• Sonuç bulunamadı

3. ÇALIŞMA RAPORU

3.7. BASIN VE YAYIN ÇALIŞMALARI

Şube çalışmalarımızda üyelerimizle etkin bir bilgi paylaşımının yaratılması, 22. Dönem Yöne-tim Kurulumuzun temel amaçlarından birisi olmuştur. Bu kapsamda 22. Çalışma Dönemimizde gerek Şube Bültenlerimiz, gerekse de e-bültenlerimiz ve Şube web sitemiz aracılığıyla üyelerimiz-le etkin bir bilgi paylaşımının sağlanması amaçlanmıştır. Bilginin paylaşıldıkça çoğaldığı bilinci iüyelerimiz-le yürüttüğümüz çalışmaların ilerleyen dönemlerde de sürdürülmesi dilekleriz.

3.7.1. Şube Bülteni

En önemsediğimiz konulardan bir tanesi olan Şube Bültenimizi siz değerli üyelerimizle paylaşmaya devam ettik. Her bülten için belirlenen dosya konusunun yanı sıra, sizlerden gelen denemeler, teknik çalışmalar, gün-deme ve siyasete dair yazılar, mesleki güncel sorunlara ilişkin öneriler ile kültür ve sanata dair yazılarınız bülte-nimizde yer aldı. Meslektaşlarımıza yoğun ilgi, katkı ve sahiplenmeleri için bir kez daha teşekkür ederiz.

3.7.2.1. Ekim 2014 Sayılı Şube Bültenimiz Başyazı

23. Dönem Şube Yönetim Kurulu olarak önemsediğimiz çalışmalardan biri olan şube bülteninin yeni sayısı ile yeni-den birlikteyiz. Örgütümüze yapılan baskı ve kısıtlamalara, işlevsizleştirmelere ve sonuç olarak her türlü engellemelere

23. Dönem Şube Yönetim Kurulu Çalışma Raporu / Şubat 2016 rağmen belli periyodlarda hazırlanması gereken bültenin gecikmeli de olsa sizlere ulaştığımız bu sayı-sında gene mesleki ve ülke gündemindeki gelişmeleri ve değişiklikleri sizlerle paylaşmak isteriz.

Dünyamızın birçok noktasında emperyalist işgaller, savaşlar, çatışmalar ve soykırıma varan toplu katliamlar devam ediyor. Afganistan, Irak, Libya gibi ülkeler ABD ve müttefiklerinin fiili işgalini yaşadı.

Onbinlerce insan öldürüldü, göçe zorlandı, tecavüze uğradı, çocuklar yetim kaldı. Fiili işgal sonrasın-da bugün bu ülkelerde mezhepsel, etnik veya kabileler arası çatışmalar iç savaş boyutunsonrasın-da olup, bu durum her gün onlarca insanın ölümüne, sakat kalmasına neden olmakta.

ABD ve müttefiklerinin “Özgürlük, demokrasi, kimyasal silahların imhası, diktatörlüklerin yıkıl-ması…” söylemlerinin kocaman bir yalan olduğunu artık herkes biliyor. Üç yılı aşkın süredir sözde Esad Diktatörlüğü’ne karşı başlatılan operasyonun geldiği nokta korkutucudur. Sınır komşularımız Suriye ve Irak; Suudi Arabistan, Katar devletlerinin ve kuvvetli delillere göre Türkiye tarafından da des-teklendiği iddia edilen Irak Baas rejimi artıkları, El-Kaide ve paramiliter IŞİD çeteleri ile Esad güçlerinin karşılıklı katliamlarıyla kan gölünde yüzüyor.

Son zamanlarda IŞİD çeteleri “İslamiyet” adına; Kürt, Ezidi, Süryani, Türkmen, Yahudi ve Hıristiyan topluluklarının kafalarını keserek, kurşuna dizerek katliamlarına, tecavüzlerine, yağmalamalarına, yakıp yıkmalarına, kısacası insanlık dışı vahşetlerine devam ederken “demokrasi havarisi uygar batı”

bütün bu olanları seyretmeyi sürdürüyor. Bugün, sadece Suriye ve Irak’ta yaşanan iç savaş nedeniyle milyonlarca insan topraklarından uzakta sağlıksız sığınaklarda yada barınaklarda açlığa, susuzluğa karşı ölüm kalım savaşı veriyor.

İsrail Devletinin, Filistin Halkına karşı yıllardır sürdürdüğü katliamların, insanlık dışı vahşetinin ve toprak işgalinin sonu bir türlü gelmiyor. Önceki saldırılar da olduğu gibi son saldırılarda da yine kadınlar, çocuklar hedef gözetmeksizin katledildi. Okullar, hastaneler hatta Birleşmiş Milletler’e ait ya-pılar da bombalanarak kullanılamaz hale getirildi. Ama “uygar batı”; gelişmeleri seyretmesi bir yana, daha ileri giderek “İsrail devletinin meşru savunması” şeklindeki açıklamaları ile dünya kamuoyunu yanıltmaya devam ediyor.

Yakın coğrafya ülkelerinden Libya’da, Mısır’da, Sudan’da, Ukrayna’da, Yemen’de ve daha birçok ülkede egemen klikler arasında iktidar kavgaları yaşanırken, siyasi iktidarların baskılarından bunalan emekçilerin, yoksulların diğer ülkelerde olduğu gibi yer yer hak aramaya yönelmeleri insanı umutlan-dırıyor.

Kaynayan Ortadoğu Coğrafyası’nın içinde yer alan Türkiye’nin, komşularıyla barış içinde bir ara-da yaşama yerine komşu ülkelerinin etnik, mezhepsel ve kültürel farklılıkları üzerinden ayrıştırıcı dış politika izlemesi, dünya basını ve kamuoyu tarafından ciddi eleştirilere neden oluyor. Siyasi iktidarın, aynı anlayışa paralel olarak yürüttüğü iç politika ise toplumsal barışı tehlikeye düşürmeye devam edi-yor. Üstün ve hakim kimlik, mezhep ve kültür anlayışına dayalı politikası, toplumun diğer kesimleri tarafından kaygıyla izleniyor.

Türkiye’de 2014 yılı içinde gerçekleşen yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimleri, yandaş ve merkez medya sayesinde ülke gündemini uzun süre işgal etti. Bu sayede de özellikle işsiz ve çalışan kesimlerin olumsuz yaşam koşulları ve buna bağlı çözüm beklentisinin ve taleplerinin üstü ustaca örtüldü.

Dünyanın en hızlı kalkınan ülkeleri arasında olduğu iddia edilen Türkiye’de; özellikle inşaat sektö-rü başta olmak üzere çalışma yaşamının her alanında ardı arkası kesilmeyen işçi/emekçi cinayetleri artarak devam ediyor. Resmi kayıtlara göre son yıllarda, yılda ortalama 2000’e yakın çalışan, iş ci-nayetinde yaşamını yitiriyor. Ancak ne var ki gene iş müfettişlerinin raporlarına göre iş cici-nayetinde yaşamını yitirenlerin gerçek sayısının bununla kalmayıp, bunun en az üç katı olduğu görülmüş ve bu

TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi

durum hep gizlenmiştir. Bu yetmezmiş gibi ülkeye çeşitli yollarla giren kayıt dışı, sağlıksız ve güvence-siz koşullarda karın tokluğuna çalıştırılan insanlar, hak arayan Türkiyeli işgüvence-siz ve çalışan kesimlere karşı tehdit unsuru olarak kullanılma yoluna gidilmiştir.

Kuralsızlığın, yasa tanımazlığın, “ben yaptım oldu” anlayışının hayatın her alanında dozunun ar-tırılarak hâkim kılınmaya çalışıldığı şu son yıllarda; işsizlik, hak ihlalleri, çalışma hayatında güvence-sizlik, cinsiyetçi yaklaşımlar, ötekileştirme politikaları, mezhepçi ve tekçi söylem ve uygulamalar, yok saymalar toplumsal barışı onarılmaz bir şekilde zedelemektedir.

Kamu kaynaklarının-varlıklarının; ormanların, kıyıların, meraların, su havzalarının, tarım toprak-larının, hazine ve vakıf arazilerinin, emekçi kesimin yaşam alanına dönüştürdüğü semtlerin, özelleş-tirme yoluyla yandaş sermaye ve kuruluşlara peşkeş çekilmesi bir başka türlü yolsuzluk ve yoksulluklar sürecini başlatmıştır.

Meslek alanımızda TMMOB ve bağlı Odaların yetkilerinin elinden alınması, mesleki denetim ya-pamayan evrak satan yapı konumuna düşürülmek istenmesi, gelirlerinin kısıtlanarak sempozyum, çalıştay, panel, kongre gibi etkinlikler, hatta bölge ve üye toplantıları bile yapamaz duruma itilmesi ile birlikte şimdi de idari ve mali denetime tabi tutulma süreci baskıların boyutunu bizlere daha açık gös-termekte ve hissettirmektedir. Ancak bütün bu yıldırmalara ve kısıtlamalara rağmen yasa ve yönet-meliklerde bizlere verilen yetki ve görevler çerçevesinde faaliyetlerimizi gerçekleştirmeye, üyelerimizle buluşmaya, etkinlikler yapmaya devam edeceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın.

TMMOB ve bağlı Odaların şube organları olarak; meslek şovenizmi yapmadan, mesleği ve mes-lektaşların haklarını savunmayı ve korumayı sürdürmenin, mesleki faaliyetleri gerçekleştirirken toplu-ma karşı sorumluluk içerisinde hareket etmenin duyarlılığı temel ilkemiz olacaktır.

3.7.1.2. Eylül 2015 Sayılı Şube Bültenimiz Başyazı

Her bültenin yayına hazırlandığı süreç içerisinde ülke, bölge ve dünyadaki gelişmeleri kısa değinmeler şeklinde dahi olsa hatırlayıp bilince çıkarma, değerlendirmelerde bulunma gereği, bugünlerde daha bir önem kazanmış durumda. O nedenle, bu ülkenin mühendislerinin örgütlü yapısının sesi olarak toplumumuzu, bölge halklarını ilgi-lendiren gelişmeler karşısında sessiz kalmamızı ya da du-yarsız davranmamızı hiçbir üyemiz bizden beklememelidir.

Cumhurbaşkanının; başta muhbir muhtar yetiştirmek üzere muhtarlarla, iş adamlarıyla, bazı sendikalarla, bazı dernek ve sivil toplum örgütleriyle, yandaş medya ile toplantılar dü-zenleyerek isteklerini, beklentilerini ve hatta yönlendirmele-rini sıralarken biz de bu Şube Bültenleri aracılığıyla toplu-mun, meslektaşlarımızın ve gelecek nesillerin yarınını karanlığa sürükleyecek gelişmelerin yaratacağı sonuçları, kaygılarımızla birlikte paylaşmaya devam edeceğiz.

Yakın çevremizin her noktasında kan, gözyaşı, baskı artarak sürüyor. Bilindiği üzere 2010 yılında Tunus’ta başlayan özellikle Mısır, Libya, Suriye ve Yemen’de karşılık bulan ve halen Mısır, Libya, Suriye ve Yemen’de protestolar-mitingler-meydan ve sokak gösterileri-polis ve askerle çatışmalar şeklinde devam eden halk hareketlerinin temel talebi işsizlik, enflasyon, siyasi yozlaşma, ifade özgürlüğü

üze-23. Dönem Şube Yönetim Kurulu Çalışma Raporu / Şubat 2016 rindeki baskılar, hak ihlalleri, yolsuzluk ve usulsüzlüklerle mücadele olarak kendini göstermişti. Bu isyan dalgası karşısında siyasi iktidarlar, Tunus ve Mısır’da halkın taleplerini karşılamamakla birlikte hükümet değişikliklerine ve görevden el çektirmelere kadar giden kısmi geri adımları atmak zorunda kaldılar. Elbette bu gelişmelerin rotası; ülkelerin iç dinamiklerinin gücünün etkisi kadar başta ABD, AB, Rusya ve Çin gibi devletlerin aralarındaki rekabetten ve küresel sermaye şirketlerinin yayılmacı pazar paylaşımından, enerji ve yer altı zenginliklerini elde etme savaşından bağımsız bir çizgide ilerlemesi zor gözüküyor.

Nitekim Irak’ta Saddam diktatörlüğüne ve Suriye’de Esad rejimine karşı yükselen toplumsal mu-halefet bastırılarak ABD’nin on yıllar önce başlattığı komünizme karşı kurulan ve “Müslüman” unsur-lardan oluşan “yeşil kuşak” projesi ürünü mezhepçi ve gerici İŞİD, EL KAİDE, EL NUSRA gibi paramiliter örgütler bu ülke topraklarını kan gölüne çevirmiştir. Yüz binlerce insanın katledildiği, milyonu aşan çocuğun kimsesiz kaldığı, binlerce kadının alıkonarak alınıp satıldığı ve tecavüz edildiği, milyonlarca insanın evlerini ve ülkelerini terk ederek açlık ve sefalet içinde komşu ülkelerde yaşam savaşı verdiği bu insanlık dışı süreç bütün acımasızlığıyla dünyanın gözü önünde sürüyor. Her gün onlarca Afganlı, Afrikalı, Suriyeli, Iraklı yurtsuz insan, yetkililerin adeta bilgisi dâhilinde, yeni bir yaşama tutunmak için kıyılarımızda boğularak can veriyor.

Öte yandan devleti kurumlarıyla ele geçiren/devletleşen AKP Hükümetinin, ABD ve batılı emper-yalist devletlerce, Ortadoğu’daki gerici ve diktatör rejimlerce desteklenen insanlık dışı örgütlere sun-duğu başta silah yardımı, kamp ve eğitim desteği politikası Türkiye’yi savaşın içine sokma noktasına getirmiştir. Suriye’de başlatılan kanlı ve kirli iç savaşın tarafı olan AKP iktidarının mezhepçi, ırkçı ve gerici politikası; Türkiye halklarının dayanışmacı ve barışçı ortamına derin yaralar açmıştır. Akçakale, Reyhanlı, Mersin, Ağrı, Diyarbakır, Suruç ve diğer birçok yerde can kayıplarına neden olan provokatif saldırıların sorumlularının bulunamaması bu bağlamda manidardır.

7 haziran 2015 günü yaklaşık %87 katılımla yapılan milletvekili genel seçimlerinde HDP’nin %10 barajını aşarak meclise girmesi, 13 yıldır meclis çoğunluğunu elinde bulunduran AKP’nin, meclis ço-ğunluğunu yitirmesinin ardından başlattığı 1990’ lı yılları aratmayan kirli savaş ve şiddet politikası bu ülkeye barış ve huzur getirmeyecektir. Birkaç kez denenen “kamu düzeni ve güvenliği”, “güvenlik-li bölge” uygulamaları, yasaklar, köy boşaltmaları, meraların-ormanların ateşe verilmesi, infazlar, sürgünler, asker-polis-gerilla-sivil insanların ölümlerine neden olan çatışmalı ortam ve tüm bunları besleyen mezhepçi ve ırkçı dil yeniden kan ve gözyaşının akmasını getirmiştir. Bilinmelidir ki böyle bir politikanın kazananı olmayacak ne yazık ki barış kaybedecektir. O nedenle bu anlayıştan derhal dönülerek barış ve kardeşlik dili egemen kılınmalıdır.

1980’li yıllardan günümüze değişik iktidarlarca uygulanan liberal ekonomi; üretmeyen ve sıcak paraya bağımlı, özelleştirmeler ve kamusal hizmetlerin tasfiyesiyle sürdürülmüştür. 13 yıllık AKP ik-tidarı döneminde benzeri görülmemiş şekilde kentsel ve kırsal alanların, doğal varlıkların kısacası yaşam alanlarının rant uğruna talan ve yağmaya açılmasıyla yeni bir evreye dönüşmüştür. Sanayi-leşmenin, planlamanın, imar-çevre ve kent politikalarının asli unsuru olan mühendis-mimar-şehir planlıları örgütlerinin dışlandığı ve tasfiye edildiği bir süreçte sanayileşmeden ve yaşanabilir alanlar-dan bahsetmek mümkün olmayacaktır.

Esnek ve güvencesiz çalıştırma, sendikasızlaştırma, geçici-kiralık işçi çalıştırma, özel istihdam bü-rolarının yaygınlaştırılması, aşırı üretim gibi uygulamalar özelleştirme ve taşeronlaştırma sistemi ile birlikte emekçi cinayetlerinin artarak sürmesine neden olmuştur. İş Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası’nda yapılan düzenlemeler ile iş kazaların işveren değil iş güvenliği uzmanı ya da işçi sorumlu tutulmakta-dır.

TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi

Siyasi iktidarın, TMMOB ve bağlı odaları etkisizleştirmeyi hedefleyen girişimlerine 2007 yılından Cumhurbaşkanı Devlet Denetleme Kurulu’nun hazırladığı rapor ile başladı. 2011 yılında KHK’ler ile TMMOB, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın otoritesi altına alınma yoluna gidildi. Birçok yasa ve yönet-melikte yapılan değişikliklerin ardından TMMOB yasasında köklü değişiklikler de gündeme geldi. Gö-rünen odur ki siyasi iktidarın amacı; kentsel topraklara el koyma amaçlı rant odaklı projelerini, özel mülkiyete mülksüzleştirme yoluyla el koymayı, kamulaştırmayı özelleştirme ve sermaye birikiminin aracı haline getirmeyi, kamusal kaynakları ranta açmayı, mühendislik ve mimarlık hizmetlerini kim-liksizleştirmek ve kuralsızlaştırmak için TMMOB ve bağlı Odalarla uğraşmaya devam edecek.

Sonuç yerine; demokrasinin “bekleme odasına alındığı”, çözüm sürecinin “buzdolabına kondu-ğu”, anayasanın “sistem değişmiştir” söylemiyle rafa kaldırıldığı, yargının siyasallaştığı, meclisin işlev-sizleştirildiği, seçmen iradesinin hiçe sayıldığı, toplumsal muhalefetin mezhepçi ve ırkçı söylemlerle ötekileştirildiği, hakların gasp edildiği, meslek örgütlerinin, sendikaların işlevsizleştirildiği, işçilerin, emekçilerin işsizlikle terbiye edilmeye çalışıldığı, dış politikanın düşmanlık ve savaş üzerine oturtul-duğu bir süreçten geçiyoruz.

Bilinmelidir ki demokrasinin önemli unsurlarından olan meslek örgütümüz, üyeleri ile birlikte ülke kaynaklarının soygun ve talanına, örgütünün işlevsizleştirilmesine, meslek politikalarının her nokta-sında doğru bildiğini savunmaya devam edecektir.

23. Dönem Şube Yönetim Kurulu Çalışma Raporu / Şubat 2016