• Sonuç bulunamadı

72 “Bulgaristan’da 20 sene maden ocaklarında çalıştım. Türkiye’ye gelince kolay iş bulabileceğimi düşündüm. Ama geldiğimden beri kendi mesleğimi yapamadım. İş bulmak için Kayseri’ye, Küre’ye, Eskişehir’e, Seydişehir’e, Malatya’ya kadar iş aradım. Zaten işyerleri askeriye gibi içeri girilmiyor. Ben de inşaatlarda orda burada çalıştım. Şimdi işsizim. Birçok işyerinde sigortam ödenmedi ya da az gösterildi. Türkiye’de emekli olamayacağımı anlayınca Bulgaristan’dan emekli olabilmek için çifte vatandaşlığa başvurdum” (Ulukan, 2008, s. 189).

“Göçmenler Bulgaristan’da bu iş yapısında devlet işletmelerinde ömür boyu istihdam garantisi altında çalışmışlardır” (Ulukan, 2008, s. 195).

“Benim gibi Türkiye’ye gelmeden önce çalışan insanların emeklilik hakları yoktur, sosyal güvenceleri yoktur. Orada çalıştığımız süreler, Türkiye’de çalıştığımız hizmet sürelerimizle birleştirilmiyor. Bu konuda kanuni engeller var. Karşılıklı ve ikili ülke anlaşmaları yoktur. Dolayısıyla orada çalıştığımız süreler, Türkiye’deki emeklilik işlemlerimizde hiçbir şekilde sayılmıyor, dikkate alınmıyor. Bu sorunun çözümü için hiç kimsenin bir şey yaptığı yoktur.” “Kırk yıl çalıştım, halen emekli değilim. Elim boştadır”

(Sürmeli, 2010, s. 175).

73

“Ekonomik olarak ailenin ihtiyaçlarının olması ve tek bir kişinin çalışması ile giderlerin karşılanamaması çocukların çalışma hayatına katılmasına ve uzun saatler düşük ücretlerle çalışmasına sebep olmuştur” (Sarı, 2018, s. 142).

“Bazı katılımcılar maddi zorluklar nedeniyle eğitimlerine devam edemediklerini, çocuk yaşta fabrika işçisi olarak çalışmak zorunda kaldıklarını ifade etmişlerdir” (Çalışkan, 2018, s. 109).

İstihdam ve İşsizlik:

Göçmenlerin Türkiye'de istihdamı konusu Sunardi (2014), Sever (2015), Çalışkan (2018) ve Noubani (2019)’nin tez çalışmalarında yer verilmiştir:

“Türkiye'de bulunan Endonezya işçileri özellikle hizmet sektöründe çalışmaktadırlar.

İstanbul’da Endonezya başkonsolosluğundan alınan bilgilere göre üç çeşit işçi türünden bahsedilebilir. Birincisi resmi işçileridir. Onlar Türkiye'ye geldiği zaman işveren tarafından çalışma izni, sağlık sigorta belgesi hazırlanır. İkincisi ise, Türkiye'ye turist olarak gelenlerdir.

Turist vize süresi dolmadan önce iş bulmuşlar ve işverenlerin de yardımıyla çalışma vizesi alabilmektedirler. Üçüncüsü ise kaçak olanlardır. Türkiye'ye turist vizesi alarak gelmişlerdir.

Türkiye'de kaldığı sürece iş bulmaya çalışmışlardır. İş bulduktan sonra işveren tarafından çalışma vizesini konusunda yardım alamamışlar veya emniyet tarafından buna müsaade edilmemiştir. İş bırakmak istemeyenler yine de kaçak çalışmaya devam ediyorlar” (Sunardi, 2014, s. 66).

“Ekonomik olarak, istihdam amacıyla Türkiye’ye göç edenlerin çoğunluğu yüksek maaş kazanmaktadır. Bunun sebebi sadece nitelikli olanların iyi bir iş bulması, ayrıca buralardaki çalışanlara şirket tarafından sigorta ve yüksek maaş verilip çalışanlara tamamen tecrübeli, deneyimli olmasının sağlanmasıdır” (Sunardi, 2014, s. 87).

74

“Bireyler en yüksek oranda % 69,7 (120) ile üretim, imalat, inşaat ve vasıfsız işçilik grubunda çalışmıştır. En sık rastlanan meslek % 20,3 ile inşaat işçiliğidir (35). 210 kişilik örneklem içerisinde çalışmayanların oranı % 18,1’dir (38). İstanbul’daki meslekleri açısından bakıldığında yasadışı göçmenlerin ülkelerinde çalıştıkları işlerden çok da farklı olmayan 3D işlerde istihdam edildikleri anlaşılmaktadır” (Sever, 2015, s. 114-115).

“Türkiye'ye iş aramak için gelenlerin ise, eğitim seviyeleri yüksektir ve çoğu ev sahibi ülkeye gelmeden önce, ev sahibi ülkede hem beşerî sermaye hem de özellikle entegrasyon sürecinde büyük bir avantaj sağlayan bir lisans derecesine sahiplerdir” (Noubani, 2019, s. 65).

“Bazı katılımcılar Türkiye’de düzenli bir iş bulma konusunda sıkıntı yaşadıklarını ve bu nedenle ailelerinden bazı fertlerin Almanya’ya geçici olarak çalışmak için gittiklerini ifade etmişlerdir.

Örneğin bir katılımcı kendi ailesinin tecrübelerini şu şekilde paylaşmıştır:

Abimler sonra Fener-Balat da salep yapıp sattılar. Vardi tekerlekli arabaları orada dışarıda parkta salep sattılar. Bulamadılar başka iş, Te öyle maşallah geçindik. Çektiler çektiler hepsi babam da çekti abimler de çekti. Babam zaten bakmaydı iş babam bakaydı dükkân açsın tatlıcı. Açti açti kaç dükkân açtı. Aç kapat aç kapat. O hiç korkmazdı. Fener’de açti Alibeyköy’de açti. Ondan sonra burada Bayrampaşa’da kaç defa açti dükkân. Açti hep babam ama açaydı kapataydı. Çok sıkıntılar çok sonra bir büyük abim girdi lokanta fabrikasına, o girdi işe hem küçük kardeşim de girdi bir işe öyle Fatih’te Özer fabrikasına oradan emekli oldu sonradan onlar. Bir iki yıl da gittiler Almanya’da sonra geri geldiler” (Çalışkan, 2018, s. 105).

Çalışma Koşulları:

“KADAV’da görüşülen ilk Suriyeli işçi tekstilde üç ay çalıştığını, o dönemde haftada 6 gün, günde 12 saat çalışmasına rağmen sadece 900 TL ücret aldığını belirtmiştir. Çalışırken

75 sigortasının olmadığını, zaten yaptıramayacağını, yaptırırsa Kızılay’dan aldığı yardımın kesileceğini dile getirmiştir. Çalıştığı yerde sadece zamanda ve parada bir ayrımcılığa maruz kaldığını, bunun dışında bir ayrımcılık hissetmediğini söylemiş ancak çalıştığı yerdeki Türklerin onunla konuşmayı dahi denemediğini de ifade etmiştir. İş yerindeki ayrımcılığın çoğunluğunu ise patronun yaptığını dile getirmiştir” (Çolak, 2019, s. 86).

“Görüşme yapılan işçilerin Suriyelilerin Türkiye’deki çalışma temposuna ayak uyduramadıkları konusunda ortak bir görüşü olduğu ortaya çıkmıştır. Mülakatların pek çoğunda hem yerli hem göçmen işçilerden edinilen bu ortak görüş Türkiye’deki çalışma koşullarının Suriye’den çok daha ağır olduğu yönündedir. Özellikle çalışma saatleri açısından beliren bu fark Suriyelilerde Türkiye’deki yaşamı sadece çalışmaktan ibaret görme eğilimine neden olurken yerli işçilerde de göçmenlerin çalışmayı sevmedikleri, farklı iş ahlakına sahip oldukları gibi bir düşüncenin oluşmasına neden olmuştur:

İş ahlakı konusunda problem yaşıyoruz. Mesela adam Suriye’de 6 saat çalışıyor, burada aynı sistemde çalışamadığı için, bizim sistemimize de ayak uyduramadığı için fazla rağbet göstermiyorlar. Mecbur kalmadıkları sürece çalışmıyorlar. Çalıştıkları yerde de hani disiplinli çalışmıyorlar, yani bir haftanın iki günü, üç günü illa ki bir bahane bulup gelmiyorlar işe. Onların yerini dolduracak da bir eleman olmadığı için mecbur katlanıyoruz” (Çolak, 2019, s. 79).

Kayıt Dışı İşler:

Kaçak göçmenlerin kayıt dışı çalıştırılması konusu Çolak (2019)’ın tezinde yer verilmiştir:

“Suriyelilerin kayıtsız çalıştırılmasına nasıl bakıyorsunuz’ sorusuna yerli işçiler şu cevapları vermiştir:

İyi bakmıyorum, çünkü bizi de bitiriyorlar. Aslında Suriyelilerin burada olması bile sıkıntı yani.

Çünkü millet iş bulamazken Suriyeliler geliyor rahatlıkla çalışabiliyor. Kayıt dışı çalıştıkları için

76 yabancı çalıştırmak işveren için daha cazip hâle geliyor. Doğru bir şey değil, gönül ister ki herkes sigortalı çalışsın” (Çolak, 2019, s. 71).

Geçici İşler :

Geçici işler teması Sever (2015)’in tez çalışmasında yer verilmiştir:

“25 Eylül 2012 tarihinde görüşme yapılan Bangladeşli yasadışı göçmen; ‘İlk başta inşaatlarda çalıştım, sonra kurye oldum. Türkçeyi daha iyi öğrenince dükkânlarda (tezgâhtarlık) çalıştım.

Ondan sonra seyyar satıcı oldum, çanta ve gömlek sattım. Ev arkadaşlarımla tanışınca bana pastanede bulaşıkçılık işi buldular.’ diyerek İstanbul’daki meslek safahatını açıklamıştır.

16 Ocak 2013 tarihinde görüşme yapılan Nijeryalı yasadışı göçmen ise ‘İşportacılık, barda güvenlik görevlisi, lüks bir villada bahçıvanlık’ gibi işlerde çalıştığını belirtmiştir.

Yakalanmadan önceki son işi sorulduğunda, ‘Yeni gelen göçmenlere ücret karşılığı iş buluyordum, bir de kaçakçılar beni çağırırsa göçmenlerle aralarında tercümanlık yapıyordum’

demiştir” (Sever, 2015, s. 115).

Ucuz İşgücü Ve Uzun Mesai Saatleri:

Göçmenlerin düşük ücretler karşılığında ve uzun mesai saatleri süresince çalıştırılması konusu Bozkurt (2013), Oğuz (2013), Sever (2015) Sunardi (2014) ve Çolak (2019)’ın tez çalışmalarında yer verilmiştir:

“Balkan göçmenleri Türkiye’de yerleştirildikleri yerlerde özellikle ilk zamanlarında ucuz işgücü olarak görülmüşlerdir. Ayrıca kimi zaman, -kendilerinden önce gelen ya da yerli- bazı sakinler tarafından olumsuz davranışlara maruz kaldıkları ve ötekileştirildikleri de olmuştur:

Ayşe Dalfidan, annesinin iş konusunda çektiği zorluğu ve verdiği yaşam mücadelesini şöyle dile getiriyor:

Babamız asker, taa Arabistan’a gitmiş. Anam Çayırdere’ye giderdi. Orada tutunan tutunmuş. Anama kışla süpürtürler, bulaşık yıkatırlar, sarma sardırırlarmış. Halbuki anam

77 eskiden Bulgarya’da ağa kızıymış, çok zenginmiş babası. Sonra akşamüstü işini bitirince,

"Haydi" dermiş, "Ben gideyim artık!" Ev sahibesi, "Al bunu Hafize Kadın!" dermiş. Çıkarır 1 kg. un verirmiş. Ne ekmek, ne bişey! Daha sonra zengin adam gene, bir gün koyun kesmiş. "A be gelin," demiş, "bu işkembeyi atmayayım, yerseniz size vereyim." demiş. Anam, "Ee, verirsen alırım!" demiş. Kes bi lokma et be, ne olacak ondan! Neyse almış o işkembeyi, derede güzelce yıkamış. Eve gelince yakmış ateşi, güzel bir çorba yapmış. Kızanları doyurmuş. O açlıktan uyumayan kızanlar, karınları doyunca bir sonraki gün öğleye kadar uyumuşlar”(Bozkurt, 2013, s. 213).

“Yeri geldiğinde 24 saat açık oluyor dükkânlar. İş olmasa da açmam ve burada oturmam gerekiyor. Çalışma şartları çok ağır, mahalle de iyi değil zaten. İnsan burada çalışınca bütün hayatı burası oluyor, hiç bir sosyal hayatı kalmıyor. Bakmayın burada mülteciler çalışıyor ama durumları hiç iyi değil. Bu kadar ağır bir işte 3 kuruşa çalışmaktansa hiç çalışmamayı tercih ettiği için Antepliler, sığınmacılar yapacak iş bulabiliyor burada. Patron da sonuçta en az paraya çalıştırabileceği eleman ister”

(Oğuz, 2013,s. 150).

“Daha önce çalıştığım işten, günlük 6 liradan toplam 208 lira para almam gerekiyordu.

Ama patron bana sadece 98 lira verdi. [Neden?] Çünkü mülteciyim” (Oğuz, 2013, s.

188).

“Bugüne kadar Endonezya hükümeti tarafından kabul edilmiş tek bir ajans vardır. Öte yandan, Türkiye’de, özellikle İstanbul’da, çoğu Endonezyalı işçiler diğer iş ajansları aracılığıyla gelmişlerdir. Bu ajanslar Türk kurallarına göre resmi olanlardır, diğer tarafta ise resmi olmayanlar da vardır. Resmi olmayan iş ajansları ancak Endonezya’dan işçileri getirmek serbesttir. Emniyet tarafından da bu durumla ilgili herhangi bir sorunla karşılaşmamıştır. Bazı Endonezya işçileri bu türden iş ajansları ile sorun yaşamışlardır. Özellikle maaş konusunda ciddi sıkıntılar yaşanmıştır. Sözleşmede Türk hükümetinin kurallarına göre yabancı işçilerine en az 1.

200 dolar ücret verilmesi gerekiyordu. Ancak resmi olmayan iş ajansları sözleşmede yazılan rakamı ödememişlerdir. Bu durum genelde işçiler ve işveren arasında sözleşme dışı

78 anlaşmaların önünü açmıştır. 1200 dolar maaş gösteren sözleşmelerin aksine daha düşük ücretlere çalışmışlardır” (Sunardi, 2014, s. 66).

“Bireylerin % 54,1’i (93) anketin uygulandığı dönemde Türkiye’de uygulanan asgari ücretin altında bir aylık gelire sahiptir. Bunun nedeni olarak işverenlerin sigortasız ve düşük ücretle işçi çalıştırma eğiliminin ön planda olduğu değerlendirilmektedir. Ticaretle ilgilendiklerini belirten Cezayir, Irak ve Moldovalı birer yasadışı göçmen aylık 4.000 TL ile örneklem içerisinde en yüksek gelire sahip bireyler olarak görülmektedir. Tablo-31’de belirtilen

% 69,7’lik işçi oranı göz önünde bulundurulduğunda, bu üç bireyin sahip olduğu ekonomik standartların geneli yansıtmadığı anlaşılmaktadır” (Sever, 2015, s. 116).

“Ücretlerin yanında görüşme yapılan hiçbir Suriyeli işçinin sigortasının bulunmadığı göz önüne alınırsa kayıtsız çalıştırılan göçmen işçilerin işverene maliyetinin her halükarda yerli işçinin maliyetinden daha düşük olduğu açıktır. Göçmen işçilerin ucuza çalıştırılması, yerli işçiler tarafından da olumsuz karşılanan bir durumdur. Görüşme yapılan pek çok yerli işçi, düşük maliyetli olmasından dolayı patronlarının son dönemlerde çok daha fazla göçmen işçi tercih ettiklerini dile getirmektedir. Bu konudan şikâyetçi olan yerli işçiler durumu şöyle ifade etmektedir:

M. Y: Suriyeli işçiler daha ucuza çalışıyorlar. Bu ise piyasayı öldürüyor. Hâl böyle olunca bu Suriyeliler, işveren için sevilen eleman tipi olur ister istemez” (Çolak, 2019, s. 69).

Güvencesiz İşler:

“Sosyal güvence” konusuna Çalışkan (2018) ve Çolak (2019)’ın tez çalışmalarında yer verilmiştir:

“Fabrika ve küçük zanaat kollarında çalışan katılımcıların 1-3 sene arasında sağlık sigortalarının yapıldığı görülmektedir. Sigortasız göçmen işçi çalıştıran iş yerleri olduğunu ancak devletin

79 bunu önlemek için sıkı denetimler yaptığını ifade eden bir katılımcı kendi tecrübelerini şu şekilde paylaşmıştır:

1961’de marangoz iken sigortam oldu. O da şöyle oldu. Biz marangoz çalışırken, hep var idi göçmenler kimseyi sigorta yapmazlar idi. 61’de dediler müfettişler geliyor. Ben o zaman gencim on üç on dört yaşlarındayım. Dediler işçilere kaybolun. Sigortacılar geliyor, müfettişler geliyor. Bütün işçiler kaçtı. Patron bana dedi sen kal sen çırak sana bir şey demezler. Ben kaldım.

Müfettişler geldi işçiler nerede dedi, işçi yok dedi. Bu kim dedi çırak o dedi. Ver dedi nüfus kâğıdını. Sigortaya kayıt oldun dedi. (Gülerek) Tesadüfen kayıt oldum” (Çalışkan, 2018, s. 111).

“Yerli işçiler Suriyeli mültecilerin devlet desteği aldıkları için sigorta yaptırmak istemediğini düşünürken Suriyeli görüşmecilerden bir tanesi ise sigorta istediğini ve bu konuda uğraştığını açıkça belirtmiştir. Suriyeli işçi İ. A. Bu konuda şunları söylemektedir:

“Sosyal yardım almıyoruz. Ben Türkiye’yi çok seviyorum ve ileride de burada kalmak, burada emekli olmak istiyorum. Bu nedenle patronumdan bana sigorta yapmasını istedim, çalışma izni çıkarmak istedim. Patronumdan istiyorum ama vermiyor. Ona kaç defa söyledim, ama diyor ki „lazım değil, hem size sigorta çıkmıyor‟. Sigorta 500-600 (TL) var, vermiyor.

Türkiye de çalışma izni diyor ama hiç kimseye çıkmıyor, ben gidiyorum başvurmaya, ama patronun kim diye soruyor görevliler” (Çolak, 2019, s. 72).

“Katılımcıların tamamı Bağ-Kur ya da SSK emeklisidir. Emekli oldukları meslek kolları ise şu şekildedir: çanta imalatçılığı, bakkallık, elektrik mühendisliği, mobilyacılık, inşaat işçiliği, yorgancılık, sigorta acente işletmeciliği ve plastik makine işçiliği. Mobilyacılık ve çanta imalatçılığı gibi zanaatla uğraşan katılımcıların Yugoslavya’daki mesleklerini devam ettirebildikleri, başlangıçta çırak olarak başladıkları işlerde kısa sürede kalfa ve usta oldukları, sonrasında da kendi iş yerlerini açarak yeni çıraklar yetiştirdikleri görülmektedir” (Çalışkan, 2018: 130).

80 3.3.2

Ekonomik Sorunların 2011 Yılı Öncesi Ve Sonrası Dönemlerde