• Sonuç bulunamadı

Arkeolojik Kaynaklar

EPİGRAFİ

Her ne kadar İslami arşivler nadir olsalar da; bu engel, belli ölçüde sadece karşılaştırmalı edebi eserlerin bolluğu ile değil aynı zamanda yazma eserlerin çokluğu ile dengelenmektedir. Bunlar, özgün, ilk el belgeler olup olayları ile çağdaş eserlerdir. Çok az sayıda medeniyet, bu sayıda örnek sunabilir. Araştırma, bazı ülkelerde oldukça yeni olmasına rağmen, birkaç bin eser çoktan toplanmıştır. Kuşkusuz bu eserler, farklı kategorilere aittir. Bazıları mimarı abidelerden (veya mezar taşları) elde edilmiştir. Diğerleri ise; mobilyalar üzerinde ve tekstiller üzerinde ithaflar tarzında aynı zamanda süsleme amaçlı yazılan yazılardır. Çünkü Araplar çok yakın bir zamanda kendi yazılarının süsleme değerini keşfettiler. Ayrıcalıklı yöneticilerin tiraz adlı elbiselerinin üzerine yazılan resmi yazılar bulunmuştur.

Epigrafik belgelerin metotlu araştırmasından bütün elde edilebilecekleri takdir etmek zordur; çünkü tarihin bilimsel yardımcı disiplini olarak Müslüman epigrafisi, sadece Max van Berchem’in eserine kadar geri gitmektedir (d. 1923). Günümüze kadar, hâlâ sadece oldukça az sayıda uzman tarafından ele alınmaktadır. Sonuç olarak; sadece geçici göstergeler verilmektedir.

Müslüman dünyasının epigrafik belgelerinin büyük bir çoğunluğunu temsil eden Arapça yazıların Yunan ve Latin yazılardan daha az belge değerini taşıdığını Max van Berchem’den öğrenmekteyiz. Nerdeyse hepsi “Müslüman dünyasındaki iki üstün fikrinin birinde merkezlenmektedir”: İlahi güç ve tam siyasi otorite. Bir taraftan, Kur’an, dualar, dindar ifadeler, bağlılığın itirafı, mistik imalar ve ölüler için yapılan dualar; diğer taraftan ise, hâkim isimler, unvanları, yiğitlikleri ve sürekli övgüler bulunmaktadır. Kurumlar için acil araştırılma öncelik değeri olan yönetim yazışmaları, geniş çaplı olarak bir ya da iki yüzyıl ile sınırlandırılmıştır.

90

ARKEOLOJİK KAYNAKLAR 53 Üstelik bu yazışmalar, şimdiye kadar tartışılmakta olan sayısız edebi eserlerle karşılaştırılamaz. Doğal olarak bunlar, onlar kadar detaylı bilgi veremez. Yine de onların büyük önemi bunların tam anlamıyla tanınıp bilinmesini gerektirir; çünkü bu araştırma metodunu geliştirir. Sıklıkla edebi eserlerin kopyalanması sırasında oluşan kasıtsız hatalardan muaf, özgün ve ilk el eserler, kendi konuları ne ise bu konularda mükemmel derecede güvenli belgeleri oluşturmaktadırlar. Onlar, doğru tarihleri vermektedirler; bu tarihler, kopyalayanların dikkatsizlikler sebebiyle yanlışa dönüşmeyenlerdir. Ayrıca doğru isimleri, bu isimlerin gerçek kullanımında vermektedirler. Onlar soy kütüklerini ve memurların listesini tamamlamaktadır. Bunlarda kullanılan unvanlarla ilgili yapılan bir araştırma bir hanedanın veya bu hanedanlığın özel bir kişisinin derecesi ve siyasi statüsünü belirlememize sağlamaktadır. Resmi buyruklar, yönetim ve özellikle de finansal uygulamalar konusunda bizlere doğru bilgiler sunmaktadır. Kaybolmuş vakıfların yüzlerce tapusu, taşlara kazınmış bir şekilde en azından özet olarak günümüze kadar gelmiştir. En nihayet yazılar, üzerlerinde tespit edildikleri anıtların ve nesnelerin tarihine uymaktadırlar; bu sebeple de tarihçi ve arkeologlara önemli mihenk taşı oluşturmaktadırlar. Bunlar, bizlerin belirsiz doğayı belirleyebilmemizi sağlar ve şehirlerin tarihi topografyasına sağlam temeller oluştururlar. Taşınabilen nesneler üzerindeki belli başlı yazılar (ağırlıklı olarak pullar, halifelik fabrikaların ticari işaretleri) kaçınılmaz olarak resmi belgelerdir. Hiç şüphe yok ki elde edilecek kâr az; işe yaramaz kısım büyük olacaktır. Ancak İslami epigrafi her hâlükârda tükenmiştir ve yazıtlar aşırı derecede “sıradan” olarak ret edilmişlerdir. Özgün bir belge, sıradan bir yolla kullanılmadığı müddetçe asla ama asla gerçekten sıradan olamaz.

Yazıtların önemi, edebi ve epigrafik kaynaklar, bir biri ile bağlantılı olarak kullanıldığı takdirde tam manasıyla anlaşılır. Sözlü kaynaklar, çeşitlilik avantajına sahiptirler; epigrafik eserler; özgünlük, detayın tam doğruluğu gibi avantajlara sahiptirler. Onlar, kroniklerin doğrulanmasını mümkün kılmaktadırlar ve yazıt ile tarihi bir eserin ayrılığa düştüğü yerde kabul edilebilir olan yazıttır. Benzer şekilde, epigrafik metinler, genellikle imalardan da fazlaca bir anlam çıkarmaya izin vermeyen aşırı kısa metinlerdir ve sadece kroniklerin yardımı ile tam anlamıyla anlaşılırlar. Diğer yazıtlarla karşılaştırılıp onların yansımaları diğer edebi eserlerle karşılaştırılana kadar bunların bize sundukları malzeme “potansiyel” kalmaktadır. Bu metodun pratik bir uygulaması, bütün tarihçilerin okuması gereken M van Berchem’in INSCRIPTIONS ARABES DE SYRIE, MIFAO, III (1897)’de bulunmaktadır.

Şimdiye kadar dikkate sunulan nerdeyse bütün yazıt metinleri, aşağıda belirtilen şu iki eserden birinde bulunmaktadır: Corpus Inscriptionum Arabicarum (CIA) ve Répertoire

chronologique d’épigraphie arabe.

Onun ilk ve baş yazarı M. Van Berchem tarafından en mütevazi başlık kendisine verilen Corpus, başlığı Matériaux pour un Corpus Inscriptionum Arabicarum ve (birinci cildi hariç)MIFAO’da basılmış bu eser topografik bir plan üzerine organize edilmiştir; ülke ülke ve

91

54 MÜSLÜMAN TARİHİNİN KAYNAKLARI

her bir ülkede; şehir şehir; her bir şehirde ise anıt anıt yazıtlar kronolojik olarak sınıflandırılmıştır ve her bir ciltte ardışık numaralandırılmıştır. Ne yazık ki bu eserin tamamlanması, en azından şu andaki hali ile ihtimal dışıdır. Aşağıdakiler basılmıştır: Birinci Bölüm: Mısır; iki cilttir: Cilt I, M. Van Berchem, le Caire Mémories de la Mission

Archéologique Française au Caire, XIX (1894-1903); Cilt II, G. Wiet, Le Caire (suite), MIFAO, LII (1930). İkinci Bölüm: Syrie du Nord, iki cilttir: Cilt I, M. Sobernheim, ‘Akkar, Hisn el-Akrad, Tripoli, MIFAO’da, XXV (1909): Cilt II, E. Herzfeld, Inscriptions et monuments d’Alep, iki cilttir, MIFAO, LXXVI-LXXVIII (1954-1956); bu eserde Herzfeld

güvendiği kendisinden önceki esere göndermede bulunabilmiştir, fakat kendisi işinin sonunu getirmeden ölmüştür. Bu da, notların eksik kalışının sebebini açıklamaktadır. [n.v.] M. Van Berchem, Syrie du Sud, Jérusalem, üç ciltlik, MIFAO, XLVIII-XLV (1922-1949). Üçüncü Bölüm: Asie Mineure: Cilt: I, M. Van Berchem ve H. Edhem, Siwas et Diwrigi, MIFAO, XXIX (1917) eserlerini yazmıştır.

Répertoire, yazarları, E. Combe, J. Sauvaget ve G. Weit tarafından oldukça farklı bir

şekilde planlandı. Amaç hem anıtlar hem de nesneler üzerindeki bütün basılı yazıt metinlerini (daha fazla da basılmamış yazıtlar) hızla tespit etmekti. Her bir yazıt, yazıya aktarılıp tercüme edildi. Ancak notlar, bibliyografik referanslarla sınırlıydı ve eğer bir yazıt, daha önce yeterli bir düzenlemeye veya incelemeye tabi olmamışsa, bu eksiklik, doğal olarak Répertoire’a yansıtılmaktaydı. Her durumda Répertoire, yazıtları listelemektedir; ancak onların özel bir incelemeye ihtiyaçları olduğu referansını sunmamaktadır. İlaveler ve düzeltmeler, sonraki ciltlere yerleştirilmiştir. Önceki ciltlerle ilgili olarak baskılardaki aceleciliği telafi etmektedir. Bu yüksek hız, değerli hizmetten daha da az bir sunum değildi. Yazıtlar, batıdan doğuya doğru yıl bağlamında sınıflandırılmaktadır. Böylece bütün yazıtlar senkronize bir şekil almaktadır. Ardışık bir tarzda numaralandırılmışlardır. 1931 yılından bu yana on beş cilt meydana getirilmiştir; on beşinci cilt de 746/1346’ya kadar gitmektedir (on altıncı cilt ise basımdadır).

İspanya ve Mağrip için bk. s. 220.

Nesneler üzerindeki yazıtların incelemelerinin iyi örnekleri G. Weit’in Arap Müzesinin bir yayını olan (Cairo, 1933) catalogue généra du Musée arabe du Caire: objets en

cuivre; L’exposition persane de 1931’inde ve Soieries persanes (Cairo, 1948)’inde

bulunmaktadır.

Arap epigrafisi ile ilgili herhangi bir bilimsel eser bulunmamaktadır (İran ve Türk epigrafileri nispeten daha az önemlidir). Bk. J. Sourdel-Thomine, “Quelques étapes et perspectives de l’épigraraphie arabe,” SI, XVII (1962) ve EI2 ‘deki aynı yazar tarafından

92

ARKEOLOJİK KAYNAKLAR 55 Rus dergisi, Epigrafika Vostoka, özellikle de V. A. Krachkovskaia tarafından yapılan araştırmalara (bunlar ve daha sonra söylenen diğer makaleler J. D. Pearson’un indeksinde listelenmiş olarak bulunacaktır) İndeks İslamicus [atıfta bulunulmuş s. 70], s.v. Krachkovskaya) ve G. I. Iusupov tarafından Rusça yapılan esere [Introduction to Bulgaro-

Tatar Epigrapgy] (Moskova, 1960) bakınız.

NUMİZMATİK

Epigrafiye hitap eden şey, nümizmatikler için doğrudur. İslam’da özel para basma yoktur. Madeni paraların darphanede basılmaları, yönetici açısından bir imtiyazdır. Eski nümizmatiklerle karşılaştırıldığında, Müslüman para basım tarzı zayıftır; çünkü figürlerin temsili olarak basılmasına İslam dini tarafından izin verilmemiştir. Bu, eski dünyanın kurum ve kültlerinin bilgi dağarcığıza ilave etmiş olduğu bilgidir. Ancak bazı belli siyasi ve elbette ekonomik tarihi açısından bilgi verici özelliktedirler. Madeni paraların tip ve hikâyelerindeki farklılıklar, hanedanlığın dini yönelimlerini açığa çıkarmaktadır. Hâkimiyetin unvanı ve basılan paranın basım yeri ve tarihi, yönetim merkezleri olan darphanelerin yerleri için kronolojik bilgi ve hatasız belirtilerin kontrolünde güvenli vasıtalar sağlar. Tip, ağırlık ve kullanılan alaşım üzerinde yapılan inceleme – teoride bir defalığına ve hepsi için belirlenir, ama aslında oldukça değişken bir husustur – bu doğrultuda başlatılmış olan araştırmaların çoğaltılması halinde iktisadi tarihe faydası olacaktır. Hazinenin kompozisyonun analizi ve bulundukları yerleri önemli değere haizdi. Ne yazık ki bunlar bazen dikkatsizlikten dolayı bilinmemekteydi. Özellikle bundan uluslararası ticaret kar sağlardı. Yazıtlar gibi sikkeler de kroniklerin sessizliğe gömüldüğü belli başlı dönemlerde, hanedanlığın sırasını oluşturmak için faydalı, kusursuz özgün resmi belgelerdi. Müslüman nümizmatikler, zengin bir araştırma alanı oluşturuyorlardı.

Fakat şu vurgulanmalıdır ki genel nümizmatiklerden daha fazlası; Müslüman nümizmatikler, artık amatör sikke toplayıcılarının şov maksatlı sergileri için merak edecekleri unsur değildir. Para, siyasi gücün bir aracıdır. Bunlardan da öte, ekonomi, mal değişiminin de aracıdır. Bu konu, müzelerde araştırıldığı gibi araştırılmamalıdır; belki de tarihçinin araştırdığı şekilde araştırılmalıdır. Ne yazık ki günümüze kadar basılan kataloglar, tarihçilere pek katkı sağlamamaktadırlar ve yüzyıllardır bu eksiklik devam etmektedir. Bizim atık depomuzda olanlar ise algılandıkları ruh halinin izini taşımaktadırlar: Onlar efsaneyi, imajı, boyutları ve ağırlığı vermektedirler; fakat maddi bağlantıyı değil. Bu, verilen bilgiler ışığında otomatik olarak çıkarımı yapılacak bir husus değildir. Yine de tek başına ekonomik araştırmalar için başlı başına bir değerdir. Diğer taraftan sikkelerin toplanma şekli dağınıklığa yol açmaktadır.

93

56 MÜSLÜMAN TARİHİNİN KAYNAKLARI

Kategorisine göre düzenlenmiş kataloglara acil ihtiyaç bulunmaktadır. Bunu şimdiye kadar bir ya da iki bilim adamı yapmıştır. Bunların hepsi son zamanlarda yapılmıştır ve yok denecek sayıda takip edicileri vardır.

Koleksiyonların yer aldığı belli başlı kataloglar aşağıya çıkartılmıştır:

Londra

S. Lane-Poole, Catalogue of Oriental Coins in the British Museum, on cilttir (1875-1890). Cilt I, Doğu halifesini, II. Cilt ise Doğu hanedanlıklarını, III. Cilt ise Selçukluları, Artukluları ve Zengileri, IV. Cilt ise Fatımilerden Memluklulara kadarki Mısır’ı, V. Cilt ise İspanya, Mağrip ve Yemen’i, VI. Cilt ise Moğolları, VII. Cilt ise Timurlenk’ten günümüze kadar Buhara’yı, VIII. Cilt ise Osmanlıları, IX cilt ise I-IV’e yapılan ilaveleri, X. Cilt ise V-VII’e yapılan ilaveleri kapsar. İran ve Hindistan için ise bk. R. Stuart Poole’un İran Şahlarının

Sikkeleri (1887), S. Lane Poole’un Hindistan’ın Moğol İmparatorlarının Sikkeleri (1892). J.

Walker tarafından yazılan iki eser, A Catalogue of the Arab-Sassanian Coins in the British

Museum (Londra, 1941) ayrıca A Catalogue of Arab Byzantine and Post ReformUmmiyad Coins (Londra, 1956) I. cildin tamamıyla kapsamıştır.

İstanbul

Müzeyi Humayun, Meşkukatı Qadimeyi İslamiye Kataloğu beş ciltliktir. Dördü Türkçe,

beşincisi ise Fransızcadır (İstanbul, 1311/1894). Zengin bir koleksiyondur; özellikle de Ahmed Tevhid tarafından yazılan dördüncü cildi Osmanlı Ülkeleri için değerlidir.

Paris

H. Lavoix, Catalogue des monnaies musulmanes de la Bibliotheque nationale, üç cilttir (1887-1891): Cilt 1, Khalifes orientaux; cilt II, Espagne et Afrique; Cilt 3, Egypte et Syrie ile çalışma tamamlanmıştır.

Leningrad

A.Markov, Inventarny katalog musulmanskikh monet…, bir cilt ve iki ekten oluşmaktadır (sen Petersburg, 1869-1904).

Her ne kadar sınırlı sayıda olsalar da, en son kataloglara başvurmak faydalıdır, çünkü bunlar daha güncel belgeler sunmaktadır. Bunların arasında en iyilerinden birisi D. Sourdel’in

Invantaire des monnaies musumanes anciennes de musée de Caboul (Şam, 1953)’dir.

G. Miles’in eserleri The Coinage of the Umayyads of Spain, iki cilttir (1950) ve The

Numismatic History of Rayy (1938) ve O. Grabar’ın The Coinage of the Tulunids (1957)

sistematik kataloglamanın modelleridir.

İktisat tarihi için sikkelerin kullanımına gelince, A. S. Ehrenkreutz ve özellikle onun makalesi;

94

ARKEOLOJİK KAYNAKLAR 57 “Studies in the Monetary History of the Near East” (Yakın Doğunun Para Tarihi

Üzerine Araştırmalar) JESHO, II (1959) ve VI (1963) örnek olarak atıfta bulunulması

gereken eserlerdir.

Nümizmatiklerin düzenli bir bilimsel çalışması yoktur. O. Codrington’un A Manual of

Musulman Numismatic (Müslüman Nümizmatiğin El Kitabı) (Londra, 1954) ilk kez piyasaya

çıktığında zaten eksik, tam olmaktan uzak ve güven vermiyordu.

En dağınık bibliyografya, L.A. Mayer’in Bibliography of Muslim Numismatics, India

Expected (Londra, 1939) eserinde ayrıntılı bir biçimde listelenmiştir. İkinci basımı 1950 yılına

yetiştirilmiştir (Londra, 1954). Ayrıca işlemdeki mükemmel raporlar ve araştırmanın gelecek işleri G. Miles tarafından “Islamic and Sasanian Numismatics: Retrospect and Prospect,” Ve

Congrés International de Numismatique, Paris, 1953, cilt I Rapports, ss. 129-144 ve “Islamic

Numismatics,” VI. Congresso Internazionale di Numismatica, Roma 1961, Cilt I Relazioni, ss. 181-192 gibi eserler de mevcuttur. Fakat uygulamada konu hakkında bütün yayınların başvurularına bakılmaksızın büyük koleksiyonların kataloglarından kapsamlı bilgi elde etmek mümkündür.

ARKEOLOJİ

Tarihçinin epigrafiyi ve nümizmatiği kullanması, bundan sonra müthiş derecede verimli olması gereken bir metodun özel bir uygulaması değildir; ayrıca olmaması da gerekir. Özgün belgelememizin yetersizliğini telafi etmek için kullandığımız arkeoloji tarihe yardımcı bir bilim olarak karşımıza çıkmaktadır. Sadece tarihi araştırmalarda faydaları aşağı yukarı bilindiği için yazıt ve sikkelerin belge değerlerine vurguda bulunduk. Aslına bakılırsa zaten belirtilmiş olan şey geçmişin bütün anıtlarına uygulanabilmektededir. Arkeolojinin gücü nispetinde tarihçiyi desteklemediği doğrudur. Bunun sebebi, onu, çoğu kez özellikle sanat tarihçilerinin ellerine teslim etme eğiliminden kaynaklanmaktadır. Bunun için çok güçlü bir reaksiyon gerekmektedir. Elbette bunlar birlikte var olmalarına ve birlikte çalışmalarına rağmen, iki disiplin arasındaki fark açık ve net bir şekilde belirtilmelidir.

Sanat tarihçisi, öncelikle estetik değerlerle ilgilenir. O, saf bir estetik bilim adamından – sanatçı veya filozof – zaman içinde sanatın evrimini izlemek için girişimde bulunmasından dolayı ayrılmaktadır. Eğer o gerçekten bir tarihçi olsa, Orta Çağ Avrupa’sında Emile Male’nin ustalıklı bir tarzda yaptığı gibi onun sosyal ve kültürel ortamı içerisinde açıklayarak nesneyi tarih formuna koyacaktır. Yine de onun öncelikli nesnesi, başlıca amacı, sanatın güzel eserini açıklamaktır. Diğer taraftan bir arkeolog sanat değerleri ile ilgilenmez. Onu ilgilendiren şey, eski medeniyetlerin edebi olmayan ve maddi abidelerinin yorumudur. Onların teknik karakteristikleri doğal olarak önemlidir, fakat arkeolojinin daha geniş amacı, tarihi metotlarla ve tarihi amaçlarla bir anıt veya bir nesneyi açıklamasıdır. Ki bu olay birçok sade teknisyene hatırlatılabileceği gibidir. Aslında o zaman tarihçiyi ilgilendiren şey hangi anıtların kullanıma konduğudur. Sonuç olarak arkeolog, sadece estetik değeri olanlar değil geçmişin bütün anıt ve eserlerine aşina olmalıdır.

95

58 MÜSLÜMAN TARİHİNİN KAYNAKLARI

Aslında, onlar küçük roller oynamaktadır. Onun için, şekilsiz kalıntılar ve bir günlük kullanım için nesneler incelenecek eserler olduğu kadar en görkemli anıtlar ve büyük sanat eserleri de aynı şekilde incelenecek unsurlardır. Elbette uygulamada iki disiplin arasındaki sınırlar o kadar da çok kesin çizgilerle ayrılmamıştır. Çoğu her iki araştırma alanını işgal eden iki tip uzmanın eseri öyle kolaylıkla ayırt edilemez. Yine de temel yaklaşım farklıdır, özellikle de kişi olağanüstü durumları göz önüne alırsa titiz bir şekilde objektifliği, bilimsel metotları insan faaliyetlerinin tümünün işaretleri ile birlikte tarihçinin arkeoloji tanımının farkındalığı sanatsal anıtların göz önüne alınmasının onu diğer şartlardan izole olmasını sınırlandıran ve sübjektif estetik kritere dayanan onların bir beğenilerine yol açacak olan bir yaklaşıma karşı yeni başlayanları uyarmalıdır.

Yazıtlar ve sikkeler gibi, (aslında özel bir tür özel bir cins arkeolojik malzemedirler) arkeologlar tarafından incelenen ve araştırılan anıtlar da sadece gerçek değil aynı zamanda edebi metinlerin retorik veya yanlışlıkla bozulmasını sık sık engelleyen elle tutulabilen, kişinin somut belgelerdir. Aynı zamanda edebiyatta ihmal edilmiş olan İslam medeniyetinin belli başlı özelliklerine ışık tutamaktadır. Her durumda bir resim nasıl ki bir metni zihinlerde ışıklandırıyorsa; onlar da insan zihnindeki resmi daha da netleştirmektedir. Arkeoloji, tarih bilimine hizmet eden bir bilim olmalıdır. Bundan böyle o, saf bir şekilde tanımlayıcı veya otonom bir bilim olmamalıdır. Arkeolojik anıtlar, bazı belirgin ihtiyaçları karşılamak için onları meydana getiren insanlara onların neyi ortaya çıkardığını incelemeleri gerekir. Bu, aynen kabuğu olan bir yumurtanın içinde yaşayan yaratık hakkında bir şeyler öğrenmek için kabuğun incelendiği gibi yapılmalıdır. Tarihçi için gerçek arkeolojik bilgi, onların yorumundan daha az önemlidir.

Bu ön koşullarla arkeoloji müthiş derecede faydalı olmuştur. O, üzerinde maddi iz kalan tarihin her hususuna hizmet edebilir. Fakat iki kategori özellikle önemlidir: Sosyal hayat için zemini oluşturan ve yapısı toplumun özelliğine bağlı olan mimari anıtlar ve edebi kaynakların daha belirsiz tanımlamalarından medeniyetin belirli malzemeleri üzerine daha tam detaylar veren resimsel sunumlardır. Bitmek bilmeyen efsaneye göre, insan figürünün tekrar yapılması İslam’da istisnadır. Ancak asıl durum bu değildir.

Bununla birlikte arkeolojik anıtlar, kendi içlerinde nadiren tam bilgi sunmaktadır. Çoğunlukla arkeoloji ile tek başına çözülemeyecek bir problemi ortaya koyarlar. İşte burada epigrafide olduğu gibi edebi kaynaklara da danışılması gerekmektedir.

96

ARKEOLOJİK KAYNAKLAR 59 Doğru metot iki bilgi kaynağının sunduğu delillerin çapraz kontrolünden geçer.

Ne yazık ki bu metodun yerinde uygulanmasına izin verecek ham malzeme bile günümüzde mevcut değildir( her ne kadar mevcut olan şey belirli çizgiler doğrultusunda araştırmaya yön göstermek için hizmet edebilse de). Yakın zamanlara kadar ve İslam’ın uzun dönemi boyunca – İran’da örneğin – nerdeyse tamamı sanat eseri olan sadece iyi korunmuş anıtlar incelenmişti ve bunlar dahi yetersizdi. Aslında eski çağların arkeolojisinde uzmanlaşmış olan kazıcıların olduğu nadir bölgelerde bile herhangi bir kazı yapılmadı. İş, şu gerçekten dolayı karmaşıktı: Araştırma yapılacak yer çoğunlukla sürekli olarak ve modern zamanlar da dâhil olmak üzere işgal edilmiş vaziyetteydi. Bundan dolayı psikolojik zorluklar da ortaya çıkmaktaydı. Böyle olmasına rağmen şüphe yok ki İslam arkeolojisi eski çağların arkeolojisi ile eşit önemde düşünülmemiştir. Bazı belli yakın zamanlardaki istisnalar sadece eşitsizliğin altını çizmektedir.

Neden Müslüman arkeolojisi üzerine hiçbir kapsamlı esere sahip olamadığımızı anlamak kolaydır. Burada Müslüman sanatının genel tarihi hiç olmamasına rağmen, çoğunlukla Müslüman arkeolojisini ilgilendirdiğini iddia eden eserler yalnızca sanat tarihi açısında anıtları göz önüne getirmektedir (bk. aşağıda s. 103 f.). Nerdeyse bütün eski kitaplar, yukarıda özetlenen tarihi yaklaşıma sahiptir. Ancak çoğu kez amatörler tarafından oluşturulan durumların gibi teknik doğruluğunun olmamasından ve standard terminolojinin kısmen ihmal edilmesinden sıkıntı çekmektedirler.

İslam’dan hemen önceki döneme adanmış olmasına rağmen, Araplar tarafından kısa süre içinde fethedilecek olan bir bölgede, Kuzey Suriye’de, eski köyler üzerine yazılmış olan mükemmel eserler; Villages antiques de la Syrie du Nord, üç cilttir (Paris, 1953-1958). Bunlar, genelde arkeolojinin tarihe katkıda bulunabileceği konularla ilgili yürütülen araştırmanın örnekleri olarak atıfta bulunulması gereken yazar, G. Tchalenko tarafından yazılmıştır. İslam öncesi ve İslam dönemi üzerine Orta Asya’daki Sovyet arkeologların araştırmaları çok zengindir. Bu kimin yorumu olursa olsun büyük öneme sahiptir. Onların kendi eserleri hakkındaki yarı popüler beyanları, S. Tolstoy tarafından yazılan Khwarizm, Po

sledam drenekhorezmiiskoi tsivizatsii (Moskova ve Leningrad, 1948) O. Mehlitz tarafından

Almancaya tercüme edilmiştir; Auf den Spuren der altchoresmischen Kultur (Berlin, 1953). Müslüman alanında metinlerin ve anıtların bir arada kullanıldığı modeller en iyi J.