• Sonuç bulunamadı

2.2. POLİS İMAJINA ETKİ EDEN FAKTÖRLER

2.2.3. Bölgesel Şartlar

Polisin bir ülkede işlenen suçlar üzerinde ne ölçüde etkili olduğu halen devam eden bir tartışma konusudur. Konuya düz polis mantığı veya polisin halka yansıtmaya çalıştığı imaj çerçevesinden bakıldığında polisin fedakar ve özverili çalışmaları olmadığı takdirde ülkeyi suç ve suçluların istila edeceği fikri ön plana çıkabilir. Oysa konuya sosyal bilimler gözüyle bakıldığında, bir toplumda sosyal düzenin korunmasında polisin rolü gösterilmek istendiği kadar büyük değildir. Toplumdaki sosyal düzen genelde çeşitli sosyal kontrol mekanizmaları tarafından sağlanır. Esasında sosyal düzen ve suçla mücadelede polisin tek aktör olarak sunulması bu alanda yaşanan her türlü olumsuzluğun sebebi ve sorumlusu olarak polisin görülmesine sebebiyet vermekte ve son noktada polisin saygınlığı ve imajını olumsuz şekilde etkilemektedir (Erzurumluoğlu ve Göksu, 2009:44).

Yaşanılan bölgedeki sosyo-ekonomik şartlar ve etnik yapının o bölgede yaşayanların polis hakkındaki tutumları ve etkileşimleri üzerinde etkili olduğu bulunmuştur. Toplumda diğerlerine göre dezavantajlı durumda olanlar ve azınlıkların orta sınıf ve daha yüksek düzeydekilere göre daha yüksek oranda polisle olumsuz ilişki yaşadıkları tespit edilmiştir (Weitzer ve Tuch, 2004:309).

Halk arasında polise karşı tutum ve algılamaları etkileyen ırksal ve etnik farklılıklar salt ırksal ve etnik farklılığa bağlı bir durum değil aynı zamanda sosyal yapıdan kaynaklanan bir takım unsurlardan da etkilenen bir yapı arz etmektedir. Bu sosyal etkenlerden birincisi, kişisel deneyimlerden bağımsız olarak polise karşı sergilenen alt kültürel tutum; ikincisi ise kişilerin içinde yaşadıkları toplumun karakteristik yapısıdır (Mastrofski vd., 2001:30).

Yapılan araştırmalar, çevresel şartlar ile polis hakkındaki değerlendirmeler arasında güçlü bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur. Çevresel suç algılamaları, suç korkusu ve yaşanılan bölgedeki algılanan kargaşa düzeyi ile polise karşı tutumlar arasında bağlantı olduğu belirlenmiştir. Halkın, polisi bölgesel karmaşanın kontrolünde hükümeti birinci derecede temsil eden sorumlu kurum olarak gördüğü sonucu elde edilmiştir (Skogan, 2006:103). Gelir düzeyinin düşük olduğu bölgelerde yaşayanlar yüksek suç oranlarıyla karşılaşacak ve polisle negatif etkileşim yaşama ihtimalleri doğal olarak daha yüksek olacaktır. Bu bölgelerde yaşayanlar için polis hizmetlerinden beklentiler düşük, suç korkusu ise yüksek olacak ve yaşadığı yeri sevmeyecektir. Bütün bunlar onların polis hakkındaki düşüncelerini de etkileyecektir. Mahalle kültürünün bir bölümünde özümsendiği zaman polis hakkındaki bu düşünceler daha da güçlenecektir. Yapılan bir araştırmada “polisin görünürlüğü” ve “güvenlik” polis hizmetlerinin kalitesi hakkındaki görüşler üzerinde etkili olan iki kilit kavram olarak belirlenmiştir (Ivkoviç, 2008:412-413).

Yaşanılan bölgenin karakteristikleri ve polisle etkileşimlerinin halkın polis hakkındaki düşüncesine etki eden önemli bir faktör olduğu söylenebilir. Oturdukları bölgede yüksek suç oranlarının, tehlikenin ve düzensizliğin hissedilmesi durumunda insanlar polis hakkında daha az memnuniyet bildirirler. Buna karşılık polisle gayri resmi etkileşimde bulunan insanlar ise daha fazla memnuniyet bildirirler.

Yaşadıkları mahalledeki toplumsal karmaşanın görünür işaretleri mahalle sakinlerinin yaşadığı suç korkusunun artmasına sebep olur ve polise karşı tutumlar ve polis imajını olumsuz etkiler. Konuyla ilgili “Kırık Pencere Felsefesi” olarak adlandırılan yaklaşıma göre, kentsel bozulmuşluk, gözetimsiz bırakılma ve kuralsız davranışlar ortaya çıkan işaretleri hiç kimsenin dikkate almaması sonucunu doğurur. “Kırık Pencereler”, vatandaşların kendi mahallelerinde polisin yeterince dikkatli olmadığı ve görevini layıkıyla yerine getirmediğini düşünmesine sebep olur.

İlgisizlik hissi içerisindeki vatandaşlar polis hakkında daha olumsuz konuşurlar ve

negatif bir imaja sahip olurlar (Bridenball ve Jesilow, 2008:161).

Düşük gelir düzeyindekilerin yaşadığı ve suç oranlarının yoğun olduğu bölgelerde halkın desteğini gerektiren kurumsal altyapılar gereksiz olabilir. Bu gruplara mensup kişiler sıklıkla polis korkusu yaşadığından, düşük gelir gruplarının ve azınlıkların yaşadığı bölgelerde yaşayanlar polisin kötü muamelesi hususunu daha dikkatli izlerler ve polisin sorumluluğunun yüksekliğine vurgu yaparlar. Bunun yanı sıra polisle işbirliğine sıcak bakmazlar.

Bölgesel şartların polise karşı tutum üzerindeki etkileri ile ilgili yapılan çalışmalarda, kişilerin polise karşı olan tutumlarının toplumun kültür düzeyi ve o toplumda polise karşı var olan inançlardan etkilendiği ortaya koyulmuştur. ABD’de yapılan bir çalışmada, bir topluluktaki zenci sayısındaki artışın o topluluktaki polise karşı olumsuz bir tavrın gelişmesine yol açacağı belirtilmiştir. Yapılan çalışmalarda elde edilen bir diğer çarpıcı sonuç ise, bir kişinin içinde yaşadığı toplumda sevmediği

şeyleri polisle ilişkilendirme eğiliminde olduğudur. Ayrıca polisin belirli bazı

mahallelerde hukuksal otoriteyi kullanarak bir takım sosyal kontrol faaliyetlerinde bulunulmasının o mahallede yaşayan kişilerde olumsuz düşünceler ve tepkiler oluşmasına sebep olacağını ve o toplulukta yaşayan gençlerin bizzat hukuka karşı saygılarını yitirmelerine sebep olacağı iddia edilmiştir (Mastrofski vd., 2001:30).

Bu konuda ABD’de yapılan bir başka çalışmada, mahallelerin içerisindeki ekonomik dezavantajlar göz önüne alındığında siyahlarla beyazların görüşlerinin benzerlik gösterdiği tespit edilmiştir. Siyahların polis hakkında daha alaycı ve tatminsiz olmalarının sebebi yaşam şartları bakımından daha dezavantajlı bölgelerde yaşıyor olmalarıdır. Şiddet ve suç oranlarının yüksek olduğu mahallelerde bile

değişik ırkların polise bakışı arasında benzerlik olduğu tespit edilmiştir. Mahalle

şartları ve çevre göz önüne alındığında ırksal farklılıkların kaybolduğu görülmüştür.

Bu sebeple mahalle sakinlerinin polise karşı olan olumsuz bakış açıları ırktan ziyade içinde bulundukları şartlar ve çevreyle daha iyi açıklanabilir (Mastrofski vd., 2001:30). Aslında çevresel şartlarla ilgili bu tespit, ırk ve etnik kökenin polis imajıyla alakalı tek başına bir belirleyici olmadığı, aksine çevresel ve sosyal şartlar ile birleştiğinde anlamlı olduğu tezini doğrular niteliktedir.

İnsanlar kendi bölgelerinde karmaşa veya şiddet içerikli suçları ciddi bir

problem olarak algıladıklarında ve bu durum korkuya sebep olacak şekilde sunulduğunda polis memurları ve onların yaptığı iş hakkında daha az memnuniyet bildirirler. Sosyal kaynaşmanın ve gayri resmi sosyal kontrolün var olması o bölgedeki insanların polis hakkında yapacakları değerlendirmeler üzerinde etkilidir. Bu karakteristikler o bölgede oturanların ortak güven ve sorumluluk algılamalarını ifade eder. Burada toplumsal kaynaşma ve kontrol, insanların yaşadıkları bölgede ortak değerleri benimsemeleri, komşularına yardım etme konusunda istekli olmaları ve komşularının problemlerini çözmede aracılık etme gibi konularda ne kadar gayret gösterdiklerini ifade eder.

Bölgesel kaynaşma ve kontrol ile ilgili halk düşüncesinin iki sonucu vardır; birincisi, bir bölgede yaşayan ve komşularının benzer değerlere sahip olduğu ve birbirine inandığını bildiren insanların, bu özelliklerin daha az olduğu bölgelerde yaşayanlara oranla polisle gayri resmi etkileşimde bulunma olasılıklarının daha yüksek olduğudur. İkinci olarak, bu kişilerin güvenlik ve bölgenin düzeniyle alakalı, toplumsal değerlerin polisle birlikte sorumlu olduğuna inanma ihtimalleri daha yüksektir (Maxson vd., 2003:3-4).

Bölgesel şartlar esas itibariyle polisin davranışlarını da etkilemektedir. Polislerin görev yaptığı bölgelerdeki suç şartlarından etkilenerek görev yapmaları oldukça doğaldır. Özellikler örgütlü suçlar ve toplumsal olaylar gibi kendilerinin de hedef olabileceği suçların yoğun olarak gerçekleştiği bölgelerde polisin diğer bölgelerle aynı şekilde görev yapmasını beklemek mümkün değildir. Bu tip bölgelerde polislerin vatandaşları durdurduklarında daha agresif, şüpheci ve tedbirli davrandıkları söylenebilir.

Suç oranlarının ve sosyal kargaşanın yüksek olduğu bölgelerde polisin hatalı davranışı için uygun koşulların oluşma ihtimali daha yüksektir. Bu bölgelerde hatalı davranış gösteren veya suça bulaşmış polis sayısı daha düzenli olan bölgelere göre daha fazla olacaktır. Suç oranları ve kargaşanın yüksek olduğu bölgelerde polis- vatandaş temasının sıklaşması ve bu karşılaşmaların olumsuz geçme potansiyeli daha yüksektir. Yüksek suç oranları ve karmaşanın olduğu bölgelerde polis memurları ile bölge sakinleri arasındaki sürtüşme artacak ve bu durum bölge sakinlerinin polis hakkındaki düşünceleri üzerinde olumsuz bir etki yapacaktır.

Bridenball ve Jesilow, yaptıkları çalışmada yaşanılan ikametgahın tipinin vatandaşların kendi mahalleleri ve polis hakkındaki fikirleri üzerinde etkili olduğunu iddia etmişlerdir. Evde yaşayan insanların çevreleriyle ilgili algılamaları karavanda yaşayanlardan daha farklı olacaktır. Benzer şekilde tek ailenin yaşadığı konutların ağırlıklı olduğu mahallelerle, birden fazla ailenin bir arada yaşadığı konutların ağırlıklı olduğu mahallelerde yaşayanların çevresel algılamaları farklı olacağını belirtmişlerdir (Bridenball ve Jesilow, 2008:162). Ancak yaşanılan konut tipi ve aile yapısının polis hakkındaki algılamalar ve polis imajı üzerindeki etkisiyle ilgili yeterli çalışma mevcut değildir.

Halkın polisle alakalı negatif düşünmesini sağlayan etkenlerin üç kaynağı olabilir; birincisi, halkın polise doğrudan iletişimi sonucu oluşan algılar, ikincisi kitle iletişim araçlarının polisi halka nasıl sunduğu, üçüncüsü ise halkın polisten beklentileri ve olması gerekenleri gösteren mevcut standartlar. Halkın polisten beklentileri ve olması gerekenleri gösteren mevcut standartlar bunlar içerisinde en kompleks olanıdır. Çünkü objektif bir şekilde ölçülen performans değerleri yükselişte olsa bile halkın gözündeki beklenti ve standartlar ondan çok daha hızlı gelişiyor olabilir. Bu gerçekleştiğinde halk veya halk içindeki bazı gruplar polisteki

ilerlemeler kendilerinin beklentilerini karşılamayacağı için sürekli bir

memnuniyetsizlik beyan edeceklerdir. Halktaki bu beklenti ve standartların yükselmesinin kaynağı bazen bizzat polisin kendisi de olabilir.

Lokal suç şartlarının, gerçek ve algılanan polis kötü muamelesi üzerindeki değerlendirmede etkili olması beklenebilir. Yüksek suç oranları olan bölgelerde polis-halk ilişkileri de problemlidir. Bu bölgelerdeki topluluklarda suçla mücadele

çabasında polis bölge sakinlerini sorun çıkaran kişiler olarak görme eğiliminde olur ve onlara karşı daha saldırgan bir davranış içerisine girer. Sonuç olarak sözlü ve fiziksel kötü muamele, sokakta halkı haksız durdurma ve rüşvet olayları yüksek suç oranlarının olduğu bölgelerde daha fazla yaşanır. Buna bağlı olarak bir bölgede polisin kötü muamelesi ile ilgili algılamaların suç seviyesi ve suç korkusundan etkileneceğini söyleyebiliriz. Yüksek suç oranlarının olduğu toplumlarda yaşayan insanlar medyada çok sık polisin kötü muamelesi ile ilgili sunumla karşılaşacak ve özellikle polisin kötü muamelesinin yaygın olduğuna inanma eğiliminde olacaktır.

Ülkemizde bölgesel şartların halkın sahip olduğu polis imajı üzerindeki etkisi ile ilgili yapılmış çalışma bulunmamaktadır. Özellikle göç alan ve almayan kentler arasındaki, aynı kentin varoşları ile daha iyi yaşam standartlarının mevcut olduğu bölgeler arasındaki polise karşı tutum ve var olan polis imajını belirlemeye yönelik ciddi çalışmalar yapılmalıdır. Bu çalışmaların sonuçlarına göre bölgesel

farklılıklar göz önünde tutularak halkla ilişkiler ve imaj çalışmaları

şekillendirilmelidir.