• Sonuç bulunamadı

Belâgatın Lügat ve Terim Anlamı

Sözlükte beşinci bâbtan gelen“

َغُلَ ب

” filinden türemiş bir mastar olan belâgat; “açık seçik olmak, maksadı tam olarak ifade edebilmek, sözdeki güzellik ve açıklık” gibi manalara gelmektedir.

ًةغَلاب ُلجَرلا َغُلَ ب

denildiği zaman bu kelime; “lisanı açık seçik oldu, ifadesi faṣîḥ oldu” anlamını ifade etmektedir. Ayrıca klasik Arap sözlüklerinde belâgat kelimesinin birinci bâbdan gelip “ulaşmak, varmak, buluğa ermek” gibi manalara gelen

َغَلَ ب

-

ُغُلْ بَ ي

-

ًاغوُلُ ب

fiiliyle de ilişkisinin bulunduğuna işaret edilmektedir. Zira belâgatta, kişinin

uygun makamı ve zamanı gözeterek meramını muhatabına ulaştırması söz konusudur. Dolayısıyla sözlüklerde kelimenin pek çok manası bulunmakla birlikte, bütün bu manalar “ulaşmak, varmak, yetişmek” ortak anlamında birleşmektedir. Kelimenin ifade ettiği bu anlamdan yola çıkılarak daha sonra belâgat kelimesi “güzel ve etkili söz söyleme” manasında kullanılmıştır.185 Örneğin klasik Arap dilcilerinden İbn Fâris (ö. 395/1004),

185 el-Ḫalîl b. Ahmed el-Ferâhidî, Kitâbu’l-‘Ayn, 1. baskı, thk: Abdulḥamîd Hindâvî, Beyrut, Dâru’l-

kutubi’l-‘ilmiyye, 1424/2003, I, 161; Ebû Bekir Muhammed b. Dureyd, Kitâbu cemhereti’l-luġa, 1. baskı, thk: Remzî Munîr Ba‘lbekî, Beyrut, Dâru’l-‘ilm li’l-melâyîn, 1987, I, 369; Muhammed b. Ahmed el-Ezherî, Tehẕîbu’l-luġa, thk: Abdulazîm Mahmûd, Kahire, ed-Dâru’l-Mıṣriyye li’t-te’lîf ve’t-terceme, ts., VIII, 139; Ebu’l-Ḥuseyn Ahmed b. Fâris, Mu‘cemu meḳâyisi’l-luġa, nşr: Abdusselâm M. Hârûn, y.y., Daru’l-fikr, 1399/1979, I, 302; İsmâîl b. Ḥammâd el-Cevherî, eṣ-Ṣıhâh fi’l-luġa/Tâcu’l-luġa, 2. baskı, thk: Ahmed Abdulġafûr ‘Aṭṭâr, Beyrut, Dâru’l-‘ilm li’l-melâyîn, 1399/1979, IV, 1316; Maḥmûd b. Ömer

b. ez-Zemaḫşerî, Esâsu’l-belâġa, 1. baskı, Beyrut, Dâru ihyâi’t-turâs̱ i’l-‘Arabî, 1422/2001, s. 55; İbn

Manẓûr, er-Ruveyfi‘î, Lisânu’l-‘Arab, 2. baskı, Beyrut, Dâru ṣâdır, 1414 (hicri), VIII, 420; Mecduddîn

Muhammed el-Fîrûzâbâdî, el-Ḳâmûsu’l-muḥiṭ, 8. baskı, thk: Mektebu taḥḳiḳi’t-turâs̱ fî muesseseti’r-

risâle bi işrâfi Muhammed Naîm el-Arḳasûsî, Beyrut, Muessesetu’r-risâle, 1326/2005, s. 780; Emîn el- Ḫûlî, “el-Belâġa”, Dâiretu’l-me‘ârifi’l-İslâmiyye, Tahran, İntişârât-ı cihân, 1933, IV, 66; Hulusi Kılıç, “Belâgat”, DİA, V, 380; Ali Bulut, Belâgat-Mê‘ânî-Beyân-Bed‘î, 2. baskı, İstanbul, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 2014, s. 45.

“kişinin konuşmasıyla istediğine ulaşması” nedeniyle faṣîḥ konuşan hakkında belâgat kelimesinin kullanıldığını kaydeder.186 TDV İslâm Ansiklopedisi “Belâgat” maddesinin

yazarı Hulusi Kılıç’a göre ise bazı kaynakların belâgat kelimesini, birinci bâbdan gelip “ulaşmak, varmak, erginlik çağına varmak” gibi manalara gelen “

ًاغوُلُ ب

” kelimesiyle irtibatlandırmaları, her iki fiil arasındaki (

ًةَغَلاَب- ُغُلْ بَ ي- َغُلَ ب

ve

ًاغوُلُ ب- ُغُلْ بَ ي- َغَلَ ب

) bâb ve mastar değişikliklerinden dolayı isabetli görülmemektedir.187

Terim olarak ise belâgat, biri “meleke”, diğeri de “ilim” olmak üzere iki anlamda kullanılmıştır. Meleke olarak belâgat, sözün faṣîḥ olmakla beraber yer ve zamana da uygun olmasıdır. Belâgat insanda doğuştan var olan bir melekedir. Daha açık bir anlatımla ifade edilecek olursa, henüz müstakil bir ilim haline gelmeden önce belâgat, meleke olarak şair, hatip ve hatta halkın dilinde bulunmaktaydı. İlim olarak ise belâgat, düzgün ve yerinde söz söyleme sanatının usul ve kaidelerini inceleyen me‘ânî, beyân ve bedî‘ olmak üzere üç bölümden oluşan bir bilim dalını ifade etmektedir. Batı dillerinde belâgatın ifade ettiği bu anlamları ifade edebilmek için “rhetorique” ve “eloquence” kelimeleri kullanılmaktadır. Bunlardan “elequence” meleke anlamında, “rhetorique” ise ilim olarak belâgatı ifade eder.188

Yeri gelmişken terim manasında kullanılan belâgat kelimesinin zaman, çevre ve müelliflere göre değişiklik göstererek, tarihî süreç içerisinde farklı kelimelerle ifade edildiğinin belirtilmesinde fayda vardır. Sözgelimi belâgatı; el-Câḥıẓ (ö. 255/869) “beyân”, İbnu’l-Mu‘tezz (ö. 296/908) “bedî‘”, Ḳudâme b. Ca‘fer (ö. 337/948) “şiir ve nesir eleştirisi (en-Naḳdeyn)”, Ebû Hilâl el-‘Askerî (ö. 400/1009) “ şiir ve nesir sanatı (eṣ-Ṣınâ‘ateyn)”, el-Curcânî (ö. 471/1078) “belâġat ve i‘câz delilleri (Delâilu’l-i‘câz)”, et- Teftâzânî (ö. 792/1390) ise “me‘ânî” gibi adlarla tanımlamış ve kelimeye buna göre

186 İbn Fâris, Mu‘cemu meḳâyisi’l-luġa, I, 302.

187 Kılıç,“Belâgat”, DİA, V, 380.

188 Sadi Çöğenli- Kenan Demirayak, Arap Edebiyatında Kaynaklar, 3. baskı, Erzurum, Atatürk Üniversitesi

Fen Edebiyat Yayını, 2000, s. 78; Nasrullah Hacımüftüoğlu, “Belâgat İlminin Gelişmesinde Müessir Olan Kaynaklar”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı, 11, Erzurum, 1993, s. 268; Kılıç, “Belâgat”, DİA, V, 380-381.

anlamlar yüklemişlerdir.189el-Ḫûlî, ise belâgatı “söz sanatı (Fennu’l-ḳavl)”190adıyla

tanımlamış ve bu adda müstakil bir eser de kaleme almıştır.

Belâgat kelimesinin, “güzel ve etkili söz söyleme” manasında kullanıldığına dair Câhiliye ve Emevîler döneminden az sayıda rivayetler bulunmaktadır. Mesela söz konusu kelimenin Câhiliye döneminde bu anlamıyla kullanılmasıyla ilgili İbn Reşîk el-Ḳayrevânî (ö. 456/1064)’nin el-‘Umde fî meḥâsini’ş-şi‘r ve âdâbih ve naḳdihî adlı eserinde bir rivayete rastlanılmaktadır. Söz konusu rivayete göre Câhiliye döneminin Arap hatip ve şairlerinden olan ‘Âmir b. eẓ-Ẓarb el-‘Advânî’ye191 insanların en beliğinin kim olduğu

sorulduğunda o, “Güzel manayı veciz söz ile süsleyendir.”192 şeklinde cevap vermiştir. Öte yandan, Emevîler dönemine ait birkaç rivayette de belâgatın ne olduğuna dair bilgilerin verilmesi, en azından bu dönemde belâgat kelimesinin terim anlamındaki “güzel ve etkili söz söyleme melekesi” anlamında kullanılmaya başlandığına bir işaret olarak kabul edilebilir. Daha açık bir ifadeyle belâgat kelimesinin “güzel ve etkili söz söyleme melekesi” anlamındaki terim manasını II. (VIII.) yüzyıla kadar yavaş yavaş kazanmaya başladığı bu dönemden sonra ise tamamen terim manasında kullanıldığı kabul edilmektedir.193

el-Ḫûlî, “güzel ve etkili söz söylemek” anlamındaki belâgat kelimesinin, taşıdığı bu edebî anlamın zamanla kaybedilmeye itildiğini savunur. Daha açık bir dille ifade edilecek olursa ilk başlarda sırf edebî kaynaklardan beslenen belâgat daha sonraki dönemlerde kelâm, felsefe vb. ilimlerin de etkisiyle edebî zevkten yavaş yavaş uzaklaşmak suretiyle tamamen mantıkî kural ve kaidelerle açıklanmaya çalışılan bir

189 el-Ḫûlî, Menâhicu tecdîd, s. 71; Hacımüftüoğlu, “Belâgat İlminin Gelişmesinde Müessir Olan

Kaynaklar”, s. 269.

190 Emîn el-Ḫûlî, Fennu’l-ḳavl, Kahire, 1945. Söz konusu eser daha sonraki dönemlerde farklı yayımevleri

tarafından basılmıştır.

191 Muḍar kabilesinin liderlerinden olan ‘Âmir b. eẓ-Ẓarb b. ‘Amr b. ‘İyâż el-‘Advânî, aynı zamanda

Câhiliye dönemi Arap şair hatip ve bilginlerindendir. Daha çok ẕu’l-ḥilm olarak bilinmektedir. Bk: ez- Zirikli, Ḳâmûsu’l-a‘lâm, III, 252.

192 İbn Reşîḳ el-Ḳayrevânî, el-‘Umde fî meḥâsini’ş-şi‘r ve âdâbihi ve naḳdihî, thk: Muhammed Muhyiddîn

Abdîlḥamid, Beyrut, Dâru’l-cîl, 1981, I, 245.

193 Hasan Taşdelen, “Belâgat İlmi ve Tarihi”, İslâm Medeniyetinde Dil İlimleri Tarih ve Problemler, editör:

sanata dönüştü. el-Ḫûlî’ye göre belâgat kelimesinin ifade ettiği aslî mana olan “güzel ve etkili söz söyleme” anlamından uzaklaşmasına sebep olan bir diğer etken ise ilgili kelimenin sadece Kur’ân’ın i‘câz yönünü açıklamasıyla sınırlandırılmasıdır. O, bu hususu şöyle dile getirir:

“Belâgat veya beyân kelimelerinin ifade edebileceği en geniş anlam, güzel ve etkili söz söylemek ya da sözün iyisini kötüsünden ayırmak, şiir ve nesirde sözün iyisi ile kötüsünü belirlemeyi öğretmektir. Söz konusu kelimelerin (belâgat ve beyân) ifade edebileceği en dar anlam ise önemi azalarak sadece Kur’ân’ın i‘câz yönünü açıklar duruma indirgenmesidir. Belâgat kelimesinin bu yönü, iyiyi idrak etmek ve onun daha kaliteli olduğuna hüküm vermek anlamındaki özel anlamıdır. Kısacası belâgat ya edebiyat malzemesinin edebî eleştirisini ya da bu edebî malzemenin özel bir türü olan Kur’ân metninin eleştirisini öğretir. Sanki belâgat, sürekli eleştiriyi veya edebî eleştiriyle beraber sanatı öğretir. Bu bizim üzerinde ihtilaf bulunan terimin (belâgat) tarihinde vardığımız sonuçtur.”194

Çalışma boyunca görüleceği üzere belâgatın Kur’ân’ın i‘câzını açıklar hale getirilmesiyle asıl gayesinden uzaklaştırıldığı ve anlamının daraltıldığı el-Ḫûlî’nin temel iddiaları arasında yer almaktadır. Onun böylesi bir görüşü savunmasının altında yatan sebep, belâgat ile edebî eleştiriyi (naḳd) aynı görmesinden kaynaklanmaktadır. Bu arada belirtilmesi gerekir ki edebî eleştiri ile belâgatı eşdeğer görmek XX. yüzyılın başlarında Batı’da eğitim alan veya Batı’daki edebî eleştiri akımlarından etkilenen Ṭâhâ Ḥuseyn, Emîn el-Ḫûlî, Abbâs Mahmûd el-‘Aḳḳâd, Mubârek el-Mâzinî gibi pek çok Arap düşünür ve edebiyatçının ortak özelliğidir. Oysa güttüğü gaye bakımından belâgat ile edebî eleştiri (naḳd) arasında önemli farkların bulunduğu gözden kaçırılmamalıdır.195

Erken dönem eserlerinde belâgat ile edebî eleştiri (naḳd) konuları içi içe işlenmekle birlikte IV. (X.) yüzyılın sonlarına doğru belâgatın edebî eleştiriden (naḳd)

194 el-Ḫûlî, Menâhicu tecdîd, s. 71.

195 Belâgat ile edebî eleştiri (naḳd) arasındaki farklar için bk: Mustafâ eṣ-Ṣâvî el-Cuveynî, el-Belâġatu’l-

ayrıştığı görülmektedir. Çağdaş Arap edebiyatçılarından İbrâhim Mendûr (ö. 1959) Ebû Hilâl el-‘Askerî’nin Kitâbu’ṣ-ṣınâ‘ateyn adlı eserini edebî eleştiriden (naḳd) belâgata geçişi temsil eden bir çalışma olarak görmektedir.196 Bu dönemden itibaren belâgat

çalışmaları genellikle Kur’ân’ın i‘câzı ve üslubuyla ilgilenirken edebî eleştirinin (naḳd) konusunu şiir ve nesir oluşturmuştur. Şiir ve nesir sanatıyla ilgilendiği için edebî eleştiri sanatı, belâgata nispetle zamana ve eleştiri sahibine göre daha fazla değişkenlik gösterebilmektedir.197 Dolayısıyla belâgat ve edebî eleştiriden (naḳd) güdülen maksadın

farklı olduğu göz önünde bulundurulacak olursa, el-Ḫûlî’nin “Kur’ân’ın i‘câzını açıklar hale getirilmesiyle belâgatın asıl gayesinden uzaklaştırıldığı” şeklindeki iddiasının tutarlı olmadığı görülecektir. Çünkü temel hedefleri farklı olan iki sanat dalının birbirinden ayrı değerlendirilmesi gerekir. Ayrıca belâgat, sistematik bir ilim olarak doğuşunu İ‘câzu’l- Kur’ân’a borçludur denilse abartılmış olmaz. Çünkü i‘câz konusunda eser telif eden müellifler, Kur’ân’daki etkili ve güzel sözlerin sebep ve nedenlerini ortaya çıkarmak suretiyle adeta belâgat ilminin temelini de atmış bulunuyorlardı.

Ayrıca işaret edilmesi gerekir ki ilk dönem pek çok belâgat kitabının telif edilmesinden maksat Kur’ân’ın i‘câzını açıklamak olmakla beraber, bu kitaplar edebî zevkten yoksun olmamıştır. Ama VIII. (XIV.) yüzyılın ortalarından XIII. (XIX.) yüzyıla kadar geçen uzun zaman dilimi arasında diğer İslâmî ilimlerde olduğu gibi belâgat alanında da gerileme dönemi başlamıştır. Bu süre zarfında yapılan belâgat çalışmaları, genellikle es-Sekkâkî’nin Miftâḥu’l-‘ulûm ve Ḫaṭîb el-Ḳazvînî’nin Telḫîsu’l-Miftâḥ adlı eserleri üzerine yapılan şerh, hâşiye ve ta‘lîkâtlardan ibaret olmuştur. Söz konusu dönemde yazılan belâgat kitapları, daha ziyade belâgat ilminin kavram ve ıstılahları, mantıkî tanım ve tasniflerle uğraştığından edebî zevkten uzaklaşmış, okunması ve anlaşılması son derece zorlaşmıştır.198

196 Muhammed Mendûr, en-Naḳdu’l-menhecî ‘inde’l-‘Arab ve menhecu’l-baḥs̱ fi’l-edeb ve’l-luġa, Kahire,

Dâru nahḍati Mıṣr, ts., s. s. 320-321; Boyalık, Dil, Söz ve Feṣâḥat, s. 83-84.

197 el-Cuveynî, el-Belâġatu’l-‘Arabiyye, te’ṣîl ve tecdîd, s. 202. Ayrıca bu çalışma “Belâgat ile Edebî Eleştiri

(Naḳd) Arasındaki İlişki” başlığına bakılabilir.

Son olarak işaret etmek gerekir ki el-Ḫûlî, belâgat alanında araştırma dönemini II. (VIII.) yüzyılın sonları ve III. (IX.) yüzyılın başları olarak kabul etmektedir. Zira o, belâgat kelimesinin “güzel ve etkili söz söyleme melekesi” anlamında kullanılmasının yaklaşık olarak II. (VIII.) yüzyılda, “güzel söz söyleme sanatı ve edebî eleştiri” manasındaki terim anlamında kullanılmasının ise daha sonraki asırlara tekabül ettiği görüşündedir.199