• Sonuç bulunamadı

1. 2001 Yılına Ait Musul-Kerkük İle İlgili Gazete Yazıları

MUSUL İÇİN HAZIRLIK YAPTIM

31/12/2001 Yeni Şafak Manşet

DOĞAN GÜREŞ

Güreş, 1991'de Musul-Kerkük'e girileceği iddiaları için, "Ben KaraKuvvetleri Komutanı iken her türlü faraziyeler için hazırlıklarımı yapmıştım" dedi.Genelkurmay eski Başkanı ve DYP Kilis Milletvekili Doğan Güreş, Körfez savaşında merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın "Cemiyet-i Akvam'ın (BM) burayı Irak'a vermesi haksızlık. Musul-Kerkük Misak-ı Milli sınırları içinde" dediğini belirterek, "Ben Kara Kuvvetleri Komutanı iken her türlü faraziyeler için hazırlıklarımı yapmıştım" dedi.

Güreş, ABD'nin Irak'a müdahale etmesi halinde gündeme geleceği belirtilen Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti kurulmasına Türkiye'nin müsaade etmeyeceğini söyledi. Güreş, TBMM'deki makamında Yeni Şafak'ın soruların ıcevaplandırdı. 91'de hedef Saddam değildi ABD'nin 10 yıl aradan sonra Irak'a müdahalesi gündemde. Buna ihtimal veriyor musunuz?

Kısa süre içinde Irak'a müdahale edileceğini zannetmiyorum. ABD yetkililerinin beyanatı da bu yönde. Eğer yapılacaksa, hedef Saddam ve rejimini devirmektir. Saddam yerine yeni bir rejim getirilecek.

Körfez Savaşı'nda hedef Saddam'ı devirmekti. Neden bu gerçekleşmedi? O dönemde Rahmetli Özal'la konuştum. Bana ne yaparlar dedi: "Politik

direktif Kuveyt'i kurtarmaktır. ABD Cumhurbaşkanı'nın verdiği direktif Kuveyt'i kurtarmadır. Böyle bir hareket Saddam'ı da devirmez, Irak Silahlı Kuvvetleri'ni de imha etmez." Bana "görüşün ne" dediğinde "Hedef Bağdat" dedim.

96

Irak'a müdahale için Saddam'ın elindeki kimyasal silahlar gösteriliyor.Bu yeterli bir gerekçe mi? ABD somut bir delil olmasını ister. Afganistan'a müdahalede önce El-Kaide ve Ladin'in bu işin içinde olduğunu ispatlamak istemiştir. Bu da aynı olacaktır. Ama Irak şöyle bir hata yapmaktadır: Birleşmiş Milletler'in gözlemcilerini değişik bahanelerle önlemeye çalışıyor, önlemiştir de.

ABD, BM yazısını gerekçe göstererek Irak'ı iki kez vurmuştur. Heyet daha sonra yine görevini yapmıştır. Şimdi o heyet yok.İncirlik, Paris'te verildi Size göre Türkiye'siz bir müdahale olur mu? Askeri ve stratejik bin konu. Müdahaleden müdahaleye fark var. Gizli müdahale, diplomatik, siyasal ve ekonomik müdahale, bir de askeri müdahale var. Eğer hava ve kara hareketi..

91'de kara ve havadan saldırı oldu. Tam 500 bin kişiyi Suudi Arabistan çöllerinde 6 ayda topladılar. 4-5 bin uçak hazırlandı. Daha sonra müdahale oldu. Burada hedef Basra'yı kuşatıp Kuveyt'i kurtarmakla sınırlı idi. Türkiye'den kara harekatı yapılmadı.

Böyle bir talep de olmadı. Ama İncirlik Hava Üssü'nün kullanılmasın benden önce isteyip Sayın Özal ile Paris'te ikili konuşma ile anlaşmışlar. Özal'ın Musul-Kerkük düşüncesi 91'deki savaşta Türkiye'nin maddi kaybı çok oldu.

Şimdi ABD'nin yapacağı bir müdahaleye destek verilmemesi durumunda IMF kredilerinin sıkıntıya gireceği yorumları var. O yorumlar beni bağlamaz. Körfez krizinde İncirlik'i açarak savaşın içine girdik. Petrol gelirimiz bitti. Avrupa'nın en büyük tır filosu işsiz kaldı. Irak ve diğer Arap ülkeleri ile ticari yollarımız kesildi.

Silahlı Kuvvetler savaşın getirdiği hazırlıkları yaptı. Bu da ekonomiye yük getirdi. Bu sıkıntılar 1994 krizine yol açtı. Sivil yönden bunun karşılığını almadık. Ama askeri yönden ikili ilişkilerle karşılığını aldık. Yüzbinlerce kalaşnikof, tank, piyade kariyerleri alındı.

O dönemde Türkiye'nin Musul ve Kerkük'e gireceği konuşuldu. Böyle bir plan var mıydı? Bana öyle bir şey söylenmedi. Yalnız Rahmetli Özal, "Cemiyet-i Akvam'ın (BM) burayı Irak'a verdiğini, İngilizlerin devreye girerek buranın Irak'a bırakılmasının haksızlık olduğunu" söylerdi. Buranın "Misak-ı Milli içinde" olduğunu ifade ederdi. Musul ve Kerkük'ü alalım diye asker olarak mütalaam sorulmadı. Ama ben Kara Kuvvetleri Komutanı iken her türlü faraziyeler için hazırlıklarımı yapmıştım. Buraya girilecek şeklinde bir hazırlık mı? Onu söyleyemem. Ancak asker her türlü şarta göre tedbirini alır.

KÜRT DEVLETİNİ UNUTSUNLAR

Irak'a müdahalenin Kürt Devleti kurulmasına yol açacağı endişesi var.

Türkiye'nin hedefi, Irak'ın toprak bütünlüğünü muhafaza etmektir. Kürdistan'ın kurulması Irak'ın toprak bütünlüğünün yok olması demektir.

Toprak bütünlüğü bozulursa Ortadoğu'daki bütün dengelerin bozulacağına, denge bozukluğunun sağladığı sıcak atmosferin Türkiye'yi de etkileyeceğine inanıyorum. ABD yönetimi de Irak'ın toprak bütünlüğünü muhafaza etmesinden yana olduğunu deklare etmiştir.

Kürdistan kurulması meselesi gelince: Böyle bir düşünce Batılı dış çevrelerde var ise bunu unutsunlar. Çünkü böyle bir şey olamaz. Olursa Türkiye müdahale eder. Siyasetçi olarak söylüyorum.

Müdahale siyasetçinin hedefidir. O silahlı kuvvetlerine politik direktif verir. Türkiye müdahale eder. Etmesi de gerekir.

MUSUL'A SARKMAK! 08/12/2001

Milliyet Köşe Yazısı HASAN PULUR

NE zaman, Irak lafı çıksa, bazıları hemen heveslenir "Biz de Musul'u alır, petrole kavuşuruz!" derler. Keşke, o kadar kolay olsa! Ya da, bu işi bu kadar, kolay sananlar bilgili olsa...BİRİNCİ Cihan Savaşı'nı sona erdiren Mondros Mütarekesi imzalanırken, Musul, Osmanlı devletinin elindeydi, son Meclis'in kabul ettiği Misak - ı Milli sınırları içindeydi. Fakat, İngilizler, mütareke koşullarına rağmen, Musul'u işgal ettiler, "Birliklerimiz, mütareke imzalandığını duymamışlar!" diyecek kadar, komik gerekçeler ileri sürdüler.

Kurtuluş Savaşı da, Musul'u İngiltere'den kurtaramadı, Mudanya Mütarekesi de çözümü Lozan'a bıraktı. Lozan'da da Musul tam olarak çözülemedi: fakat şöyle bir anlaşmaya varıldı: "Türkiye ile Irak arasındaki sınır için Türkiye ile İngiltere 9 ay içinde bir çözüm yolu saptayacaklardır, anlaşamazlarsa, sorun çözüm için Milletler Cemiyeti'ne götürülecektir."

Bütün bunlar Lozan'da anlaşmaya varılan biçimde yapılır, Türkiye ve İngiltere anlaşamazlar, sonunda Milletler Cemiyeti sınırı çizer, Musul, Irak'ta kalır.

Türkiye 16 Aralık 1925 tarihli bu karara tepki gösterir; Atatürk, CHP Kurultay'ında yaptığı konuşmada "Avrupa devletlerinin Doğu milletlerini ezmek isteğinden vazgeçmediklerini" söyler.

97

BİR süre sonra, Türkiye ile İngiltere arasında görüşmeler başlar, bir anlaşmaya varılır. Türkiye, Irak'ın petrol gelirlerinden yüzde 10 pay alacak, ya da Türkiye'ye 500 bin İngiliz lirası ödenecektir. Bu para bir süre ödenir, sonra ödenmez, fakat Türkiye bunu alacak kabul ederek, her yıl bütçede gösterir, Özal iktidarı sırasında 1986'da bütçeden çıkarılır.

PEKİ, Türkiye, Irak sınırını niçin kabul etmiş, Musul'dan vazgeçmiştir Prof. Baskın Oral bunu şöyle yorumlar: "Çünkü, Mustafa Kemal, Türkiye'ye yedirilmeyecek bir Musul'a sarkmanın macera olduğunu, kurmak istediği ulus devleti güçlendirmenin burayı bırakmaktan geçtiğini biliyordu." (Aydınlık - 15.02.1998) MUSUL, Lozan Antlaşması hükümlerine göre bizden gitmiştir demek acaba yanlış mıdır?

Sorunu çözüm için antlaşmada bir madde var, o madde çözümü Milletler Cemiyeti'ne bırakıyor, haksız da olsa, burası çözüyor, üstelik daha sonra da, bu, kabul ediliyor. Buna rağmen, Musul'u işgal etmek, Lozan Antlaşması'nın ihlali anlamına gelmez mi? Şimdiye kadar deldirmediğimiz bu antlaşmayı, biz delersek, başkaları da başka yerlerinden delmeye kalkmaz mı?

"BİZ de Musul'u alırız!" diyenler, bu konuda bilgi sahibi olmak için, "Türk Dış Politikası" adlı önemli eserin 258 - 270. sayfalarına lütfedip bir bakıverseler Hem unutulmasın ki, her ne kadar hedef Saddam gösteriliyorsa da, asıl hedef PETROL' dür; kuyunun başına da bizi hemen buyur etmezler.

MUSUL PETROLÜ: ŞİŞE DİBİNDE KALAN SON DAMLA OLMASIN... 01/12/2001

Cumhuriyet Köşe Yazısı NECATİ DOĞRU

İnsanoğlu taştan balta yapıp avlanmaya başladığı günlerden bu yana deneye-sınaya öğrendiği ''şüphelenmek sağlıktır..'' Doğrusunu sürekli canlı tutmasaydı bilim de bu kadar gelişemeyecekti. Aydınlık da yenilecek! Karanlıklar galip gelecekti. Zaten ''şüphelenmeyi'' sigorta haline getirmiş mesleklerden biri de gazeteciliktir.

Fakülteye gazetecilik öğrenmek için giren öğrenciye verilen ilk ders; ''Annenden bile kuşku duy'' üzerinedir. Evet, o senin annendir. Mutlaka seni seviyordur. Çünkü o senin annen. Ama sen yine de çek et. ABD, Türkiye'nin dostu! NATO'daşı. Pazardaşı. Sistemdaşı. Yoldaşı.. ABD, Türkiye'yi seviyordur. Mutlaka iyiliğini düşünüyordur. Ama yine de çek et.

Edelim..New York'taki çelik kafesli, cam kaplı dev kuleler, kalplerinden kaçırılmış uçaklarla vurulmadan önce ABD, bize olan sevgisini belli etmiyordu. Hatta niyet mektubuyla verilen sözleri tutmadığı için askıya alınmış olan 3 milyar dolarlık dilim konusunda bile ABD Maliye Bakanlığı, IMF Başkanı'na dönüp; ''Aptallığı bırak... Dilimini dondurduğun Türkiye, bizim en yakın dostumuzdur. Dost kara günde belli olur. Kesme dilimini Türkiye'nin.''demiyordu.

Kuleler devrilmeseydi! Türkiye sevgisi ölmüştü. İşte ABD'nin kıvraklığı! Ölüyü bile diriltiyor!

Cansız sevgiyi ateşleyebiliyor!

II Eylül'den sonra hem ABD Başkanı Bush'un, hem önde gelen general, büyükelçi, senatör, gazetecisinin; ''Türkiye bir tane... Dünyaya örnek. Ona minnettarız...'' türünden sevgi gösterileri de kesmedi.

Musul'u Türklere verelim... Kuzey Irak'ı da verelim... Cömertliğine kadar geldiler... İnsanın aklına şeytan düşüyor.

Şüpheleniyor. Kalkıp, ''Geçmişi de bu kadar sevgi dolu mu yoksa boklu mu'' diye bakma ihtiyacını hissediyor. Kendisi dünya ölçüsünde bir uluslararası ilişkiler uzmanı olan ve petrol, doğalgaz kaynakları, değerli maden yataklarına bakarak; bir devletin bir başka devlete sevgisinin ciğerini okuyabilen Prof. Dr. Hasan Köni, şunları söylüyor: ''Amerika'nın bir özelliği var. İlk önce destekliyor, kullanıyor, sonra bastırıyor ve dövüyor. İran-Irak savaşında da Irak'ı destekledi. Ondan sonra Saddam Hüseyin yamyamdır diye Irak'ı üçe böldü.

1994-1997'de Afganistan'da desteklediği grup da Taleban'dı....

İşte Köni Hoca da söylüyor.Şüphelenmek sağlıktır! ABD'nin önde gelen gazeteleri, eski CIA başkanları; ''Verelim Musul'u Türkiye'ye..'' diyorlar ya, insan kuşkulanıyor: Musul'da petrol bitmiş olmasın. Musul petrolü şişe dibinde kalan son damla olmasın. Hani Azerbaycan'da petrol bitti diye Ruslar, bu ülkeyi

98

dışlamışlardı ya, onun gibi olmasın.. Uzmanlarla konuştum. Bilgi almaya çalıştım. Doğru olabilir diyen de var. Hayır olamaz, diyen de...

Doğru olabilir diyenler; Musul petrol yataklarının dünyada Teksas, Rusya, İran yatakları gibi ilk işletmeye başlanan rezervler olduğunu ve kuyularda su oranının yükselmiş olabileceğini söylüyorlar. Ancak tersini savunanlar da ''Irak petrolleri içinde Musul'un rezerv miktarı yıllar önce saptandı, biliniyor. Bugüne değin ne kadar çıkarıldığı da belli olduğuna göre, Musul'da petrol bitmiş olamaz'' diyorlar.

Peki ABD niçin cömert.Niçin veriyor Musul'u Şüphelenelim Ve Dünya Enerji dergisinin eylül ayı sayısında Osman Sayer'in ''Bizim şirketimiz Türkiye'nin Güneydoğusu'nda 2.5 milyar varil petrol rezervi olan bir resif buldu...'' açıklamasını da buraya yazalım.

Osman Sayer kim mi? 1954 yılından beri petrolcü. Ersan Petrol'ün başkanı Aladdin Middle East'ın başkan yardımcısı.Güney Yıldız Petrol Üretim Sondaj'ın genel müdürü. Transmedi terranean'ın da başkanı. Şüphelenelim! Sağlıktır!

USUL USUL MUSUL 30/11/2001

Sabah Köşe Yazısı ZÜLFÜ LİVANELİ

Seyahatler üst üste geldi. Önce Paris'te bir hafta kaldım, arkasından

Stockholm'de. Paris'ten yazı göndermeyi sürdürdüm ama Stockholm'deki, geceli gündüzlü yoğun toplantılar sırasında Türkiye'yi izlemek ve yazı göndermek olanaksızdı. Bu yüzden kısa bir süre için de olsa "yıllık iznimin bir bölümünü" kullanmış oldum. İki başkentte de birçok kişiyle görüşme fırsatım oldu: Bakanlardan, gazetecilerden, uluslararası kuruluş yöneticilerine, kültür adamlarına kadar pek çok önemli şahsiyet ile toplantılarda buluştuk, akşam yemeklerinde sohbet ettik. Önce, daha önce de pek çok kez belirtmiş olduğum bir gerçeğin altını çizmeme izin verin: Türkiye kendi içine kapalı bir ülke; dünyanın merkezi olarak kendisini görüyor ve hep kendi meseleleriyle uğraşıyor ama sınırların dışına çıktığınız anda Türkiye yok.

Doğrudan ilgili olan çevreler dışında, ne gazetelerde adı geçiyor, nede televizyonlarda. Kısacası dünya işi gücü bırakmış, bizimle uğraşmıyor.

Dönüşte ise, Türk Hava Yolları uçağına binip Türk gazetelerini elinize alır almaz bambaşka bir dünya ile karşılaşıyorsunuz.

Türkiye dünyanın umurunda değilse, dünya da Türkiye'nin hiç umurunda değil. Kimin vatansever kimin vatan haini olduğu tartışılıyor; bizi bölüp parçalamak ve yutmak isteyen Batı canavarının oyunları üzerine yazılar fışkırıyor her köşeden. Kısacası kendi kendini yiyen ve enerjisini iç kavgalarda tüketen bir ülke görünümü. Bir çeşit dâr-ül harp.

Dünya kendi yörüngesinde dönmeye devam ediyor ve kendi sorunlarını

konuşuyor ama elbette Türkiye ile ilgilenen çevreler de var. Bu kişilerdeki genel kanı; Türkiye'nin bir dönüm noktasına geldiği. Özellikle Barzani çevrelerinden kaynaklanan ve Amerika tarafından kabul gören yaklaşım, Türkiye'nin Kuzey Irak'ta önemli görevler üstlenmesi ve orada kurulacak yeni yapıyı yönetmesi.

Bir temsilci "Saddam'la yaşamak olanaksız." diyor. "Bizi Türkiye yönetsin. Petrol konusunda da otuz yıllık bir anlaşma yapılır ve Türkiye'nin bütün ekonomik sıkıntıları biter. Bu hareket, Türkiye'yi Ortadoğu'nun lideri yapar. Hakettiği yer de budur zaten."

Bendeki kanı; önce Misak-ı Milli sınırları içinde olan ve sonradan

çıkartılan Musul ve Kerkük'e adım adım yaklaştığımız yönünde. Umalım ve dileyelim ki Ankara, bu yaşamsal dönemi iyi yönetsin, Türkiye'nin çıkarlarını iyi korusun. Bugüne kadar olduğu gibi olayların peşine takılıp gitmek yerine, kendi politikalarını oluşturup, bu yönde stratejiler izlesin. Bakalım, göreceğiz!

99

30/11/2001

Radikal Köşe Yazısı MURAT YETKİN

Türkiye'yi Irak'ı vurma planlarına çekmek isteyenler Musul kartını oynamaya başladı. Türkiye'yi ABD'nin muhtemel Irak operasyonuna çekme senaryoları, komplo teorilerinin itibarını da ayaklar altına alacak açıklıkta işliyor. Eski ABD istihbarat örgütü CIA'in (fazla şahin olduğu için yönetim kademelerinden dışlanan) Başkanı James Woolsey ve uluslararası sermayenin yayın organlarından Forbes dergisi sahibi Steven Forbes'in yazdıklarına göre oyun çok basit:

Amerika, Afganistan'daki durumdan yararlanarak Irak'taki Saddam yönetimini devirmeli. Bunu kuzeyden Türkiye'nin yardımı olmadan yapamaz. Oysa Türkiye hem Kuzey Irak'taki Kürtlerin göçünden, hem de Türkiye'de yeni bir silahlı ayrılıkçı dalganın yükselmesinden endişe ediyor. Öyleyse, Kürtleri Türklere bırakalım. Petrolü tükenmiş Musul'un fiili idaresini de onlara verirsek, (Misakı Milli sınırları içinde olduğundan dolayı) bu çok hoşlarına gider. Sorun da çözülür. Kürtler ne diyecek? Forbes ve Woolsey'in makalelerinden anladığımız kadarıyla, (bütün Arap ülkelerinin, Fransa, Almanya, Rusya, Çin ve İran'ın karşı durduğu) bu planı Türklerin kabul edeceği gibi, Kürtlerin de kabul edeceği varsayılıyor.

Neden? Buna açık bir yanıt yok. Belki de Kürtlerin Türk ve ABD şemsiyesi altında bulacağı korunmayla olgunlaşacak halkoylaması koşullarıyla, önce Türkiye ile birleşme, ikinci aşamada da bağımsızlaşma hedefine kapılacağı düşünülüyor.

Peki buna teşne olan var mı? Var.

Irak Kürtleri zaten Washington'daki şahinlere çağrı üstüne çağrı yapıyorlar. (Örneğin, Türkiye'nin güneydoğudaki ticareti canlandırmak amacıyla Irak'la açmak istediği ikici sınır kapısını, 'Saddam'ı güçlendirir' diye ihbar edenler onlar

Bu kervana dün HADEP'lilerin de katılabileceğinin işaretini aldık. HADEP Genel Başkanı Murat Bozlak, dünkü basın toplantısında, 'Kuzey Irak'a müdahale senaryoları' üzerine partisinin görüşü sorulduğunda, bakın ne dedi: "ABD tek büyük güç olarak, bütün dünyada yeniden düzenleme yapma arzusundadır. Afganistan operasyonunun bitirilmesini istiyoruz. Irak'a sıçraması temennimiz değildir. Türkiye'nin Kuzey Irak'a girmesinin de doğru olmadığı düşüncesindeyiz."

HADEP liderinin bu noktaya dek söyledikleri, Başbakan Ecevit, MHP lideri Bahçeli, ya da Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu'nun söylediklerinden çok farklı değil. Fark bundan sonra ve insana 'bu soruya, bu yanıt nereden çıktı' dedirtiyor: "Kuzey Irak'ta Kürt ve Türkmenler var. Müdahale (her şeye rağmen olursa) sonrasında, bu bölgede yaşayanların istemesi ve Türkiye'nin de onaylaması durumunda, bir birleşmenin mümkün olabileceğini düşünüyoruz."

HADEP, "bölgedekilerin uygun görmesiyle" Musul'un Türkiye ile birleşebileceğini düşünüyor. Dikkat çekici iki nokta daha var. Birincisi, Beyaz Saray'ı Irak'a müdahale ve Türkiye'yi de işin içine çekmeye ikna senaryolarının tırmandırıldığı sırada, ABD ve Rusya'nın, Irak'a uygulanan yaptırımları gevşetme üzerine anlaşmaları.

İkincisi, Bağdat'ın, İkiz Kuleler saldırısına karıştığı öne sürülen Muhammed Atta ile ilişkisi iddia edilen istihbaratçı kökenli Ankara Büyükelkçisi Faruk El Hicazi'yi geri çekme kararı.

Bu iki gelişmenin de aslında Irak sınırındaki gerilimi düşürdüğü, hatta Ankara'yı rahatlatıcı nitelikte olduğu söylenebilir. Ankara'yı ve Türkiye'nin sessiz çoğunluğunu tedirgin eden şey, Irak'a müdahale isteyen sertlik yanlılarının baskılarını artırması ve belki de

Türk kamuoyunu bölmek amacıyla, Musul kartını oynamaya başlamış olması. ABD'den yükselen her sese alkış tutmaya hazır kesimlerin kendilerine sorması lazım:

1- Ortadoğu batağına saplanmış bir Türkiye'nin, Avrupa Birliği yolculuğuna devam etmesi ne kadar mümkün olur?

2- Bölgede sınırlar bir kez değişmeye başladı mı nerede durur? 3- Ülkesi ve insanıyla Türkiye'nin bu kargaşadan çıkarı nedir?

ABD Irak'a karşı uluslararası kanıtlarını sunar, ittifakını toplar ve müdahale etmeye karar verirse, Türkiye'nin buna seyirci kalmayacağı anlaşılıyor. Ancak Musul kartının Türkiye için gerçek bir tuzak olduğunu görmek gerekiyor..

100

28/11/2001

Star Köşe Yazısı

ZEYNEP GÜRCANLI

Hatırlıyor musunuz?Daha ABD Afganistan operasyonuna başladığı günlerde,

'ikinci hedef' olarak Irak'ın ismi geçmişti. Ankara'da bir grup, ikinci bir Körfez Savaşı 'kazığı' yemekten müthiş endişelenirken, diğer bir grup Turgut Özal'ın 'Bir koyup, üç alırız' fikirlerine dalmış, Türk ordusunu Musul ve Kerkük'te hayal etmeye başlamıştı.

Meğer Musul ve Kerkük'ü hayal edenler, sadece Türkiye'deki 'şahinler' değilmiş. Meğer Kuzey Irak'taki Kürtlerin hayallerini de bu iki zengin petrol bölgesi oluşturuyormuş. İşin ilginci, Kürtler bu olasılığı sadece 'hayal etmekle' de kalmadılar. Hayata geçirmek için ilk adımları bile attılar;

Hemen herkesin gözünden kaçtı; ABD'nin Afganistan'ı bombalamaya başlamasından yaklaşık 10 gün sonra Washington'da çok ilginç bir buluşma gerçekleşti. Yıllarca birbirleriyle savaşan Iraklı Kürt Liderler Celal Talabani ve Mesud Barzani barışıverdiler ve Washington'a ortak bir heyet gönderdiler. Heyete Bahram Salih ve Hoşyar Zebari başkanlık etti. Ve ortak heyet Amerikalı yetkililere tek bir soru sordu; 'Irak'ı vuracak mısınız?' ABD bu soruya net bir yanıt vermekten kaçındı. Afganistan operasyonu daha yeni başlamıştı ve sonucun ne olacağını kimse bilmiyordu. Bu nedenle Kürtler'e en ufak bir ipucu verilmedi.Amerikalı yetkililer, Kürtler'in sorusuna soruyla yanıt verdiler; 'Eğer Irak'ı vuracak olursak, sizin planınız ne olacak?'

İşte Ankara'nın tüylerini diken diken eden Kürt planı da bu soru üzerine ortaya çıktı. Washington görüşmelerini çok yakından izleyen Ankara'ya, Kürtler'in ABD'ye plan olarak, 'Musul ve Kerkük'ü işgal etmeyi' önerdikleri bilgisi ulaştı. Eğer ABD Irak'ı vurursa, Barzani kuvvetlerinin Musul'a, Talabani kuvvetlerinin ise Kerkük'e girmek için hazırlık yaptıkları ortaya çıktı.

Kürtler'in, tıpkı Körfez Savaşı'nda olduğu gibi fiili durum yaratıp, Kuzey Irak'ta kendi kontrollerindeki bölgeye Musul ve Kerkük'ü de dahil etmek istedikleri anlaşıldı. Washington bu planı, şimdilik, sadece dinlemekle yetindi; not etti. Ancak daha önce ABD'nin Kürt gruplarla yaptığı gizli-açık anlaşmaları bilen Ankara, yine de 'ortalığı boş bırakmamak' adına hemen harekete geçti.

Türkiye ile çok yakın politikalar izleyen Türkmen gruplar derhal bir 'cephe' oluşturarak, Washington'da bir 'temsilcilik' açtı. Bir Türkmen heyeti de Washington'a gönderilerek, Kürtler'in görüştüğü Amerikalı yetiklilerle biraraya geldi. Amerikalılar'ın ilk kez Türkmenleri de 'Irak'ta ayrı bir grup' olarak muhatap alması sağlandı.

Türkmen heyetinin Amerikalı yetkililerle yaptığı görüşmede de konu aynıydı; 'ABD Irak'ı vuracak