• Sonuç bulunamadı

beşinci yüzyılda Mısır’da el-Kalkaşandi’nin en etkileyici eseri model koleksiyon olarak

Dil ve Yazılı Eserler

ARŞİVLER 19 beşinci yüzyılda Mısır’da el-Kalkaşandi’nin en etkileyici eseri model koleksiyon olarak

dikkati çekmesi gerekir (bk. aşağıda s.179).

Yasal tapu senetleri için dini form ve formül kitaplarına danışmak ta faydalı olabilir

(Şurut=şartlar). Ayrıca Fetvalar (Hâkim (Kadı) Kararları) bu bağlamda bahsedilebilirler (bk.

aşağıda s. 44)

En nihayet, modern dönem için (burada ilgilenmediğimiz çok yakın geçmiş tarih hariç olmak üzere), Avrupa’nın en zengin arşivleri ile karşılaştırılabilecek kadar zengin ve şimdiye kadar hemen hemen hiç tahrip edilip sömürülmemiş Osmanlı arşivlerinin tasnifi sürecindeyiz. Osmanlı tarihinden gelen küçük koleksiyonlar, Osmanlı İmparatorluğunun çeşitli kısımlarını oluşturan şehirlerde (Mısır, Tunus ve diğerleri) bulunabilir. Benzer koleksiyonlar yakın zaman önce Fas’ta keşfedilmiştir hâlbuki diğer buluntular diğer yerlerde (mesela; İran’da) bulunma ihtimalini hâlâ taşıyor. Bk. Aşağıdaki s. 193 ff.

Her ne kadar bütün bu koleksiyonlar hep birlikte oldukça önemli miktardaki koleksiyonu oluşturmalarına rağmen – modern döneme ve Osmanlı arşivlerine atıfta bulunmaksızın bile – Avrupa arşivleri ile ne nitelik ne de nicelik olarak boy ölçüşebilir. Zaman ve yere yayılım ve dağılımları çok düzensizdir ve çeşitten yoksundurlar. Hemen hemen hepsi hükümet ve idare ile ilgili belgelerden oluşmaktadır ve hemen hemen hepsi Batılı tarihçiye fayda sağlayacak ekonomik ve sosyal problemler hakkında böyle bir bilgi birikimini temin edecek özel tapular ve senetlerden tamamıyla yoksundurlar. Aslında sahip olduğumuz şey bir örnektir; ancak sadece çok sayıda belge, öğrenci için yazılmış belgelerde bulunan bilgilerin dahi istisna olmadığını vaat ederek genelleştirmeyi mümkün kılar.

Belgelerin bu göreceli eksikliği özellikle Oryantalistlerin güçlerini aşan şartların bir sonucu değildir. Edebi eserlerin cazibesine kapıldıkları için Viyana’daki kadar zengin belge koleksiyonlarının – eskiden olduğu gibi şimdi de kapılarının önünde – varlığını neredeyse hepsinin unuttuğu bu belgeleri kullanma noktasında onlar zaman zaman bu kadar tam uzlaşma sağlamışlardır. Buna rağmen, Müslüman dünyasının arşivlerini Hristiyan dünyası kadar muhafaza etmediği gerçektir. Bu durum Müslümanlar Orta Çağda Avrupalılardan aynı dönemde daha yüksek bir kültür seviyesinde oldukları için daha çelişkili bir durum arz etmektedir. Çünkü yazı Müslüman dünyasında yayılmıştı; ayrıca onların idare ile ilgili hizmetleri bizimkinden daha az bürokratik işlemlerle karşı karşıyaydı. Bu çelişkinin bir sebebi olmalıdır.

Bunun açıklaması Müslüman tarihinin belirgin özellikleri ve İslam’ın siyasi kurumlarının doğasında bulunacaktır.

Arşivlerin büyük bir çoğunluğu yasal olarak kurulmuş olan ve içlerinde bütün bu husustaki belgelerin dikkatle saklandığı “tapu senetleri hazinesi” gibi kurumlardan (kiliseler, derebeyi işleri, şehirler, ticaret ve buna benzer) elde edilmektedir.

57

20 MÜLÜMAN TARİHİNİN KAYNAKLARI

Orta Çağlardakine özgü her türlü gerçek hukukun yokluğunda, bireysel standartlar temelinde günden güne güç kazanan geleneğin önemli hale geldiği teamüle delil getiren bütün belgelerin muhafaza edilmesi gerekir. Muaf tutma ayrıcalıklarının dehşetinden dolayı İslamiyet’te durum oldukça farklıdır. İslam Hukuku, sadece tek ve uniter Müminler Topluluğunu tanır. Bunu yaparken kurum olarak oluşturulmuş hiçbir irade ve yetkiyi kabul etmez; bu sebepten, devlet arşivlerinden başka hiçbir arşiv kaynak olamaz.

Diğer taraftan hâkim olan irade, kendi başına bu medeniyette hukuk oluşturamazdı. Daha önceden kurulmuş yasal sistemle karşılaşan halifeler ve sultanlar, sadece gönderilmiş yazılı ilahi hukukun birer parçasıydılar. Bu ilahi kanun, Kur’an ve Peygamberin Sünnetiydi. Bunlardan ikincisi, Kur’an tarafından bırakılan boşlukları doldurmak üzere hemen düzenlenmiştir. Bu yüzden bireysel belgeler, hususi bir başlığı destekleyebilir. Ancak bu tür belgeler gerçekten bir hukuk oluşturmazlar. Bu yüzden özel arşivlerin oluşturulması için ne bir teşvik ne de kişisel belgelerin kamu arşivlerinde saklanma imkânı olmuştur.

Üstelik medeniyetimizdeki pek çok belgenin orijinali hukuki değildi. İslam Medeniyetinde ise adaleti yöneten, sözleşmeleri hazırlayan ve vakıfların idaresinden sorumlu hâkimlere sahipti. Fakat cari olan süreçle ilgili kanunlar, kayıt altına alınan belge sayısının çok az olmasına sebep oldu. Yazılı tutanaklardan ziyade şahitlerin dinlenmesi, sadece hâkimin verdiği kararın yazılmasına neden oldu. Kraliyet kalemince taraflara verilmeyen, aksine hâkimin yanında tutulan sözleşmeler; aynı usullere tabi devlet arşivleri idi. Nihayet, Oryantal gelenek “Cehenneme giden yol hâkimler tarafından yapılır” sözünü esas tutmaktaydı. Hiç şüphesiz bir abartıydı. Ancak vakfın kaynakları tükendiğinde, onu oluşturan varlıklar tahrip edildiğinde, bunun sonucunda yağmanın bütün izleri silindiğinde, vakıfların yönetiminin sayısız ahlaki yozlaşma ve bozulmaya da sebep olduğu kesinleşmiştir.

Abartmanın gereği yoktur; ancak kadı kararları ve vakıflardan sorumlu idari hizmetler ile ilgili belgeler, hâlâ birçok özgün ve önemli belge ihtiva etmektedir. Fakat şimdi faydasızlaşmış eski belgelerin çoğu ortadan yok olmuştur ve pratik faydası olabileceği farz edilen daha yakın döneme ait olanlar ise bahsedilen sebepten dolayı ilgisiz bilim adamlarına kolayca erişebilme izni vermez (daha önce Hristiyan ülkelerinde ve ara sıra günümüzde de hâlâ bazı ülkelerde olduğu gibi).

Durum nasıl olursa olsun, günümüze kadar gelen bu arşivlerin hızla araştırılıp tamamlanması ve basım işi, çok acil bir iştir. Şimdiden bilinen belgelerle ilgili sağlam bir liste kontrolü, kendi içinde son derecede faydalı olacaktır;

58

ARŞİVLER 21