• Sonuç bulunamadı

Belâgat ve Edebî Eleştiri (Naḳd) Arasındaki İlişki

IV. (X.) yüzyıla kadar yapılan çalışmalarda belâgat ve edebî eleştirinin (naḳd) birlikte ele alınması hususu göz önünde bulundurulduğunda, belâgatın tarihi gelişmesinin doğru bir şekilde ortaya konulabilmesi onun edebî eleştiri ile arasındaki ilişkinin ortaya konulmasını zorunlu kılmaktadır. Zira belâgat ilk dönemlerde edebî eleştiriyle iç içe olmuş ve hatta belâgat edebî eleştirinin bir alt dalı olarak da kabul edilmiştir.

Emevîler dönemiyle birlikte değişen siyasî ve sosyo-kültürel şartlar ve başka kültürlerle olan temas, Arapların ayrılmaz bir parçası olan şiir kültüründe de birtakım

değişikliklerin meydana gelmesine zemin hazırlamıştır. Özellikle II. (VIII.) yüzyıldan itibaren Beşşâr b. Burd (ö. 167/783), Ebû Nuvâs (ö. 198/813), Muslim b. Velîd (ö. 208/823) ve Ebû Temmâm (ö. 231/846) gibi muvelledûn dönemi şairlerinin sebep olduğu Arap şiirinde “eski şiir-yeni şiir” tartışmaları şiir eleştirisi alanında bir takım nazarî tartışmaların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bütün bunların doğal bir sonucu olarak şiir eleştirisine dair ilk telifler ortaya çıkmaya başlamıştır. Arap edebiyatında edebî eleştiri konusunda telif edilmiş ilk eserin Ebû Saîd el-Aṣmaî (ö. 216/831)’ye ait Fuḥûletu’ş-

şu‘arâ olduğu görülmektedir. Ama el-Aṣmaî’nin bu risalesinde daha çok hangi şairin

diğerinden daha üstün olduğu konusu ele alındığından ve çok az istisnalar hâricinde şiir örneklerine yer verilmediğinden Arap edebiyatçıları İbn Sellâm el-Cumaḥî (ö. 231/845)’nin Ṭabaḳatu’ş-şu‘arâ adlı çalışmasını edebî eleştiri alanında yazılmış ilk eser olarak kabul etmişlerdir.381

Belâgat tarihine göz atıldığında bu ilmin önce edebî eleştiri şeklinde başladığı, İslâmî dönemde ise hem Kur’ân üzerinde yapılan çalışmalar hem de edebî eleştiri sebebiyle hızlı bir şekilde gelişmeye devam ettiği görülecektir. Başka bir tabirle IV. (X.) yüzyılın sonlarına kadar belâgat edebî eleştiriyle birlikte işlenmiştir. Örneğin İbn Sellâm el-Cumaḥî (ö. 232/846)’nin Ṭabaḳâtu fuḥûli’ş-şu‘âra’sı, İbn Ḳuteybe (ö. 276/889)’nin eş-

Şi‘r ve’ş-şu‘âra’sı, İbnu’l-Mu‘tezz (ö. 296/9087)’in el-Bedî‘ ve Ṭabaḳâtu’ş-şu‘âra’sı,

Ḳudâme b. Ca‘fer (ö. 337/948)’in Naḳdu’ş-şi‘r’i, Ebu’l-Ferec el-İsfehânî (ö. 356/967)’nin

el-Eġânî’si, el-Âmidî (ö. 371/981)’nin el-Muvâzene beyne Ebî Temmâm ve’l-Buḫturî’si,

Ebu’l-Ḥasan el-Curcânî (ö. 392/1002)’nin382 el-Vasâta beyne’l-Mutenebbî ve ḫuṣûmih’i

ve Ebu Hilâl el-‘Askerî (ö. 400/1009)’nin Kitâbu’ṣ-ṣınâ‘ateyn el-kitâbe ve’ş-şi‘r gibi erken döneme ait edebî eleştiri konusunda telif edilmiş eserlerde edebî eleştiri ve belâgat konularının birlikte işlendiği görülmektedir. Ayrıca Me‘âni’l-Ḳur’ân, Mecâzu’l-Ḳur’ân ve İ‘câzu’l-Ḳur’ân adları altında dil ve tefsir konuları ile birlikte belâgat konularına da

381 Boyalık, Dil, Söz ve Feṣâḥat, s. 75-76.

382 Tam adı Ebu’l-Ḥasan Alî b. Abdilazîz b. el-Ḥasan el-Ḳâḍî el-Curcânî olup Şafiî fakihi, ḳâḍulḳuḍât aynı

zamanda edip ve şairdir. Aralarında Abdulḳâhir el-Curcânî’nin de bulunduğu pek çok edip belâgatçı üzerinde büyük etkisinin bulunduğu kabul edilmektedir. Bk: İbn Ḫallikân, Vefayâtu’l-a‘yân, III, 278- 281.

yer verilmiştir. Bütün bu türden eserlerin ortak özellikleri belâgat konularının dağınık bir şekilde farklı konular içinde ele alınmasıdır. Ama IV. (X.) yüzyılın sonları ile VIII. (XIV.) yüzyılın sonları arasındaki zaman dilimi belâgatın müstakil bir ilim olarak gelişmesi ve kendine özgü terimlerinin teşekkül etmeye başladığı dönem olarak kabul edilmektedir.383

Bu dönemden itibaren belâgat ve edebî eleştiri birbirinden ayrılmıştır. Çağdaş Arap edebiyatçılarından Muhammed Mendûr Ebu’l-Ḥasan el-Curcânî’yi tam anlamıyla son edebiyat eleştirmeni olarak kabul etmektedir. Ona göre Ebu’l-Ḥasan el-Curcânî’nin el-

Vasâta beyne’l-Mutenebbî ve ḫuṣûmih adlı eseri edebî eleştiri serüveninin son yapıtı olup

onunla birlikte artık edebî eleştiri çalışmaları belâgatın kapısına dayanmıştır. Mendûr, Ebu’l-Ḥasan el-Curcânî’nin çağdaşı olan Ebu Hilâl el-‘Askerî’nin Kitâbu’ṣ-ṣınâ‘ateyn adlı eserini edebî eleştiriden belâgata geçişi temsil eden bir çalışma olarak görmektedir.384

el-Ḫûlî’nin belâgat çalışmalarında üzerinde durduğu önemli hususlardan bir diğeri belâgat ve edebî eleştiri arasındaki bağdır. Belâgatı, bir edebî eleştiri sanatı olarak kabul eden el-Ḫûlî, ilk belâgat çalışmalarının edebî eleştiri şeklinde başladığı hususunu göz önünde bulundurarak belâgat-edebî eleştiri arasındaki bağa oldukça büyük önem atfetmiştir. Zira erken dönemlerde edebî eleştiri konusunda kaleme alınmış pek çok eser, edebî eleştiri tarihi açısından büyük önem taşıdıkları gibi, teşbîh, mecâz, istiâre, cinâs ve ṭıbâḳ gibi belâgat ilmi kavramlarını sık sık işlemeleri, edebî eserlerin güzel olup olmadığını belâgat kavramları ışığında değerlendirmeleri sebebiyle belâgat yönünden de büyük önemi haizdir. Hatta bu yüzden söz konusu kitaplar için “edebî eleştiri ile belâgatın meczolduğu” kitaplar tabiri de kullanılmıştır.385

Belâgat konularının edebiyat eleştirisi kitaplarında ele alınması oldukça doğaldır. Zira belâgat olmaksızın edebî eleştiri yapılamaz ve aynı zamanda edebiyat olmazsa belâgat da manasını kaybetmiş olur. Tarihî süreç iyice değerlendirildiğinde belâgatın donuklaşarak ruhunu kaybetmesi, birtakım kavramlar ve tariflerden ibaret kalması edebî

383 Çöğenli-Demirayak, Arap Edebiyatında Kaynaklar, s. 78; Boyalık, Dil, Söz ve Feṣâḥat, s. 76 vd.

384 Muhammed Mendûr, en-Naḳdu’l-menhecî ‘inde’l-‘Arab ve menhecu’l-baḥs̱ fi’l-edeb ve’l-luġa, s. 320-

321; Boyalık, Dil, Söz ve Feṣâḥat, s. 83-84.

eleştiriden uzaklaşmasıyla paralel bir dönemde olduğu görülecektir. Dolayısıyla belâgat ve edebî eleştiri arasında sıkı bir bağ bulunmaktadır.386

Çok erken dönemlerde Arap edebiyatının bir edebî türü olan “şiir sanatı ilmi” (‘ilmu ṣan‘ati’-şi‘r) aynı zamanda “güzel ve etkili söz söyleme” sanatını öğreten bütün çalışmalara verilen genel bir isim olma özelliğini taşıyordu. Eskiden belâgat sanatları “şiir eleştirisi” (naḳdu’ş-şi‘r) veya “söz eleştirisi” (naḳdu’l-kelâm) olarak da adlandırılmaktaydı. Nitekim Ebû Hilâl el-‘Askerî’nin Kitâbu’ṣ-ṣınâ‘ateyn’i, Ḳudâme b. Ca‘fer’in Naḳdu’-şi‘r’i bu hususu teyit eder niteliktedir. Öte yandan Ebû Hilâl el-‘Askerî el-Câḥıẓ’ın Kitâbu’l-beyân ve’t-tebyîn adlı eserini belâgat alanında yazılmış en büyük ve en meşhur eser olduğunu zikretmiştir. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda klasik dönemde belâgat ve eleştirinin nasıl iç içe girdiği ve birbirinden ayrı düşünülmediği apaçık bir şekilde görülmektedir. Ayrıca bu husus klasik edebiyatçıların bir edebiyat dalı olarak eleştiri (naḳd) konusunda müstakil çalışmalar yapmadıklarının ipuçlarını da vermektedir.387

el-Ḫûlî bir edebî eleştiri sanatı olan belâgat kavramının zamanla bu asıl gayesinden giderek uzaklaştırıldığını savunur. İlk dönemlerde sırf edebî zevke dayalı bir eleştiri sanatı olan belâgat daha sonraları mantık, felsefe, kelâm vb. ilimlerin de etkisiyle giderek edebî zevkten uzaklaşmaya başlamıştır. Öte yandan el-Ḫûlî, belâgat kelimesinin ifade ettiği bu edebî anlamın zamanla sadece Kur’ân’ın i‘câzını açıklar hale indirgenmesini de onun asıl gayesinden uzaklaşmasının en önemli sebeplerinden biri olarak görmektedir. Oysa belâgatın gayesi genel anlamıyla edebiyat malzemesinin edebî eleştirisini veya bu edebî malzemenin bir türünü oluşturan Kur’ân metninin edebî eleştirisini yapmaktır.388

el-Ḫûlî’ye göre aralarında sıkı bir ilişki bulunmasına rağmen, son dönemde okutulan belâgat kitaplarında, belâgatı bilinen kurallarıyla eleştiri sanatı veya bu sanatın bir türü olarak kabul etmek kolay değildir. Ama ona göre belâgatın söz konusu kurallarına

386 Taşdelen, “Belâgat İlmi ve Tarihi”, s. 256.

387 el-Ḫûlî, “el-Belâġa”, Dâiretu’l-me‘ârifi’l-İslâmiyye, IV, 68. 388 el-Ḫûlî, Menâhicu tecdîd, s. 71.

nazım ve nesir sanatıyla yetişen kimselerin üzerinde bıraktığı etki açısından bakılmalıdır. Çünkü her ne kadar az da olsa belli bir dereceye kadar nazım ve nesir zevkinin kendisiyle test edildiği bazı ölçüler edindiği bunları, bir tür edebî eleştiri ve edebî eleştiri kuralı saymak mümkündür. Netice olarak el-Ḫûlî’ye göre belâgatın sadece Kur’ân’ın i‘câzını açıklar bir hale getirilmekten kurtarılarak “söz söyleme sanatı” haline getirilmesi gerekir. Zira bu tarz sanatsal bir belâgatın edebî eleştiriyle olan ilişkisi daha da kuvvetlenecektir. Tabii, değerini anlamak için söz konusu belâgatın sanatsal mülahazalarına nesir ve nazım arz edilecektir. Böylesi bir belâgat, aynı zamanda edebî zevk elde etmek ve bu zevki geliştirmek üzere yetişen kimselerde daha başarılı olacaktır.389

el-Ḫûlî’nin belâgatın aslî gayesini salt edebî olarak görmesi, onun edebî eleştiri (naḳd) ile belâgatı eşdeğer görmesinden kaynaklanmaktadır. Az önce işaret edildiği üzere erken dönemlerde edebî eleştiri ve belâgat konuları iç içe işlenmekle birlikte, belâgatın sistematik bir ilim olarak ortaya çıktığı IV. (X.) yüzyılın sonlarına doğru belâgat ve edebî eleştiri birbirinden ayrılmıştır. Bu dönemden itibaren belâgat çalışmaları daha çok Arap edebiyatının şah eseri olan Kur’ân’ın i‘câzı konu edinirken, edebî eleştiri daha ziyade şiir ve nesirle meşgul olmuştur.390 Ayrıca belâgatın Kur’ân’ın i‘câzını öğrenme sanatı haline

getirilmesi el-Ḫûlî’nin iddia ettiği gibi belâgat ilmi için bir eksiklik olarak görülmemelidir. Zira belâgatın edebî bir sanat, Kur’ân’ın ise Arap edebiyatının en zirve eseri olduğu göz önünde bulundurulduğunda belâgatın Kur’ân’ın edebî yönü olan i‘câz meselesiyle uğraşması gayet doğal bir şeydir. Fakat Batı’daki edebî eleştiri akımlarının etkisinde kalan el-Ḫûlî ve bazı Arap edebiyatçılar edebî eleştiri ile belâgat arasındaki farkı görmediklerinden/göremediklerinden edebî hayatı canlandırmak için edebî maksadının yanı sıra farklı amaca da hizmet eden belâgat çalışmalarını salt edebî amaca hizmet ettirmeye gayret etmişlerdir.

389 el-Ḫûlî, Menâhicu tecdîd, s. 71-72.