olan şeydir. Kâlbin iki eşitten birine meyledememesi, ikisi arasında durmasıdır. Süje bu durumda, birini tercih eder ama diğerini de atamaz. Biri atıldığında tercih edilen sonuç, galip zandır. Bu tür zan, “yakîn” mertebesindedir. Yakîn, suyun havuzda sükun bulması (yakîn) gibi, kâlbin bir şeyin hakikatı üzerinde itminanıdır.544 Tanımlara göre Hadimî için bilginin değerini ortaya koyan şey, kalbin o bilginin doğruluğu konusunda sükun bulmasıdır.

Hadimî, bilginin doğruluğu konusunda huzurlu olma, sükuna erme ve itminana “yakîn” demekte; hata ile yakîn arasında, “zan (sanı)” kavramını kabul etmektedir. Zan, nesnesi bakımından Platon’un söylediği anlamda alınabilirse de Hadimî’nin kullandığı anlam, daha çok “episteme” niteliklerini kazanmış, doğruluğu konusunda kanaat oluşmuş bilgi anlamına gelmektedir. Bu anlamda zan, doğru bilgi yani “yakîn” seviyesine ulaşmış bilgidir. Sanıyı doğru bilgi seviyesine çıkaran ölçüt ise süjede zannın doğruluğunun oluşması düşüncesi yani tercihidir.

Buraya kadar yaptığımız tespitlerden anlaşılmaktadır ki Hadimî’nin doğru bilgi anlamında kullandığı kavram “yakîn”dir. O halde acaba Hadimî’ye göre “yakîn” nedir? Hadimî, bilginin yakîn olması konusunda ne düşünmektedir? Yakîn, ne tür bir bilgidir?

Hadimî’nin bilgi meselesinde ortaya koyduğu mantıkçı-rasyonalist tavrı ve entüisyonist tavrı gereği “yakîn”i, eserlerinden hareketle iki kategoride ele almamız gerekmektedir. Hadimî’nin birinci tavrı mantıkla ilgili eserlerinde, ikinci tavrı tasavvufla ilgili eserlerinde ortaya çıkmaktadır.

III.II.1.Yakîn

Hadimî’ye göre yakîn, kıyasın beş sanatından biri olan “burhan”ın öncülüdür. Başka bir deyişle önermedir. Yakîn öyle bir öncüldür ki kıyasın sonucunun kesin (yakîn) olmasını sağlar. Başka bir deyişle kıyasın sonucunun kesin olabilmesi, öncülünün yakîn önerme olmasına bağlıdır. Hadimî’ye göre yakîn öncüller altı tanedir.

Hadimî’ye göre yakîn öncülerden birisi, “Apriori (evveliyyat)” olan öncüllerdir. Bu önermeler, zihnin hiçbir vasıtaya baş vurmadan doğrudan doğruya kabul ettiği önermelerdir. Mesela bütün, parçalarından büyüktür. Gece gündüz değildir, iki apriori önermedir.545 Hadimî’ye göre bu önermeler, konu (mevzu) ve yüklemi (mahmul) iki soyut, iki bedihî, iki kesbî, iki farklı tekil veya iki tümel kavramla kurulan önermelerdir. Hadimî bu önermelere “Ben mevcudum”, “Ateş, bir maddedir”, “Her değişken, hâdistir” önermelerini örnek gösterir.546 Hadimî’nin “kesbî” kavramı aşağıda da görüleceği gibi deney sonucuna göre kurulan öncülleri ifade etmektedir.

Hadimî’ye göre yakîn öncüllerin ikincisi, konu ve yüklem olan kavramlar arasında kurulan bağın, verilen “hükmün”, zorunlu “vacip” olduğu düşünülen öncüllerdir. Dolayısıyla öncüldeki bu zorunluluk sonucu da etkileyecektir. Bölmenin eşit ve apaçık olduğunun düşünülmesi sebebiyle, verilen yargı zorunlu olur. Mesela “Dördün çift” olması, bu çeşit bir öncüldür. Bu çeşit öncülde, yüklem konuda tasavvur edilebilir. Dolayısıyla bu tür öncü bedihîdir. Başka bir deyişle, bu çeşit öncül nazarî öncüldür. Hadimî’nin bu iki yakîn öncülü, Farabî’nin ilk makuller dediği ve ilk makullerden kıyasla elde edildiğini söylediği öncüllerdir.547

Hadimî’ye göre yakîn öncüllerin üçüncüsü, “gözlemler” (müşahedat) dayalı öncüllerdir. Gözlemler, Hadimî’ye göre ister zahir beş duyudan (havayis) biriyle olsun, isterse bâtın duyulardan birisiyle olsun gözlemin soyutlanmasıyla kurulan öncüllerdir. Güneşin doğması ardından “Güneş doğmuştur”, soyutlamasının yapılması gibi. Buna, Hadimî “duyumlananlar (mahsusat)” adını da verir. Hadimî, batınî gözlemlerle yapılan soyutlamaya örnek ise “Bizim için bir lezzet vardır/bir korku vardır/bir kızgınlık vardır” öncülü/öncülleridir. Bu çeşit yakîn öncüle, “vicdaniyyat” adını verir. Hadimî’ye göre, bu çeşit öncülün, “iç ve dış gözlem”le elde edilmesinde ittifak vardır. Neticede Hadimî’ye göre yargı her iki gözlemden elde edilir. Hadimî birinci gözlemi Seyyid Şerif Cürcanî’den, ikinci gözlemi Adudiddin İcî (ö.756/1355) den alır. Buna göre Hadimî, gözlemi ikiye ayırmakta, dış gözlemi beş duyuyla elde etmekte, iç gözlemi iç duyularla elde etmektedir. Dış gözlemle elde ettiği öncüllere “mahsusat”, iç gözlemle elde edilen öncüllere “vicdaniyyat” adını vermektedir. Dolayısıyla yakîn öncül, hem dış duyumlarla (mahsusat), hem iç duyumlarla (vicdaniyyat) kurulabilmektedir.

545 Öner, age, s.184.

546 Hadimî, Mahiyetü’l-Mantık, Yusuf Ağa, 8290, s.13; Laleli, 2581/9 Bak. Hadimî, Araisu’l-Enzar, Kasidecizade,

496, 14a.

Hadimî, yakîn öncüllerin dördüncüsünü, “deneyimler”den (mücerrebat) alır. Hadimî’ye göre deneyim (Mücerreb), tekrarlanan duyum (his) vasıtasıyla verilen hükümdür. Mesela: Müshil (Sakmuniyyat), ishal eder, önermesi gibi. Dolayısıyla deneyim (mücerreb), sürekli olarak veya çoğunlukla tek bir metot (nehc) üzere tekrarlanan şeydir. Dolayısıyla bir sebebe bağlıdır. Hadimî’ye göre beşinci yakîn öncül, sezgiyle elde edilen öncüllerdir (hadsiyyat). Sezgisel öncüller (Hadsiyyat), hükmün kaynağının (mebde) güçlü bir feyz (hads) olduğu öncüllerdir. Mesela: Ay ışığını, yakîn olarak uzak olarak çeşitli teşekküller vasıtasıyla güneşten almaktadır (müstefad). Bu çeşit öncül Hadimî’ye göre, bazen “zanniyyat”tan sayılır.

Hadimî’ye göre yakîn öncüllerin altıncısı, “doğru haberler (mütevatirat)”den kurulan öncüllerdir. Mütevatirat, yalan üzere birleşmeleri muhal bir topluluğun (kavm) haberiyle verilen hükümdür. Mesela: Muhammed (a.s), peygamberlik iddiasında bulundu ve mucize gösterdi, yargısı gibi. Hadimî, mütevatirin öncül olması için bir şart koyar. Ona göre mütevatirin öncül olma şartı, duyulurlardan (mahsusat) olması, aklîlerden (akliyyat) olmamasıdır. Hadimî’nin buraya kadar kıyasta yakîn sonucun kendisine bağlı elde edildiğini söylediği öncüller sınıflaması Ebherî’nin “yakîniyyat” adıyla verdiği altı öncüldür548 ve kıyasın birinci sanatını oluşturmaktadır.

Kıyasın ikinci sanatı “diyalektik (cedel)”dir. Hadimî’ye göre cedel kıyası, öncülleri “meşhurat”tan telif edilen kıyastır.549 Hadimî, her cedel kıyasının kesin sonuç vermeyeceğini, ama bir kısmının kesin sonuç vereceğini ifade eder. Cedel için öncüllerinin sağlam olması yeterlidir. Kıyasın meşhur öncüllerden kurulmasının bir amacı vardır. Amaç, bilgide yakîne ulaşmak, yakîni elde etmek değildir. Kıyasın meşhur öncüllerden kurulmasının sebebi, muhatabı ikna etmektir.

Kıyasın üçüncü sanatı “retorik (hitabet)”dir. Hitabet kıyası, öncülleri “makbule”den telif edilen kıyastır. Bu kıyasta öncül, cumhurun kendisinde olduğuna inandığı kimselerden alınır. “İlmi, salahı, zühdü, onu bildirdi”,“...Hilafına ulemadan, meşayıhtan alındı”, “Enbiyadan alındı” yargılarıyla kurulur. Başka bir ifadeyle hitabet, öncülleri, her hangi bir sebeple kurulan kıyastır. “Karineler (karayin)” gibi. “Zeyd, geceleyin dolaşıyor. Öyleyse o, hırsızdır” gibi. Hadimî’ye göre hitabet kıyasının gayesi, insanları “hayra rağbet ettirmek”, “şerden uzaklaştırmak”tır.

548 Krş.Ebherî, Îsâgûcî Mantığa Giriş, Çev.Hüseyin Sarıoğlu, İz Yayıncılık, İstanbul, 1998, s.85. 549 Hadimî, Mahiyetü’l-Mantık, Yusuf Ağa, 8290, s.12;Laleli, 2581/9.

Kıyasın dördüncü sanatı, “poetik (şiir)”dir. Şiir, öncüllerin “mütehayyile”den telif edildiği kıyastır. Mesela: İçki, akıcı ve sıvı bir yakuttur. Bal, bir güçtür (mirra)” denilmesi gibi. Hadimî’ye göre şiirin gayesi ise nefsi, rağbet ettirmektir. Kıyasın beşinci sanatı, “sofistike (muğalata)”dır. Sofistike (muğalata) kıyası, öncülleri “vehmiyyat”tan kurulan, dolayısıyla yanlış (kâzibe) olan bir kıyastır. Hadimî, Berika’da mugalata’yı ilk anda anlaşılmayan, dolayısıyla hasmın hataya düşeceği zor (müşkil) meselelerdir, diye açıklar. Hadimî’ye göre mugalata kıyasının gayesi, hasmı şüphelendirmek ve onun bilgisini (ilm), defetmek için kurulur.550

Hadimî’ye göre istidlalde kesin (yakîn) bilgiyi veren öncüller, altı kaynaktan alınmaktadır. Apriori (evveliyat), dış gözlem ve iç gözlem (müşahedat-ı zahiriye ve batınıyye), deneyim (mücerrebat), sezgi (hadsiyyat), doğru haber (mütevatirat). Bu altı kaynaktan alınan öncüllerle kurulan kıyaslar, kesin bilgiyi vermektedir. 551 Bu kabulle o, filozofların “yakîniyyat” anlayışını, dolayısıyla burhanını paylaşmakta ve kabul etmektedir. Hadimî’nin buraya kadar kullandığı yakîn kavramı, mantıkçıların kullandığı yakîn kavramıdır. Fakat Hadimî, istidlalin sonucunu etkileyen idraklerin, doğru (kati) ve sanı (zan) idrakler olabileceğini düşünür ve akla tek başına güvenilemeyeceğini savunur. Zira Hadimî’ye göre bir şeyin birkaç yönden bilinmesi, yalnız bir yönden bilinmesinden daha sağlamdır (kavm). Başka bir deyişle Hadimî, Berika’da, aklı, kati bilgi elde etmede bir araç kabul eder, ama bazen bu araçla elde edilen bilgiye sanı (zan) karışabileceğini belirtir. Hadimî’ye göre filozofların, alemin bekasındaki şüpheleri, alemin bekasındaki iddiaları, cismanî haşri inkar etmeleri böyle istidlallerdir. Başka bir deyişle bu istidlallere sanı karışmıştır. Dolayısıyla doğruluğu da kesin değildir. O halde istidlalde, çıkarım (netice) kesindir, ama kıyasın öncülleri zannî olursa, çıkarım da zannî olur.552

Hadimî, yakîn kavramında entüisyonist tavrını ortaya koyar. Başka bir deyişle Hadimî’ye göre yakîn bilginin, “iman” ve “ahlak”la ilişkisi vardır. Düşünürümüze göre yakîn bilgiden murat, tahkik bakımından Allah’ın zatı ve sıfatlarını bilmektir (marifet). Yani filozofların (hukema), mütekelliminin ve batıl sufilerin yaptığı gibi yakîn, istidlalî bilgi değildir, tahkikî iman bilgisidir. Yakîn, zevk, hal, vicdanla elde edilen bilgidir.553 Görüldüğü gibi Hadimî yakîn konusunda, bir taraftan özellikle istidlal konusunda filozofların yakîn anlayışını kabul ederken, öteki tarafdan Allah’ın zat ve sıfatları konusunda onları olumsuzlamakta ve sufilerin keşfinin yakîni vereceğini söylemektedir. Yani Hadimî, burada, doğru bilgi ya da “yakîn”i özel bir anlamda kullanmaktadır. Hadimî’nin yakîn bilgisi, zevk, hal, vicdanla elde edilen imanın

550 Hadimî, Berika, (Tür.), c.4, s.477.

551 Hadimî, Mahiyetü’l-Mantık, Yusuf Ağa, 8290, s.12;Laleli, 2581/9. 552 Hadimî, Berika, (Tür.), c.1, s.73.

temelini teşkil eden Allah’ın zat ve sıfatlarıyla ilgili bilgidir.554 Hadimî, zat ve sıfatlarla ilgili istidlalî bilgiyi yakîn bilgi dışına almakta; yakîni, tasavvufun yöntemiyle elde etmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken şey, yakîn’in konusudur. Yakînin, Allah’ın zat ve sıfatları bilgisi olması durumunda ikinci bölümde ortaya koyduğumuz gibi, Hadimî, hiç tartışmasız “keşf”i seçmektedir. Bu tutum, Gazalî’nin tutumunun Hadimî’deki yansımasıdır.

Yakîn’in konusunun, Allah’ın zat ve sıfatları bilgisi olması; Hadimî’nin yakîni, istidlalî bilgiden ayırması, istidlali, bir bilgi elde etme yöntemi olarak bu konuda yeterli görmediğinin delilidir. Düşünürümüzün yakîn için önerdiği yöntem, bir adıyla “zevk”, bir adıyla “hal”, bir adıyla da “vicdan” bilgisidir. Yakîn’in zevk, hal ve vicdan yöntemiyle elde edilmesi, yakînin ahlakla ilişkisini gündeme getirmektedir. Yakîn bilgi Hadimî’ye göre ancak, Kitab’a uyarak, Sünneti muhafaza ederek, şüphelilerden ve mekruhlardan kaçınarak, nefsin bütün meyilleri ve heveslerini terk ederek nefsin isteklerinden sakınma (ittika), çekinme (teverru’), ve kulluğa devamla elde edilir.555 Bu demektir ki Hadimî’nin önerdiği zevk yöntemi, “ahlak” üzerine kuruludur.

Hadimî’nin yakîn’in konusu olan Allah’ın zatı ve sıfatları ile önerdiği yönteme bakılırsa o, bu konuda Gazalî’yi takip etmektedir. Zira Allah’ın varlığını kanıtlama amacıyla filozofların ortaya koyduğu delillere yönelik eleştiriler, Gazalî ile zirveye ulaşır. Ancak Gazalî’nin filozofları eleştirisi ve tekfir noktaları konusundaki haklılığı veya yanlışlığı İslam düşüncesinde yeteri kadar ele alınmamıştır.556 Hadimî de sözünü ettiğimiz bu noktaları ele almaz, çünkü o, Gazalî’nin söylediklerini doğru olarak kabul ederek geçer.

Filozofların istidlal yöntemini bu konuda uygun bulmayan Hadimî, Mantık, Fıkıh ve Kelamla ilgili eserlerinde istidlali kullandığı açıktır. Sözgelimi İbn Sina’nın adı geçen risalesini şerh ederken kullandığı yöntem, tamamen istidlale dayalıdır ve konu tam da bu konudur. Dolayısıyla bu tutum, Hadimî açısından bir çelişki sayılabilir. Risalenin konusu, tamamen Hadimî’nin zevk yöntemiyle elde etmek istediği alandır.