• Sonuç bulunamadı

1.5. HAZAR HAVZASI’NDA TÜRK TARİHİ

1.5.1. Azerbaycan

Azerbaycan’ın Türkler tarafından yurt tutulması hadisesi milattan önceki devirlere kadar uzanmaktadır. M.Ö. VII. asırda İskit Saka Çağı diye adlandırılan Türk- Hun devrinden itibaren farklı Türk toplulukları, Derbent yolunu kullanarak Kafkasların kuzeyinden Azerbaycan’a yerleşmişlerdir. Bu sebeple Derbent’e “Türk Kapısı” da denilmiştir. Türkler özellikle Avrupa Hunları, sonrasında ise Sabarlar zamanında Azerbaycan ve Türkiye’yi dolaşmışlardır. Bugün Azerbaycan’da

44 Mehmet Saray, Türkmen Tarihi, Nesil Matbaacılık ve Yayıncılık, İstanbul, 1993, s. 13.

45 Mehmet Saray, Yeni Türk Cumhuriyetleri Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1996, s.

5-6.

46 Hatipoğlu, “agm” s. 41.

47 Celalettin Yavuz, Avrasya’da Türk Jeopolitiği: Türklere Açılan Geniş Ufuklar, Berikan Yayınevi, Ankara, 2010, s. 338.

Türklere-Hunlara ait yer adlarını görmek mümkün olmakla birlikte, Azerbaycan ve Dağıstan’da Sabarlar gibi diğer Ogurlardan kalma izlere de rastlanılmıştır. VI.

yüzyılda Kök Türklerden yedikleri darbelerden sonra batıya kaçan Avarların da Azerbaycan’ın Türkleşmesinde önemli rolü olmuştur.

Milattan önceki dönemlerden itibaren Türkleşmeye başlayan Azerbaycan, VIII-X. yüzyıllarda Göktürk, Bulgar ve Hazar devletleri zamanında Türkleşmiştir.

Selçukluların önderliğindeki Türklerin Azerbaycan bölgesinde ilk görülmeleri XI.

asrın başlarına tekabül etmektedir. İran’ın batısında 1038’de iki gruba ayrılan Türkmenlerin bir kısmı Rey’de kalmış bir kısmı da Azerbaycan’a gelmiştir. Tuğrul Bey, İbrahim Yınal ve Kutalmış gibi önemli komutanları Azerbaycan’a göndermiş Gence ve Tebriz’de kendi adına hutbe okutmuştur. 1064 yılında Sultan Alp Arslan da Azerbaycan’a yola çıkmış burada Ermeni ve Gürcülerle mücadele etmiştir. Selçuklu Devleti, İran ve Azerbaycan’a ilk dönemlerinden itibaren melik sanıyla Selçuklu şehzadeleri göndermiştir. Tuğrul Bey ve Alp Arslan Bey’in bölgeye gönderdikleri Türkmenler 1076 yılında Azerbaycan’ı kesin olarak yurt tutmuştur (Malazgirt).

Azerbaycan’ın Türkleşmesinde Kuman ve Kıpçak Türklerinin rolü yadsınamaz. Özellikle Kumanlar kalabalık kitleler halinde bölgede yaşamıştır.

Kıpçakların bir bölümü Derbent’ten geçerek Selçukluların hâkimiyetine girmiştir.

XIII. ve XIV. yüzyıllarda Azerbaycan Harezmler, İlhanlılar ve Temürlerin (Timur) faaliyet gösterdiği bir alan olmuştur. Türklerin Azerbaycan’a kesin olarak yerleşmelerinde İlhanlıların etkisi büyüktür. Akkoyunlu ve Karakoyunlu Türkmenleri de bu dönemde Azerbaycan’a gelmiştir. Azerbaycan’a Türk ve Moğol göçmenlerinin yerleştirilmesinde İlhanlıların uyguladıkları politikalar etkili olmuştur. Büyük İlhanlı hükümdarı Hülagu döneminde Azerbaycan’a iki milyon civarında Türk’ün geldiği tahmin edilmektedir. Türkler ekseriyetle Kuzey Azerbaycan’a yerleşmiştir. Güney Azerbaycan’ın ise Merga, Hoy, Urmiye, Irak-Acem, Kazvin ve Zevcan bölgelerindeki yerleşim sayesinde bu havali Türkleşmiştir. Hülagu’nun yerli kavimlerinin ileride hak iddia etmemesi için almış olduğu tedbirler Azerbaycan’ın Türkleşmesinde çok etkili olmuştur. Azerbaycan’da İlhanlılardan sonra bir süre Altın Orda hâkimiyetinden söz edilebilirse de bu dönem çok kısa sürmüştür. Oğuzların Yıva koluna bağlı olan Karakoyunlulular güneydoğu Anadolu’dan Azerbaycan’a göç etmiştir. Yıvalar Azerbaycan’da Hoy ile Ahlat tarafını yurt edinmiştir. Karakoyunlu

ve Akkoyunlular, Doğu Anadolu’da ve Azerbaycan’da cami, han, koç-koyun heykelleri gibi önemli eserler bırakmıştır. Akkoyunlular ve Karakoyunlular Türk dili ve edebiyatını geliştirmiştir. Azerbaycan’ın Türkleşmesinde önemli bir yeri olan başka bir Türk sülalesi de Safevîlerdir. İran’da güçlü bir Safevî hanedanlığının ortaya çıkışı iki Türk devletini karşı karşıya getirmiştir. XV-XVIII. yüzyıllarda Azerbaycan için Osmanlı ve İran mücadele etmiştir. Mücadelenin temelini Türkmenler oluşturmuştur. Daha sonra Azerbaycan’da Bakü, Şeki, Gence, Tebriz, Derbent, Kuma, Nahcivan, Urmiye, Erdil ve Revan gibi hanlıklar kurulmuştur.48

Türklüğün İran Aryanlarıyla, Farslarla münasebetleri İslam öncesinden başlamıştır. Türklerin İslamiyet’i kabulüyle birlikte İslam dünyasının yönetimini yüklediği safhada İran coğrafyasının büyük bölümü yoğun şekilde Türk boylarıyla iskân edilmiştir. Nüfusun çoğunluğunu oluşturan Türkler bu devleti sekiz yüzyıl kesintisiz denebilecek şekilde idare etmiştir. Yönetici Türk hakanları değişmekle birlikte devlet İran merkezli bir Türk devleti hüviyetinde bulunmuştur. Halen nüfusun %36’sı Türk’tür. İran Türk nüfusunun önemli bir bölümü Osmanlı döneminde merkezi iktidarın devşirme yöneticilerinin baskılarından bunalıp, küsüp Anadolu’nun değişik yörelerinden geçen Bozoklu, Tekkeli Akkoyunlu, Karakoyunlu Türkmen aşiretleridir.49

Azerbaycan’ın Rusya ile münasebetleri XV. yüzyılda III. İvan dönemine kadar uzanır. XV. yüzyılda Safevî-Rusya düzleminde başlayan ticari ilişkiler Rusya’nın Kafkasya üzerinden sıcak denizlere inme politikasının da başlangıcı olmuştur. Rus Çarı I. Petro’nun 1711 Prut Savaşı’nda (1711) aldığı başarısızlık Rusya’nın Hazar Bölgesi’ne yönelmesine engel olmamıştır. 1723 Petersburg ve 1724 İstanbul Muahedesiyle Lenkeran, Bakü, Salyan ve Derbent’in Rusya’ya bırakılması da bu ilginin kanıtıdır.50

1724 yılında I. Petro Hazar Denizi’nin batısını ve güneyini İran’dan devralmıştır. Osmanlı İmparatorluğunun zayıflaması Rusya’nın bölgede yayılmasını

48 Yağmur Gömeç, Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Tarihi, Akçağ Yayınları, Ankara, 2015, s.

31-42.

49 M. Özdağ, Türkiye ve Türk Dünyası…… , s. 183.

50 Nazım Cafersoy, “Bağımsızlığın Onuncu Yılında Azerbaycan Rusya İlişkileri”, Avrasya Dosyası, Üç Aylık Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt 7, Sayı 1, İlkbahar 2001, s.

289.

hızlandırmıştır.51 Azerbaycan 1805 yılında Bakü’nün Ruslar tarafından işgal edilmesiyle tamamen Rus Çarlığı’nın hâkimiyetine girmiştir. 1826-1828 Rusya-İran savaşları ve 1813-1828 tarihlerinde imzalanan Gülistan ve Türkmençayı Anlaşmaları ile Azerbaycan iki kısma ayrılmıştır. Güney Azerbaycan İran’a Kuzey Azerbaycan ise Rusların hâkimiyetine bırakılmıştır. Azerbaycan’ın Rus egemenliğine girmesinin ardından XX. asrın ilk dönemlerinde Azerbaycan’da aydınlanma faaliyetleri hız kazanmış, bunun sonucunda da Türkçülük düşüncesi doğmuştur. Bu doğrultuda gelişen akımların da etkisiyle ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsızlığına kavuşmuştur.52

1813’te İran ile yapılan Gülistan anlaşmasıyla bölgenin ¾’ü Rusya’ya (Karabağ, Şirvan, Talış) bir kısmı da Ermenilerin eline geçmiştir. Ruslar 1864 yılında Kafkasya’nın büyük bir bölümünü kontrolü altına almış ve Tiflis’te bulunnan bir genel valiliğe bağlamıştır. Bu sistem 1917’e kadar devam etmiştir. Rus İhtilali Dönemi’nde Azeriler, Gürcüler, Ermeniler, 1918’de Güney Kafkasya’da, Kafkasya Cumhuriyetini, Dağıstan’da yaşayanlar ise 11 Mayıs 1918’de Dağıstan ve Kuzey Kafkasya Cumhuriyetini kurmuştur. 26 Mayıs 1918’de kuzeydeki cumhuriyet dağılmıştır. 1920’den itibaren Kafkasya’daki siyasi birimler teker teker Sovyetleştirilmiştir.53

1917 Ekim devrimiyle Rus İmparatorluğunun dağılmasından faydalanan Mehmet Emin Rezulzade liderliğindeki Azerbaycan 1918’de bağımsızlığına kavuşmuştur. Ancak 1920’de Azerbaycan’ı Sovyet kuvvetleri yeniden ele geçirmiştir.

Azerbaycan yaklaşık 70 yıl kadar Rusya egemenliğinde sömürülmüştür. 1991’de tam bağımsızlığına kavuşmuştur.54

Çarlık Rusya’sının I. Petro’dan itibaren güneye doğru yayılmasında ideolojik ve kültürel etkenlerin yanı sıra devletin ekonomik çıkarları da etkili olmuştur. Ticaret merkezlerine ve denizlere hâkim olma stratejisi bu dönemin en önemli dış politikasıdır. Daha sonra bu dış politikayı II. Katerina (1762-1796) ve I. Alexsandr

51 İlhan, Kafkasya’nın Gelişen…….. s. 45.

52 Ceylan Tokluoğlu, “Azerbaycan”, Yeni Türkiye, Türk Dünyası Özel II, Sayı 54, Eylül-Ekim 2013, s. 1479.

53 İlhan, Kafkasya’nın Gelişen………., s. 45.

54 Cafersoy, “agm”, s. 288.

(1801-1825) sürdürmüştür. Rusya izlediği bu dış politika ile Türkistan dâhil Avrasya’nın büyük bir bölümünde hâkim devlet konumuna gelmiştir. XIX. yüzyılda Çarlık Rusyası’nın Türkistan’da uyguladığı bu politikanın başarılı olmasında Karadeniz, Balkan ve Kafkasya bölgelerindeki gelişmelerin büyük rolü vardır. XIX.

yüzyılda Çarlık Rusyası Kafkasya’da büyük oranda hâkimiyet sağlamıştır. Bölgede askeri ve idari yapılar kurmuştur. Bölgede hâkimiyet kuran Rusya’nın Kafkasya’daki bu ilerleyişi 1853-1856 Kırım Savaşı’nda aldığı yenilgiyle kesintiye uğramıştır.

Rusya’nın bu başarısızlığı Balkanlar, Karadeniz ve Boğazlardaki ilerlemesini durdurmuştur. Avrupa’da siyasi olarak varlık gösteremeyeceğini anlayan Rusya, Kırım Savaşı’nda uğradığı başarısızlık sonucunda Karadeniz ve Balkanlar bölgesinde etkinliğini kaybetmesi nedeniyle yönünü Türkistan bölgesine çevirerek Türkistan politikasını daha işler hale getirmiştir. Rusya’nın bu politikası bugünde devam etmektedir. Rusya sıcak denizlere inme isteğini XXI. yüzyılda değiştirerek Suriye, İran, Irak üzerinden Akdeniz’i kuşatmaya çalışmaktadır. Bu açıdan bu planın ilk adımı Türkî Cumhuriyetleri tahakkümü altına tutmaktır.55 İran ile geliştirdiği sıcak ilişkileri de bu bağlamda yorumlanabilir.

Dugin, İran-Rusya yakınlaşmasını, Moskova-Tahran mihveri olarak değerlendirmiştir. İran jeopolitik konum olarak Orta Doğu’da çok önemli bir konumdadır. Moskova-Tahran’ın müttefik olarak birleşmesi, Rusya’nın birçok sorununa çözüm getirecektir. Rusya, İran ile güneyde sağlam bir ittifak oluşturursa yüzyıllardır hedeflediği güneydeki sıcak denizlere ulaşma hayaline kavuşturacaktır.56