• Sonuç bulunamadı

64 Bu noktadan hareketle, bu çalışmada göçmenlerin Türkiye'de toplumsal yaşama uyumu bağlamında temel ihtiyaçlarının giderilmesi sürecinde ekonomik, sosyal ve kültürel yaşam alanlarında karşılaştıkları sorunlar, lisansüstü tez çalışmalarında görünürlükleri üzerinden ortaya konulmaya çalışılmıştır.

2011 yılı öncesi ve sonrası lisansüstü tezlerde, ekonomik sorun alanlarında istihdam başlığı altında göçmenlerin kayıt dışı, güvencesiz, hak ettiklerinden daha düşük ücretler karşılığında, uzun mesai saatlerinde, elverişsiz çalışma koşullarında ve geçici işlerde çalıştırılmaları, yoksulluk, çocuk işçiler ve işsizlik temaları ele alınmıştır.

65 pasaportlarımız kaldığımız otelde, kaybetmemek için yanımıza almıyoruz’ ya da ‘burada öğrenciyiz, kimliğimiz yurtta, yanımıza almadık’ gibi yalanlar söylüyoruz. Yaşımız küçük olduğu için polis bize inanıyor ve bizi bırakıyor” (Akpınar, 2009, s. 114).

Sürmeli (2010)’nin araştırmasında da Iğdır ilinde aile ekonomisine katkıda bulunmak amacıyla çalışmak zorunda kalan yerli halktan “çocuk işçiler” den bahsedilmiştir. (s.88-89).

İstihdam ve İşsizlik:

“Göçmenlerin istihdamı” konusu Pekdemir (1992)’in “Bulgaristan’dan Gelen Göçmenlerin Türkiye’nin Sosyal Yapısına Etkileri” başlıklı tez çalışmasında incelenmiştir. Pekdemir (1992)’in yanı sıra Buran (1993), Haji Agha (2007), Ulukan (2008), Akpınar (2009) ve Sürmeli (2010) tez araştırmalarında bu konuya yer vermişlerdir.

“Soydaşların Türkiye'de karşılaştıkları en önemli sorunlarının başında işsizlik ve konut sorunu gelmektedir. Bunların arasında yalnızca işsizlik sayısı daha yüksektir” (Pekdemir, 1992, s.

73).

“. . .verilere göre dernek temsilcilerinin %53. 0’ı serbest meslek erbabıdır ve bunların büyük çoğunluğu düşük düzeyde gelir getiren işlerde çalışmaktadırlar. Ücretliler %23. 6, esnaf %17.

6 ve emekli %5. 8’dir. İşsiz ve işveren ise görüştüğümüz dernek temsilcileri içinde bulunmamaktadır” (Buran, 1993: 146-147).

“İranlı göçmenlerin çoğunluğu özel iş, serbest ticaret alanında iş sahibi olmalarıdır. Laik, demokratik, hukuk devletine uygun liberal girişime önem vermiş kişiler çoğunluktadır. Çünkü buraya yerleşenler iyi bir maddi sermaye ile gelip ve burada iş kurma eğilimine giriyorlar.

66 Diğer taraftan, akademisyenlik gibi entelektüel bir işle Türkiye’de eklemlenmiş bütünleşmiş kişiler hiç te azımsanacak düzeydedir. Bunun yanında, serbest meslek, ticaret, özel şirket – sahiplerinin toplam oranı %54’tür. Yani bunlar Türkiye’de serbest piyasa ekonomisiyle bütünleşmiştir. Diğer bir ifade ile göçmenler Türkiye’deki yaşamlarından memnundurlar” (Haji Agha, 2007: 114).

Göçmenlerin hem nitelikli olması hem de Türkiye’nin işgücü piyasasının ihtiyaçları nedeniyle tercih edilen işgücü haline gelmiş, bu durum tek başlarına iş bulmalarını kolaylaştırmıştır. Daha önce belirttiğimiz gibi, göçmenler ilk işlerinde nitelikli ve niteliksiz ayrımı yapmadan düşük ücrete ve sigortasız işlerde çalışmışlardır” (Ulukan, 2008, s. 205).

“Göçmen soydaşların büyük çoğunluğunun mesleki eğitim görmüş, iş tecrübesine sahip teknik elemanlar olmaları, bu göçmenlerin istihdam sorununun çözümünü kolaylaştıran başlıca faktördür. Bu bakımdan, soydaşların, Türk emek piyasasında var olduğu bilinen ara eleman açığını kapatabilme yönünden önemli bir potansiyel oluşturdukları bir gerçektir.

Nitekim ara teknik eleman niteliği taşıyanlar kolaylıkla iş bulabilmişlerdir” (Ulukan, 2008, s.

205).

“Geçici gündelik işlere götürüyorlar bizi, sürekli iş yok. Hamallık yapıyoruz. Bizi götürüp yapacağımız işi gösteriyorlar, iş bitince de yevmiyemizi veriyorlar. Genellikle yevmiyeyi işverenler belirliyor, ne verirlerse razı oluyoruz, pazarlık edemiyoruz. Çok iş yok, iş bulunca da ne verirse versinler çalışmak zorunda kalıyoruz. Bu yıl daha da arttı işsizlik, geçen yıl daha çok iş oluyordu. Kaçak olarak gelen göçmen işçilerin sayısı sürekli artıyor.

Polis hiç bakmıyor bile. Kaçak göçmen işçiler arttıkça işsizlik de artıyor” (Akpınar, 2009, s.

131).

“Eğer Iğdır’da iş imkânları olsaydı ben Iğdır’da kalmayı düşünürdüm. Çocuklarımızın iş bulamaması endişesini taşıyoruz. Çocuklarımız nerede iş bulurlarsa bizde oraya gideceğiz.

67 Çocuklarım şuan Antalya’dadır. İleri de bende gidebilirim. Gitme konusunda gayretimizde vardır. Eğer çocuklarımıza Iğdır’da iş imkânı sunulursa gidenler bile geri gelirler. 1993 yılında gelen 150 aileden 60-70 aile temelli Iğdır’dan gitti. Kalanlarda mevsimlik gidip-geliyorlar”

(Sürmeli, 2010, s. 160).

Çalışma Koşulları:

Akpınar (2009)’ın tezinde kayıt dışı olarak istihdam edilen göçmenlerin çalışma koşullarına yer verilmiştir:

“İnşaat sektöründe kaçak göçmen işçi çalıştırılan işlerin tamamı emek yoğun ve hiyerarşinin en altındaki niteliksiz işlerdir” (Akpınar, 2009, s. 128).

“Yorucu bir iş ama yorucu olmayan iş, iş değildir. Bizimki biraz fazla yorucu.

Türkiye’de çalışma koşulları çok ağır. Avrupa’da da çalıştım, orada da kötü koşullarda çalıştım ama yine de Türkiye’deki kadar kötü değil. Burada çok daha uzun süre çalıştırıyorlar, çok ağır işler yaptırıyorlar. Söz verdikleri parayı bile vermiyorlar. Çok kötü yerlerde yatıp kalkıyoruz.

Çaresizlikten gelip çalışıyoruz. Çok ucuza, neredeyse karın tokluğuna çalışıyoruz. İşten atılmamak için ve yeniden iş bulabilmek için verilen işi aksatmadan düzenli olarak yapıyoruz, bu nedenle bizi çalıştırıyorlar yoksa hiç çalıştırmazlar”(Akpınar, 2009, s. 133).

“Bir konfeksiyon atölyesinde 4-5 kişi birlikte kalıyoruz, deri işi yapan bir atölye. Yatak, banyo, mutfak yok. Yalnızca bir tuvaleti var. Yerde, deri parçalarının üzerinde yatıyoruz.

Bitlenmemek için ben denize gidip yıkanıyorum, diğer arkadaşlar tuvalette soğuk su ile yıkanıyor. Yemeği de gidip parklarda oturup yiyoruz” (Akpınar, 2009, s. 139).

Kayıt Dışı İşler:

68 Akpınar (2009)’ın tezinde kaçak göçmen işçilerin kayıt dışı işlerde çalıştıkları bilgisi verilmektedir:

“1 aydan fazla oldu buradayım. Türkiye’ye gelip burada iş aradım. Buradaki bir ofis aracılığıyla iş buldum. Görünürde başka iş yapan ve yasadışı olarak da benim gibi göçmen işçilere iş ayarlayan bir yer burası. Böyle yerler Gürcistan’da da var. İnşaat malzemesi satan yerler de bu işi yapıyorlar. Taşeronlar buralardan inşaat malzemesi alırken kaçak göçmen işçi de istiyorlar.

İnşaat malzemesi satan kişi göçmen işçiler için de komisyon alıyor taşeronlardan. Komisyonu işveren veriyor ama sonra bunu bize vereceği ücretten kesiyor”

(Akpınar, 2009, s. 123).

Geçici İşler:

Göçmenlerin kısa süreli, geçici işlerde çalıştırıldıkları konusu Pekdemir (1992), Akpınar (2009) ve Kürekçi (2009) ’nin tez çalışmalarında yer verilen konulardandır:

“Halen bir işte çalışan 114 soydaşımızdan 48’inin işinin sürekli olmadığı anlaşılmaktadır. Bu rakam az görülmekle beraber işinin geleceği ile ilgili güvensizlik yaratması bakımından ve soydaşların kendi geleceklerinin belirsizlik içinde olduklarını ifadesi açısından önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Oranı %42. 11’dir”(Pekdemir, 1992, s. 95).

“. . . Her türlü hamallık işini yapıyoruz. Harç karma, çimento, kum, tuğla, demir taşıma, aklına ne iş gelirse. Ekmek kazanmak şimdi çok zor, inşaat işinden başka da iş yok.

İnşaat işi bulmak diğerlerine göre daha kolay, hamallık yaptığımız için rahat iş buluyoruz. İşten anlamaya, usta olmaya da gerek yok. Çalıştığımız işler çok zor, gün boyu çalıştırıyorlar, dayanacak gücümüz kalmıyor. En fazla 40-50 YTL yevmiye alabiliyoruz ama o da çok nadir.

40-50 YTL verince çok daha ağır işler yaptırıyorlar. Çalışırken 1 saat kadar yemek arası veriyorlar, onun dışında sürekli çalışıyoruz. Çalışırken 3-5 kişilik grup halinde çalışıyoruz genelde. Türk işçiler daha çok yevmiye alıyor. Sesimizi çıkartamıyoruz, kendi alacağımız

69 paraya bakıyoruz, kendi paramızı tamam alabilirsek yeter. Para vermediklerinde bir şey yapamıyoruz. Türk işçilerin fazla para almasına ne diyelim”(Akpınar, 2009, s. 131).

“Kaçak göçmen işçilere ödenen, daha doğrusu taahhüt edilen, ücretler göz önüne alındığında parça-başı sömürünün gerçek boyutları ortaya çıkmaktadır. İstanbul’da çalışan işçiler gündelik ortalama 20-30 YTL yevmiyeye çalıştıklarını söylemektedir. Gürcü ve Türkmen işçiler bu yevmiyenin kendi ülkelerindeki yaşam koşulları için son derece iyi olduğunu ifade etmektedir. Bu işçiler ilk işe başlarken en az 5-6 ay kesintisiz olarak çalışmak üzere işe alınmakta, ancak, en fazla 1,5-2 ay çalıştıktan sora işten atılmaktadır. İşverenler, 1,52 ay arayla, sürekli olarak, kaçak göçmen işçileri işten çıkartıp yerine yenilerini almaktadır. Bu nedenle kaçak göçmen işçilerin çalıştığı işlerde işçi devri oranı çok yüksektir. İşverenler bunu iki nedenle yapmaktadır: İşçilerin uzun süre aynı yerde çalışıp olası dayanışma ilişkileri kurmasını engellemek ve taahhüt ettiğinden daha az ücret ödemek için” (Akpınar, 2009, s. 134).

“Boya işinden anlarım, Türkmenistan’da bir süre boyacılık yaptım. Burada da aradım boya işi ama bulamadım. İlk geldiğimde 1-2 ay kot pantolon zımparalama işinde çalıştım. Sonra ayrıldım o işten ve 1-2 hafta işsiz kaldım. Yine arkadaşlara sorarak bu inşaata işi buldum”(Akpınar, 2009, s. 123).

“Kaçak göçmen işçilerin İstanbul’da yoğun olarak çalıştırıldığı diğer bir alan da, inşaat malzemesi satan dükkânlardır. Göçmen işçiler, bu dükkânlarda da, genellikle, birkaç ay süreyle

çalıştırılmaktadırlar. Kaçak göçmen işçiler dükkân sahibi tarafından kiralanmakta, başlarına genellikle bir çavuş görevlendirilmektedir. Göçmen işçiler buralarda hamal olarak çalıştırılmaktadır. Bunun yanında dükkânın temizliği vb. işler de onlara yaptırılmaktadır” (Akpınar, 2009, s. 126).

“İstanbul'a göç etmiş olan Türkmenlerin yaşadıkları sorunların başında ekonomik zorluklar gelmektedir. İstanbul'da kalıcı bir iş bulmakta zorlandıklarını ve bir takım bürokratik engellerle karşılaştıkları için yerleşme problemi yaşadıklarını ifade etmektedirler. Dolayısıyla göç sonrasındaki en

70 büyük beklentileri olan ekonomik açıdan rahatlamak arzusu, pek çok Türkmen göçmenin henüz gerçekleştiremediği bir beklentidir”(Kürekçi, 2009, s. 109).

Ucuz İşgücü Ve Uzun Mesai Saatleri:

Göçmenlerin düşük ücretler karşılığında uzun mesai saatlerinde çalışmak zorunda kaldıkları Pekdemir (1992) ve Akpınar (2009)’ın tez çalışmalarında yer verilen konular arasındadır:

“Halen çalışan soydaşlarımızın %92. 98’ile tam gün çalıştıklarını, çoğunluğu çalışma sürelerinin günlük 8 saatten daha uzun süreli çalıştıklarını belirtmişlerdir. Çalışılan işyerlerinin küçük atölyeler (tornacılık, tamircilik, konfeksiyon, mobilya. . . gibi) olduğundan buralardaki iş sürelerinin uzun olduğunu belirtir, memnuniyetsizliklerini ifade

etmişlerdir”(Pekdemir, 1992, s. 97).

“Kaçak göçmen işçiler uzun saatler boyunca çalıştırılarak, belli bir zaman diliminde bitirilip teslim edilmesi gereken işler zamanında yetiştirilebilmektedir. İşin zamanında bitirilmesi, işverenlere piyasada itibar kazandırmakta ve bu durum onların yeni iş almasında önemli rol oynamaktadır. Böylesi bir çalışma biçimine karşı olası itirazlara tehdit ve dayakla karşılık verilmektedir” (Akpınar, 2009, s. 129).

“Genellikle inşaatlarda hamallık işleri yapıyoruz. Harç karma, kanal açma, her türlü inşaat malzemesi taşıma vb. işler. Çok zor koşullarda çalışıyoruz. Yaptığımız işler çok ağır, 50-60 kg yükü sırtımıza alıp 40 derece sıcakta 8-10. kata çıkarıyoruz. Bu işi mecburiyetten yapıyorum. Genellikle geçici gündelik işlere götürüyorlar bizi. 5-10 YTL yevmiyeye bile çalıştığımız oluyor. En fazla 30-40 YTL yevmiye alabiliyoruz ama o da çok olmuyor. Gün boyu çok uzun süre ve yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Zaten çok düşük ücretlere çalışıyoruz, bazen de hiç para vermiyorlar. Örneğin 4 gün öce bir iş yaptık, inşaat malzemesi taşıdık, 8 saat boyunca

71 aralıksız çalıştık, 4 kişiydik ve çok yorulmuştuk, 8 saat dolunca yeter artık daha fazla çalışmak istemiyoruz deyip yevmiyemizi istedik. İşveren ‘işi bitirin yoksa para vermem’ dedi. Paramızı alıp gitmek istediğimizi söyledik. Bizi dövmekle tehdit etti. Korktuk, paramızı almadan gittik”

(Akpınar, 2009, 129).

“Bizi götürüp yapacağımız işi gösteriyorlar, yevmiyeyi de onlar belirliyor. Genellikle bize verilen miktara razı oluyoruz, pazarlık yapamıyoruz. Zor ve yorucu işler yapıyoruz.

Gündelik olarak işe gidiyoruz ve günlük belli bir miktar iş veriliyor, onu yapıyoruz. Günlük olarak verilen işi bitirebilmek için gece geç saatlere kadar çalışmamız gerekiyor”(Akpınar, 2009, s. 132).

“İnşaat işlerinden başka iş yok. Geçici gündelik işlere götürüyorlar ve yevmiye ile çalıştırıyorlar. Yevmiyeyi alabilmek için verilen işi bitirmek gerekiyor. Genellikle bir gün için çok zor ve uzun süre çalışmayı gerektiren işler yapıyoruz. Örneğin en son gittiğim işte tabana beton atan bir ustaya yardım ettim 4.kata 15 torba çimento taşıdım, bu iş 2 saat sürdü. 25 torba da kum taşıdım, bu iş de 3 saat sürdü. Taşıma işi bittikten sonra da iş bitene kadar harç yapıp ustaya verdim. Toplamda 10 saat kadar çalıştım. Çalışırken 3-5 dakika dinleniyoruz o kadar. Bu iş için usta 35 YTL yevmiye verdi. Bu paraya hem borç ödeyip hem de geçinmek çok zor”(Akpınar, s. 135).

Güvencesiz Yaşam/Sosyal Güvenlik:

Göçmenlerin güvencesiz yaşam sorununa Cevizci (2007), Ulukan (2008) ve Sürmeli (2010)’nin tez araştırmalarında yer verilmiştir:

“Göçmenlerin büyük bir bölümünün sosyal güvenlik çatısı altında bulunduğu göze çarpmaktadır.(% 95). . . Göçmenlerin eğitim düzeyleri düşük olmasına rağmen sigorta şemsiyesi altında olma oranlarının yüksek olması (özellikle de isteğe bağlı SSK primlerinin ödenme durumu) göçmenlerin devletle olan sıkı bağlarını akla getirmektedir” (Cevizci, 2007, s. 62).

72 “Bulgaristan’da 20 sene maden ocaklarında çalıştım. Türkiye’ye gelince kolay iş bulabileceğimi düşündüm. Ama geldiğimden beri kendi mesleğimi yapamadım. İş bulmak için Kayseri’ye, Küre’ye, Eskişehir’e, Seydişehir’e, Malatya’ya kadar iş aradım. Zaten işyerleri askeriye gibi içeri girilmiyor. Ben de inşaatlarda orda burada çalıştım. Şimdi işsizim. Birçok işyerinde sigortam ödenmedi ya da az gösterildi. Türkiye’de emekli olamayacağımı anlayınca Bulgaristan’dan emekli olabilmek için çifte vatandaşlığa başvurdum” (Ulukan, 2008, s. 189).

“Göçmenler Bulgaristan’da bu iş yapısında devlet işletmelerinde ömür boyu istihdam garantisi altında çalışmışlardır” (Ulukan, 2008, s. 195).

“Benim gibi Türkiye’ye gelmeden önce çalışan insanların emeklilik hakları yoktur, sosyal güvenceleri yoktur. Orada çalıştığımız süreler, Türkiye’de çalıştığımız hizmet sürelerimizle birleştirilmiyor. Bu konuda kanuni engeller var. Karşılıklı ve ikili ülke anlaşmaları yoktur. Dolayısıyla orada çalıştığımız süreler, Türkiye’deki emeklilik işlemlerimizde hiçbir şekilde sayılmıyor, dikkate alınmıyor. Bu sorunun çözümü için hiç kimsenin bir şey yaptığı yoktur.” “Kırk yıl çalıştım, halen emekli değilim. Elim boştadır”

(Sürmeli, 2010, s. 175).