• Sonuç bulunamadı

2. SELÇUKLULARDA MÜZİK VE DANS

2.1. Askeri Müzik

Nevbet olarak tanımlanan Selçuklu dönemi askeri müziği, Sultanların savaşa giderken yanlarında birlikte götürdüğü askeri müzik takımı tarafından çalınırdı (Uslu, 2015: 23; İbn Haldun, 1954: 9; Aksarayi, 2000: 77, 139,143, 220, 227). Hükümdarlık alametlerin biri olarak sayılan nevbet, “Askeri mızıka takımının hükümdarın saray ve otağı önünde davul vurarak icra ettiği musiki” olarak tanımlanır (Özaydın, 2007: 38- 39). Mehterin, davul ve ilkel borulardan oluşan “tuğ” takımından geliştiği, İslamiyet öncesi Türk devletlerindeki kurultayın açılış-kapanışı ve hakanın kurultaya gelişi sırasında davulların çalınıp tuğların çekildiği bilinmektedir. 8. ve 9. yüzyıllarda yalnızca davul ve ilkel borularla çalınan nevbetin 11. yüzyılda kös, davul, boru ve zil ile çeşitlendirildiği; 12. yüzyılda da “Nây-i Türkî” (Türk borusu) nin de eklenmesiyle günümüzdeki mehter halini aldığı söylenmektedir (Tuğlacı, 1986: 4-5; Erendil, 1992: 7).

Uslu, nevbet müziğinde kullanılan çalgıları kös, davul (tabl), nakkare (kâse), zeng (zil), çeres (leğen tarzında zil), zurna, boru, kerrenay, nefir, musikar olarak belirtir (Uslu, 2015: 31).

Kaşgarlı Mahmut, Tuğ’u hükümdarın önünde vurulan kös ve davul, nöbet davulu olarak tanımlamaktadır. “Tuğ3 Uruldı” sözünün de “Nevbet davulu vuruldu.” anlamına geldiğini belirtir (Kaşgarlı Mahmud, 2014: 399, 898). “Tümrüg” kelimesinin Oğuzcada tef anlamına geldiğini yazmaktadır (Kaşgarlı Mahmud, 2014: 209). Ayrıca Bo.çı Kopuzun udlar (barbat) arasında en çok sesi çıkan tür olduğunu söyler (Kaşgarlı Mahmud, 2014: 420).

İbn Haldun, Arap olmayan milletlerin savaş meydanlarında davul ve trampet gibi müzik aletlerini kullandıklarından bahsederken “Ellerinde musiki aletleri bulunan bando heyeti, ordu içinde bulunan sultanın etrafını kuşatır, çaldıkları marşlarla, canlarını feda etmeleri için kahramanların gönüllerini tahrik ederler.” demektedir (İbn Haldun, 1954: 5; İbn Haldun, 2017: 510). Dönemin Türk devletlerinin davul

3 Kaşgarlı Mahmud, Dokuz tuğlu Han’ın “Dokuz sancağı olan hükümdar ve hakan” anlamına geldiğini

belirtmektedir. Vilayet ve rütbe artması durumunda bile tuğ, dokuzdan fazla olamaz; çünkü bu sayıyı uğurlu olarak görürler diye eklemektedir (Kaşgarlı Mahmud, 2014: 400).

kullanımıyla ilgili abartılı davrandıklarından bahsedilir ve “Kûsat” (Kös, mehter) denilen takımın varlığına değinilir (İbn Haldun, 2017: 511).

Bahaeddin Ögel4, Selçuklu köslerinin Abbasi halifelerininkinden büyük olduğunu, çünkü bunların savaş alameti ve aleti olduklarını yazmaktadır. Köslerin büyüklüklerinin devletlere göre değişebileceğine örnek olarak bir adam boyunda olduğunu söylediği Gur köslerini verir (Ögel, 1991: 49).

Davul5, askerlerin atlarının üzerinde hem haberleşmeye hem de askerlere cesaret vermeye yarayan bir alet olarak kullanılıyordu. Aynı zamanda bu alet, savaş taktiklerinde de etkiliydi (Vural ve Göher Vural, 2012: 568). Nevbet vurulan olay ve durumlara örnek olarak Selçukluların Gazneliler ile 1035 yılında Nesa’da yaptığı savaşta nevbet müziğini kullanması verilebilir (Erendil, 1992: 7). “Gazne, askeri orduyu yağmaya ve Salar Beg Toğdı da seyretmekle meşgul oldu. Bunlar tam ihtiyatsız ve yağmada, düşman yok sanıp, kimi yatıp kimi oturur iken, Selçuklular Tabl (davul) ve nakkare çalıp, bir aradan hücum edip, Gazne ordusuna göz açtırmayıp çoğunu kılıçtan geçirip kırdılar.” (Ahmet bin Mahmud, 1977: s.10).

Günde beş vakit nevbet çaldırmanın ilk kez Tuğrul Bey zamanında olduğu söylenmektedir6 (Aktaran: Köymen, 1976: 77). Bağdat’ta Tuğrul Bey’in çadırının önünde beş vakit nevbet çalınmıştı. Nevbet (darbu’t-tabl), sultanın sarayının kapısı dışında, eyalet merkezlerinde de sultanın gıyabında çalınırdı. Selçukluların Irak Valisi Ebu Said el-Kaini, Sultan’ın ölümüne dair resmi bir bilgi alamadığı için Bağdat’ta Selçuklu hükümet konağı (darü’l memleke)’nda “sultani nevbet” çaldırmaya devam etmişti. Tuğrul Bey’in yaptığı fetihlerin ardından şenlik yapıp nevbet vuruluyordu (Aktaran: Köymen, 1976: 78).

4 Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş kitabının 8. Cildinde nevbet hakkında ayrıntılı bilgiler

vermiştir (Ögel, 1991).

5 Timur Vural, Urfalı Mateos’un Türk askeri müziğinden bahsederken yalnızca boruya değinmesine,

yabancı milletlerin savaşlarda davulu kullanmamasından dolayı tanıyamamış olabileceğini yazar. Yabancıların, daha sonraları savaşlarda karşılaştıkça Türk çalgılarını öğrenmiş olabileceklerini yazmaktadır (Vural ve Göher Vural, 2012: 570).

6 Büveyhoğulları hükümdarı Ebû Kâlicâr, Halife’den üç yerine beş vakit nevbet vurmayı talep etmiş

Malazgirt Meydan Muharebesi sırasında Sultan Alparslan’ın ordusunun tekbir, davul ve boru sesleri, askerlerin haykırışları ve attıkları oklar, Bizanslıları şaşırtıp uykusuz bırakmıştı. Bu savaşa başlamadan önce bir hazırlık aşaması gibi düşünülebilir. Selçuklu ordusu savaşa hazır olduğunda yine kös ve boru gürültüleri ve haykırmalarla düşmanı kışkırtmışlardı. Böylece onların kendilerine hücum etmesini sağlayacak ve savaş planlarını uygulayacaklardı (Turan, 2013b: 58-59).

Savaşlar dışında karşılama törenlerinde de nevbetin kullanıldığı çeşitli örneklerden anlaşılmaktadır. Alparslan’ın Kutalmış’a karşı kazandığı zafer için vezir Amîdu’l mülk Kündürî’nin sultanı hadem, haşem, davul, alem ile karşıladığından bahsedilir (Köymen, 1966: 88).

Kutlamalarda ve sultanların tahta oturmalarında da nevbetin çalındığına dair örnekler tarihi kaynaklarda mevcuttur. Örneğin; Sultan Melikşah, Semerkand’ı fethedince Bağdat’a müjdeci geldi. Halife, bu duruma sevinip müjde davulları çaldırdı ve şehri süsletti (Ahmed bin Mahmud, 1977: 161). Besasiri’nin başı Bağdat’ta dolaştırılırken de önünde nevbet çalınmıştı (Aktaran: Köymen, 1976: 78). Atabey Kızıl Arslan, Irak’a gelip tahta oturunca beş saltanat nevbeti çaldırmıştı (Aksarayi, 2000: 20). Sultan Rükneddin, Konya’da tahta oturunca beş nevbet çaldırdı (Aksarayi, 2000: 53).

Müziğin hakimiyet göstergesi olması, sultanların meliklere ve emirlere rütbe verirken unvan ve sancak yanında bir de tabl (davul) bulundurmasını anlamlandırır. Sultan Sancar’ın yaptığı savaşlar ve kazandığı zaferler için Danişmendli Emir Gazi’ye sancak ve meliklik ünvanı verirken kapısında çalınmak üzere bir davul gönderdiği kaynaklardan öğrenilmektedir (Gregory Abû’l-Farac, 1987: 367).

Sultan Sencer’in yeğeni Mahmud, amcası ile görüşmeye giderken veziri ona amcasının yanına gittiğinde “Saltanat merasiminden olan Nevbet ül-hamra’yı terk etmesini, sevda ve beyza nevbetlerinde nazil olmasını ve beş nevbet vurulmasını ve huzuruna dahil olduğu vakitte yeri öpmesini, ayakta durmasını, yalnız Bargah’tan Suradık’a kadar yayan gitmesini, amcası ile bir odada kalmayıp, çadırının yanında bir

yere nazil olmasını vasiyet etti” (Şadruddin el-Hüseyni, 1999: 62; Aktaran: Turan, 2013a: 235).

Nevbetin seferler sırasındaki kullanımına örnek olarak I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Alaşehir seferinde davul ve zurna kullanması verilebilir (İbni Bibi, 1996 I: 126).

İbni Bibi, I. İzzettin Keykavus’un ordusunu toplayıp Şam’a saldırı düzenlediği olayı anlatırken, öncü kuvvetlerin yenik duruma düştüğünü duyan sultanın yanındaki askerlere silahları ve atlarıyla hazırlıklı olmalarını emrettiğini, bu sırada Melik Eşref’in sultanın durumunu ve planını öğrenmek amacıyla süvarilerini sultanın karargahına gönderdiğini ve süvarilerin orada sultanın askerlerinin saldırıya hazır bir vaziyette beklediğini, davul ve zurna sesleriyle yerin göğün inlediğini anlatmaktadır (İbni Bibi, 1996 I: 207-212). Burada bahsedilen davul ve zurna seslerinin göğü inletecek düzeyde çınlaması, hem askerlere savaş coşkusu kazandırmak hem de düşman tarafa güç göstererek korku salmak amacıyla olmalıdır.

Sultan Alaaddin Keykubat’ın7 Alanya Kalesi’ni fethi sırasında beraberinde davullu zurnalı bir nevbet ekibi bulundurduğu bilinmektedir (İbn Bibi, 1996 I: 258, 261).

Aksarayi, Sultan III. Alaaddin Keykubad’ın ikinci kez Rum saltanatına geçtiğini anlatırken; “…Sultan Alaaddin şahane bir ihtimam ve padişahlara layık bir tantanayla askeri, maiyeti davul, sancak, bayrak ve alemle birlikte Resülayn hududunda dönüş izni alarak Diyarbekir tarafına yöneldi.” demiştir (Aksarayi, 2000: 227).

İbni Bibi, Kösedağ Meydan Muharebesi zamanında Moğolların bir savaş hilesi yaptığını, hileyi anlamayan Selçukluların da kazandıklarını zannederek zafer davulları çaldırdıklarını, bu nedenle birçok Türk askerinin durumun farkına varılamaması yüzünden şehit olduğunu anlatmaktadır (İbni Bibi, 2010: 176-177). Timur Vural, İbni

7 Alaaddin Keykubat’ın Çemişkezek Kalesi’ni fethi sırasında da davul çalan bir ekibi yanında götürdüğü

Bibi’nin anlattığı bu olaydan alıntı yaparak nevbetin savaş sırasında ordunun alacağı düzeni de belirlediği çıkarımını yapmaktadır (Vural, 2012a: 451).

III. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında Cimri, Uç vilayetinde istilaya kalkışıp o vilayette saltanata başlamış ve her tarafa sahte fermanlar gönderip beş nevbet çaldırmıştı (Aksarayi, 2000: 101).

Kemaleddin Tiflisî’nin, Amasya tarafına kadar hareket edip, kendisini daha ihtişamlı göstermeye çabaladığı, katiplerin ünlülerinden ve naiblerin ileri gelenlerinden bir topluluğu da yanına alarak gurur ve kibirle şehre girdiği anlatılır. Pek çok insanın da ondan korkularından ve çekinmelerinden dolayı onu davul, nakkare ve bayrakla karşıladıklarından bahsedilir (Aksarayi, 2000: 176).

Nevbet takımı yalnızca savaşa ya da sefere giderken değil, ayrıca sultanın kapısında namaz vakitlerinde günde beş vakit nevbet çalarlardı8. Sultanın alt kademesindeki devlet görevlilerinin de sultanın verdiği izinler ölçüsünde nevbet çaldırma hakkı bulunurdu9 (Uslu, 2015: 23; Aktaran: Turan, 2013a: 391). Örneğin: Eyaletlere gönderilen melikler günde üç vakit nevbet çaldırabilirlerdi. Eğer emirler beş vakit nevbet çaldırırlarsa isyan etmiş sayılırlardı (İbn Haldun, 1954: 8-10; Aksarayi, 2000: 53, 232; H. D. Yıldız, 1992a: 192; Aktaran: Turan, 2013a: 391; Aktaran: Uslu, 2015: 23). Nevbet takımına diğer bir deyişle “Nevbet-i Penç” ya da “Nevbet-i Pençgane” de denilmektedir (H. D. Yıldız, 1992b: 362). Kös, davul, zurna, nakkare ve nefir (borular) çalgılarını kullanan nevbet takımının (H. D. Yıldız, 1992b: 362) çalışmalarını yaptığı “nevbethane” adında yerler vardı. Bunların askeri çadır biçiminde olduğu söylenmektedir (Uslu, 2015: 23). İlk zamanda daha basit olan bu teşkilatın zamanla geliştiğinden bahsedilir (Vural ve Göher Vural, 2012: 566). Ancak o dönemde kendileri için ayrılmış özel bir binaya sahip olmasalar bile savaş dışındaki

8 Beş vakit nevbet Büyük Selçuklu Devleti’nden sonra kurulan Kirman Selçukluları (1092-1187) gibi

beyliklerde de çalınmıştır (H. D. Yıldız, 1992a: 276; Aktaran: Uslu, 2015: 24).

9 İbn Haldun, Mukaddime’de sultana has alametler arasında bayrak ve sancak açmak, davul çalmak,

zurna ve boru öttürmeyi saymıştır (İbn Haldun, 2017: 509). Ahmet Çaycı, “Selçuklularda Egemenlik Sembolleri” adlı kitabının “Hükümdarlık Esnasında Kullanılan Semboller” bölümünde nevbete de yer vermiştir (Çaycı, 2008: 165-181).

zamanlarda da her gün sultana nevbet çalan bu takımın, çalışabilmesi için, çadır dışında, saray ya da herhangi bir yapı içerisinde bir birime sahip olması beklenir.

Yukarıdaki örneklerde görüldüğü üzere savaşta, seferde, günde beş vakit sultanın kapısı önünde ve ayrıca sultanlar tahta oturduğunda vurulan nevbet, yas zamanlarında susturulurdu. Halife Kaim-Biemrillah’ın oğlu Zahiretüddin Ebü’l- Abbas Muhammed vefat ettiğinde (Şubat 1056), Darülhilafe’de ve Darülmemleke’de nevbet susturulmuştu (Özaydın, 2007: 40).

Nevbet takımında kullanılan davul, nakkare ve boruya tarihi olayların yanı sıra şiirde de rastlamaktayız. Bayraklar ve davullarla ihtişam kazanmaya çalışan ama hiçbir şey yapamadığı belirtilen Sahib Lakuşi için söylenilen hiciv şöyledir:

“Eğer sana övgü ve yergi kaçınılmaz olacaksa ve can gibi olan benim sözüm senin hoşuna gidecekse,

Şunu Lakuşi’nin kulağına ulaştırmak için çaba harca ki: Eğer iki ay daha o vezir olacaksa;

Ne şehirde dokuz kişiden fazla bulunacak ne de evini terk edenler geri gelecektir. Ne kimin sancağı varsa vezir olacak ne her yazı yazan kâtip (debir) olacak. Davul ve nakkare arasında boruya (nefir) ihtiyaç kalmayacak; hangi köye

varsan orası boru olacaktır.” (Aksarayi, 2000: 245)10.

Selçuklulardan sonra Anadolu beylikleri döneminde de nevbet geleneği devam etmiştir (Aktaran: Uslu, 2015: 28).

Selçuklu döneminin anlatılan tarihi olaylarındaki çeşitli örneklerden anlaşıldığı üzere askeri müzik, yeri gelince korkutmak yeri gelince de kutlamak amacıyla kullanılan bir güç gösterisi aracıydı11. Müziğin eğlence amacından uzaklaşıp burada

10 Bu hicvin son dizesi, aynı kitabın 1943 yılı çevirisinde: “Davullara, dümbeleklere, düdüklere artık

hacet kalmadı. Hangi köye uğrasan kendin bizzat (İsrafil)in (sûr)u gibi ötecek, oraya ölüm sesleri götüreceksin…” şeklindedir (Aksarayi, 1943: 335).

11 Haşmet Altınölçek, Safiyûddin Urmevî’nin makamların insanlar üzerindeki psikolojik etkilerini

askerlere ya da halka coşku vermek amacıyla kullanıldığı görülmektedir. Zaferle sonuçlanan bir savaştan dönüldüğünde kutlama amacı taşıyan ya da savaş sırasında askerlerin motivasyonunu arttırmak amacıyla icra edilen askeri müzik, eğlenceden ziyade yine bir güç gösterisi olarak değerlendirilmelidir.