• Sonuç bulunamadı

B. DEMOKRAT PARTİNİN AVRUPA POLİTİKASINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER

2. Amerika Birleşik Devletler

II. Dünya savaşının sonucunda ABD; Uzakdoğu’nun en güçlü devletlerinden biri olan Japonya’ya girmiş, Avrupa’nın ortasındaki Almanya’ya yerleşmiş; Amerikan askerleri bütün kıtalara ve elli altı ülkeye dağılmış, 1949’a kadar dört yüzden fazla askeri üs kurmuşlardır.243 Amerika Birleşik Devletleri’nin Türk dış politikasındaki etkisi II. Dünya Savaşı sonrasında CHP döneminde kendisini göstermekle beraber yönlendirici konuma geçmesi Demokrat Parti’nin iktidara geçmesiyle birlikte başlamıştır.

II. Dünya Savaşı sırasında Türkiye’nin izlediği tarafsızlık politikası, ABD tarafından, yapılan askeri yardımın kesilmesine kadar giden bir soğuklukla karşılanmıştır. Savaş sonrasında olmayan ABD desteğine rağmen, Sovyet tehdidine karşı Türkiye’nin gösterdiği direnç ABD’nin Truman Doktrini ile birlikte değişen dış politika anlayışı ile ABD’nin ilgi alanına girmiştir. Armaoğlu bunun nedenini Amerikan dış politikasının ekonomik faktörünün, 1945’ten itibaren bir değişim geçirerek siyasal faktöre dönüşmesi sonucunda ortaya çıkan çıkar ortaklığına bağlamaktadır.244

Tuğgeneral Thomas R. Phililips Washington’da yayınlanan St.Louis Dispatch Gazetesine yazdığı makalede ABD’nin Türkiye konusundaki tercihinin nedenini şöyle anlatmaktadır: “Ortadoğu’da Fransa ile Britanya’yı desteklemeli mi yoksa tamamıyla Türkiye tarafını tutmak mı meselesi ABD için büyük dava olmuştur. Birinciler için ileri sürülen iddiaları sevgi ile karşılarız fakat Rus tehdidini önlemesi bakımından II. şıkkın kabulü daha makuldür. Türkler kararlarını vermişlerdir. Sovyet taarruzuna karşı dövüşmeye azmetmiş bulunuyorlar ve böyle bir taarruzun vuku bulacağından da korkmaktadırlar. Onun için Avrupa’da kendilerine müttefik aramakta ve kuvvetlerini orada kurmaya çalışmaktadırlar. Bizim, onların mukavemet

243 Ataöv, a.g.e., s.121.

244 Fahir Armaoğlu, “Yarım Yüzyılın Türk Amerikan İlişkileri, 1947–1997”, Çağdaş Türk

Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç Sempozyuma Sunulan Tebliğler, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1999, s.424.

65

hislerini kuvvetlendirmek ve Türkiye’de iyi bir ekonomi sistemi kurmak gibi vazifemiz vardır. Mukavemet hisleri kuvvetlidir; fakat memleketin ekonomisi Türkiye’nin ayakta durması için kendisine lazım olan askeri kuvvetleri beslemek için yeterli değildir.”245

ABD’nin Türkiye’ye yaptığı ekonomik yardımların görünürdeki nedeni Sovyet tehdididir. Türkiye, ABD’nin yaptığı yardımlarla ekonomisini güçlendirecek ve böylece Sovyetlerin önündeki Türkiye engeli daha dirençli hale gelecektir. Bu anlamda düşünüldüğünde, Marshall yardımlarıyla aynı amaç doğrultusunda Avrupa ülkelerini kalkındırmayı hedefleyen ABD, Türkiye’ye yardım etmekle birlikte Avrupa’yı da korumuş olacaktır. Ataöv ise zaten Avrupa’yı bölmeyi amaç edinen Marshall yardımlarına Türkiye’nin katılmasının bu bölünmeyi güçlendireceğini savunmaktadır.246

Türkiye’nin Sovyetlere karşı ABD’nin desteğini kazanması, yeterli olmayan askeri gücüne karşın Sovyetlere gösterdiği direnci devam ettirebilmesini sağlayan en önemli unsurdur. Türkiye’nin Sovyet tehditleri karşısında yanına ABD’yi alarak Abdülhamit benzeri bir dış politika izlediğine, yani Batılı bir ülkeyi Rus yayılmacılığına karşı kullandığına dair bir görüş ileri sürülebilmektedir247 Ancak her iki dönem arasında büyük farklar mevcuttur. Abdülhamit döneminde uygulanan dış politikadaki büyük güçleri birbirine karşı kullanma düşüncesinin içinde ekonomik ve siyasal olarak sürekli bir bağlılık söz konusu olmadığı gibi, bu politika sırasında sadece ülke topraklarını korumak esas alınmıştır. 1945’de başlayan ve Demokrat Parti ile devam eden dış politik anlayış ise, Türk dış politikasını ABD ile koşulsuz bir ittifaka dayandırmıştır.248

CHP döneminde Truman Doktrini çerçevesinde alınan yardımlarla birlikte ABD yanlısı bir dış politikanın temelleri atılmıştır. İsmet İnönü 1946 yılı TBMM açış nutkunda söyledikleri Türkiye’nin ABD’ye olan hayranlığını politik arenaya indirme hazırlığının bir göstergesidir: “Birleşik Amerika ile temas ve münasebetlerimiz, yeni dünyanın bu büyük ve şanlı demokrasisi ile aramızdaki

245 St.Louis Dispatch, 02 Aralık 1951, Cumhuriyet Arşivi, Fon Kodu 30.01., Yer No 102.632.11. 246 Ataöv, a.g.e. s.128.

247 Kalalı, a.g.e., s.61.

248 Sabit Duman, “Demokrat Parti Dönemi Türk Dış Politikası”, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,

66

dostluğu her gün daha ziyade kuvvetlendiren karşılıklı gayret ve hamlelerle genişlemektedir.”249

Demokrat Parti iktidara geldiğinde gerek ekonomik, gerekse siyasi olarak ilk ele aldığı konu ABD olan ilişkiler ve Marshall yardımlarıdır. Türkiye 4 Temmuz 1948 tarihinde imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile ABD arasında Ekonomik İşbirliği Antlaşması ile Marshall Yardımlarına dahil olmuştur. Türkiye’yi Müşterek Avrupa Programının bir bölümü olarak gören bu anlaşma ile Türkiye aslında kendisini Amerika’ya kendisini bir Avrupa ülkesi olarak kabul ettirmiştir.250 CHP’nin Marshall yardımları konusunda elinden geleni yapmadığı düşünen DP iktidarı, bu yardımları daha da artırmak için yeni çözüm yolları aramaktadır. Celal Bayar Bursa’da gazetecileri kabul ettiği sırada Marshall yardımına temas ederek söyle demiştir: “Marshall yardımından, şimdiye kadar layık olduğu ehemmiyette istifade edilememiştir. İki yıldan beri Cumhuriyet Halk Partisi hükümetleri lüzumsuz yere birbirlerini çekişerek Marshall yardımından hakkıyla istifade imkanını bulamamışlardır. Bir sene sonra Marshall yardım tahsisatı kesilecektir. Bizler yardımın geriye kalan bir yılı içinde ne yapabiliriz.”251 Kamuoyu da Marshall yardımlarından Türkiye’nin alması gerektiğinden daha az aldığını düşündüğünden bu konuda DP iktidarı ile hemfikirdir. Bu yardımdan faydalanan diğer Avrupa ülkeleriyle bir kıyaslama yapıldığında Türkiye çok gerilerde kalmaktadır. Bu konuda Cavid Oral Hürses gazetesinde şöyle yazmaktadır: “Almanya yıkılmış ve parçalanmış bir vaziyettedir. Müttefikimiz Fransa harp korkusu içindedir ve Sovyet tehlikesi karşısında hala Alman militarizminin hayalleriyle sayıklamaktadır. İtalya'nın harp gücü birçok defalar tecrübe olmuştur. İngiliz müttefiklerimize gelince; o da yakın bir harp tehlikesi için hazırlanmış değildir. Atlantik Paktı'na dahil diğer küçük devletler üzerinde fazla durmağa bile lüzum yoktur. Zira bunların hepsi kendi nüfus ve takati ölçüsünde bir ordu bulundurmaktan çok uzaktır. Bugünkü vaziyete göre hepsi de ümidini Birleşik Amerika'ya bağlamıştır. Kendileri hiçbir fedakarlığa katlanmağa yanaşmazken her fedakarlığı Amerika'dan beklemektedirler. Halbuki Türkiye'nin durumu böyle midir? Türkiye yardım görsün veya görmesin, yıllardan beri dişinden ve tırnağından arttırarak memleketin ekonomik kalkınmasında ve imar

249 TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 8, Toplantı 1, C.2, (Aralık 1946), s.4.

250 Antlaşmanın metni için bkz: Armaoğlu, Belgelerle Türk-Amerikan Münasebetleri, s.169. 251 Cumhuriyet, 19 Eylül 1950.

67

işlerinde birçok ihtiyaçları ikmal etmek zorunda kalarak, dünyanın birinci sınıf bir ordusunu ayakta tutmaktadır. Fakat bütün bunlara rağmen Türkiye ne Atlantik Paktı'na ne de diğer Avrupa memleketleri kadar askeri iktisadi yardıma mazhar olmuştur.”252

Sedat Simavi de Hürriyet gazetesinde Marshall yardımlarıyla beliren Avrupalarla Türkiye arasındaki farkı şöyle açıklamaktadır: “Amerikan yardımının Türk varlığı ile kabili telif olmadığını şimdiye kadar bu sütunlarda söyledik, durduk. Kabinemizde bir Marshall Planı Bakanı bulunmasına rağmen, ihtiyaçlarımızı bir türlü Amerikalılara anlatamıyoruz. Amerikalılar, Avrupalıların her türlü yardımına koşuyorlar. Kendi gözümle gördüm, yıkılan çarşılardan tutunuz da, ekmekçinin ununa kadar her şeyde Amerikan yardımı var. Bunu tahmini olarak söylemiyorum: Amerika'dan yardım gören her müessese, her şahıs üstelik Amerikan yıldızlarını havi bir de yaftayı dükkanı üzerine yapıştırıyor. Bugün bütün Avrupa’nın bir tek ümidi var: O da Türk ordusudur. Hangi ecnebiyle görüştüysem, bunu dinledim. Demek oluyor ki, bu vaziyetimizi bizden başka herkes biliyor ve takdir ediyor. Şimdi gelinde dişinden ve tırnağından arttırarak ordusunu besleyen dünyanın kurtarıcısı rolüne çıkan Türkiye'nin haline beraber tetkik edelim: Adnan Menderes hükümeti, ne yapıp Marshall Planı meselesini bu gülünç halden kurtarmalıdır.”253 Görülmektedir ki; Marshall planına bile sonradan dahil olan Türkiye, bu dönemde kendisini Sovyet tehdidine karşı Avrupa’da kullanılacak en önemli kale olarak görmekte ve bunun karşılığını istemektedir. ABD’den gelen yardım miktarları ise Türkiye’nin ekonomisinde bir hareketlenme yaratacak kadar büyük, ancak Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında düşük miktardadır.

Türkiye ve ABD arasında 7 Ocak 1952 tarihinde imzalanan Ortak Güvenlik Antlaşmasının 4.maddesiyle ABD’ye verilen taahhütler, sadece Türk-Amerikan ilişkilerine etkilemekle kalmamakta, aynı zamanda Türk dış politikasına da girdiği yeni dönemde yeni sorumluluklar yüklemektedir. Bu antlaşmanın 2. maddesi ile Türk hükümeti aşağıdaki hususları kabul etmektedir:254

252 Cavid Oral, “Türkiye ve Marshall Yardımı”, Hürses, 1 Temmuz 1951. 253 Sedat Simavi, “Amerikan Yardımı”, Hürriyet, 1 Temmuz 1951.

68

a. Uluslararası anlayış ve iyi niyetin teşviki ile dünya barışının idamesine iştirak etmek.

b. Uluslararası gerginlik sebeplerini ortadan kaldırmak maksadıyla karşılıklı olarak mutabık kalınabilecek hareketlere girişmek.

c. ABD’nin de dahil bulunduğu çok taraflı veya iki taraflı anlaşma veya anlaşmalarla yüklendiği askeri sorumlulukları yerine getirmek.

d. Siyasi ve ekonomik istikrarı ile ahenkli olarak, insan gücü, kaynakları kolaylıkları ve genel ekonomik durumunun izin verdiği oranda kendi savunma gücü ile hür dünyanın savunma gücünün inkişaf ve idamesine azami şekilde katılmak. e. Savunma kapasitesini geliştirmek için gerekli tedbirleri almak.

f. ABD tarafından yapılan ekonomik ve askeri yardımın etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamak.

Bu anlaşma ile Türkiye’nin dış politikası bir anlamda ipotek altına alınmış bulunmaktadır. Antlaşma sonrasında ABD’nin Türkiye üzerindeki etkisi sadece ekonomik ve siyasal yaşamda değil, Türkiye’nin Avrupa ve Ortadoğu politikalarında da kendisini göstermiştir. Dışişleri Bakanı Fuat Köprülünün Kıbrıs sorunu çıktığında, “Bizim Kıbrıs sorunumuz yoktur” dediğinde bu antlaşmaya atıfta bulunmuştur.255 ABD’nin Türk dış politikasına olan etkisi bu antlaşma ile de sınırlı değildir. 1950 ile 1960 yılı arasında Türkiye ile ABD arasında meclisin onayından geçmemiş otuz bir antlaşma vardır. Kurulan ABD üsleri ve askeri ortaklıklar bu antlaşmalara dayandırılarak yapılmıştır.256 Bu antlaşmalarla birlikte ABD’ye Osmanlı zamanını hatırlatan adli kapitülasyonlar sağlanmıştır.257

ABD’nin II. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan Sovyet tehdidi dolayısıyla verdiği siyasal ekonomik ve askeri destek, Türk dış politikasının Avrupa’ya yönelik tutumunu baskılayarak yüzünü tamamen ABD’ye çevirmesini sağlamıştır. ABD‘ye dış politika alanında olan destek o kadar yoğundur ki, yapılması gerekenler bir görev haline gelmiştir ve bu görevlerin karşısında duranlar ağır sözlerle itham edilmektedir. “Bizim vazifemiz Amerika’yı küçük devletlerin yardımına gitmeye teşvik etmektir” diyen F.Rüştü Zorlu, kendisine tepki gösteren bir

255 Armaoğlu, Belgelerle Türk Amerikan Münasebetleri, s.184. 256 Gönlübol ve Ülman, a.g.e., s.235.

257 Fahir Armaoğlu, “Yarım Yüzyılın Türk Amerikan İlişkileri, 1947–1997”, Çağdaş Türk

69

CHP’li milletvekilini bu hareketiyle “vatana ihanet etmekle” suçlamıştır.258 Bu destek Türkiye’nin Avrupa’ya olan ihtiyacını azaltarak, Avrupa olan ilişkilerde bir durgunluk yaratmış ve var olan Avrupa politikasını da ABD güdümlü hale getirmiştir.