• Sonuç bulunamadı

Avrupa Bütünleşmesinin Teorik Çerçevesi

Çalışmanın ikinci bölümünde ulus-üstü bütünleşmeye ilişkin çeşitli teorik yaklaşım ve modellerden söz edilmişti. Ulus-üstü bütünleşmeyi oluşturan birimlerin kapasite ve yetenekleri ölçüsünde örgütleniş biçimleri ile kurumları, kuralları ve politikaları temelinde sürecin getirdiği avantaj ve dezavantajlar bulunmaktadır. Ulus-üstü bütünleşme süreçlerini açıklamaya çalışanlar, makro birtakım teorilerden esinlenseler de çoğunlukla Avrupa bütünleşme sürecine paralel olarak teorilerini olgunlaştırmışlardır. Bununla birlikte söz konusu süreç farklı teorik yaklaşımların gelişmesini teşvik etmiştir. Avrupa bütünleşmesine dair sorgulanması gereken birçok yeni sorunun da ortaya döküldüğü süreçte, bölgesel ya da uluslararası çapta toplumsal ve siyasal değişim süreçlerine ilişkin yeni kavrayışlar doğmuştur.

AB’nin ulus-üstü bütünleşme açısından şimdiye kadar benzer girişimlere kıyasla daha gelişmiş bir görüntü vermesi yanında sürecin dinamikliği, Avrupa bütünleşme sürecinin teorik açıdan analizini görece zorlaştırmaktadır. Analizlerin daha başlangıcında, AB’nin gerçekte ne olduğu konusunda da farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Bu bağlamda örneğin Rosamond’a göre AB ve Avrupa bütünleşmesiyle ilgili teorik çalışmalar, en az dört farklı yaklaşım çerçevesinde belirlenmektedir. Bunlardan birincisi, AB’yi bir uluslararası örgüt olarak anlayan yaklaşımlardır. İkincisi, AB’yi küresel siyasi ekonomi içerisinde bir bölgeselcilik örneği sayanlardır. Üçüncüsü, AB’yi karar alma dinamiklerini incelemek için faydalı olarak gören yaklaşımlardır. Sonuncusu, AB’yi ve Avrupa bütünleşmesini kendisinden başka bir örneği olmayan, yani sui-generis özellikli bir örnek olarak gören yaklaşımlardır.552 Dolayısıyla AB’nin doğası ve dinamiklerini incelerken gerçekte ne olduğu ile analizi açısından hangi sınıfta değerlendirileceği konusu çeşitlilik arz etmektedir.

AB, bir devletten farklı olduğu gibi yapısı ve işleyişi itibariyle aynı zamanda Birleşmiş Milletler ve NATO gibi herhangi bir uluslararası örgütten çok daha farklı bir ilişki tarzını ihtiva etmektedir. Bunlarla birlikte AB'nin bazı açılardan uluslararası bir örgüt gibi olduğunu, ancak başka durumlarda devlete daha yakın olduğunu göstermek için “ayrışmış/farklılaşmış (differentiated) bütünleşme sistemi” şeklinde kavramsallaştırmalara da başvurulmaktadır.553 Bu kavramsallaştırma dikey ve yatay düzlemde hem merkezîleşme seviyesi (dikey-hiyerarşik farklılaşma) hem de katılımcı ülke sayısı (yatay farklılaşma) açısından politika alanlarında

552 Rosamond, s. 14–16.

553 Bu kavramsallaştırma için bkz. Dirk Leuffen, Berthold Rittberger and Frank Schimmelfennig, Differentiated Integration Explaining Variation in the European Union, New York, Palgrave Macmillan, 2013, s. 7-11.

farklılık göstermektedir. Nugent, AB ile uluslararası örgütler arasındaki üç fark sıralar: İlk olarak, AB’nin daha fazla kurumları, karar verme düzenlemeleri ile diğer uluslararası örgütlerde bulunandan daha fazla siyasi aktörü vardır. İkincisi, AB, diğer uluslararası örgütlere kıyasla çok geniş kapsamlı bir politika sorumluluğuna sahiptir. Uluslararası örgütler, ticaret, parasal istikrar veya güvenlik konularıyla normalde oldukça dar bir şekilde odaklanırken, AB, en azından bir dereceye kadar hemen hemen her alanda kamu politikasına dahil olmaktadır. Üçüncüsü, diğer uluslararası örgütlerin yapıları ve iç süreçlerinde hükümetlerarası bir anlayış bulunurken, AB birçok açıdan özellikle Maastricht ve Amsterdam sonrası nitelikli çoğunluk oyunun kullanılışıyla ulus-üstü bir yön sergilemektedir.554

AB’nin gerçekte ne olduğu konusunda bir diğer anlaşmazlık noktası, AB’nin hükümetlerarasıcı ya da ulus-üstücü bir nitelikten hangisini taşıdığı hususunda yaşanmaktadır.

AB’nin bu iki niteliğe sahip olduğunu savunan Nugent, hükümetlerarasıcılık, ulus-devletlerin kontrol edebilecekleri durum ve koşullarda, ortak çıkar konularında birbirleriyle işbirliği yapmalarını sağlayan düzenlemeleri ifade ettiğini belirtir. Bütün katılımcı devletlerin bu işbirliğinin kapsamını ve niteliğini kararlaştırmasına izin veren kontrolün varlığı, ulusal egemenliğin doğrudan zayıflamadığını göstermektedir. Diğer taraftan Nugent’e göre ulus-üstücülük, devletlerin gelişmeler üzerinde tam kontrol sahibi olmalarına izin vermeyecek şekilde birbirleriyle çalışmalarını içermektedir. Yani, devletler kararlarını durdurma gücüne sahip olmadığı için tercihlerinin ve iradelerinin aleyhine şeyler yapmakla yükümlü olabilirler.

Devletlerin birbirleriyle ilişkileri işbirliğinin ötesinde bütünleşmeye sürüklenerek ulusal egemenliğin bir kısmını kaybedilir.555

Üniter, federal ya da konfederal devlet türlerinden bir yapıya veya sıradan bir uluslararası örgüt olmayan AB, farklı projelerin uzun bir süreç boyunca birbirine eklemlenmesiyle sürdürülen kendine münhasır özel bir işbirliği temelinde gelişmektedir. AB, şimdiye kadar bölgesel düzeyde gerçekleşen karşılıklı bağımlılık ilişkileri ile ittifak ve işbirliği faaliyetlerinin yarattığı birçok oluşumdan daha ileri düzeyde ve daha ayrı bir yerdedir. Diğer bölgesel aktörlere nazaran kurumsal yeteneği ve uzlaşma kültürünü kullanma bakımından görece daha avantajlı bir konuma erişmiştir. Nihayetinde AB, bir grup devletin kendi varlıklarını sürdürürken yine kendilerinden üstünde yetki kullanmaya haiz olacak daha

554 Nugent, s. 521–522.

555 Nugent, s. 502–503. AB için geçerli hükümetlerarasıcılık ve ulus-üstücülük niteliklerinin geçerli olduğu alanlar için bkz. Nugent, s. 504–505

büyük çapta bir üst yapıyı kurmaları hedefi doğrultusunda gelişen yapıdır. AB’nin belirli alanlarda üye devletlerin yetkilerini devralan bir “ulus-üstü siyasal yapılanma modeli” olması hedefiyle diğerlerinden ayrışmaktadır. Yetkilerin aktarımıyla üye devletler, işlevlerini, görevlerini ve sorumluklarını ortaklaşa belirleyip, yeniden inşa etmektedir. Bu bağlamda AB’nin en önemli ayırt edici nitelikleri kendine özgü olması ve ulus-üstü hukuki kurallar oluşturabilme yetkisine sahip olmasıdır.556

Bütünleşmeyi, siyasi, ekonomik, toplumsal ve hukuki boyutu olan bir süreç olarak gören Bulmer ve Joseph, bütünleşme teorisinin, üye devletlerden yetki ve bağlılığın AB düzeyine aktarımının ardındaki dinamiklerle ilgili olduğunu söylemektedir. Onlara göre bu tür değişiklikler, malî birlik ve Avrupa Parlamentosu gibi kurumlara güç transferleri şeklinde yeni politika alanları eklenmesi yoluyla veya genişlemeyle meydana gelmektedir.557 AB, her ne şekilde ele alınırsa alınsın, Avrupa bütünleşmesine teorik açıdan yaklaşan çalışmalarda ortak vurgu, genelde devletlerarası etkileşimlerin karşılıklı bağımlılığı yükselterek, ekonomik ve siyasal temelli işbirliklerinin hızlanmasına yol açtığı varsayımının açıklaması üzerine şekillenmektedir.

Bunlarla birlikte Avrupa bütünleşmesi üzerinde açıklamalar getirmeye çalışan teorik yaklaşımların açıklayıcıkları ile gündemde oluşları AB’nin yaşadığı sürecin gidişatıyla yakından ilgili olmakta, uluslararası politikada yaşanan krizler ile ulusal çıkarların etkilediği süreçler çerçevesinde konjontürel koşullar bu konuda belirleyici olmaktadır. Nitekim bütünleşmenin ilk somut adımlarının atılmaya başlandığı 1950’li yıllardan itibaren federalizm, fonksiyonalizm ve toplumsal etkileşimcilik yaklaşımlarının ana akım olarak revaçta olduğu görülmektedir. Avrupa bütünleşmesinin ilk teorisyenleri, ekonomik bütünleşmenin siyasi bütünleşmeye ve ortak bir Avrupa kimliğine götüreceğini öne sürdüler.

1970 ve 1980’li yıllardan itibaren Haas, Schmitter, Lindberg, Keohane ve Nye gibi isimlerin bütünleşmenin doğasıyla ilgili çalışmalarıyla biçimlenen neofonksiyonalizm yaklaşımı

556AB’nin kurumsal bakımdan siyasi sisteminin işleyişiyle ilgili olarak bkz. Hix, s. 5–9. Modern devletin üç temel fonksiyonunu yerine getiren yasama, yürütme, yargı arasındaki ilişkilere paralel biçimde AB’nin Avrupa Toplulukları Komisyonu, Avrupa Adalet Divanı ve Avrupa Parlamentosu nezdinde Amsterdam Antlaşması’na kadar olan süreçte değişen antlaşmalar doğrultusunda birbirleriyle ilişkileri ile geçirdiği dönüşümler hakkında yapılan bir analiz için bkz. George Tsebelis and Geoffrey Garrett, “The Institutional Foundations of Intergovernmentalism and Supranationalism in the European Union”, International Organization, Vol. 55, No. 2 (Spring 2001), s. 357–390.

557 Simon Bulmer and Jonathan Joseph, “European Integration in Crisis? Of Supranational Integration, Hegemonic Projects And Domestic Politics”, European Journal of International Relations, Vol. 22, No. 4 (2016), s. 727.