• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3. 19.YÜZYILDA OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA DEĞİŞİM ve YAPILANMA

3.7 Bölüm Sonucu

Bu bölümünde 19. yüzyıl dünya sistemine eklemlenme döneminde ekonomik, demografik, siyasal, toplumsal, kurumsal ve teknolojik yapıda imparatorluğun değişim ve yapılanma biçimleri irdelenmiştir. 1550-1650 ve 1830-1900 yılları arasında Osmanlı

128

İmparatorluğu dünya–sisteminde yeralmıştır. İmparatorluğun bir bütün olarak sisteme eklemlenmesi yerine farklı dönem ve bölgelerde özgül dönüşüm örüntüleri ile sisteme bağlanabildiği görülmektedir. Özgül dönüşüm örüntüleri ticaret bağlantı kanalları boyunca dolaşan ve küresel ekonomide aranılan ekonomik sektörün görece önemli ve stratejik bir maddesel ürünün çevresinde gelişmektedir. Dünya-sistemine eklemlenme noktasında uluslararası ticaretin ve ulaşım altyapısının (demiryolu ve liman) gelişmişliği ve pazara yönelik tek tip ürün üretimi yapan büyük ölçekli tarımsal işletmelerin üzerinde dikkat toplanmaktadır.

1571 yılındaki büyük deniz savaşının yarattığı ekonomik bunalıma rağmen 16. yüzyılda hala Akdeniz’deki en büyük siyasal ve ekonomik güç olan Osmanlı İmparatorluğu 17. yüzyılın başında gücünü korurken Doğu Avrupa’ya, Küçük Asya’ya, Yakın Doğu’ya, Cezayir’den Suriye’ye kadar uzanan Akdeniz kıyılarına hâkimdir. İmparatorluğun 16. yüzyılın sonuna kadar ekonomik faaliyetlerde malların üretim ile dağıtımını düzenlemek için müdahalelerde (kentlerde yaşayan nüfusa iaşe tedarik edilmesi, toprağın belli bir zümre elinde toplanmasının engellenmesi gibi) bulunmasıyla köylü- tüccar-devlet arasındaki artı değer transferi organize edilmektedir. 16. yüzyılda mübadele ilişkileri sınırları belli bölgesel ekonomiler örüntüsüne yol açmaktadır. Bir bölgede üretilmeyen malların, hammaddenin temini merkezi yönetimin denetimi altında iş yapma imtiyazına sahip tüccarlarca sağlanmaktadır. Ticaret sektöründeki müdahaleler ile tarımsal artı ürünün kentlerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere belirlenen pazarlara yönelmesi sağlanmakta, karmaşık bir ticaret ve pazar örgütlenmesi merkezi yönetim tarafından planlanmaktadır. Dolayısıyla imparatorluk artı değerin yaratılmasında, biriktirilmesinde ve yerleşmeler arasında aktarılmasında tek hegemonik güç olarak görünmektedir.

İmalât faaliyetlerinin işleyişi yalnızca üretimin gerçekleştirilmesi ile sınırlı kalmamış, aynı zamanda üretimin organizasyonunu ve ürünün hinterlanda pazarlanması faaliyetlerini de beraberinde gerektirmiştir. Osmanlı tüccar topluluğu, özellikle Kayserili tüccarlar, kurdukları pazarlama ağı ve eve iş verme sistemince organize edilen üretim ağı sayesinde üretim organizasyonlarını düzenlerken, hammaddenin ve benzer bir biçimde imalât maddelerinin bir bölgeden başka bir bölgeye taşınmasında ve pazarlanmasında etkili olmuştur.

129

Yüksek ve gelişmiş bir teknoloji ile kaliteli ve ucuz üretim mekanizmasının devamlılığını sağlamak adına hammadde ürünlerinin ihracatını zorlaştıran gümrük tarifeleri ve tekeller vasıtasıyla Avrupa’da merkantilist politikalar yükselmiştir. Dolayısıyla devletin üretim ve dağıtım üzerindeki kontrolcü kimliğinin ortaya çıkması istenmiştir. Ancak tam zıt bir biçimde Osmanlı İmparatorluğu’nda ticaret tekellerinin kaldırılması ve serbest ticaret ilkesinin uygulanması için (özellikle İngiliz) yabancı diplomatlar ve tüccarlar gayret göstermiştir.

18. ve 19. yüzyılda meydana gelen toprak kayıpları Osmanlı askeri güçlerinin yeniden yapılanması gerektiği sonucunu çıkarmış ve böylece 1826 yılında Yeniçeri Ocağı lağvedilmiştir. 1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nın lağvedilmesi imparatorluğa liberalizm- serbest ticaret ilkesinin rahatlıkla sızmasını, tekellerin kaldırılarak gümrük vergilerinin düşürülmesini ve loncalar sisteminin giderek küçülmesini kolaylaştırmıştır. Bununla birlikte savaş dönemi dışında esnaf ve zanaatkârlık faaliyetleri ile uğraşan ve ordunun pek çok ihtiyacını karşılayan bu kurumun ortadan kaldırılması ordu masraflarını 1826 yılı öncesine oranla yükseltmiş ve savaş ekonomisi imparatorluk hazinesine büyük yükler teşkil eder bir hale dönüşmüştür.

Böyle bir ortamda gerçekleştirilen ticaret anlaşmaları liberalizm politikalarının geçerliliğinin sağlanabilmesi yönünde etkin ve sürdürülebilir bir mekanizma olarak kullanılmıştır. 1838 Balta Limanı Anlaşmasının imzalanması ise serbest ticaret ilkesinin uygulanmasını meşrulaştıran bir muahede olmakla birlikte loncaların inhisarlarının kaldırılması ve Avrupalı yabancı tüccarların Osmanlı topraklarında kolayca ve yüksek gümrük resimleri ödemeden ticaret yapmasına yol açmıştır. 19. yüzyıl boyunca Avrupalı devletlerin Osmanlı İmparatorluğuna uyguladığı gümrük kotaları yüksek kalırken, imparatorluk gümrük vergileri devamlı düşme eğilimi göstermiştir.

16. yüzyılda tarımsal artı ürünün/değerin daha büyük bir bölümünün merkezde toplanması yönündeki gereksinim, tımar sisteminin değiştirilerek iltizam sisteminin doğuşuna neden olmuştur. 17. yüzyılda iltizam kontratlarının denetiminin kaybedilmesi neticesinde gelirler ile devletin müzayede yoluyla yarattığı rekabetçi ortam zayıflamış ve 1695 yılında malikâne sisteminin uygulanmaya başlanması ile devletin eline geçen vergi geliri miktarı artmamıştır.

130

Osmanlı mali yapısında yaşanan değişmelerin ve fiyat hareketlerinin etkisiyle 19. yüzyılın sonuna doğru ithalat vergileri arttırılırken, ihracat vergilerinde tam tersi bir uygulamaya gidilmesi neticesinde ihracat üreticiler için kârlı bir sektör olarak belirmiştir. Tanzimat sonrasında Osmanlı İmparatorluğu’nda tarıma açılan arazinin artması paralelinde tarımsal faaliyetler ihraca yönelik bir hal alır. Böylece mevat arazinin şenlendirilmesi şeklinde ortaya çıkan çiftçiler artan oranda ticari amaçla üretim yapmaya başlar. Ancak çiftlikler tek bir ihracat ürününün yetiştirilmesine dayalı olmadığı gibi büyük ölçekli tarımsal işletmelerden (plantasyonlardan) küçük birimlerdir. Tımarların önce belli bir süre için (mukataa) daha sonra ömür boyu (malikâne) mültezimlere verilmesi çiftliklerin doğuşunda ve 18. yüzyılda yerel hanedanların yükselişinde başlıca rol oynar. 19 yüzyılda tarımsal ürünlerin ticarileşmesinde artan eğilim ile mültezimler köylüden daha çok vergi almak ya da devlete aktarılması gereken vergi miktarından daha azını iletmek suretiyle aracı kanallar elinde artı ürün ve artı değerin birikmesini sağlamıştır. Dolayısıyla büyük toprak mülkiyetinin özel kişiler elinde toplanması yerine, vergi toplayan aracıların artı ürünün daha fazla miktarına el koymaya çalıştığı görülür.

19. yüzyılda Osmanlı dış ticaret aktivitelerinde İzmir, Trabzon, Samsun ve Mersin Anadolu’nun en mühim limanları arasında yeralmıştır. İzmir ve Adana (Mersin) üzerinden ihracat; Anadolu’nun kuzey bölgesindeki limanlar olan Trabzon, Samsun ve Kastamonu üzerinden ithalat daha öncelikli olmuştur. İhraç edilen mallar arasında tarım ürünleri ve hammaddeler önemli bir pay sahibi olurken, ithal edilen mallar arasında dokuma sanayî ürünleri ön plandadır.

İmparatorluk endüstriyel ekonomisi 1750 döneminden sonra kendi içinde bir büyüme kaydederken, dünya ekonomisinde önemini giderek yitirmiştir. Osmanlı tekstil imalâtı gelişmiş olup, 19. yüzyıl Avrupa tekstil imalâtının rekabeti ile karşılaşıncaya değin dünyanın önemli tekstil üretim merkezleri arasında yeralmıştır. Avrupa’da yeni teknolojilerin gelişmesiyle 16. yüzyılda ipekli sanayi ve 17.-18. yüzyılda pamuklu sanayi, geleneksel teknoloji ve lonca sistemiyle üretim yapan Osmanlı sanayisi karşısında güçlü bir rakip haline dönüşmüştür.

131

19. yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı ülkesinde hammadde fiyatları artmış ve yerli üreticinin eldeki hammaddeye kolayca ulaşılabilirliği azalmıştır. Osmanlı tekstil imalâtçıları ve aracı kanallar olan Kayseri tüccarlar Avrupa tekstil ürünleri ile rekabet konusunda maliyeti azaltmak amacı ile girişimlerde bulunmuşlardır. Yabancı elçilikler Osmanlı tüccarlarının eve iş verme sistemine müdahale ederek, yerel üretim faaliyetlerini değiştirmeye çalışmıştır. 19. yüzyılda uluslararası ekonomik değişmelere bağlı olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı bölgelerinde, uzmanlaşılan temel imalât ürünlerinin üretimi farklı gelişme seyirleri izlemiştir. Ancak bazı bölgeler Avrupa rekabetine karşı koyacak kararlılık ve fırsatları yaratamazken, bazı bölgeler direnmeyi denemiştir.

19. yüzyılda ticaret faaliyetlerini organize eden ve yönlendiren Osmanlı tüccar topluluğunun karşısına yabancı elçiliklerde çalışan gayrimüslim tercümanlar çıkmıştır. Tercümanlara ve beratlı tercümanlara tanınan imtiyazlar her türlü vergiye tabi olan öteki Osmanlı tüccarları açısından ticari faaliyetlerde haksız rekabet ortamını hazırlamıştır. Avrupalı ticaret şirketlerinin yerli ortakları olan gayrimüslim tüccarlar sınıfı yükselmiş eş zamanlı olarak Müslüman tüccarlar ekonomik sistemin dışına itilmiştir.

Kervanyolları uzun mesafe ticari mal taşınması, kentlerarası seyahat ve haberleşme amacıyla kullanılagelmiştir. 19. yüzyıl öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda Avrupa ve Asya arasındaki en önemli bağlantılar olan Nil-Kızıl Deniz koridoru, Suriye- Mezopotamya-Basra Körfezi koridoru ve Ege-Karadeniz-Orta Asya koridoru üzerinden sağlanan ticaret bağlantılarında karayolu (kervanyolu) ulaştırma organizasyonunun daha çok hâkim olduğu görülür. 13. yüzyılın ilk yarısından itibaren uzun mesafe ticaret yol ağının bir parçası olan Anadolu ticaret yollarının 14. yüzyılda değişmesiyle Bursa’yı doğu ile batı arasında köprülenen bir dünya pazarı haline getirmiştir. 15. yüzyılın ilk yarısında Orta Asya ve Hindistan’a erişmede Ümit Burnu üzerinden yeni bir yolun bulunmasına rağmen eski ticaret yolları en avantajlı bağlantı olma vasfını sürdürmüştür. 1650’lerde Avrupalıların tercih ettiği pazar olarak İzmir şehrinin yükselişi ile Anadolu ticaret yolları yeniden değişmiştir. Ancak uzmanlaşmış ve iyi örgütlenmiş Avrupalı ticaret kumpanyalarının Yakın Doğu’da ticaret ağları kurmasından sonra avantajını yitiren bağlantı yolları çöküş sürecine girmiştir. 18. yüzyılın ikinci yarısından

132

itibaren imparatorluk toprakları üzerinden geçen eski kara ve deniz ticaret yolları Hindistan ve Uzakdoğu ile Avrupa ticareti arasındaki ana ticaret bağlantısı olmaktan çıkmıştır. Buna rağmen 1830–1860 yılları arasında Trabzon–Tebriz kervanyolu ile 1869 yılında Süveyş kanalının açılışı sonrasında Kızıldeniz koridoru uzun mesafe taşımada en canlı kervanyolu ve en avantajlı bağlantı koridoru olarak kalmıştır.

19. yüzyılda kervanyollarına rakip yeni bir ulaştırma teknolojisi yükselmiş ve demiryolları ticari tarım ürünlerinin uzun mesafede taşınma işinde öne geçmiştir. Buna karşın bütünüyle kervanyollarının kullanımından vazgeçilmemiş, nakledilen bütün malların yarısının taşınmasında kervanyolları tercih edilmiştir. Yabancı sermaye yatırımları olarak ortaya çıkan her bir demiryolu hattı imtiyaz sahibi devletlerin ekonomik fayda kıstasına göre farklı güzergâhlarda gelişmiştir. Bununla birlikte demiryollarının geçtiği yere ekonomik avantaj sağlaması bölgelere göre farklılık göstermektedir.

16. yüzyılda nüfus bağlamında sırasıyla İstanbul, Edirne, Bursa, Kayseri, Ankara, Sivas, Tokat, Konya ve Maraş nüfusları ile öne çıkarken, 19. yüzyılın başında ilk sıralarda İstanbul, İzmir, Edirne ve Bursa yeralır. İzmir bölgesel ve uluslararası ekonomik etkinleri nedeniyle önemli bir nüfus artışına sahne olmuştur. Anadolu’da Bursa ile Kayseri’den sonra gelen kentlerin nüfus aralıkları açılmış ve Urfa, Maraş, Sivas, Antep, Konya, Erzurum, Bitlis, Aydın, Manisa, Diyarbakır, Ankara, Tokat, Amasya, Adana, Malatya, Trabzon ve Van yerleşmeleri arasında olduğu bir grup kent belirmiştir. Avrupalı ticaret şirketlerinin yerseçim eğilimleri ulaşım maliyet harcamalarını daraltması nedeniyle, Anadolu kervanyolu üzerinde konumlanan kara ticareti kentleri yerine kervanyolları güzergâhı paralelinde gelişen demiryolları ile denizyollarının kesişim noktaları olan kıyı (liman) kentlerinden yana olmuştur.

Sonuç itibariyle;

 19. yüzyılda İmparatorluğun uluslararası ticaret eylemlerinde görülen artış, İmparatorluğun dünya ticaretindeki payı ile ters orantılı bir şekilde değişmektedir. Her ne kadar uluslararası ticaret hacmini gösteren verilerdeki artışa bağlı olarak dünya sistemine belirli ekonomik bölgeler aracılığıyla

133

eklemlendiği söylenebilirse de sistemin merkezinde değil çevresinde konumlandığı izlenmektedir.

 Osmanlı Devletinin 16. yüzyıldaki üretim, dağıtım ve artı ürünün toplanması üzerindeki tekeli Avrupa dünya sisteminin bir parçası olması ile kırılmıştır. Böylece artı değerin yaratılması, biriktirilmesi ve yerleşmeler arasında aktarılması imparatorluk denetimi dışına çıkmıştır.

 1830’lu yıllardan evvel İmparatorluk topraklarında Avrupa malı bulmak güç iken, İmparatorluk 1838 yılından itibaren Avrupalı mallarının satışa sunulduğu bir piyasa ve ucuz ve bol miktarda hammadde sağlayan bir pazar alanı haline dönüşmüştür.

 Bölgelerarası ticaret uluslararası ticaretin önüne geçen bir ekonomik etkinlik olup, Anadolu’nun Batı bölgesi yerine kuzey ve güney bölgelerinin uzmanlık alanı olarak belirir. Uluslararası ticaret eylemleri ise Batı Anadolu bölgesinde ağırlık kazanır.

 Avrupa’nın Osmanlı tarım ürünlerine, hammaddelerine artan talebi, toplum ve devlet arasında bir aracı aktör olarak iş gören ticaret sermayesinin devlet denetim mekanizması dışına kaçarak Avrupa dünya ekonomik sistemine hizmet eder bir yapıya dönüşmüştür. Gayrimüslim tüccarların Avrupa elçilikleri ile geliştirdikleri işbirlikçi ortamda Osmanlı Müslüman tüccarının ötekileşmesi ve ağ dışına itilmesi gerçekleşir.

 Ticaret için en avantajlı bağlantılar, artı değerin dolaşım kanalları olan yollar veya lojistik koridorlar devletlerarası ilişkilerde mücadele konusudur. İmparatorluk kentlerinin yükseliş ve çöküşlerinde ticaret yollarının değişmesi anahtar rol oynar. 19. yüzyılın avantajlı bağlantı koridorlarını yaratan demiryollarının geçtiği yere ekonomik avantaj sağlayabilmesi kervanyollarının etkinliğinin zayıflamasına bağlı olarak bölgelere göre farklılıklar gösterir.

134