• Sonuç bulunamadı

III. BİLGİNİN DEĞERİ

III.I. Bilgi ve Hakikat

Hadimî’nin hakikat anlayışını sorgulamaya geçmeden önce düşünürümüzün bilgi tanımlarını hatırlamakta fayda vardır. Hadimî, bilgiyi (ilim) “şeyin suretinin akılda hasıl olması”, şeklinde tanımlayarak “bilginin (ilim), doğru düşünme (nazar sahih) yi takip ettiğini, doğru düşünmenin bir hazırlık gerektirdiğini, dolayısıyla doğru düşüncenin (nazar), zihni hazırladığını söylüyordu. Doğru düşünme sonucu hazırlanan zihne, bilginin (sonuç) aktığını (feyz)” kabul ediyordu. Hadimî’ye göre bilgide iki aşama vardı. Birincisi doğru düşünme yani nazar, ikincisi sezgi yani bilginin zihne akışı, tanımdaki karşılığı ile “feyz.” Yine Hadimî süje açısından bilgide, “yönelme (teveccüh), duyumlama (ihsas) ve diğerleri” olmak üzere üç aşama sayıyordu.529 Bilgideki üç aşama bir süreçti. Bu süreç, “nefsin” veya “şuur’un bir aktıdır. Bilme aktı sonucu “Hads” ya da “Fikir” ortaya çıkmaktadır. Hadimî, sezgi söz konusu olduğunda hads, fikir ve tahayyülü aynı anlamda tanımlamaktaydı.530

Hadimî’ye göre tasdik, kaziyye, kanun, mukaddime bilgiyi ifade eden kavramlardı ve bu kavramların ortak niteliği “idrak edilenleri (müdrekat)” ifade etmeleriydi. İdrak edilenler, lafızlı önermenin zihindeki karşılıklarıydı ve akledililirlerdi (ma’kulat).531 Bu durumda, ister dış duyularda, isterse iç duyularda ortaya çıksın, bilginin esası, aklî idrak olmaktadır.

Kısaca belirtmeye çalıştığımız bilgi tanımlarından anlaşıldığına göre Hadimî, bilginin temeline suret ve idrak olmak üzere iki kavram koymaktadır. Hadimî, filozoflara ait olması

528 Erdem Hüsameddin, Problematik Olarak Din-Felsefe Münasebeti, Konya, 1997, s.122. 529 Hadimî, Berika, (Ar.), c.1, s.320-322; Hadimî, Berika, (Tür.), c.2, s.177-180.

530 Hadimî, Fark, Hacı Mahmut, 1137, 34a. 41b ve 10b. “Hads, zihnin bilinenlerden (el-mebadi) bilinmeyenlere (el-

matalib), öncüllerden sonuçlara intikal süratiydi, mukabili de fikirdir.” “Fikir, nefsin bilinenlere (el-mebadi) doğru bir hareketi ve bilinenlerden bilinmeyenlere (matalib) dönüşü” “Fikir, nefsin akledilirlerdeki (ma’kulat) bir hareketidir, karşılığı “tahayyül”dür.

sebebiyle “suret” kavramını fazla kullanmaz. O, bilgi tanımını “idrak” kavramı üzerine kurar. İdrak, süjenin zihninde oluşmaktadır. Süje ve obje arasındaki bağ, “suret”tir. Faal akılla ittisal sonucu, ortaya çıkan idrak ya da suret, “hads”, “fikir” veya “tahayyül”dür.

Hadimî’ye göre bilgi, süje ile obje arasında kurulan bağa dayanmaktadır. Yani bilgi, bir süje obje ilişkisidir. Süje ile obje arasında kurulan ilişki, gelişi güzel gerçekleşen bir ilişki değildir. Aksine o, bir süreç sonunda ortaya çıkmakta, yani kurulan süje-obje ilişkisinin, bir amacı bulunmaktadır. Bu amaç, bilgi elde etmektir; ama amaç, her hangi bir bilgi değil, hakikat olan bilgiyi elde etmektir. Başka bir deyişle süje ile obje bağlantısı sonucunda hakikat olan bilgi yanında hakikat olmayan bilgi de ortaya çıkar.532 Bu durumda süje-obje ilişkisi sonucunda ortaya çıkan ve hakikat olan bilginin belirlenmesine ihtiyaç vardır. Hadimî, bu konuda ne düşünmektedir? Acaba Hadimî bu konuyu ele almış mıdır? Almışsa nasıl almıştır ve ona göre hakikat nedir?

Düşünce tarihinde bilginin duyu, deney, akıl ve sezgi olmak üzere dört çeşit bilgi kaynağı vardır. Sansualist teoriye göre duyum, bilgi elde etmede insan zihninin tek kaynağıdır. Zihin sadece duyuları algılar. Onları analiz eder ve senteze tabi tutar, duyumlar üzerinde tasarruflarda bulunur.533 Sözgelimi bir sansualist olan Condillac, fikirlerimiz için yalnız bir kaynak kabul eder, düşünmeyi duygululuğun bir ürünü sayar. Soyutlama, duyumun devamı ve şekil değiştirmesidir.534 Konumuz açısından bilgi, yani bilginin doğruluğu, yanlışlığı, bilginin değeri, duyulara endekslidir. Condillac’ın mermer heykelinde olduğu gibi duyumlar olmadıkça da bilgiden söz edilemez. Bu bağlamda Hadimî de duyuları bilgi kaynağı olarak kabul eder ve idrak türlerinde geçtiği gibi duyumlardan elde edilen idrak türünü “ihsas” olarak adlandırır.

Ampirik teoriye göre duyuların verilerinden varılan yargılara her zaman güvenilemez. Zira onlar bizi bazen yanıltabilmektedirler. Zihinde bulunan her düşünce daha önce duyularımızdadır. Bu durumda, doğruluk ve yanlışlığın deneyine ihtiyaç vardır. Ampirist filozof Locke’a göre idelerimiz deneyden gelir. Bütün bilgilerimiz özünde deneye dayanırlar ve deneyden çıkarlar.535 Düşünürümüz Hadimî, deney üzerinde fazla durmasa da o, gözlem (müşahede) ve deneyle (tecrübe) elde edilen bilgilerin farkındadır. Bu anlamda Hadimî, astronomide (heyet) gözlemden, tıp alanında ilaçla tedaviden söz eder.

532 Bak.Mengüşoğlu, T, Felsefeye Giriş, s.77.

533 Erdem, Hüsameddin, Bazı Felsefe Meseleleri, s.69. 534 Weber, Alfred, Felsefe Tarihi, s.280.

Rasyonalist teori, bilgi meselesinde duyuların rolünü inkar etmese de bilgi kaynağı olarak aklı kabul eder. Akıl olmasaydı, Locke’un ve Hume’un izlenimleri bir anlam ifade etmezdi. Zira akıl olmasaydı duyu verileri, ne bir araya getirilebilir, ne aralarında bağ kurulabilir. O halde, doğru bilgi, ancak akıl sayesinde elde edilir, bilginin kaynağı da akıl’dan ibarettir.536 Sezgici, diğer adıyla entüisyonist teori ise istidlali bir yana bırakan, iç duyuya önem veren ve bilginin bu suretle meydana geldiğini söyleyen teoridir. Bu teoriye göre insan aklı sınırlıdır. O halde sınırlı bir kaynak, bize hakikatın bilgisini veremez. Buna ilave olarak, akıl ve deney bilgisi, dille ifade edilir. Dille ifade kavram ve terimlerin kapsamıyla orantılıdır. Sezgi ise bütünü bir bakışta doğrudan kavram ve sezip keşfetmedir.537 Bilginin elde edilmesinde Hadimî, eserlerinde ilk iki kaynaktan ziyade son iki kaynağa yer verir. Bu bağlamda o, zorunlu bilgiyi anlamada rasyonalist, düşünülür gerçeklikleri anlamada entüisyonisttir.

Kısaca yaptığımız bu tespitten sonra Hadimî’nin bilgi konusundaki düşüncelerine devam edebilir, hakikatla ilgili düşüncelerini sorgulayabiliriz. Bilgi (suret), süje ile obje arasında kurulan bir bağ olduğuna ve bu bağı kuran süjenin bir gayesi bulunduğuna göre acaba Hadimî, süje ile obje arasında kurulan bağın süje açısından amacı ve gayesi konusunda ne düşünmektedir? Daha açığı, bilgi süjenin eylemidir. İnsan ise eylemlerini gayeye bağlı olarak gerçekleştirir. Buna göre insanın bilgi eylemindeki gayesi nedir?

Hadimî, amaç anlamına gelen “gaye” ve “garaz” kavramlarını Fark risalesinde fayda açısından tanımlar. Gaye, fiil öncesindeki “niyet” ve “fayda”, fıkıhtaki karşılığı ile “maslahat”tır. “Niyet”, “fayda” ve “maslahat” öz bakımından birdirler. Süjeye (fail) ve bilgi eylemine (fiil) nispet edilmeleri bakımından göreli (itibarî) olarak birbirinden farklılaşırlar. Niyet, süjeye; fayda veya maslahat, eyleme nispet edilir.538

Hadimî garaz kavramını açıklarken, garazın, faile fiil olmadan, bilgi elde etme imkanı olan kimseye fayda veren şey olduğunu belirtir. Garaz, ilimleri elde etmeye başlamadan önce tasavvur olunan şeydir. Bu anlamda o, niyettir. Başka bir ifadeyle garaz, failin araştırdığı ve meylettiği şeydir. Çünkü fiil sona erdiğinde garaz, fiil tarafı olur. Neticede garaz, bir yönü faille bir yönü fiille ilgili olan bir bağdır.539 Böylece Hadimî’ye göre hem süjeye, hem bilme eylemine olmak üzere iki yöne sahip olduğu ortaya çıkmaktadır. İki yönlü garaz, bu şekliyle bir bağdan

536 Keklik, Nihat, Felsefenin İlkeleri, s.166. 537 Çüçen A.Kadir, Bilgi Felsefesi, s.63-64. 538 Hadimî, Fark, Hacı Mahmut, 1137, 33a. 539 Hadimî, Fark, Hacı Mahmut, 1137, 32b .

ibarettir. Yani garaz, hem süjeyi, hem bilme eylemini birbirine bağlamaktadır ve bilginin sebebidir.

Bilginin sebebi olan bu bağ ise süjenin nesne ile kurduğu bağdır. Yani o, temelde süjeye aittir. Süjenin bu amacı, süjenin araştırdığı ve ulaşmaya meylettiği, fiil öncesindeki “tasavvuru”dur. Bu tasavvur, açıktır ki hakikata ulaşma isteğidir.540 Hakikata ulaşma isteğine bağlı olarak ortaya konan eylem sonucu ortaya çıkan şey ise doğru bilgidir. Bu bağlamda Hadimî, bilgiyi ikiye ayırır. Bilgi ya “yakînî”dir, yani kesin bilgidir veya “zannî”dir, hata ihtimali taşır. Yani sanısaldır. Bilgi (tasdik), bir yargı içerir, “şek” ve vehim” içermez. Hadimî şöyle belirtir: “Bilgi (kaziyye), kesin (yakînî) ve sanısal (zannî) bir tasdikle alakalı olan tek bir bileşiktir. Dolayısıyla şek ve vehm şeklinde olan önerme değildir. “Bilgiyi öğrendim”, böyle bir bileşiktir.”541 Hadimî’nin “Bilgiyi öğrendim” önermesi, süje dikkate alınarak verilmiş bir örnektir ve süjedeki bilinci ve kesinliği ifade etmektedir.

Hadimî Fark’da yanlış bilgiyi, o günkü bilimlerde kullanılan “hata”, “nisyan”, kavramlarıyla tanımlar. Ona göre hata, “suret”in hakikata zıt olarak resmedilmesidir. Unutmak (nisyan), “suret”in “hafıza”dan ve “müdrike”den tamamen kaybolmasıdır. Bu durumda suretin yeni baştan elde edilmesine ihtiyaç vardır. Hadimî, hafıza ve müdrike yerine kalbi koyarak, unutmayı, bir şeyin “kâlp”ten kaybolması542 şeklinde de ifade eder. Hadimî, ayrıca “batıl” ve “fasid” kavramlarını da tanımlar. Ona göre batıl, ne aslı, ne de vasfı doğru olmayandır. Fasid ise aslı sahih olan, vasfı sahih olmayandır.543 Batıl ve fasid tanımları, anladığımız kadarıyla eylem (amel) ve eylemin alındığı bilgiye uygunuluğu ile ilgilidir.

Hadimî’nin yukarda geçen ilk iki kavramı ve tanımı konumuzla doğrudan ilgili olan kavramlardır. Buna göre yanlış bilgi, gerçeğin zihinde yanlış resmedilmesidir. Gerçeğe ait zihindeki resim ise duyu verileridir ve gerçeğin suretidir. Yanlış resim, nesneye uygun olmayan “suret”tir. Hadimî’nin yanlış bilgi ile ilgili kullandığı insan yetileri, belli ki “hafıza” ve “müdrike”dir. Unutmayı, hem hafıza ve müdrikeden, hem de kâlpten “suretin kaybolması” diye tanımlamasına bakılırsa bu iki yetiyi, Hadimî “kâlp” anlamına kullanmaktadır.

540 Bak. Hadimî, Berika, (Tür.), c.I, s. 330.

541 Hadimî, Mahiyetü’l-Mantık, Yusuf Ağa, 8290, s.7Laleli, 2581/9. 542 Hadimî, Fark, Hacı Mahmut, 1137, 22a.