• Sonuç bulunamadı

Avrupa Birliği’nin Dinamikleri ve Tarihsel Gelişimi

1. 1945 Sonrası Ekonomik Bütünleşme

Avrupa bütünleşmesi, fikrin somut ilk adımlarının atıldığı İkinci Dünya Savaşı sonrasından itibaren derinleştirilmiş ve genişletilmiştir. Avrupa’da savaş sonrası özellikle Sovyet tehditleri karşısında yaşanan gelişmeler doğrultusunda savaşta yıkıma uğrayan Avrupa’yı yeniden inşa etmenin öncelikli amaç olduğu görülmektedir. Bu bağlamda özellikle ABD’nin savaş sonrası Avrupa’nın yaşadığı ekonomik ve siyasi sorunların aşılması ile Avrupa’nın güvenliğinin sağlanması açısından girişimleri söz konusudur. ABD Dışişleri Bakanı George Marshall, Avrupa’nın yeniden kalkınmasına yönelik “Marshall Planı”nı ilan etmesi bu girişimlerden biridir.528 Plan, 1929 dünya ekonomik buhranın tekrarının önüne geçmek ile Sovyet nüfuzunun bölgeye tesir etme ihtimaline karşı tedbir almayı hedeflemektedir. Ardından kapsamlı düzeyde ekonomik bir birlik oluşturmak ve bu planı

528 Marshall Planı’nın Avrupa’ya etkileri için bkz. Alan S. Milward, The Reconstruction of Western Europe 1945–51, Second Edition, London, New York, Routledge, 2005, s. 71–86.

uygulamak üzere on altı Avrupa ülkesi arasında Nisan 1948’de Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü (Organization for European Economic Cooperation-OEEC) kurulmuştur.529

Askerî açıdan Batı Avrupa ülkelerini Sovyet tehditlerine karşı koruyacak ittifaklar da olgunlaşmaya başlamıştır. NATO’nun kurulmasına giden süreçte savunma ihtiyacının uzantısı olarak Mart 1948’de İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg arasında “Batı Avrupa Birliği” adı verilen “Brüksel Paktı” oluşturulmuştur. Ardından Nisan 1949’da Sovyet etki alanı karşısında ülkeler kendilerine NATO önderliğinde bir cephe oluşturmaya çalışmışlardır. Batı Avrupa’nın savunmasının büyük oranda ABD’nin katkılarıyla güvenceye kavuşmasıyla ekonomik olarak kalkınma hamlesini yapacak bir ortam doğmuştur.

Kuşkusuz savaş sonrası siyasi, askerî ve ekonomik alanlarda kurulan ittifaklar Avrupa ülkelerinin birbirlerine daha fazla yaklaşmalarına yol açmıştır. Bu gelişmeleri takiben Avrupa’da bütünleşme adına daha doğrudan ve somut adımlar atılacaktır. Bunlardan ilki Fransa Planlama Teşkilatı Başkanı Jean Monnet’nin, kömür ve çelik kaynaklarının birlikte yönetilmesi fikrini içeren planıdır. Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman, 9 Mayıs 1950’de bu planın detaylarını bir bildirgeyle açıklamıştır. Fransa ve Almanya arasında savaşın

“yalnızca düşünülemez değil imkânsız hale getirilmesi” gerektiğini dile getiren ve “Schuman Deklarasyonu” olarak anılan bu bildirge, Ruhr bölgesindeki kömür ve çelik üretiminden kaynaklı Fransa-Almanya gerginliği bitirmeyi hedefleyen bir içerik doğrultusunda düzenlenmişti. Monnet’nin planınında Avrupa’da savaşsız bir düzenin kurulması açık bir biçimde vurgulanırken geri planda da Almanya’nın komşularıyla ekonomik olarak bağımlı biçimde denetim ve kontrol altında tutularak Avrupa ile bütünleştirilmesi arzusu vardı. Plan, aynı zamanda diğer Avrupa devletlerinin de bu topluluğa katılabilmesini öngörüyordu.

Schuman Deklarasyonu’nu onaylayan Fransa, Batı Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg ertesi yıl, 18 Nisan 1951’de Paris Antlaşması ile Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) adıyla bir örgüt kurdular.530 AKÇT ile üye ülkeler arasında kömür ve çelik gibi iki stratejik kaynağın üretimini, pazarlarının yönetimini, teknik ve bürokratik olarak düzenlenmesini sağlayacak kurumlar oluşturuldu.531 Yüksek Otoritesi’nin ilk başkanı Jean

529 OEEC, Avrupa dışındaki ülkelerin katılımıyla 1961 yılında Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (Organization for Economic Co-operation and Development -OECD) adını alacaktır.

530 Schuman Planı ve AKÇT’nin kuruluşuna ilişkin daha fazla bilgi için bkz. Martin J. Dedman, The Origins and Development of the European Union 1945–2008: A History of European Integration, Second Edition, London, New York, Routledge, 2010, s. 51–61. Milward, The Reconstruction of Western Europe 1945–51, s. 279–324.

531 Bu kapsamda AKÇT’nin Yüksek Otorite, Bakanlar Konseyi, Adalet Divanı ve Ortak Meclis olmak üzere dört organı bulunuyordu.

Monnet’nin olduğu AKÇT ile kaynaklarla ilgili olarak ortak pazar oluşturulması ve gümrük vergileriyle miktar sınırlamalarının kaldırılması yoluna gidildi. Böylece bazı Avrupa devletleri arasında egemenliğin belirli konularda devrini içeren bir mekanizma kurulmuş oldu.

Bu süreçle paralel bir şekilde ilerleyen ancak başarılı olamayan başka savunma yönlü birlik planları da vardı.532 Buna karşılık AKÇT’nin sektör bazında başarılı faaliyetleri, Avrupa’da bütünleşme adına fonksiyonel yaklaşımlarla uyumlu cesaret verici yeni adımların atılmasına yol açtı.533 Teknik alanda yaşanan ilerlemeler ile genişleyen pazarların birleşmesinden elde edilen kazançlar, sanayinin kömür ve çelik benzeri diğer ürünleri için de uygulanabileceğini gösteriyordu. Gerçekten de teşkilat üyeleri arasında başlayan karşılıklı bağımlılık, diğer sektörlere de daha güçlü biçimde yayılma (spill over) imkânı buldu. 25 Mart 1957’de Conservatori Sarayı’nda imzalanan ve 1 Ocak 1958’de yürürlüğe girecek Roma Antlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (European Atomic Energy Community-EURATOM) söz konusu yayılmanın uzantısıydı.

Devletler arasıda olabildiğince daha yakın bir birlik hedefinin ifade edildiği Roma Antlaşması, AKÇT’yi kuran altı Avrupa ülkesi arasında gümrük birliği, serbest ticaret, dolaşım serbestliği, ortak ticaret ve tarım politikaları başta olmak üzere ulusal sınırlar arasında birçok alanda ortaklığını gerektiren bir işbirliğinin hayata geçirilmesini öngörüyordu. Bu doğrultuda işgücünün, malların, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşacağı ortak/tek bir pazarın oluşturulması hedefleniyordu. Antlaşma hedeflerini gerçekleştirmek için Konsey, Parlamenter Asamblesi (Parlamento), Komisyon, Adalet Divanı başta olmak üzere bir dizi ulus-üstü organ oluşturuldu.

Roma Antlaşmasının ardından 1961–1962 yılında Danimarka’nın Fransa büyükelçisi Christian Fouchet başkanlığında oluşturulan çalışma grubu “Fouchet Planları” adıyla bilinen Avrupa’da siyasal bir topluluğun oluşturmasını içeren bir plan ortaya çıkardı.534 Avrupa’nın

532 Fransa Başbakanı Rene Pleven, Kore Savaşı’nın ardından esasen ABD’nin Almanya’nın Soğuk Savaş koşulları karşısında silahlanmasına karşı çıkmaması üzerine “Avrupa Savunma Topluluğu” (European Defence Community) adıyla ortak bir ordu kurulması fikrini ortaya attı. Bu fikir, yine arka planda Almanya’nın güçlenmesinin önlenmesi amacını taşıyordu. Almanya’nın böyle bir toplulukta Fransa’dan daha güçlü olabilme ihtimaline karşı yine bizzat Fransa ulusal çıkarları doğrultusunda bu topluluğu kuran antlaşmayı onaylamaması üzerine fikir 1954 yılında tamamen rafa kalktı. Tony Judt, Postwar A History of Europe Since 1945, New York, Penguin Press, 2005. s. 244–245.

533 Fonksiyonalist yaklaşımların savladığı yayılmayla (spill-over) uyumlu biçimde Avrupa Sağlık Topluluğu, Avrupa Tarım Topluluğu, Avrupa Ulaştırma Topluluğu gibi öneriler gündeme gelmesine karşın bunlar da Avrupa Savunma Topluluğu fikri gibi işlerlik kazanamamıştır.

534 Fouchet Planı için bkz. Richard McAllister, European Union: An Historical and Political Survey, Second Edition, London and New York, Routledge, 2010, s. 21–24.

yeni bir ittifak kurmasını öngören bu plan diğer ülkelerden olumlu geri dönüş alamadı.

Federalistlere karşı gelişen bu girişim neticesinde Fransa’nın oyçokluğuyla kararlar alan Konsey toplantılarına katılmamasıyla 1965–1966 yıllarında patlak veren “Boş Sandalye Krizi”, egemenliğin devri konusunda gösterilen tepkinin önemli bir ayağıydı. Kriz, esas olarak Fransa Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle’ün AET’nin ulus-üstü niteliklerinin artırılmasının Fransa’nın ulusal çıkarları doğrultusunda etkili konumu kaybedeceği endişesinden kaynaklanıyordu. Kararların alınamamasının ulusal ekonomiler üzerinde yarattığı sıkıntılar üzerine, üyelere kararlar için veto hakkı veren Lüksemburg Uzlaşısı ile kriz yedi ay sonra aşılabildi.535 Bu uzlaşıyla, üye devletler ulusal çıkarlarını tehdit eden sorunlara karşı veto yetkisiyle kararlar üzerindeki kontrollerini güçlendirdiler.

Süreçte katedilen ilerlemelerle gelişen bürokratik mekanizmaların daha sade bir hale kavuşturulması için 1965 yılında Brüksel’de imzalanıp 1967’de yürürlüğe giren “Füzyon (Merger) Antlaşması” ile AKÇT, AET ve EURATOM birleştirilerek tek bir kurumsal çatı altında toplandı.536 1968 yılına gelindiğinde AET, gümrük kısıtlamalarını önlemek adına ciddi bir aşamaya gelmişti. Böylece Roma Antlaşması’nda öngörülenden daha önce AET üyeleri arasında Gümrük Birliği yürürlüğe girdi. Gümrük Birliği ile üyeler arası ticaretteki gümrük vergileri tamamen kaldırılırken, üyeler dışındakilere karşı ortak gümrük tarifesi uygulamasına geçildi. Ancak 1970’li yılların başlangıcı döviz piyasalarındaki türbülansla yaşanan uluslararası finans kriziyle birlikte Orta Doğu’daki siyasi gelişmeler doğrultusunda petrol krizinin etkilerinin Avrupa’da da hissedildiği bir dönem oldu.537 Yine de uluslararası ekonomik çöküşler, döviz piyasalarında yaşanan dalgalanma ve siyasi krizlere karşın bütünleşme için adımlar atılabildi. 1970–1975 Bütçe Anlaşmaları ile bağımsız hesap denetimi yetkisine haiz Avrupa Sayıştayı kuruldu. Ayrıca Birleşik Krallık, Danimarka ve İrlanda 1973 yılında AET’ye katılmasıyla ilk genişleme dalgası yaşandı.538

535 Krizin detayları hakkında bkz. Desmond Dinan, (Çev. Hale Akay), 3. Baskı, İstanbul, Kitap Yayınevi, 2013, s. 140–146. Kriz sırasında yayınlanan raporlar için bkz. John Lambert, “The Constitutional Crisis 1965-1966”, Journal of Common Market Studies, Vol. 4, No. 3 (1966), s. 195–228.

536 Nugent, s. 48–49.

537 Bu bağlamda 1971’deki doların değerinin serbest bırakılmasıyla başlayan ve 1973 ve 1979 petrol krizleriyle Avrupa’nın bağımlı olduğu enerji fiyatlarındaki artışlar büyümeyi yavaşlatıcı düzeyde etkide bulunacaktır.

Georges-Henri Soutou, Avrupa Birliği Tarihi:1815'ten Günümüze, (Çev. Eylem Alp), İstanbul, Bilge Kültür Sanat Yayınları, 2014, s. 323.

538 1970 yılında aday ülkeler olarak müzakerelere başlayan Birleşik Krallık, Danimarka, İrlanda ve Norveç’in AET’ye Katılım Antlaşmaları 1972 yılında imzalanmıştı. Ancak aynı yıl Norveç’te yapılan referandumda Topluluğa katılım konusunda çoğunluk “hayır” yönünde tercihte bulundu. Dolayısıyla Norveç dışında AET’nin bu genişlemesi gerçekleşti.

Öte yandan, 1979 yılında ilk defa Avrupa Parlamentosu’na üye ülkelerden doğrudan milletvekili seçilmesi, toplumsal alanın temsiliyeti açısından önemli bir gelişmeydi. Ardından demokratikleşme gibi sorun yaşayan ülkelerin AET üyeliğiyle bu sorunlarını aşmak amacıyla yaptıkları başvurular, güneye doğru ikinci ve üçüncü genişleme dalgasını getirdi. Bu kapsamda kısa bir süre önce diktatörlük ya da cunta yönetimlerine sahip devletler olarak önce 1981 yılında Yunanistan, 1986 yılında Portekiz ve İspanya AET’ye üye olarak kabul edildiler.

Söz konusu ülkelerin anti-demokratik nitelikli yakın geçmişleri hesaba katıldığında, bu katılımlar AET’nin siyasi açıdan elini güçlendirdi.

AET ilk genişlemede dokuz üyeye ulaşırken, ikinci genişlemeyle üye sayısı on ikiye çıktı. 1960’lı ve 70’li yıllarda yaşanan uluslararası krizlere ek olarak genişlemenin Avrupa bütünleşmesi sürecine etkileri ilk defa görüldü. 1987 yılında Lüksemburg ve Lahey’de imzalanan, bütünleşmenin siyasal boyutlarını geliştiren bir nitelik taşıması beklenen Avrupa Tek Seneti, Roma Antlaşması’nda değişiklikler yaptı. Oybirliğiyle alınan kararların artık nitelikli oy çokluğuyla alınacak olması, parlamentonun etkinliğinin artması, ilk derece mahkemelerin kurulması bu değişikliklerden bazılarıydı. “Avrupa Siyasi İşbirliği” adı verilen mekanizmanın da oluşturulmasını öngören Tek Senet, Avrupa’da Ortak Pazar’ın kurulması için Aralık 1992 tarihini gösteriyordu.539

2. 1989 Sonrası Siyasal ve Toplumsal Bütünleşme

Berlin Duvarı’nın yıkılması ve SSCB’nin çözülmeye başlamasından itibaren değişen uluslararası siyaset ortamından Avrupa bütünleşme süreci ciddi düzeyde etkilendi. Başka bir deyişle, Soğuk Savaş’ın Batı Bloku lehine sona ermeye başlamasıyla Avrupa bütünleşmesi açısından artık bambaşka bir siyasal ortam kendini hissettirdi. 1980’li yıllardan itibaren AB toplumsal ve siyasal alana daha fazla nüfuz etmeye başlarken, Avrupa’nın güvenliğinde dışarıya bağımlılık oluşturan faktörlerin Sovyetlerin dağılmasıyla nispeten azalacağı bekleniyordu. Batı ve Doğu Almanya’nın birleşmesiyle Avrupa Toplulukları coğrafi olarak büyüdü. Böyle bir ortamda 7 Şubat 1992’de Hollanda’da imzalanan ve 1 Kasım 1993’te Maastricht Antlaşması yürürlüğe girdi. “Avrupa Birliği Antlaşması” olarak da bilinen bu antlaşmayla AB, üç sütunlu olarak tanzim ediliyordu.540

539 On ülke arasında altı aylık bir müzakere sonrası imzalanan Avrupa Tek Senet’i üye devletlerin değişen çıkarları doğrultusunda yaptıkları paket anlaşmaları kapsamaktadır. bkz. Laffan, s. 55–57.

540 İlk sütun, Avrupa Topluluğu’nun o zamana değin yürüttüğü politikalar ve uygulamalarını kapsıyordu. İkinci sütun, ortak güvenlik ve dış politikayla ilgiliyken, üçüncü sütunsa adalet ve içişlerinde ortaklığa ilişkindi.

Tek bir para biriminin kurulmasını ve ekonomik koordinasyonun makro boyutta öngören hedefleriyle Maastricht, içişleri ile ortak güvenlik ve dış politika konularında siyasal bütünleşme adına kurumsal düzeni öne çıkarmaktaydı. Suçlarla mücadele, adli konularda işbirliği ile temel hakların icrası, içişlerinde bütünleşmenin önemli konularıydı. Ortak güvenlik ve dış politikayla, AB’nin uluslararası alanda bir bütün olarak hareket serbestliğinin artırılması amaçlanıyordu. Parlamentonun karar alma süreçlerinde inisiyatif alarak daha etkin konuma getirilmesi yanında nitelikli çoğunluk (qualified majority) ile karar alma uygulamalarının artırılması hedeflenmekteydi. Diğer yandan ekonomik ve parasal birliğe katılım için standartları belirleyen Maastricht Kriterleri, üyelerin enflasyon, borçlar, bütçe açıkları, faiz oranları ve parasal değerleri üzerinde düzenlemeler getiriyordu. Tüm bu düzenlemeleriyle Maastricht Antlaşması, ekonomik ve parasal birlik ile birlikte siyasi birlik adına ortaya koyduklarıyla bütünleşmenin ulus-üstü niteliklerini artıran çok önemli bir aşamaydı.541

Avrupa tek pazarı (single market) yürürlüğe girmiş olmasına karşın, Maastricht Antlaşması uygulamalarında birtakım aksaklıklar yaşanmaktaydı. Antlaşmanın onaylanma sürecindeki krizler, daha güçlü bir “topluluk duygusu”nun hareket geçirilmesi ihtiyacını ortaya çıkarmıştı. Bu arada AB’nin genişlemesi de devam etti. Soğuk Savaş sırasında tarafsız ülkeler olarak bilinen Avusturya, İsveç ve Finlandiya’nın 1995 yılında AB’ye üye olmalarıyla üye sayısı on beşe yükseldi. Bu genişlemenin ardından 2 Ekim 1997’de imzalanıp 1 Mayıs 1999’de yürürlüğe giren Amsterdam Antlaşması, kararların oybirliğiyle alındığı güvenlik, özgürlük ve adalet alanlarını tasarlayan, ortak dış ve güvenlik politikasını işlevsel kılacak düzenlemeleri getirdi. Böylece Maastricht Antlaşması’nda belirlenen düzenlemeler bir anlamda daha geniş bir işbirliği anlayışı çerçevesinde revize edildi. Amsterdam Antlaşması ile ülkeler arasında sınır kontrollerini kaldırmak üzere vizesiz ve pasaportsuz dolaşıma imkân tanıyan, Soğuk Savaş’ın çözülmeye gittiği sıralarda işlerlik kazanmış “Schengen Sistemi”, İngiltere ve İrlanda hariç olmak üzere, AB uygulamalarının bir parçası haline getirildi.542

Sütünların kapsamları hakkında detaylı açıklamalar için bkz. Jean-Luc Mathieu, Avrupa Birliği, Ankara, Dost Kitabevi, 2006, s. 18. Dinan, Avrupa Birliği Tarihi, s. 310–318.

541 Maastricht Antlaşması, iletişim, ulaşım sağlık, eğitim uygulamaları, tüketici hakları gibi toplumsal alanları ilgilendiren konulara AB’nin daha fazla nüfuz edebileceği türde yeni düzenlemeler getirdi. Bunun yanında AB kurumları ile yaşanan anlaşmazlıklara karşı Avrupa vatandaşlığı uygulamasının bir uzantısı olarak Ombudsman (Arabulucu) mekanizmasına başvuru hakkı, Avrupa Parlamentosuna doğrudan dilekçeyle başvuru gibi üyeler için yeni olanakların da açıldığı görülmektedir. Daha fazla bilgi için bkz. Thomas Christiansen, Simon Duke, Emil Kirchner, “Understanding and Assessing the Maastricht Treaty”, Journal of European Integration, (October 2012), s. 685698.

542 Schengen Sistemi, AB uygulamalarına eklemlenmeden önce de belli bir aşama kaydetmişti. 14 Haziran 1985’te Batı Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg arasında imzalanan “Schengen Antlaşması” bu

Aynı şekilde 1975 yılında kurulan ve Maastricht’te yeniden düzenlenen AB’nin mali denetimini yapan organ olarak Avrupa Sayıştayı, bu antlaşma ile AB’nin kurumları arasına katıldı.543

Amsterdam Antlaşması sonrasında bağımsız bir şekilde siyasi otoritelerin etkisinden görece uzak, fiyat istikrarı ile birlikte enflasyonla mücadele ederek mali piyasaların düzenlenmesi konusunda yetkili bir kurum olarak Avrupa Merkez Bankası, 1998 yılında Frankfurt’ta kuruldu. Daha sonra Lizbon Antlaşması ile AB organları arasında sayılacak olan Avrupa Merkez Bankası, ortak bir para birimi anlayışını içerecek biçimde temeli 1970’li yıllara uzanıyordu. Söz konusu bankanın üye ülkelerin bütçeleri üzerinde denetim yetkisine sahip olmasıyla egemenliğin devri bakımından önemli bir eşik de aşılmış oldu. Diğer yandan, 1990’lı yılların başında karşılıklı kur düzenlemeleriyle ön hazırlıkları yapılan AB’nin resmi ortak para birimi Avro, 1999 yılında başlayan üç yıllık bir geçiş sürecinden sonra Maastricht Antlaşması’nda öngörülen biçimde tam olarak Ocak 2002’de tedavüle girdi. Parasal birliğe geçişle, ulus-üstü bütünleşmenin ekonomik kademesi büyük ölçüde tamamlandı.

2000’li yılların ilk yarısından itibaren Avrupalı liderler parasal birlik konusunda ciddi ilerleme kaydederken genişleme ve daha fazla siyasal bütünleşme için yeni adımlar attılar.

Üye sayısının yirmili sayılara ulaşacağı kesinleşirken, beklenen genişlemeler karşısında ortaya çıkan zorlukları aşmak üzere ulus-üstü bütünleşmenin esnekliğini artıracak farklı yaklaşımlar gündeme geldi.544 Amsterdam Antlaşması her ne kadar bazı düzenlemeler getiriyor olsa da bunların kapsamı sınırlıydı. AB’nin kurumsal yapısını 2004 yılındaki büyük çaplı bir genişleme planı doğrultusunda yeni üyelerin katılımına hazırlamak üzere 26 Şubat 2001’de imzalanan Nice Anlaşması, 1 Şubat 2003’te yürürlüğe girdi.545 Birçok maddesinin kaynağı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmakla birlikte “AB vatandaşlığı” kavramının içeriğinin doldurulmaya başlandı. 2000 yılında Nice Zirvesinde ilan edilen Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı (Charter of Fundamental Rights of the EU) ile AB ülkelerinde

ülkeler arasında sınır kontrollerini kaldırarak insanların seyahatlerini pasaportsuz ve vizesiz hale getiriyordu. 19 Haziran 1990’da yapılan Schengen Sözleşmesi ile bu yönde daha ileri adımlar atılma imkânı elde edildi.

543 Amsterdam Antlaşması detayları için bkz. Dinan, Avrupa Birliği Tarihi, s. 348–351.

544 AB’nin genişleme alanında esnekliği ile gelecek tasarımları açısından günümüzde farklı ulusal çıkarlar doğrutusunda çeşitli yaklaşımlar ortaya çıkmaktadır. Menü Usulü Avrupa (Europe à la carte), Değişken Geometrili Avrupa (variable geometry Europe), Çok Vitesli Avrupa (multi-speed Europe) gibi yaklaşımlar bunlar arasında sayılabilir. AB mimarisine ilişkin bu seçenekler üzerinden heterojen Avrupa tartışmaları için bkz. Açıkmeşe, “Uluslararası İlişkiler Teorileri Işığında Avrupa Bütünleşmesi”, s. 28–31.

545 Nice Antlaşması detayları için bkz. Dinan, Avrupa Birliği Tarihi, s. 351–355. McAllister, s. 206–211.

yaşayanların sahip olduğu temel hak ve özgürlükler sıralanıyordu.546 Nice Antlaşması’na eklenen “Birliğin Geleceğiyle İlgili Deklarasyon” (The Declaration on the Future of the Union) ile kurumsal alanda yapılacaklar konusunda gerekli adımlar listeleniyor, Avrupa’nın geleceği hakkında kimlik ve meşruiyet gibi unsurlar üzerinde geniş kapsamlı bir tartışmanın başlatılması öneriliyordu.

Bunlarla birlikte 2000’li yıllarda AB, ortak kurumsal yapılarını destekleyen iç ve dış güvenliğe konu olan girişimlerde bulunmaya devam etti.547 2000’li yılların ilk yarısında gerçekleşmesi beklenen genişlemeye hazırlıklar yapılırken bu hazırlıkların esas nedeni 1990’lı yıllardan itibaren AB içerisinde var olan Avrupa’nın doğusu ile batısının bir bütün haline gelmesi düşüncesiydi. Diğer tarafta bu düşünce, hedefteki ülkelerin serbest piyasa ekonomisi ve liberal demokrasiye geçiş arzularıyla uyuşmaktaydı. Kopenhag kriterlerini esas alan reformları takiben 2004 yılında Polonya, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Slovakya, Slovenya, Kıbrıs ve Malta AB’ye üye oldular.548

2001 yılında düzenlenen Laeken Zirvesi’nde daha demokratik, şeffaf ve katılımcı bir Avrupa ideali doğrultusunda kurumsal bir reform yapılarak Avrupa anayasası hazırlanması üzerine mutabık kalınmıştı. Bu zirve kararları doğrultusunda üye ülkelerin katılımcılarıyla oluşturulan Avrupa Konvansiyonu’nun çalışmaları neticesinde “Avrupa Anayasası” adı verilen bir taslak, 29 Ekim 2004’te Roma’da imzalanarak üye ülke halklarının onayına sunuldu. Taslak, İspanya ve Lüksemburg gibi ülkelerde yapılan referandumlarla kabul edilirken, Hollanda ve Fransa’nın 2005 yılı ortalarında gittikleri referandumlarla reddedildi.

546 Nice Antlaşması çerçevesinde Temel Haklar Şartı için bkz. A. Füsun Arsava, “Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı”, Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, CiIt 3, No. l (Güz 2003), s. 1–17.

547 Ulusal sınırları aşan terörizm, kara para aklama, dolandırıcılık, uyuşturucu kaçakçılığı suçları konularında 1999 yılında polisler arasında işbirliğini sağlamak üzere Avrupa Polis Bürosu (European Police Office-

547 Ulusal sınırları aşan terörizm, kara para aklama, dolandırıcılık, uyuşturucu kaçakçılığı suçları konularında 1999 yılında polisler arasında işbirliğini sağlamak üzere Avrupa Polis Bürosu (European Police Office-