• Sonuç bulunamadı

2.2. Cumhuriyet Döneminde Bürokrasi

3.2.3. Bürokratların Mali Durumu

Memurluk statüsünün altın çağının sona erdiği varsayılan tarih 1939’dur. İkinci Dünya Savaşı ile birlikte başlayan enflasyon, Türk toplumunun sürekli bir özelliği olmuştur. Memurların mali statüsüne ilişkin yasal düzenlemelerle enflasyon arasında yakın bir ilişki olduğu söylenebilir. Ülkemizde ilk temelli düzenleme, Dünya ekonomik krizinin parladığı patladığı 1929’lara rastlar. Bu tarihte memurların mali

statüsünü belirleyen ilk yasa “Devlet Memurlarının Maaşatının Tevhid ve Teadülüne Dair Kanun” adıyla çıkmış ve memurlara net maaş ödenmesi esasına getirmiştir. Daha sonraki temelli düzenleme ise, II. Dünya savaşının başladığı 1939’lara rastlar. 1939 yılından 1970 yılına kadar kamu görevlileri ile ilgili olarak çıkarılan 79 adet yasanın hemen hemen tamamı, geçici nitelikteki aylık düzenlemelerle ilgilidir. Bu yasalar, enflasyonun yıkıcı etkilerini azaltmak amacıyla çıkarılmış geçici ve yüzeysel önlemlerdir(Tutum,1980:101).

J.L. Enos’un çalışmasında 1960’larda devlet memurları çalışan nüfusun %2.82’sini meydana getirmekte ve milli gelirin %15’ine sahip olurken ve bu kesimde fert başına düşen gelir 9.430 TL iken girişimcilerin faal nüfusu oranı %0.67 olurken milli gelirden aldıkları pay %24.9 ve girişimci başına düşen gelir yılda 129.900 TL olmuştur(Göküş,2003:46).

Tablo 3.9. 1938-1961 Yılları Arasında Geçinme Endeksi Yıllar Geçinme Endeksi Altın Fiyatı

Reşat (TL) Toptan Eşya Fiyatları Endeksi Dolar Fiyatı (TL) 1938 100,0 11,12 100 1,26 1939 102,5 14,32 101 1,27 1940 112,1 21,06 127 1,37 1941 130,7 25,57 175 1,31 1942 220,5 33,23 340 1,30 1943 302,6 33,84 590 1,30 1944 327,2 38,30 459 1,30 1945 344,6 35,93 444 1,30 1946 359,5 33,73 427 2,82 1947 335,7 33,25 433 2,82 1948 353,8 41,10 466 2,82 1949 376,3 44,14 503 2,82 1950 365,0 39,33 452 2,82 1951 374,2 39,07 482 2,82 1952 391,3 43,48 486 2,82 1953 402,8 49,15 497 2,82 1954 433,7 57,23 549 2,82 1955 514,6 74,62 591 2,82 1956 551,6 98,10 691 2,82 1957 635,3 131,17 818 2,82 1958 758,7 161,38 942 6,20 1959 940,4 149,11 1130 6,20 1960 965,2 140,26 1189 9,04 1961 963,7 136,61 1239 13,50 Artış Oranı 9,63 12,37 12,39 10,71

Kaynak: Tozan, Cevan (1977), “Kamu Personeline Sağlanan Mali ve Sosyal Haklar”,Başbakanlık Devlet Personel Dairesi, Başbakanlık Basımevi,Yayın No:35,Ankara,ss. 104-105.

Tablo 3.10. 2 Çocuklu Bir Memur’un Maaş, Ayni Yardımlar, Mali Yardımlar ve İkramiyeler Toplamını Gösteren Tablo

YILLAR 1939 1945 1950 1955 1960 1961 D B N B N B N B N B N B N 1 600 433 675 550 1020 651 1270 1010 2020 1477 2420 1657 2 500 365 567 467 895 581 1114 890 1770 1318 2120 1476 3 400 297 458 385 770 560 985 776 1520 1149 1820 1280 4 292 219 350 298 645 436 801 657 1270 970 1520 1089 5 257 194 307 262 570 389 708 584 1120 865 1340 961 6 210 159 253 218 495 342 614 511 970 728 1160 842 7 167 127 203 189 420 294 520 438 820 654 980 719 8 138 103 177 164 370 216 458 389 720 581 860 637 9 112 89 155 145 320 228 420 340 620 507 740 555 10 99 79 133 131 270 194 333 288 520 431 620 467 11 85 68 117 116 245 177 301 264 470 395 560 421 12 75 61 106 106 220 160 270 238 420 356 500 387 13 60 50 90 91 195 143 239 212 370 318 440 343 14 50 43 69 80 170 129 208 186 320 279 380 296 15 40 34 - - - -

Kaynak: Tozan, Cevan (1977), “Kamu Personeline Sağlanan Mali ve Sosyal Haklar”,Başbakanlık Devlet Personel Dairesi, Başbakanlık Basımevi,Yayın No:35,Ankara,ss. 104-105.

Her iki tabloyu karşılaştırdığımız zaman ortaya çıkan durum şöyledir: 1938- 1961 yılları arasında toptan eşya fiyatları 12 kat artmasına karşılık, memur maaşları yaklaşık 4 kat artmıştır.

Bununla beraber Toptan eşya fiyatları 1938 yılı 100 olarak kabul edildiğinde, 1970’lerde bu rakam 1960’a ve 1976 yılında ise 5335’e yükselmiştir. Bu 53 kat bir artışı belirtir. Buna karşılık aynı dönemde memur aylıkları sadece brüt 15, net 11 kat artmıştır(Tutum,1980:101). Ayrıca, çeşitli tarihlerde barem cetvelinde yapılan değişiklikler sonucunda, en üst derecedeki memur ile en alt derecedeki memur maaşları arasındaki farklılık giderek azalmış ve böylece maaş yelpazesi daralmıştır. Devlet Personel Dairesince hazırlanan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun kabul edilmesi bu döneme rastlarsa da, kanunun mali hükümlülüklerinin ancak 1.12.1970 tarihinden itibaren yürürlüğü konulması (1322 ve 1327 sayılı kanunlarla),

1970 yılı sonuna kadar eski rejimin aksıyan yönlerinin sürüp gitmesine neden olmuştur. Bu aksaklıklar aynı düzeyde devam etmekle kalmamış, çıkarılan çeşitli kanunlarla maaş ve diğer ödemeler yönünden rejimde yeni gedikler de açılmıştır. Uzun araştırmalar sonucunda ulaşılacak daha sağlıklı bir personel rejimi yerine, kısa sürelerde hazırlanan zam ve tazminat kanunlarıyla sorunun çözümlenmesine çalışılmıştır. Doğal olarak her çözüm, beraberinde yeni sorunlar getirmiştir(Tozan, Cevan,1977:105).

1950 yılında milli gelir dağılımda parite oranı 4,158 olan memur grubu için bu oran 1965 yılında 2,416’ya düşmekte; 1950 yılında devlet kesimindeki işçiler aynı devrede bu oran 1,392’den 1,272’ye düşmektedir. Buna göre 1950 yıllarında fert başına düşen milli gelirin 4 mislinden fazlasını alan memurların payı 15 yıl içinde yarı yarıya düşmüş ve işçi kesimine yaklaşmıştır. Yine Dr. Boratav’ın belirttiği gibi “ emekçi grupları içerisinde hem milli ekonomi, hem de tarım dışı kesimden gelir dağılımı açısından nisbi durumları en fazla gerileyen grup memur olmuştur”. Memurun mali statüsünde meydana gelen bir diğer değişiklik de azami ve asgari aylık hadleri arasındaki açıklığın kapanmış olmasıdır. 1939’da azami aylık, asgari aylığın 12 katı iken 1961’de bu oran 6,37’ye düşmüştür (Us,1973:55).

Heper, memurların ekonomik yönden zayıflamalarının, siyasal iktidarın bilinçli bir politikası olduğu görüşündedir. Heper’e göre siyasal elitlerin bürokratları zayıflatmak için kullandıkları üç strateji bulunmaktaydı. Birinci strateji, yetenekli insanların bürokrasiye katılmalarını caydırmak için memurların ekonomik durumlarını zayıflatmaktı. Nitekim 1950-1965 yılları arasında memurların satın alma gücü yarı yarıya düşmüştü. İkinci strateji, üst düzey bürokratlardan gelen önerileri göz ardı etmek ve üçüncü strateji ise, siyasilerin kolayca kontrol edebilecekleri, kamu iktisadi teşebbüsleri gibi alternatif bürokratik yapılar meydana getirmekti. Bu stratejilerin, Demokrat Parti ve Adalet Partinin iktidar dönemlerinde bir ölçüde uygulanmaya çalışıldığı görülmektedir(Eryılmaz,2002:149)

AP iktidara geldiği 1964 yılında sabit fiyatlarla nüfus başına düşen milli geliri 100 olarak alınırsa bu rakamın, 1961 yılında 121.45’e yükselmiş olduğunu görürüz. Yine 1950’den 1969’a doğru gelişen bir sürece baktığımızda milli gelir içinde tarım

payının %49,9’dan %32,8’e düştüğünü, sanayinin de %15,8’den %26,4’e çıktığını görmekteyiz. Bu gelişmeden de görüldüğü gibi sanayi, toplum içinde giderek güçlü bir duruma gelmekle ve artan milli gelirden de daha fazla pay almaktadır. Giderek büyüyen ve gelişen kapitalistleşme içinde sanayinin oynadığı rolün yanı sıra yine bizzat sanayi içinde de büyük burjuvazinin egemen olmaya başladığına tanık olmaktayız. Özel girişim 1960’lardan sonra giderek hızlanan bir tempo ile endüstriyel üretime yönelmiştir. Örneğin sadece 1968 yılı içinde devlet, 347 milyon TL, genel bütçeden, 198 milyon TL ise dış kaynaklardan sağlanan toplam 545 milyon liralık fonu özel girişimin endüstri kesimindeki eylemlerini teşvik için ayırmış bulunmaktadır(Yücekök,1983:133).

1963 yılında başlayan toplu sözleşme düzeni ile kamuda çalışan işçilerin mali haklarında önemli gelişmeler sağlanırken; memurların toplu sözleşme haklarının olmaması nedeniyle memurluk statüsü, mali haklar bakımından hem işçilere göre hem de genel hayat şartlarına göre gerilemeye başlamıştır. İşçi-memur ayırımını artıran toplu sözleşme düzeni, kamu iktisadi teşebbüslerinde çalışan memurların, işçi statüsüne geçmeleri sürecini başlatmıştır(Eryılmaz,2002:149). Başka bir deyişle memurlar bir gelir grubu olarak kaybetmeye devam etmişler ve tarımsal olmayan nüfus içinde en kötü konuma gelmişlerdir. Böylece memurluk bir taraftan işsizlik nedeniyle giderek yoğun talebe hedef olurken diğer taraftan yapılan bir araştırmada belirtildiği gibi “her ne kadar kapalı personel sistemlerinde kariyer ilkesi esas unsur ise de, Türk kamu yönetiminde memurların büyük bir bölümü, bütün çalışma hayatlarını devlet memurluğundan oldukça uzak bulunmaktadır. Devlet memurluğu, “daha iyi olanaklar aranırken yapılan bir iş” haline gelmek eğilimini göstermektedir. 1977 yılı ve 1980 yılı başlarından beri uygulanan ekonomi politikasının bir bütün olarak bürokrasinin yaşam koşullarını daha ağırlaştığı söylenebilir(Şaylan,1984:306).