• Sonuç bulunamadı

Bütünleşmenin Sosyo-Kültürel Göstergesi: Kolektif Kimlik

Bütünleşme süreçlerinin siyasal ve toplumsal boyutu üzerinde dururken bu süreçlerin ortak bir ekonomik ve güvenlik sistemi yanında kurumsal yapıları da gerekli kılan egemenlik göstergeleri içerdiği vurgulanmıştı. Bütünleşmeyi siyasal bağlamda gösteren egemenlik uygulamaları açısından aynı değerleri paylaştığına inanan insanların ortaklık algıları doğrultusunda bir aidiyet duyma, tutunum arayışları yanında duygulanma, düşünme, görme gibi toplumsal kimlik edinme süreçleri de bütünleşme süreçleri açısından olmazsa olmaz sosyo-kültürel göstergelerdir. Her kimlik oluşumunda toplumun kendini aidiyet, sadakat, ortak değer ve ortak çıkar gibi unsurlar üzerinden tanımladığı ve farklı şekillerde dönüştürülebilmeye uygun nitelikler bulunmaktadır. Siyasi varoluşun modern zamanlarında bir soyutlama olarak ele alınan kimlik terimi, genellikle bir bireyi veya bir grubun karakterize ettiği her şeyi kapsayacak şekilde literatürde bireysel ve kolektif düzeyde ele alınmaktadır.

Kimlik, basitçe kişilerin, grupların, toplum veya toplulukların “kimsiniz, kimlerdensiniz?”

gibi sorular karşılığında verdikleri yanıtlardır.202 Kendimizi nasıl tanımladığının hakkındaki bu türden soruların yanıtı şüphesiz kişinin aileden başlayarak içinde yetişip büyüdüğü toplumsal çerçeve içerisinde içselleştirdiği unsurlarla doldurulmaktadır.

202 Bozkurt Güvenç, Türk Kimliği: Kültür Tarihinin Kaynakları, 3. Baskı, Ankara, Remzi Kitabevi, 1995, s. 3.

Bütünleşme süreçlerinde kimlik oluşturma girişimleri, seçilmiş veya miras alınan özellikleri belirtmek amacıyla hem ulus-inşa etmek isteyen hem de ulus-üstü bir yapı kurmak isteyen kesimlerin uyguladıkları bir politikadır. Kimlik inşası ya da kimliğin edinilmesi süreçleri açısından Yurdusev’e göre birtakım ortak öğeler sıralanabilir: Buna göre (i) öncelikle kimlik, bireyin topluma aidiyetini belirleyen ve toplumsal süreçlerle oluşan bir olgudur. (ii) Bir varlığın tanımı olarak kimlik, bir tasvir olarak ait olan ile ait olunan ya da aynı çerçevede kimliği edinen (tanımlayan) ile kimlik verenin (tanımlanan) birleşimidir. (iii) Kimlik, genelde başkalılık ve öteki ile anlam kazanır. (iv) Toplumsal etkileşimlerden ötürü çok yönlü, dinamik ve değişken olan kimlikler, insanların çok sayıda aidiyete sahip olmaları nedeniyle aynı zamanda çoğuldur. (v) Tarihsel bir olgu olan kimliklerin kapsam ve etkileri değişkenlik göstermektedir. (vi) Kimliğin oluşumu, semboller, mitoslar, dil, din, etnik köken, coğrafya, hayat tarzı, beraber yaşanan tarih, değerler, gelenek ve görenekler gibi toplumca paylaşılan “objektif” öğeler ile bunların içselleştirilmesi neticesinde ortaya çıkan “sübjektif”

öğeleri bir arada içerir. (vii) Doğuştan itibaren edinilen aile, etnik grup, toplum, cemaat, ulus ve medeniyet gibi verili (tabii) kimlikler sonradan toplumsal yaşamda bireylerin tercihleri doğrultusunda edindikleri kazanılmış (iradi) kimlikler arasında geçişkenlikler mümkündür.

(viii) Kimlik, yeni kimliklerin edinilmesine veya var olanların değişmesine yol açabilir. Son olarak kimliklerin algılanması karşılıklı konumlarına bağlıdır.203

Gerçekten de Yurdusev’in dediği gibi bireyin kendini belirli bir aidiyet temelinde tanımlaması, toplum içerisinde var olan durum ile sonradan gelişen koşullar etrafında belirli bir konumlanmayı beraberinde getirir. Bireylerin ve toplulukların birbirini tamamlayan biçimde cinsiyet, meslek, etnisite, dil, din gibi kaynakları bulunan birden fazla kimliği olabilmektedir. Eğer kimlik bu çeşitlilik üzerinden analiz edilirse, insanlar sahip oldukları kimliklerin dışında başkaca kimliklerle temas ettikleri müddetçe, bu kimliklerine yönelik bağlanma derecelerinde de değişimler olduğunu görebiliriz. Bir topluluğun kendini anlama girişimi ile kendine atfettiği kimlikler kendilerinden olmayan, yani yaygın tabirle “öteki”

olarak adlandırılan diğerleriyle etkileşim doğrultusunda gelişmektedir. Bu nedenlerle sabit bir olgu olmayan kimlikleri toplumsal değişim bağlamında objektif ve sübjektif öğeler doğrultusunda tanımlamak işlevseldir.

203 Nuri Yurdusev, “Avrupa Kimliğinin Oluşumu ve Türk Kimliği”, Atilla Eralp (Der.), Türkiye ve Avrupa:

Batılılaşma, Kalkınma, Demokrasi, Ankara, İmge Kitabevi Yayınları, 1997, s. 18–29.

Bunlarla paralel biçimde Connolly, “benim kimliğim seçtiğim, istediğim ya da rıza gösterdiğim şeylerden çok ne olduğum ve nasıl tanındığımdır.”204 diyerek kimliğin oluşumu açısından bireyin içerden ve dışardan nasıl tanımlandığına dikkat çekmektedir. Erikson da kimliği bireysel düzeyde ideal olanla dışardan etkinin birleşimi çerçevesinde ele alır. Onun ifadeleriyle kimlik: “insanın olmak istediği şey ile dünyanın olmasına izin verdiği şeyin buluşma noktasıdır.”205 Böylece bireylerin kendilerini kolektif bir grubun parçası olarak görme ya da görmeme, kendilerini diğer kolektif gruplardan ayırma yönlü güdülerinin kimlik açısından belirleyicidir. Bu bağlamda kimlik, bir kişinin, bir ulusun veya bir varlığın özelliklerini betimlerken, bunların diğerlerinden nasıl farklılaşıp ayırt edildiğini de göstermektedir.

Kimliğin topluluklar düzeyindeki ifadesi niteliğindeki kolektif kimlik, belli bir kültürel topluluk tarafından taşınan etnik, dinsel ve ulusal versiyonları bulunan kimliktir.206 Kolektif düzeyde kimliğin ulusal, etnik ve dinî gibi gruplara özgü nitelikleri bulunmaktadır.207 Sınırları belli olmayan biçimde farklı kategorilerde değerlendirilip çoğul öğelerle tanımlansalar da bu türden kimlikler, insanların doğuştan edindikleri kimlikler değillerdir. Bu nedenle kendiliğinden oluşmayan kolektif kimlikler, tarihsel olarak pratik hayatın içinde oluşturularak ya da başka bir deyişle inşa edilerek toplumsal çerçevede form kazanırlar. Farklı etnik köken, kültür, dil, din ya da inançları taşıyan insanlar, aynı toplumsal grubu ait olma duygusundan kaynaklanan müşterek bir siyasal kimlik üzerinde uzlaşabilirler. Bireyler iradi olarak herhangi bir kimliğe katılım gerçekleştirebilir ya da bazı bireyler, kendini bu siyasi ortak kimlikten hariç tutarak yine aynı temelde başka kimliklerini öne çıkarabilir.

İnsanların avcılık-toplayıcılık yaptığı ilkel dönemlerde bile bir arada yaşam temelinde kimliksel yönelimleri ile birlikte bir tutunma/tutunum ihtiyaçları bulunmaktadır. Daha evvel değinilen İbn Haldun’un asabiyet olarak tasvir ettiği ve farklı biçimlerde her dönemde görülen dayanışma ruh ve bilinci de bu ihtiyaca işaret etmektedir. İlk çağlarda insanların özellikle tutunum ihtiyaçları bakımından atalarından devraldıkları ruhsal özellikler etkili olurken, Orta Çağ’da tutunumun daha çok din ile sağlanmaktadır. Kimliğin ulusal çerçevede bir anlam

204 William N. Connolly, Kimlik ve Farklılık, Siyasetin Açmazlarına Dair Demokratik Çözüm Önerileri, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1995, s. 92.

205 Richard Sennett, Kamusal İnsanın Çöküşü, (Çev. Abdullah Yılmaz, Serpil Durak), 4. Baskı, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2013, s. 148.

206 Nuri Bilgin, Kimlik İnşası, Ankara, Aşina Kitaplar, 2007, s. 13.

207 Kolektif kimliğin özellikleri için bkz. Jan Berting, Avrupa: Miras, Meydan Okuma, Vaat, (Çev. Hüsamettin İnaç), 2. Baskı, Ankara, Adres Yayınları 2017, s. 43–51.

kazanması genellikle ulusun modern dönemlerdeki bütünleşme süreçlerinin bir ürünü olması yanında bu kimliğin çeşitli din, dil, kültür gibi simgesel unsurlar çerçevesinde milliyetçilik tarafından inşa edilmesi kapsamında belirlenir. Topluma ait kolektif bir kimlik türü olan ulusal kimlik, esasen ulusa olan bağlılığı anlatan ve çeşitli sembollerle özdeşleşen bir duygu veya histir. Bu bağlamda ulusal kimliğin simgesel unsurları, genellikle bayraklar, heykeller, üniformalar, haritalar, destanlar ve ulusal marşlardır.208

Ulusal kimliklerin temelde çok boyutlu olduğunu vurgulayan Smith, bunların çözümlenerek birbirinden ayrılabilen etnik, yasal, bölgesel, ekonomik ve siyasal bileşenlerden oluştuğunu söyler. Bunlar Smith’e göre milliyetçi ideoloji tarafından kuvvetli bir insani kimlik ve topluluk vizyonunda birleştirilmektedir.209 Smith, ülkesel ve etnik olmak üzere ikiye ayırdığı ulusal kimliğin objektif niteliklerini “genel bir isimlendirme, tarihsel bir ülke ya da anavatan, ortak mitler ve tarihsel anılar, ortak kitlesel kamu kültürü, ortak yasal hak ve ödevler, ülke içerisinde dolaşımı sağlayan ortak bir ekonomi” olarak sıralar.210 Bu nitelikler aynı zamanda bir ulusun ulus olarak tanımlanabilmesine olanak sağlayan genel özelliklerini de ihtiva etmektedir.

Ulusal bütünleşme süreçlerinde merkezî otorite tarafından iktidar yapısı, duygusal bağ ve dayanışmanın oluşumunu sağlayacak bir üst ulus kimliğinin yaratılması söz konusudur.

Bireyin çeşitli motivasyonlarla kendini bir ulusun mensubu olarak tanımlaması neticesi burada anlamlıdır. Bu bağlamda oluşumu süreğen ulusal kimliklerin siyasal ve ekonomik temelleri olduğu kadar kültürel ve hatta psikolojik kökenleri de vardır. Bu kimlik, siyasi sınırlar içerisinde aynı zamanda hukuki bir nitelik gösterir. Devlet ve vatandaşlar arasındaki yakın ilişkiyi oluşturan bu kimliğin ulusal düzeyde vatandaşlık biçiminde ifade edilmesinde alt ve üst kimlik ayrımı önem kazanmaktadır. Doğuştan gelen (objektif) ya da bireyin kendisine biçtiği kimlik (öznel) “alt kimlik” olarak anlaşılmalıdır. Sonradan gönüllü olarak edinilen veya devletin ulusal bütünleşmeye biçtiği (anayasal vatandaşlık) kimlik ise “üst kimlik” olarak ifade edilir.211 Başka bir açıdan bakıldığında bu ayrıma göre üst kimlik, ulusal bütünleşmenin tesisi için devletin vatandaşına dayatmaya çalıştığı kimliktir.

208 Anthony H. Birch, Nationalism and National Integration, London, Unwin Hyman, 1989, s. 9, 41.

209 Anthony D. Smith, “National Identity and the Idea of European Unity”, International Affairs, Vol. 68, No. 1 (January 1992), s. 60–61.

210 Ulusal kimliğin öğeleri için bkz. Anthony D. Smith, Milli Kimlik, (Çev. Bahadır Sina Şener), 4. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2007, s. 31–32.

211 Alt ve üst kimlik ayrımı için bkz. Oran, Türkiye’de Azınlıklar, s. 27.

Ulus-üstü bütünleşme süreçlerinde ise ulusal kimliklerin korunması veya yeni bir form kazandırılmaya çalışılması ya da yeni bir ulus-üstü kimlik yaratılması seçenekleri ortaya çıkmaktadır. Bu kapsamda ulus-üstü bir yapı kurma girişimlerinde ulus-inşa sürecindeki yöntemlere benzeyen biçimde bir üst kimliğin dayatılması mümkündür. Eğer öyleyse, ulusal kimliklerin kazanımlarında olduğu gibi dil, eğitim ve medya gibi kimlik kazandırıcı mekanizmalara ihtiyaç vardır. Öte yandan ulus-üstü bütünleşme hareketleri, ortaya koydukları vatandaşlık anlayışı ile birlikte vatandaşlara sunduğu kimlikle ulusal kimlikleri aşmaya çalışan bir anlayış da benimseyebilir. Bunların yanında mikro düzeyde alt kimlikleri koruyarak ya da onları daha görünür kılarak makro kimlikleri zayıflatma yoluyla da üst bütünleşik siyasal bir yapı elde etme yöntemini izleyebilir. Her ne şekilde olursa olsun ulus-üstü bütünleşme süreçlerinde ulusal kimlikler gibi etno-kültürel ve dinsel gibi unsurlara dayanmanın dışında ve tek kimliklilik arzusu karşısında çok kimlikliliği koruyan bir anlayış farklılığı beklenmektedir. Ulus-üstü bütünleşme süreçlerinde kimlik meselesine yaklaşımın, ulusal bütünleşme süreçlerinde belirli bir topluluğa benimsetilmeye çalışılan kimliklerden farklılaşması için de tekliği, türdeşliği esas alan bir yönelimden uzaklaşması beklentisi de buna eklenebilir.

Ulusal kimlik anlayışının ulus-üstü bütünleşme süreçlerinde bireylerin önde gelen kimlikleri olmaya devam edip etmeyeceğini belirleyici unsur, bu süreçte ulusal bağlılıkların yerine daha geniş kapsamlı yeni bir üst kimliğin gelip gelmeyeceğidir. Tekeli ve İlkin, ulus-üstü bütünleşmeye olan ihtiyacın, ekonomik nedenlerin yanı sıra kültürel ve ideolojik nitelik taşıdığı takdirde toplumdaki sınıfsal değişiklik yapan bir yapısal dönüşümle ortaya çıktığında kültürün yeni kullanımlarıyla ulus-üstü bağlılıklar ya da kimliklerin oluşması olasılığının yüksek olduğunu söylemektedir. Bu doğrultuda bakıldığında onlar, ulus-üstü düzeyde toplulukla ilgili bilinçlenme gelişmesinin ulusal kimliğin bölgesel kimlikler üzerindeki baskısının hafiflemesi ve bölgesel kimliklerin nispeten güçlenmesinin de bir toplulukta yeni tutunum ideolojilerinin yaratılmasına yol açacağını belirtmektedirler.212

Farklılıkları yadsıyan ulusal kimliklerin üzerinde ulus-üstü bütünleşme süreçlerinde yeni bir kimlik belirlemesi, bunun da ancak ulusal kimliğin yerini alacağı düşünülen bir ulus-üstü kimlik biçimde olmasıyla sağlanabilir. Ulus-ulus-üstü bütünleşmenin ulusal kimliklerden farklı bir kimliği oluşturabilmesi için türdeşleştirici politikalardan ziyade, harekete dâhil olan

212 İlhan Tekeli ve Selim İlkin, Türkiye ve Avrupa Topluluğu: Ulus Devleti Aşma Çabasındaki Avrupa’nın Türkiye’ye Yaklaşımı, Cilt 1, Ankara, Ümit Yayıncılık, 1993, s. 35.

bütün ulusları kapsayıcı olması, kolektif düzeyde kültürel farklılıkları kabul eden ve onları bir araya getiren bir nitelik göstermesi lazımdır. Bu durumda ulusal kimliği ikame edebilecek bir ulus-üstü kimlik koyulabilecektir. Tüm bunlar birlikte değerlendirildiğinde ulus-üstü kimliğin oluşabilmesi ve ulusal kimlikleri yenileyebilmesi için çoğulculuk, çokkültürlülük söylemi gibi retoriklere ihtiyaç duyulacak, bu süreçte milliyetçiliğin yerine yeni bir tutunum ideolojisi koymak zorunda kalınacaktır.

İKİNCİ BÖLÜM

İKİ RAKİP BÜTÜNLEŞME: ULUSAL ve ULUS-ÜSTÜ BÜTÜNLEŞME I. ULUSAL BÜTÜNLEŞME