• Sonuç bulunamadı

Arabesk Müziğin Yapısı

I. BÖLÜM

2.3. Arabesk Müziğin Yapısı

Arabesk müzik kimi kesimlerce görmezden gelinirken, kimi kesimlerce aşağılanmıştır. Bir yandan da toplumun genelinde çok farklı kesimlerce günden güne artan bir ilgiyle beğeni görmüştür. Toplumda bir şekilde karşılık bulan arabesk müzik sonuç itibariyle Türk sanat müziği ve Türk halk müziği gibi toplum tarafından üretilmiştir. Kuramsal açıdan bakıldığında sanat müziği, halk müziği ya da tasavvuf müziğindeki yapıları oluşturan makam ya da ayaklara bağlı bir formu yokken; onların hepsinden belli özellikler barındırarak hatta bunlara ek olarak hem Arap hem de batı

27

müziğinden esintiler taşıyarak varlığını oluşturmaktadır. Hem tüm bu yapılara benzeyip hem de tam olarak hiçbiri olmamıştır. Doğu ve Batının; geleneksel ve modern kültürün bir sentezi olan bir köprü durumundadır (Güngör, 1993: 26).

Arabesk müzik kendisini oluşturan arabesk kültür gibi farklı unsurları bir arada barındırmaktadır. Doğu ve batının, gelenek ile modernin bir tür birleşimi olan arabesk kültür yapısı, müziğe de bu şekilde yansımıştır. Yapısı itibariyle halk müziği, sanat müziği, batı müziği ve marş müziği diyebileceğimiz protest bir yapısı vardır. Çoğu zaman şarkıların anlamsal yapısına göre bu tarzlardan birine yakın olarak bestelenmişlerdir. (Güngör, 1993: 164).

Beste, güfte, ezgi ve ritim öğeleri arabesk şarkıların oluşumunda ayrı ayrı önem arz etmektedir. Beste bir müzik yapıtını oluşturan ve bir kompozisyon barındıran ezgisel yapıdır. Güfte, sözlü bir eserin bestelenmiş halidir. Bir anlamda şarkıların sözleridir. Arabesk müzikte şarkılar içeriğindeki duygu yoğunluğuna göre bestelenmiştir. Ona göre bir ritmi ve ezgisel bir yapısı vardır. Ritim ise şarkının hangi müzik türüne yakın olduğuyla ilgili bir durumdur (Güngör, 1993: 27).

Güngör (1993: 161)’ ün “Sosyokültürel Açıdan Arabesk Müzik” adlı çalışmasında, arabesk şarkıların tahlilini yaparken değindiği Robert L. Root (1942)’un modeline göre; sunum, şarkıların etkisi için çok önemli bir aşamadır. Sunum şarkının seslendirilmesidir ve sadece şarkıcı değil aynı zamanda orkestra ve vokal grubu da sunuma dâhildir. Arabesk şarkılarda çoğu zaman şarkıcı, bestenin duyu yoğunluğuna göre bir hale bürünür. Hüzünlü bir şarkıyı eğlenceli bir şekilde söylemez şarkıya hüzün katacak hıçkırık, feryat havası, inleme gibi sesler katarak hüznün dozajını arttırır. Hatta kimi zaman ağlayarak şarkı söylemek de bu duruma dâhil edilmektedir.

Arabesk şarkıların formu ve içeriği konusu aslında arabesk müziğin geçirdiği evrelerle birebir ilgilidir. Bu yüzden çok daha eski yıllara giderek arabesk müzikten ziyade genel olarak müziğin değişimle tanıştığı ilk dönemleri de ele almak gerekmektedir. Müzikte arayış ve yenilik çalışmalarını aslında Geleneksel Türk müziğinden yani Dede Efendi (1778-1846) ’den ve sonrasında Hacı Arif Bey (1831- 1885) ’den başlatmak mümkündür. İlk dönemlerde geleneksel kurallar dâhilinde

28

yapılan yenilik arayışları ve çalışmaları o yıllardan günümüze doğru gelindikçe bir çeşit yozlaşmaya doğru gitmiştir. Saadettin Kaynak (1895-1961), Zeki Müren (1931- 1996) ve sonraları gelen Orhan Gencebay(1944), Ahmet Sezgin (1936-2008) gibi sanatçılar değişimi ve yeniliği geleneksel kalıplardan çıkararak piyasa beklentilerini karşılayacak bir müziğe doğru dönüştürmüşlerdir. Bunun yanı sıra halk müziğinin yeni tekniklerle derlenmeye çalışılması ve tekdüzelik içerisinde notaya aktarılması türkülerin ruhundan ve iç dinamiğinden uzaklaşmasına sebep olduğu söylenebilir. Sonuç itibariyle bu toprakların müziği diyebileceğimiz, Türk müziği, halk müziği ve tasavvuf müziği yenileşme uğruna asıl mecralarından uzaklaşırken ortaya bir sentez müzik çıkarılmıştır.

Müziğin değişim yolculuğu daha sonra çok partili hayata geçilen yıllarda hızlanmıştır. Çok partili hayat toplumda birçok serbestliği getirirken bu serbestlikler kültürel hayatta da etkisini göstermiştir. Artık Avrupa’nın popüler müziği ülkeye girmeye ve etkisini göstermeye başlamıştır. Bu süreç pop müzik çalışmalarının piyasaya girmesiyle devam etmiştir. Ne var ki Avrupa’nın pop müziği, müzikal olarak etkili olsa da sözleri yabancı olduğu için fazla tutunamayınca daha sonra uyarlama şarkılar safhasına geçilmiştir. Bu başarısız ya da saman alevi etkileri olan denemelerden sonra Türk hafif müziği gibi çalışmalar da halk üzerinde kalıcı olamayınca, Sinan Subaşı (1938), Ahmet Sezgin(1936), Orhan Gencebay (1944) gibi isimler devreye girmiş ve halkın gönlüne uygun piyasa müziği eserler yapmaya başlamışlardır (Güngör, 1993: 81).

Arabesk müziğin ortaya çıkışının bu kısa özeti aynı zamanda arabesk müziğin biçimsel yapısını da ortaya çıkarmaktadır. İçerik olarak ise şarkıların temaları genellikle aşk, kötü kader, ezilmişlik, yoksulluk ve kimlik bunalımını ifade eden başlıklardan oluşmaktadır. Arabesk müzikte temalar güçlüdür ancak bu şarkılarda kelimelerin içi boşaltılarak temaların kendisi hissettirilir. Şarkı sözlerinden ziyade temalar akılda kalır. Bu temalarda Tanrı, sevgili ya da düzen suçlanırken; çözüm yolu gösterilmez ve birey dert çekme ve efkâr hissiyle baş başa kalır (Eğribel, 1984: 30).

Arabeski doğuşuna zemin hazırlayan göç ile birlikte kentlileşememe, yabancılaşma, kimlik bunalımı, zenginleşememe ve modernleşememe gibi özellikle

29

psikolojik bunalımlar baş göstermiştir. İçinde yaşadığı toplumda kendini ifade edemeyen, birey olamayan ya da silik bir kişilik olan insanlar kendilerini toplumdan soyutlayıp yabancılaşmış ve kimlik bunalımına düşmüşlerdir. Köyden çıkan bu insanlar artık köylü değildirler fakat kente gelmelerine rağmen henüz kentli de değildirler. Köy ve kent arasında bir yerde kalmışlardır. Kentin günlük hayat içinde uygulanagelen toplumsal kurallarıyla uyum sorunu vardır. Çoğu zaman kendilerine yeni kurallar uydurmuşlardır ki bu da aslında bir anlamda kuralsızlık ya da kural tanımamak olmaktadır. Karadeniz’den, Doğudan, Anadolu’dan ve diğer yerlerden bin bir umutla gelen bu farklı alt kültür insanlarının hepsine birden sunulabilecek bir şeyler olmalıydı ve onun adı da arabesk müzik olmuştur (Kutlar, 1980: 18).

Arabesk müzikte şarkıların içerikleri bu karmaşık ruh hali içindeki insanların psikolojilerini ve iç dünyalarını karşılayacak şekilde olmuştur. Aşk, acı, kahır, hüzün, göç ayrılık gibi temalar bol bol işlenirken insanların başına gelenlerin sebebi olarak kader gösterilmiştir. Özbek (2012:111) de konuya bu şekilde değinmiş ve şarkılardaki kader anlayışının sistemin de işine geldiğini belirtmiştir. Arabesk müzikte kötü olan kaderdir. Bu şekilde arabesk müzik asıl kötü olan sisteme ve düzene nefes aldırır. İşsizlik, gecekondu, altyapı, ulaşım, sağlık, eğitim gibi şehrin ana sorunlarından doğan olumsuzluklar devletin ya da sistemin değil kaderin kötülüğünden yaşanmaktadır. Arabesk müzik bu şekilde hedef saptırarak sisteme de yardımcı olmuş olur.