• Sonuç bulunamadı

Ulus-Üstü Bütünleşmenin Sorunları

Farklı inanç, değer, altyapı gibi kültürel unsurlara sahip toplulukların bir ulus-üstü yapı altında bütünleştirilmeleri sürecinin kuşkusuz birçok sorunla karşılaşabileceğini tahmin etmek güç değildir. Dil, din, etnisite ve kültür yanında çoğunlukla ulus-üstü yapıyı oluşturan birimlere özgü kimliksel farklılıklar, kaçınılmaz olarak böyle bir yapının kuruluşu ve devamlılığı konusunda tereddütler oluşturur. Farklılıklar taşıyan ulusal birimleri ortak bir paydada bütünleştirerek ortaklaşa hareket edebilecekleri bir zemin yaratma çabası, ulus-devletlerin milliyetçi türdeşlik iddialarından farklı bir yol izleme ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır. Bu bağlamda ulusal kimliklere bağlı bireylerin ulusal kimlikten daha bütüncül bir üst kimliğe sadakat ve aidiyetlerini yönlendirmeleri sorunu, ulus-üstü bütünleşme süreçlerinde karşılaşılan en önemli sorundur. Buna egemenliğin kullanımı konusunda

512 Tanınma siyaseti için bkz. Charles Taylor, “The Politics of Recognition”, Amy Gutmann (Ed.), Multiculturalism: Examining The Politics of Recognition, New Jersey, Princeton University Press, 1994, s. 25–

73. 513 Bhikhu Parekh, Rethinking Multiculturalism Cultural Diversity and Political Theory, Cambridge, Massachusetts, Harvard University Press, 2000.

514 Amy Gutmann, “Introduction”, Amy Gutmann (Ed.), Multiculturalism: Examining The Politics of Recognition, New Jersey, Princeton University Press, 1994, s. 5.

üstü yapının izleyeceği siyasetin nasıl olacağı da eklenebilir. Ulus-üstü bütünleşmenin sosyo-politik kimlik ihtiyacını

Bilgi, iletişim ve işbirliği temelinde ortak politikalar uygulamak için bir araya gelenlerin oluşturdukları ulus-üstü yapılanmalar, ulus-devletlerin karşılaştığı ve bizatihi yol açtıkları sorunlarla yüz yüzedir. Ulus-inşa süreçlerinde farklılıkların yönetimi konusunda gelişen sorunlar, ulusal olduğu kadar uluslararası sorunlara dönüşebilmekte, ulus-üstü bütünleşme süreçlerinde de –ulus-üstü yapı bunları devralmayı reddetse de- aşılması gereken sorunlar var olmaya devam etmektedir. Ulus-üstü bütünleşme süreçleri, çok genel olarak ulus-devletlerin de sorunları olan ekonomik sıkıntılar, bölgesel eşitsizlikler, demokrasi sorunları, göç, uluslararası suçlar, terörizm, yoksulluk, azınlıkların temel sorunları, etnik ve dinî temelli çatışmalar ile ayrılıkçılığa ilişkin yeni çözümler üretme sorunlarıyla karşı karşıyadır. Bu süreçte sorunları giderecek projeler geliştiremeyen hareketlerin başarı şansı azalmaktadır.

Sorunları giderici bir siyaset izlenmesine karşın, ulus-üstü bütünleşme adına sarf edilen bütün çabaların mutlaka ekonomik, toplumsal ve siyasal bir birlik temelinde tam anlamıyla sonuç vermesi de olanaklı olmayabilmektedir. Böyle bir durumda işbirlikleri ve bütünleşme süreci devam ederken, süreç boyunca elde edilen kazanımlardan bir geri dönüş ya da sürecin sona ermesi pekâlâ mümkündür. Başka bir deyişle her ne kadar çeşitli alanlarda birlik sağlamak adına ulus-üstü bütünleşmede kat edilen radikal ilerlemelere karşın, bir anda tüm ilerlemenin durması, o zamanda değin oluşturulan her şeyden geri dönülmesi mümkündür. Bu olasılıklarla karşılaşmanın birçok nedeni olabileceği gibi, kuşkusuz ulus-üstü yapı ile bu yapının parçası olan ulusal birimlerin çıkarlarının birbiriyle uyuşmaması, farklılıkların etkin bir şekilde yönetilememesi, süregelen ya da aniden patlak veren krizlerin verdiği zararlar belirleyici etkenler olarak sayılabilir. Bu bağlamda özellikle başta ulusal çıkarlar devletlerin ulus-üstü bütünleşme süreçlerinde egemenliklerini ilgilendiren konularda bazı yetkilerini üst yapının kullanımına sunmalarından kaçınmalarına yol açabilir.

Farklı ulusal birimleri ortaklaştırmanın zorluklarından ötürü süreçte yaşanması beklenen birçok ekonomik ve siyasal kriz, ulus-üstü bütünleşmenin aktörleri arasındaki ilişkilerin seyrini belirleyecek parametrelerden biridir. Ulus-üstü yapının üyelerinin ortaya çıkan gelişmeler karşısında birbirlerinden çok farklılaşan düzeyde ulusal çıkarları kapsamında tepkisel ve reaksiyoner tutumları bütüncül hareket edebilmelerini engelleyecektir. Bu arada ulus-üstü mekanizmanın enerjisini, sadece krizlerin yönetilmesi hususunda harcaması,

birimler arasında siyasi, ekonomik, askerî ve diplomatik ilişkiler üzerinde olumsuz etkilere yol açabilir. Ayrıca ulus-üstü yapıya gönüllü olarak katılan bazı ulusal aktörlerin yaşanan krizlerden ötürü ulus-üstü yapı içerisinde yer almayı rasyonel bir seçenek olarak görmemesi ihtimalini de hesaba katmak gerekebilir. Daha bu yapının bileşenlerinden biri olmadan da aktörler için birdenbire yaşanabilecek değişiklikler korkuları ile aktörlerin kendi yerel/ulusal kültürlerinden duydukları milliyetçi gururlar ulus-üstü bütünleşme hedeflerini etkileyebilecektir.

Ayrılmanın kolayca yapılamadığı ulus-üstü yapılar içerisindeki bazı birimlerin de bir arada zorlukla tutunmanın yaratabileceği muhtelif sorunlar da olasıdır. Konu bağlamında ulusal egemenliğin, tarihsel bir süreç çerçevesinde zemin kazanarak yaygınlaştığından daha önce söz edilmişti. Bu tarihsel sürecin en belirgin sonucunun, ulusal egemenlik kavramı etrafında algılanan klasik olarak da sayılabilecek, geleneksel siyaset alışkanlıkları ve yönetim pratikleri olduğu vurgulanmıştı. Bunların varlığı, ulusal egemenliğe yönelik bu algıların da kolayca değiştirilemeyeceğini göstermektedir. Nitekim Csergo ve Goldgeier’in dediği gibi Çekoslovakya, SSCB ve Yugoslavya gibi komünist federasyonların ulusal hatlar boyunca dağılmasını takiben ortaya çıkan pek çok üniter devlet ulusal egemenliği çeşitli biçimlerde savunmaya başlamıştır. Onlara göre çeşitli koşullar altında, ulus inşası farklı biçimler alıp farklı sonuçlar doğursa da “ulus” ve “ulusal egemenlik” açısından düşünme yaygınlığını devam ettirmiştir.515

Geleneksel açıdan ulusal egemenlik yetkileri, çoğu zaman devletlerarası işbirliğinin ve dolayısıyla ulus-üstü bir mekanizmada bütünleşmenin önündeki engellerden biri olarak görülmektedir. Bu nedenle ulus-üstü bütünleşme süreciyle ulusal egemenliğin farklı bir şekilde algılanarak, belirli amaçlar çerçevesinde dönüştürülmesi ve yeni bir yorum kazandırılması gerekmektedir. Buna karşılık bu dönüşümü gerçekleştirme çalışırken, egemenlik yetkilerinin kullanımı konusunda ölçülü olmayan davranışlar, güvenlik, düzen, istikrar alanlarında sorunlara ve krizlere neden olabilecek bir potansiyel taşımaktadır.

Ulus-üstü bütünleşme süreçlerinde ulus-devletlerin bazı yetkileri ve politikalar üzerinde belirleyici olabilme konumlarını hedef alan, bu yetkilerin daha üst bir yapıda karar almaya yetkili bir kurum tarafından kullanılması yönünde bir strateji benimsenebilmektedir.

515 Zsuzsa Csergo and James M. Goldgeier, “Nationalist Strategies and European Integration”, Perspectives on Politics, Vol. 2, No. 1 (March 2004), s. 21.

Bu durumda ulus-üstü bütünleşme süreci, karar-alıcı üst yapıyı oluşturan birimler bakımından çok boyutlu bir ilişkiler yumağıyla karşı karşıyadır. Bütünleşmenin ilerletilmesiyle çeşitlenen konuların gündeme gelmesiyle yetkilerin paylaşılması konusundaki çekincelerin giderek azalması beklenilse de ulus-üstü bütünleşme hareketleri, kendisini oluşturan birimlerin iç yapısını doğrudan etkileyen bir niteliğe sahip olması bazı sorunları doğurabilir. Bu kapsamda ulus-üstü bütünleşme sürecinde birimlerin kendi ulusal yasaları ve düzenlemeleri üzerinde daha fazla kontrole sahip olma, yine bu alanlarda egemenlikleri devretmeyle ilgili hususlar konusundaki anlaşmazlıklar yaşamaları kuvvetle muhtemeldir. Dolayısıyla bütünleşme sürecine katılan aktörlerin birinin ya da birkaçının süreç devam ederken ulus-üstü kurumsal mekanizmaların yetkilerinin artırılması üzerinde çekincelerde bulunması mümkündür. Bu bağlamda yeni bir ekonomik, toplumsal ve siyasi yapı inşası temelinde süreç devam ederken ulusal yetkilerin azaltılmasını içeren her adım tepkilere yol açabilecektir.

Bunların yanında sadece devletlerin iç siyasal ortamları açısından değil dış siyasal ortamlarına da etki eden bir ulus-üstü yapıda dış politikaların ortak bir kurumsal anlayışla belirlenmesi, bütünleşme sürecine katılan birimlerin mutlak anlamda egemenliklerini kullandıkları bir alan olmaktan çıkmaya başlamasına neden olacaktır. Tüm bunlar, ulus-üstü bütünleşme sürecinde yeni yönetişim modelleri anlayışına gereksinimi doğurmaktadır. Ulus-üstü yönetişimle, merkezî hükümet yapıları, yani ulus-Ulus-üstü düzeyde oluşturulanlar, üye devletlerin bulunduğu bölge içindeki belirli politika alanlarına ilişkin yargı yetkisine sahip olmaktadır. Bu yetki alanını kullanırken, ulus-üstü yapılar, bu alanlar içindeki üye devletler de dâhil olmak üzere tüm aktörlerin davranışlarını sınırlandırabilmektedir.516

Öte yandan, küresel çapta söz hakkına sahip olabilmek için ulus-üstü bütünleşme hareketlerinin yol açtığı birtakım olumsuzlukların göz ardı edilebileceğini düşünülebilir.

Ulus-üstü yapı bu noktada kimilerince ortak tehditler karşısında ortak savunmanın ve çeşitli çözümlerin üretilebileceği bir mecra olarak görülebilir. Ancak buna karşın küreselleşme ve bölgeselleşme ikileminin yarattığı paradoks, benzer örgütlenmeler arasında yaşanan rekabetler ve çıkar uyuşmazlıklarına neden olabilmektedir. Hükümetlerin, teknokratların, çıkar gruplarının ya da seçmenlerin kimi zaman ayrı ayrı ekonomik ve politik hedeflere sahip olmaları bu aktörler arasındaki ilişkileri karmaşıklaştırmaktadır.

516 Wayne Sandholtz and Alec Stone Sweet, European Integration and Supranational Governance, Oxford, New York, Oxford University Press, 1998, s. 8–10.

Ulus-üstü yapıların üye sayılarının artmasının yarattığı birtakım uyum problemleri yanında, ulus-üstü yapıya hangi türden üyelerin alınacağı konusunun üye devletlerin kontrolünden çıkması da bazı üyeler açısından kabul edilebilir bir durum sunmaz. Ortak kurumsal yapıya katılmak isteyenlerin üyeliğe hazırlık aşamasında bile, edilecek masrafları yükleneceği endişesi, bütünleşme karşıtları tarafından dillendirilebilecek bir husustur. Diğer yandan, var olan kurallar çerçevesinde ulus-üstü yapıya üye olup herhangi bir üye ülkede yaşama ve çalışma haklarını elde edebilecek başka bir ülke vatandaşlarının bu tutumları konusunda daha önceden üye olan bir ülkenin fikrine danışılıp danışılmayacağı meselesi de önem kazanmaktadır. Bu konularda hâlihazırda mevcut bileşenlerin fikirlerinin sorulmamış olması, onlar için memnuniyetsizlik yaratabilir. İş dünyası açısından bakıldığında, ulus-üstü yapının çeşitli ülkelerde faaliyet gösteren şirketlerin emek, sermaye ve malları bağlamında dünyanın farklı bölgelerinde hareket serbestisi elde edebilmelerini kolaylaştırabilmesi mümkündür. Ancak buna karşılık ticari anlaşmaları yeniden tartışma ve merkezî ulus-üstü yapı nedeniyle ortaya çıkan bürokratik engeller konusundaki düzenlemelerin yeniden tanzim edilmesi ihtiyacı ortaya çıkmaktadır.

Son olarak ulus-üstü yapının işlerliği için yapılan parasal katkılar konusunda bazı bileşenlerin ulus-üstü yapının büyük yükünü taşıdıkları algısına sahip olmaları sorunlara yol açabilecektir. Bu bakımdan çeşitli dönemlerde ulus-üstü yapının ortak giderleri için üyelerce ortaklaşa yapılan ödemeler konusunda orantısızlıklar oluşabilir. Diğerlerine nazaran daha fazla parasal katkı yaptığı nedeniyle ulus-üstü yapının politikaları üzerinde daha fazla söz hakkına sahip olunması gerektiği gibi bir talebin baskı yaratacağı ihtimali yanında, bu katkının ekonomik bakımdan kendilerini zora soktuğu biçiminde serzenişleri de ortaya çıkarabilecektir.

III. ULUSAL VE ULUS-ÜSTÜ BÜTÜNLEŞMENİN KARŞILAŞTIRILMASI

Toplumların ortak kültürel değer ve fikirlerinin oluşturulma süreçleri için gerekli tamamlama ve kaynaşma hem ulusal hem de uluslararası düzeyde bir grup insanın birlikte yaşam ve aidiyet pratikleri doğrultusunda birbirlerinin ekonomik ihtiyaçlarını karşılayıp kendilerini dış etkenlerden koruyacak güvenli ortak alanları geliştirme faaliyetlerinden kaynaklanmaktadır. Bu yönüyle bütünleşme süreçleri birbirine benzer hedefleri yerine getirmeye çalışır. Güvenli bir toplumsal ortam, işleyen bir iletişimin-ulaşımın düzeni, ekonomik faaliyetler için ölçülerin birliği ve standart hale getirilmesi, ekonomik refah ve

istikrar, askeri ve ekonomik güç unsurlarının kontrol edilmesi bağlamında ortak hedefler söz konusudur. Buna karşılık ulusal ve ulus-üstü bütünleşme süreçleri çeşitli araçları, yöntemleri, hedefleri, beklentileri, ideolojileri, egemenlik ve kimlik unsurlarına yaklaşımları ile sonuçları açısından benzerlikler kadar farklılıklar da göstermektedirler. Tüm bunlar birlikte değerlendirildiğinde her iki sürecin karşılaştırılması için aşağıdaki tablo (bkz. Tablo 6) sunulabilir.

Tablo. 6: Ulusal Bütünleşme ile Ulus-üstü Bütünleşme Süreçleri Karşılaştırması Ulusal Bütünleşme Ulus-üstü Bütünleşme

Bütünleşmenin Sonuçları Tek ve bölünemez bir bütün olarak ulus-devlet: temelde

Tabloda ulusal ve ulus-üstü bütünleşme çerçevesinde ortaya çıkan yönelimler ana hatlarıyla görülmektedir. Bunlar arasında her iki bütünleşme süreciyle kesin sınırlar olmadığı gibi beklentiler ve hedefler konusu başta olmak üzere ortak hususlar olduğu tespit edilebilir.

Taraflar arasında siyaset, ekonomi, toplum, adalet, dış politika, güvenlik, savunma vb. birçok alanda düzenleme, eşitleme ve standartlaştırmanın geliştirilmesi yükümlülüğü her iki bütünleşme türü de için geçerlidir. Genel olarak ulusal bütünleşme süreçleri farklı derecelerde bir zorlama içerirken buna karşılık ulus-üstü bütünleşme süreçlerinin bazıları belirli ölçülerde zorlama unsurlarını barındırmaktadır. Ancak yine de ulus-üstü bütünleşmelerin ulusal bütünleşmeye kıyasla büyük ölçüde gönüllülük esasına dayanması önemli bir farkı oluşturur.

Diğer benzerlik ve farklılıklar üç alt başlıkta analiz edilebilir.