• Sonuç bulunamadı

Avrupa Topluluğu Kararları ile Uluslar arası Sözleşmelerin Türk İdare Hukukuna Etkis

1.2. DENİZ ÇEVRESİNİN KİRLENMESİ SONUCU OLUŞAN ZARARLARIN ÖNLENME VE TAZMİNİ ÇALIŞMALAR

1.2.4. Avrupa Topluluğu Kararları ile Uluslar arası Sözleşmelerin Türk İdare Hukukuna Etkis

Henüz Avrupa Birliği üyesi olmayan ülkemizde Topluluk Kararlarının bağlayıcı özelliği olmadığı açıktır. Ne var ki özellikle son yıllarda Avrupa Birliğine uyum süreci içerisinde birçok gelişme kaydeden ve Topluluk programlarına bu programların kabulü doğrultusunda katılmaya başlayan148 ülkemiz organlarının yasama ve yürütme alanında düzenleme yapma aşamasında yukarıda anılan Topluluk kararlarının da göz önünde bulundurulduğu açıktır.

Uluslar arası sözleşmelerin iç hukuktaki yeri konusunda ise 1899 yıllarında Alman hukukçu H. Triepel’ den itibaren iki yaygın görüş tartışılır olmuştur149. Bu görüşler dualist ve monist görüş olarak adlandırılmıştır. Bu görüşlere kısaca değinmek gerekirse;

Dualist görüşe göre milletlerarası hukuk ile iç hukuk birbirinden farklı ve

bağımsız iki farklı hukuk düzenidir. Bu farklılık her iki hukuk dalının; kaynaklarından ve farklı sosyal ilişkileri düzenlemelerinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla bu görüşe göre bu farklılık nedeniyle uluslar arası hukuk kuralları ile iç hukuk kurallarının çatışmasına olanak yoktur. Bir hukuk düzenine ait bir kural hiçbir zaman diğer düzende geçerli hale gelemez. Sonuç olarak milli mahkemelerin milletlerarası hukuk kurallarını uygulayabilmesi için bu kuralların iç hukuk kuralı haline dönüştürülmüş olması gereklidir150.

Monist görüşe göre ise dünyada var olan hukuk düzeni tek bir düzendir. Uluslar arası hukuk düzeni ve iç hukuk düzenleri bu bütünün parçalarıdır. Her iki hukuk dalı kaynakları fertlerdir ve dolayısıyla aynı saha ve aynı şahıslara uygulanan iki hukuk düzeni arasında farklılıktan bahsedilemez. Ne var ki bu düzenler arasında tabilik

148 Ayrıntılı bilgi için bkz. 20.06.2002 tarih ve 4763 sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu

Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Topluluk Programlarına Katılmasının Genel İlkeleri Hakkında Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun.

149 ATAY, Ender Ethem; “Uluslar arası Antlaşmaların İç Hukuktaki Yeri ve İdareyi Bağlayıcılığı”,

Hukuk Kurultayı 2000, 12/16 Ocak, Ankara 2000, Cilt: I, s: 444.

150 ÇELİK, Edip; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Türk Hukukundaki Yeri ve Uygulaması, İdare

ilişkisi vardır151. Bu durumda niteliği ne olursa olsun bir iç hukuk kuralı ile bir uluslar arası hukuk kuralının çatışması halinde uluslar arası hukuk kuralı kendisiyle çatışan iç hukuk kuralını ipso facto tadil eder ve ortadan kaldırır.

Uluslar arası sözleşmelerin Türk hukukundaki hiyerarşik yerini doğrudan doğruya düzenleyen tek hüküm Anayasanın 90. maddesinin son fıkrasıdır. Bu hükme göre “Usulüne göre yürürlüğe girmiş milletlerarası sözleşmeler kanun hükmündedir.

Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. ” Bu hüküm yanında Anayasanın 15, 16, 42 ve 92. maddelerinde de

uluslar arası sözleşmelere atıflar yapıldığı görülmektedir. Ne var ki Anayasanın 90. maddesinin son fıkrasının son cümlesi uluslar arası sözleşmelerin Anayasa’ dan da üstün olup olmadığı tartışmalarını ortaya atmaktadır. Bazı yazarlar152 uluslar arası sözleşmelerin kanunlarla eşit olduğu savunmasını yapmaktayken bazı yazarlar153 ise uluslar arası sözleşmelerin Anayasa’dan üstün olduğunu savunmaktadırlar. Görüleceği üzere doktrinde uluslar arası sözleşmelerin anayasadan üstün olup olmadığı tartışma konusudur. Kanaatimizce uluslar arası sözleşmeler bir kere TBMM tarafından onaylandıktan ve yürürlüğe girdikten sonra haklarında Anayasaya aykırılık iddiasında bulunulamayacağından bu normların kanunların ve hatta Anayasa normlarının da üzerinde olduğunu kabul etmek gerekmektedir.

Sonuç olarak yukarıda deniz çevresi kirliliğini önlemeye ve kirlilik sonucu oluşan zararları gidermeye yönelik olarak düzenlenen uluslar arası anlaşmaların – doktrinde mevcut tartışmalar olsa dahi- ülkemiz hukukunda onay kanunu ile TBMM tarafından onaylanarak yürürlüğe girmesi ile Anayasa üzerinde bir norm kabul edileceği ve Türk idari makamları tarafından uyulması gereği açıktır.

Ulusal Hukukumuza yansıyan deniz çevresinin kirlenmesinin önlenmesi amaçlı uluslar arası idari yükümlülükler şu şekilde sıralanabilir; HNS Protokolü ve OPRC

151 TOLUNER, Sevin; Milletlerarası Hukuk ile İç Hukuk Arasındaki İlişkiler, Sulhi Garan Matbaası,

İstanbul 1973, s. 34

152 SERİM, Bülent; “Uluslar arası Antlaşmaların Onaylanması ve Denetlenmesi”, Amme İdaresi

Dergisi, C:26, Ankara 1993, s. 30, ÖZBUDUN, Ergun; Türk Anayasa Hukuku, Gözden Geçirilmiş 3. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 1993, s. 186

sözleşmesi uyarınca acil durum planı hazırlama, kirlilik olaylarını bildirimde bulunma, petrol kirliliği raporu alındığında değerlendirme yapma, kirliliğe karşı hazırlıklı olma, müdahale için ulusal ve bölgesel sistemler tesis etme, müdahalede uluslar arası işbirliği içinde hareket etme, MARPOL sözleşmesi uyarınca kirliliği önleme için gerekli tüm pratik önlemleri alma, olay raporlama, Teşkilata bilgi iletme, Fevkalade Hallerde Akdeniz’ in Petrol ve Öteki Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Yapılacak Müdahale ve İşbirliğine Ait Protokol uyarınca bağlı menfaatlerine yönelmiş tehlike durumlarında işbirliği yapma, kirliliği bildirim ve deniz kirliliğini önleme hususunda görevli makamlarca rapor hazırlama yükümlülüğü ile Açık Denizlerde Petrol Kirliliği Olaylarına Müdahaleye İlişkin Sözleşme (1975) uyarınca gerekli müdahaleleri yapma yükümlülüğünü ve kirlilik oluşmasını önlemek amacıyla gerekli incelemeleri yaptırma ve sörvey raporu hazırlama yükümlülüğü ve Karadeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi uyarınca sözleşme ekinde belirtilen maddelerle deniz çevresinin kirletilmesini önleme yükümlülüğü ile kirlenmenin azaltılması ve kirlilikle mücadele edilebilmesi için işbirliği yapma.

İKİNCİ BÖLÜM

DENİZ ÇEVRESİNİN KİRLENMESİ SONUCU OLUŞAN ZARARLARIN