• Sonuç bulunamadı

Arabesk Filmlerde Gecekondu

I. BÖLÜM

3.3. Arabesk Filmin Görsel Unsurları

3.3.2. Arabesk Filmlerde Gecekondu

Türkiye’de 1950’ler sonrası yaşanan iç göçle birlikte ortaya çıkan gecekondu tipi yerleşim biçimi kente hâkim olmaya başlamıştır. Genel olarak kaçak yapı durumunda olan, fabrika ve iş merkezleri yakınlarına geçici olarak yapılan gecekondular siyasi dönemlerde liderlerin vaatleri arasında ilk sıralara girmiş ve tapu kazanımlarıyla birlikte apart-kondulara dönüşmüşlerdir (Demir, 2013: 178).

50

Bu gecekondulu mahalle ve sokaklar varoş olarak adlandırılırken, özellikle 70’ler ve 80’lerde çekilen filmlerde mekân ve fon olarak seçilmiştir. Türkiye’nin sosyal bir gerçeği olan gecekondu bir çeşit kent görünümüyle birçok filmde olaylar ve karakterler arasındaki ilişkiyi belirleyen üçüncü bir unsur gibi olup, mekândan daha fazlasını ifade etmiştir.

Tarihsel süreçte Osmanlı ve Batı arasındaki ilerleme etkileşimi adeta bir fenomene dönüştü ve ilerleme olgusu geride kalanın çökmesi ve yok olması gibi bir kaygıya dönüştü. Bununla birlikte eğitim, ticaret, sanat, kültür, siyaset ve düşünce gibi insanın tüm varoluş sahalarına yayılan bu dönüşümün ana başlığı modernizm oldu. Fakat modernleşme yarışı değişim ve dönüşüm çabaları genelde ıslahatlarla şekli olarak yapıldığı için etkisi de yüzeysel olarak kaldı. İçerik olarak derinlemesine etkili olan bir düzenleme gerekiyordu. Dünya kelimesi son yüz yılda artık yerini modern dünya ifadesine bırakıyordu. Modern dünyanın en önemli göstergelerinden birisi de kültürdü ve bu kültürel dönüşüm Türkiye’de son olarak Cumhuriyet döneminde tekrar başlatıldı. Ne var ki yoğun ve zorlu süreçlerden geçen toplum Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne geçerken yeni bir devlet yapısına geçmekle kalmayıp, aynı zamanda yenidünyanın modernist yapısına da uyum sağlamalıydı. Fakat bu tam olarak gerçekleşemedi.

1950’lerle birlikte ortaya çıkan iç göç sadece gecekonduları inşa etmekle kalmadı, aynı zamanda bir sosyal hayat da inşa etti. Duygu, düşünce, estetik kısacası yeni bir yaşam şekli ve bunun sonucunda ortaya bir kültür çıktı. Bu kültürel yapı kendi üretim ve tüketim mekanizması olan piyasa kavramını da oluşturdu. Arabesk bir yandan devletin tüm kurumlarınca yasaklanırken, diğer yandan işte bu piyasa aracılığıyla Tüm Türkiye’ye yayılabildi. Özellikle arabesk müzik ve arabesk sinema bu piyasa ile milyonlara ulaşabilmiştir.

Televizyonun evlere girdiği yıllar sinema salonları için tam kriz dönemini başlatmıştır. Aile ve kadın salonlardan çekilince çekilen filmlerin türü değişmiş ve cinsel içerikli filmler salonlara dolmuştur. Erotik furya bir döneme hâkim olurken işsiz, güçsüz genç erkekler izleyici kitlesini oluşturmuştur. Bir de dönemin siyasal ve toplumsal krizleri huzursuzluğu arttırınca televizyonlar girdikleri gecekondularda

51

aileyi bir arada tutan bir obje olmuştur. Ne var ki modern dünyanın teknolojik aleti olan televizyon, ailelerin izledikleri dünya ile içinde bulundukları dünya arasındaki uçurumları ortadan kaldıramıyordu. Dallas dizileriyle özenilen hayat ile eldeki imkânlar ancak arabesk bir yorumla tatmin buluyordu. Bu anlamda diyebiliriz ki şekli modernleşme çalışmaları arabesk kültürün oluşmasına katkıda bulunmuştur.

Gecekondular umutların, hayallerin; çaresizlik ve yoklukla harmanlandığı haneler olunca şüphesiz bu meskenlerin de sinemaya yansıması yine aynı duygu yoğunluğunu resmeder şekilde olacaktı. Örneğin, “Canım Kardeşim” (Eğilmez, 1973), Sultan (Tibet, 1978), “Devlet Kuşu” (Ün, 1980) ve “Çiçek Abbas” (Çetin, 1982) gibi hem Yeşilçam’dan bildiğimiz hem de komedi filmlerinden bildiğimiz oyuncularla çekilen filmlerde gecekondu ve gecekondulu insanların dünyası resmedilmiştir denilebilir.

Eğilmez’in 1973 yılında çektiği, Tarık Akan ve Halit Akçatepe’nin başrollerini oynadığı “Canım Kardeşim” filmi o dönemin gecekondu mahallelerinin içinde bulunduğu yaşam koşullarını resmetmeyi denemiş bir filmdir. Yeni modern dünyanın en önemli icadı olan televizyon gecekondu mahallesine gelmiştir ve Murat (Tarık Akan) üç aylık ömrü kalmış olan kardeşi Kahraman’ı mutlu edebilmek için çabalamaktadır. Yoksulluk, hayat mücadelesi, göç, işsizlik gibi temalarla örülen filmin ana mekânı gecekondulu sokaklardır.

1978 yılında gösterime giren ve yönetmenliğini Tibet’in yaptığı “Sultan” filmi ana konu olarak bir kadının çocuklarıyla birlikte İstanbul’da geçim mücadelesini anlatsa da yanı sıra kentleşme, gecekondu, işsizlik, yoksulluk gibi temalar gecekondu mahallesi ve gecekondulu insanlar üzerinden verilmektedir.

Filmde yine o yıllara ait ayrıntılar da mevcuttur. Minibüs, minibüs kuyruğu, fabrikalar, veresiye defteri ve o döneme damgasını vuran arabesk şarkılar filmde yer alırken, bu nüanslar seyircinin filmin gerçekliğine inanmasını da sağlamıştır. Ayrıca filmde geçen Ferdi Tayfur (1945) filmi sinema sahnesi o yıllarda arabesk filmlerin halkın üzerinde ne kadar etkili olduğunun çarpıcı bir örneğidir.

52

1982’de yönetmenliğini Sinan Çetin’in yaptığı İlyas Salman (1949) ve Şener Şen (1941)’in başrollerini paylaştığı “Çiçek Abbas” filmi ise, şoför olup sevdiği kızla evlenebilme hayali kuran minibüs muavini Abbas’ın (İlyas Salman) hikâyesidir. Film bir gecekondu içindeki tartışma ve bağrışmaların dışarıdan duyulması ve pencere camının kırılma görüntüsüyle başlar. Çekimleri İstanbul’un en kalabalık gecekondu semtlerinden olan Alibeyköy’de yapılan filmde, gecekondu mahalleleri bir mekândan daha fazla şey ifade etmektedir ve olayları şekillendiren bir karakter görevi görmektedir.

1980 yılında Ün yönetmenliğinde çekilen “Devlet Kuşu” Kemal Sunal’ın oynadığı en bilinen filmlerindendir. Orhan Kemal’in aynı adlı eserinden uyarlanan filmde gecekondu mahallesinin yeniden yapılandırılması üzerinden bir kentsel dönüşüm anlatılmaktadır. Filmin açılış sahnesi büyük bir apartman binasından derme çatma gecekondulara geçiş yapan kamera hareketiyle başlar. Bu esnada o dönemin çok dinlenen arabesk parçası “Sabuha” şarkısı gecekondudan çıkan Kemal Sunal tarafından söylenmektedir. Bakkalda veresiye, karaborsa şeker varken karakterler işsizlik ve yoksulluk içindedirler. Kentsel yapılanma gecekondudan apartmana doğru evrilirken belli ki mahalleli henüz bu değişime hazır değildir.

Yukarıda örnekleri sunulan filmlerde türleri farklı olsa da ortak öğeler yoksulluk, göç, kentleşme, işsizlik gibi hayat mücadelesine vurgu yapan arabesk kültürün de doğuşuna zemin hazırlayan unsurlardır. Filmlerin yönetmenleri sinemada çok başarılı olan önemli isimlerdir ve vazgeçilmez görsel unsur olarak gecekonduyu kullanmışlardır. Bu filmler arabesk şarkıcıların filmleri olmasa da mutlaka arabesk şarkılar müzik olarak filmlere eşlik etmiştir.