• Sonuç bulunamadı

A. AVRUPA KURUMLARI İLE İLİŞKİLER

3. Avrupa Ekonomik Topluluğu

Sovyetlerin Avrupa’da yarattığı tehdidinin oluşturduğu birleşme düşüncesinden bağımsız olarak II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da ortaya atılan ilk birleşme düşüncesinin fikir babalığını Jean Monnet yapmıştır. II. Dünya

337 TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 9, Toplantı 1, C.9, (Temmuz 1951), s.178.

338 Protokol Türkiye adına Mehmet Ali Tiney tarafından imzalanmıştır. Bkz: Cumhuriyet Arşivi, Fon

Kodu 30.18. 01., Yer No 129.53.11.

87

Savaşı’nın başlamasıyla birlikte bu süreci tetikleyen baş aktör olarak da Adolf Hitler'i tespit etmek gerekmektedir. Hitler'in III. Reich hayaliyle başlattığı savaş ve ardından yaşanan yıkım olmasaydı belki de Avrupa Ekonomik Topluluğu hiç olmayacak, zihinlerde bir ütopya olarak kalacaktır.340

Monnet’den esinlenen Fransa Dışişleri bakanı Robert Shumann, Fransa ve Federal Almanya arasındaki kömür çelik havzalarının birleştirilmesini, savaş sanayinin temel girdileri olan bu maddelerin üretim ve kullanımının uluslararası bir organın sorumluluğuna bırakılmasını önermiş ve bu düşünceler paralelinde ülkeler arasında başlayan görüşmeler (Federal Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Hollanda Lüksemburg) 18 Nisan 1951 tarihinde Paris’te Avrupa Kömür Çelik Topluluğu’nu (AKÇT) kuran Paris Antlaşması’yla sonuçlanmıştır.341 Türkiye ise bu sıralarda Sovyet tehdidine karşı koymakla meşguldür. NATO’ya girmeyi bile başlangıçta bölgesel görerek çok fazla üzerinde durmayan Türkiye, bu oluşumu da içinde bulunduğu koşullar nedeniyle başlangıçta fazla önemsememiş ve tüm enerjisini NATO’ya vermiştir. Aynı yıllarda ortaya çıkan Kıbrıs problemi kamuoyunun da etkisiyle dış politika alanında diğer meselelerin önüne geçmiştir.

AKÇT’nu kuran ülkeler “Pleven Planı” olarak bilinen bir plan çerçevesinde Avrupa Savunma Topluluğu antlaşmasını hazırlamışlar ve 1954 yılında imzalan Paris Antlaşmaları’yla bu düşünceyi yaşama geçirmişlerdir.342 Aslında bir Avrupa Ordusu kurma fikri 1950 yılında Winston Churchill tarafından ortaya atılmıştır.343 Bu ordunun ABD ve Kanada kuvvetleri ile işbirliği yapılması öngörülmüştür. Avrupa Savunma Topluluğu, bu fikrin uygulaması gibi görünmekle beraber, ABD’den bağımsız bir yapıya sahiptir. 30 Ağustos 1954’de Fransız parlamentosu Avrupa Savunma Topluluğunu kuran antlaşmayı kabul etmeyince bu plan başarısızlıkla sonuçlanmıştır.344 Görülmektedir ki, Avrupa ülkelerinin savunma ile ilgili olarak tek başına yaptığı organizasyonların tümü, içinde ABD olmadığı için bir fiiliyat kazanamamıştır.

340 İrfan Kaya Ülger, Avrupa Birliği’nin ABC’si, 3.b. Ankara: Sinemis Yayınları, 2005, s.2. 341 Rıdvan Karluk, Avrupa Birliği ve Türkiye, 3.b., Eskişehir: Beta Yayınları,1995, s.5.

342 Plan dönemin Fransa Dışişleri bakanı Rene Pleven tarafından 1950 yılında ortaya atılmıştır. Bkz:

Cumhuriyet, 20 Ekim 1952.

343 Cumhuriyet, 12 Ağustos 1950. 344 Ülger, Avrıpa Birliğinin ABC’si, s.13.

88

AKÇT ya da sonrasında Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET), Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın yaptığı meclis açılış nutuklarının dış politika bölümlerinde hiç yer bulmamıştır. Belki kaderin bir cilvesi olarak bu konu 27 Mayıs müdahalesinden sonra Yassıada davaları sırasında bir hücumbotta konuşulmuştur.345 Bayar’ın bu konuşma sonrasında ileri sürdüğü Ortak Pazar’ın farkında olduklarına dair görüşü, henüz Ortak Pazar kurulmadan Köprülü’nün mecliste yaptığı konuşma doğrulamaktadır: “Bundan dolayıdır ki, Avrupa entegrasyonu mevzuunu hassasiyetle takip ediyoruz. Bu vadide, tabir caizse iki kademeli inkişaf vuku bulmaktadır. Birinci kademeyi, küçük Avrupa tabirinin ortaya çıkmasını intaceden mahdut bazı Avrupa devletleri arasında vuku bulan entegrasyon teşkil eylemektedir, öteki kademedeki inkişaf ise, Avrupa Konseyi ölçüsünde yani büyük Avrupa çapında vuku bulmaktadır. Kanaatimizce, kıtaların dahi yekdiğerleriyle integre olmak, hatta kıta mefhumunun bile yavaş yavaş silinmek yolunda bulunduğu bir devirde Avrupa entegrasyonunun kıta içinde kıta demek olacak olan “küçük Avrupa” ölçüsünde vuku bulması tarihi gidişine dahi uymaz. Buna mukabil muayyen mevzularda muayyen bir inkişaf seviyesine vasıl olmuş birkaç devletin aralarında bazı anlaşmalar yapmalarını da tabii addetmek icap eder. Bunun halihazır tipik misali Avrupa Çelik-Kömür Birliğidir. (Federal Almanya'nın NATO ya girişiyle müteradif olarak ortaya çıkan muaddel Brüksel Antlaşmasını misal olarak zikretmiyorum, çünkü onun vücudu o zaman bazı devletlerce zaruri görülmüş olan başka sebeplere dayanmıştır.) Bu gibi birlikler, Kömür-Çelik Birliğinde olduğu gibi diğer Avrupa Konseyi azasına da açık tutulmak ve Avrupa Konseyi ile rabıtalandırılmak şartıyla Avrupa entegrasyonunda hakiki bir merhale olarak da telakki edilebilir. Ancak bu nevi teşekküllerin çoğalmasını, gayri ihtiyari fiili bir parçalanma durumu tevlid edebileceği için mutlak teknik zaruretler olmadıkça bunların adedinin çoğalmaması müreccahtır. Bu mülahaza iledir ki, maruzatımın başlarında temas ettiğim Avrupa Atom Birliği fikrinin, Avrupa Ekonomik Konseyi çerçevesi içinde veya hiç olmazsa Avrupa

345 Celal Bayar bu konuşmayı şöyle anlatmaktadır: “ Yassıada’da ölüme mahkum edildik, kararın

infazı için bir hücumbot içinde İmralı’ya gidiyorduk. Arkadaşların hepsi, büyük bir vakar içinde sükunetlerini muhafaza ediyorlardı. Sessizliği dağıtmak için son kabinemizin Dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu’ya yüksek sesle sordum “Fatin Bey, işi bıraktığımız zaman, bizim Ortak müracaat hangi safhadaydı?” Rahmetli Zorlu çok sakin bir sesle anlatmaya başladı, arkadaşlar dikkatle dinliyorlardı, İmralı’ya böyle geldik. Bunu anlatmaktan maksadım Avrupa Ortak Pazar davası ortaya atıldığından itibaren bizi ilgilendirmiş ve Türkiye’yi Avrupa’dan çok Asya toprakları olduğu için bu teşekküle almak istemeyen mukavemetçiler o zamanki hükümet tarafından pasifize edilmiş ve bir Avrupa devleti olduğumuzu ilgililere benimsetmiştik. Bkz: Bozdağ, a.g.e., ss.49-50.

89

Konseyi ölçüsünde tahakkuk ettirilmesine taraftar bulunmaktayız.”346 Görüldüğü gibi DP, Avrupa Kömür Çelik Birliği’nin bir birleşmeye doğru gideceğinin farkındadır ve bu birleşmenin Avrupa Konseyi çerçevesinde olmasını isterken şüphesiz ki Türkiye’nin de birliğe katılışını mümkün kılmak istemektedir.

Avrupa Kömür-Çelik Birliğini, Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Avrupa Atom Enerjisi Kurumu olarak genişleten antlaşmalar 1957 yılında Roma’da imzalanmıştır. Bu antlaşma her Avrupalı devlete, Topluluğa üye olma imkanı vermektedir. Dönemin bir diğer ekonomi örgütü ise İngiltere liderliğinde kurulan Avrupa Serbest Bölge Birliği (EFTA)’dir. Türkiye o dönemde bu iki örgütten hangisini tercih edeceği konusunda net bir fikre sahip değildir. Türkiye'nin bu tutumunu netleştiren Yunanistan olmuştur. Yunanistan'ın 15 Temmuz 1959'da başvurması üzerine Türkiye de kısa bir hazırlık aşamasından sonra 31 Temmuz 1959'da AET'ye tam üye olmak için başvuruda bulunmuştur.347

Yunanistan 6 Temmuzda, büyükelçisi aracılığıyla bu konuda Türkiye ile beraber hareket etmek istediğini Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a iletmiştir. Bayar ise bu konuyu inceleyecek vakit bulamadığını söyleyerek büyükelçiye net bir cevap vermekten kaçınmıştır.348 Sonrasında yapılan üyelik başvurusunun temel nedenini oluşturan Yunanistan’ı yalnız bırakmama kaygısı, dönemin Dışişleri Bakanı Zorlu tarafından çabuk bir şekilde hazırlanan başvuru ile neticelenmiş ve üyelik başvurusu, üzerinde Bakanlar Kurulu’nda tartışılmadan kabul edilmiştir.349 Gerek cumhurbaşkanı seviyesinde konuya gösterilen ilgi eksikliği, gerekse Bakanlar Kurulu’nda fikir dahi beyan edilmeden, bir yol haritası çizilmeden konunun kapatılması DP’nin konuya gösterdiği ilgisizliğin bir kanıtıdır.

346 TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 10, Toplantı 2, C.10, (Kasım 1956), 754. 347 Ülger, Avrıpa Birliğinin ABC’si, s.101

348 Cumhurbaşkanı Celal Bayar 6 Temmuz 1959 Pazartesi günü, saat 17’de Şale köşkünde veda

ziyaretine gelen Yunanistan Büyükelçisi Pesmazoğlu ile görüşmüştür. Bu görüşmede Yunan Büyükelçisi Bayar’a “6 Avrupa Devleti arasında Müşterek Pazar kurulduğu malumu devletleridir. Bu vaziyet muvacehesinde iki iki memleketimizin Avrupalı dostlarımıza karşı takip edeceği hattı hareketin müştereken tespiti zamanı gelmiştir” demektedir. Bayar da “Müşterek Pazar mevzuunu henüz etrafı ile tetkik edecek zaman bulamadım. Bu itibarla bu pazara girmekteki fayda ve mahzurlar hakkında şimdiden fikir beyan etmek istemem. Ancak, ben, daima, prensip itibariyle Avrupa memleketleriyle bir arada bulunmakta, hem siyasi ve hem de iktisadi mülahazalarla fayda görürüm Ve Avrupa ailesi dahilinde kalmaya kararlıyım. Bu prensibi göz önünde tutarak gerekli etütleri yapmalarını hükümete söyleyeceğim” cevabını vermiştir. Bkz: Cumhuriyet Arşivi, Fon Kodu 30.18. 01., Yer No 63.386.14.

90

AET, Demokrat Parti hükümeti tarafından sadece yeni bir kredi ve yardım kaynağı olarak değil, aynı zamanda yurt içindeki siyasi morali ve inandırıcılığı da artırmanın bir aracı olarak görülmüştür. Türkiye’nin de uluslararası arenadaki konumu özellikle de ABD ile ilişkileri artık on yılın başlındaki kadar sorunsuz değildir. Bu bağlamda, Avrupa ile başarılı bir birleşme Türkiye’nin gereksinimi haline gelmiştir.350 Hatta ABD’den istenen yardımın bir nedenini de Topluluğa girme isteği oluşturmaktadır.351

AET’ye ortak üye olmak sıfatıyla yapılan başvurudan sonra ilk görüşmeler Brüksel’de Türkiye’den gönderilen heyetin katılımıyla yapılmıştır.352 Sonrasında yapılan görüşmelerde Türkiye; ortaklık ilişkisinin gümrük birliği üzerine kurulmasını, birliğin 12–24 yıl içinde gerçekleşmesini, AET organlarında temsil edilmesini, 200 milyon dolarlık yardım yapılmasını ve nihai amacının tam üyelik olduğunu Topluluğa iletmiştir.353 Avrupalı politika saptayıcıları Türkiye’nin ekonomik gelişme düzeyinin Avrupa ile bütünleşme sürecinde güçleneceğine inanmakla birlikte Türkiye’nin topluluğa dahil olmasını ihtiyatla karşılamışlardır.354 Tam üyelik olmadan organlara katılmanın mümkün olmadığı şeklinde cevap veren AET, Gümrük Birliği için Türkiye tarafından belirlenen 24 yılın da kısaltılmasını istemiştir.355

Denilebilir ki, eğer Yunanistan Topluluğa üyelik için başvurmasaydı, Türkiye üyelik başvurusunu daha sonraya bırakacaktır. Buna rağmen Kamuran İnan gibi dış politika konusundaki bir uzman bile bu hamleyi bir “ileri görüşlülük” olarak nitelendirmektedir. Gösterilen bu tepki yanlış bir hamlenin doğru bir sonuca gitmesinden başka bir şey değildir. Bu doğru hareketin yanlış nedeni Türk dış politikasının tek boyutlu hareket tarzının da bir örneğini teşkil etmektedir.

Savaştan yeni çıkmış olan Avrupa ise henüz Türkiye’yi tamamen dışlamaya hazır değildir ve dışlaması halinde bu hareketin sonuçlarını kestirememektedir. Avrupa, geçmişte birçok kez örneği görüldüğü üzere, oryantalist düşünceyi de

350 Eralp, a.g.e., s.41. 351 Akalın, a.g.e. s.104.

352 Cumhuriyet Arşivi, Fon Kodu 30.18. 01., Yer No 153.06.6. 353 Karluk , a.g.e.s. 262.

354Eralp, a.g.e., s.42. 355 Karluk , a.g.e., s. 263.

91

tamamen terk etmediğinden belirlediği koşullarla, Türkiye’yi kendinden uzaklaştırmadan bir çözüm yolu bulma yoluna gitmiştir.