• Sonuç bulunamadı

Araştırma ve Geliştirme Harcamaları İle Rekabetin Geliştirilmesine Yönelik

4.0.1.Yeni Büyüme Kuramı ve Ekonomik Rekabetin Gelişmesi

Geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğinde yaşanan teknolojik gelişme bir çok disiplinin ekonomik büyüme üzerine geliştirilen temel varsayımları yeniden gözden geçirmelerine sebep olmuştur. Bu çerçevede ekonomik yaklaşım açısından üç temel yaklaşım açısı ortaya çıkmıştır. Bu yaklaşımlar genel olarak neo-klasik iktisat, kurumsal ve evrimsel iktisat ve bölgesel çalışmalar ile mekansal iktisat teorileri üzerine kuruludur. Neo klasik iktisat içinden bir grup iktisatçı geleneksel temsil şekilinden ayrılmazken, nispi olarak daha yenilikçi bir grup ise temel bazı varsayımları sorgulayarak neo klasik iktisadı ge- liştirmeyi ve daha gerçekçi bir temsil ve müdahale biçimine dönüştürmeye çalışmışlar- dır. Ekonomik büyümeyi tarihsel ve kurumsal boyutları ile bir bütün olarak ele almaya çalışan kurumsal ve evrimsel iktisat mekansallığı sürece katmaya çalışan bölgesel ça- lışmalar ve mekansal iktisat, bilginin ekonomik büyüme içindeki rolüne daha bütüncül bir çerçevede bakmaktadırlar.

Yeni büyüme kuramı olarak yeni geliştirilen modelde neo klasik iktisadın azalan getirilen varsayımı terk edilmekte teknolojik değişmenin iktisadi gelişmenin temel da- yanağı olması ön plana çıkmaktadır. Bu modelde uzun dönemde kar artışını hedefleyen iktisadi aktörler sermaye birikimi yerine bilgi birikiminin iktisadi gelişmenin temel di- namiği olduğunu öne sürmüşlerdir. Ekonomik büyümenin sağlanması için üç unsurun bir araya gelmesi gerekmektedir:

• Yeni bilgi azalan getiriler yasasına uyan bir araştırma teknolojisinin ürü- nüdür,

• Bilgi tamamen korunamadığı için bilgiye yapılan yatırımlar doğal bir dış- sallığa sahiptir,

• Bilgi stoğunun ve diğer girdilerin bir türevi olarak tüketim mallarının üre- timi artan getiriler özelliği göstermektedir.

Artan getirilerden ve içsel teknolojik değişmeden hareketle ekonomik büyümeyi açıklamaya çalışan farklı iktisatçılar bulunmakla birlikte artan getirilerin kaynağı olarak bilgiyi temel alan iktisatçılar ve özellikle bunu neo klasik temsil biçiminden kopmadan yapılması neo-klasik iktisadın devinimini ortaya koyan bir gelişme olmaktadır183. Bu çerçevede artan getirilerin kaynağını nüfus artışında gören yaklaşımlarla Romer’in yak- laşımı birbirinden ayrılmaktadır. Teknolojik bir değişme oranını dışsal olarak belirleyen modeller onu betimleyici bir tarzda içselleştiren modeller, ne bilginin refaha olan etkile- rini ne de büyüme oranları ve yakınlaşma süreçlerindeki yavaşlamayı tam anlamıyla açıklayamamaktadır. Bu yönüyle Romer’in yaklaşımı çok farklı yöntem bilimsel ko- numlarda bulunan çok yazarın ilgisini çekmektedir.

Uzun dönemde fiziki sermaye gibi ekonomik büyümenin diğer belirleyicileri aza- lan verim kanununa tabi olduğu halde, Ar-Ge, teknoloji ve insan kaynakları söz konusu olduğunda sabit ve artan verim koşulları geçerli olabilmektedir. Dolayısıyla da, teknolo- jik gelişme ve onu besleyen Ar-Ge yatırımları, bilim adamı ve araştırmacı sayısı ve kali- tesi, inovasyon kültürü giderek yeni bilgilere ve buluşlara daha bağımlı hale gelen gü- nümüz ekonomilerinin rekabet gücünü artırarak, uzun dönemde sürdürülebilir büyüme sürecinin ana belirleyicilerinden biri haline gelmiştir. Ar-Ge faaliyetinin iki ana girdisi vardır: Ar-Ge harcamaları ve Ar-Ge personeli. Ar-Ge harcamaları, bilgi stoğunu artıra- rak ve bilgi stoğunun yeni uygulamaların tasarlanmasında kullanılmasını sağlayarak ekonomik büyüme için bir katalizör fonksiyonu görmektedir. Ar-Ge harcamalarında bir artış, özel sektörün de Ar-Ge harcamalarını artıran bir kaldıraç etkisi yaratmaktadır. Yapılan araştırmalar, devletin Ar-Ge harcamalarının özel sektörün Ar-Ge harcamaları üzerinde crowding-out etkisi yapmadığını, tersine özel sektörün Ar-Ge harcamalarını artırıcı bir etki yaptığını göstermektedir Örneğin AB açısından Birlik düzeyinde Ar- Ge’ye yapılan her 1 euro’luk yatırım, özel sektörün de ek 1 euro’luk Ar-Ge yatırımı yapmasına yol açmaktadır. Yaratıcılık kapasitesini arttırma ve ekonomileri daha bilgi- yoğun hale getirmede, bilimsel-teknolojik insan kaynaklarının yani Ar-Ge personelinin

183 P.M. ROMER; “Increasing Returns and Long-Run Growth”, Journal of Political Economy, Vol:95, No.5, 1986, s.1001-1010.

varlığı da temel bir koşul olarak karşımıza çıkmaktadır. Ar-Ge yatırımları, yeni bilgi üreterek ekonomideki bilgi birikiminin ve bilgi stoğunun artmasını sağlar. Özel mal ve hizmetlerden farklı olarak, bilginin kamusal mallara benzer iki temel özelliği vardır, rakip olmama ve dışlayamama. Rakip olmama ve dışlayamama özelliğinden dolayı her hangi bir bilgi parçası aynı anda ve başka kişiler tarafından farklı üretimlerde ve her- hangi bir bedel ödenmeden kullanılabilmektedir184.

Bir kere üretildikten sonra her hangi bir bilgi parçasının ilave bir kullanıcıya veya kullanıcılara arzının marjinal maliyeti sıfırdır. Yani piyasada bilginin kira bedeli sıfır olabilmektedir. Bu nedenle özel sektör kar amacıyla bilgi üretmeye kalktığında ya mar- jinal maliyetten daha yüksek bir fiyatla satarak kullanıcının refah kaybına, üreticinin kar kaybına, dolayısıyla da ekonominin rekabet kaybına yol açacaktır, ya da ekonominin rekabet gücünü artıracak miktarda üretemeyecektir. Kısacası bilgi üretimi ve tahsisinde piyasalar dengesiz hale gelmektedir. Ancak günümüzde fikri mülkiyet hakları ile bilgi- nin dışlanamazlık özelliği giderilmeye çalışılsa da, çoğu durumda dışlanamazlık özelliği hukuki sistemden çok bilginin yapısından kaynaklandığından dolayı (CDlerin, TV gö- rüntülerinin, filmlerin, bilgisayar software’lerinin, internet üzerindeki bilgilerin kolayca kopyalanması gibi) pek başarılı olunamamaktadır185.

Eğer bilginin yapısından dolayı dışlanamazlık büyük boyutta ise, serbest piyasa koşullarında özel sektörün tek başına yeterli ve ekonominin rekabet gücünü artıracak düzeyde bilgi üretmesi mümkün olamayacağı için, kamunun doğrudan bilgi üreterek veya özel sektörü teşvik ederek müdahale etmesi gerekmektedir. Rekabet gücünü belir- leyen temel faktör, Ar-Ge ve inovasyon kaynaklı yüksek ve sürdürülebilir verimlilik artışıdır. İnovasyonu hızla üretim süreçlerinin ve ürünlerin iyileştirilmesi için kullanabi- lecek yüksek eğitim düzeyine ve üstün beceriye sahip işgücü ile rekabet ortamını besle- yen etkin rekabet kurumları ve kuralları da rekabet gücünü besleyen ana etkenlerdir. Monopol, oligopol gibi eksik rekabet ortamı ile yolsuzluk, rüşvet, bürokrasi ile yıpran- mış düşük kaliteli kamu kurumları ise rekabet gücünü zayıflatan belli başlı etkenlerdir.

Rekabet gücünün korunması ve geliştirilmesi, devletin en önemli ekonomik

184 David ROMER , Advanced Macroeconomics, McGraw-Hill.1996, s.26, 95.

fonksiyonlarından biri haline gelmiştir. Devletin yeni işlevlerinden birisi, giderek şid- detlenen global rekabet ortamında, özel sektöre uygun Ar-Ge, yatırım ve büyüme ortamı sunarak küresel rakipleri karşısında rekabet üstünlüğü sağlayabilecek bir makro ekono- mik yönetimi uzun dönemde sürdürebilmektir. Etki analizleri ve istişare süreçleri yoluy- la yaptığı bütün doğrudan düzenlemelerin ve uyguladığı bütün politikaların ekonominin rekabet gücü üzerindeki olumlu/olumsuz etkilerini her aşamada değerlendirmektir. Ar- Ge yoğunluğunun düşüklüğü, ekonomilerin verimlilik ve inovasyon potansiyelini geri- leterek yüksek-teknoloji endüstrilerinden uzaklaşmalarına, yani sanayisizleşmelerine yol açabilmektedir. Nitekim AB’nin rekabet gücü problemlerinin AB ekonomisinde verimliliği düşürücü, işletmeleri imalat sektöründen uzaklaştırıcı bir yapısal değişikliğe yol açarak sanayisizleşme riski ile karşı karşıya getirdiği konusunda önemli eleştiriler getirilmektedir. Küresel rekabet ortamında ulusal rekabet gücünü artırmak isteyen ülke- lerin kaynak donanımına ve düşük-maliyet avantajına dayalı alanlarda uzmanlaşmasını öngören statik karşılaştırmalı üstünlük anlayışından yüksek Ar-Ge yoğunluğuna, yüksek inovasyon becerisine, yüksek rekabet gücüne, yüksek katma-değer üretimine dayanan dinamik rekabet üstünlüğü anlayışına geçmeleri gerekmektedir. Karşılaştırmalı üstünlü- ğe dayalı rekabet daha çok miras alınan bir rekabet türü iken, rekabetçi üstünlük ise daha çok içselleştirilebilen, inşa edilebilen bir rekabet türüdür. Bunun için hükümetlerin politik istikrarı ve makroekonomik dengeyi koruması ve geliştirmesi, üstün beceri ka- zandıracak düzeyde insan kaynaklarına yeterli yatırımı yapması, ekonominin bilgi ve teknolojik altyapısını güçlendirmesi, girişimciliği özendiren, işletmeleri yatırıma ve üretime odaklayan bir yatırım ortamını güvence altına alması, ülkeyi küresel düzeyde tanıtıp pazarlaması gerekmektedir186.

Ar-Ge konusunda devlet-sanayi işbirliğinin klasik yöntemi olan geçici sponsorluk türünden kalıcı partnerlik türüne geçilmektedir. Kamu üniversiteler ve araştırma mer- kezleri sanayide olmayan ve çok ihtiyaç duyduğu bilgi, uzmanlık ve kaynakları temin ederek hem özel sektör için Ar-Ge yatırımlarını daha cazip hale getirmekte, hem de ka- mu araştırma faaliyetlerini zenginleştirmekte ve finanse etmektedir. Ancak bu yeni si- teme geçebilmek için, üniversitelerin sadece temel bilim öğretimiyle uğraşmakla yetin-

186 Some Key Issues in Europe’s Competitiveness – Towards an Integrated Approach, Commission of The European Communities, Brüksel, 21.11.2003 COM(2003) 704 final., s.3.

memeleri, akademik araştırmalar ile özel sektörün ihtiyacı olan teknoloji-temelli inovasyonlar arasındaki uçurumu ortadan kaldırmaları gerekmektedir.

Kamunun ve özel sektörün Ar-Ge harcamalarının artması demek, toplumsal ve ekonomik boyutta bilimsel, teknolojik ve entelektüel sermaye üretiminin ve dağılımının artması demektir Ar-Ge ve inovasyon, verimliliğe dayalı rekabet gücünün ve bilgi- temelli büyümenin ana kaynağıdır. Ar-Ge harcamaları işletmeler, sektörler ve ülkeler arasında güçlü taşma (spillover) etkileri doğurmaktadır187. Örneğin AB ekonomilerinde emek verimliliğindeki artışın yaklaşık yüzde 40 kadarı Ar-Ge harcamalarından kaynak- lanmaktadır. Ar-Ge yatırımlarının ekonomi çapındaki normal getiri oranları yüzde 50- yüzde 100 arasında değişmektedir. Kamu Ar-Ge harcamaları, aynı zamanda özel sektör Ar-Ge harcamalarını da pozitif etkilemektedir. Kamu Ar-Ge yoğunluğu yüksek olan ülkelerde, aynı zamanda özel sektör Ar-Ge yoğunluğu da yükselme eğilimi göstermek- tedir. Kamunun ekonominin bilgi tabanını geliştirmesi, mükemmellik havuzları oluş- turması ve Ar-Ge yatırımlarını özendirmesi derecesinde özel sektörün Ar-Ge yatırımları da artmaktadır. Kamunun özel sektör Ar-Ge harcamalarını doğrudan fonlaması veya mali teşviklerle dolaylı desteklemesi, özel sektör Ar-Ge harcamaları üzerinde kaldıraç etkisi doğurmaktadır. Rekabet gücünü entegre bir yaklaşımla ele almadan ekonomide yeni bir rekabet gücü momentumu başlatmak mümkün gözükmemektedir. Entegre yak- laşımın katma değeri, “bir bütünün parçaların toplamından daha fazla bir şey olmasın- dan” kaynaklanmaktadır188.

4.0.2.Ar-Ge Faaliyetlerine Yönelik Vergisel Teşviklerin Etkinliğinin Arttırıl- masına Yönelik Çalışmalar

4.0.2.1.Bütçeye Ar-Ge’ye Yönelik Ödenek Konulması

Hükümet tarafından 27 Ekim 2004 tarihinde Meclis'e sunulan ve 1 Ocak 2005'ten önce yasalaşan 2005 Yılı Bütçe Yasa Tasarısı, Türkiye'de ilk kez bütçeye Ar-Ge proje- leri için ayrı bir ödenek ayrılmasını ve Gelirler Genel Müdürlüğü'nün yeniden yapılan- dırılmasını öngörmüştür. Hükümet, 2005 bütçesinde eğitim, sağlık, adalet ve altyapı yatırımları için önceki yıllar bütçelerine göre daha fazla kaynak ayrılmış, teknolojik gelişmelere verdiği önemin bir göstergesi olarak, ilk defa bu bütçede Ar-Ge projelerinde

187 Janez POTOČNIK, Competitiveness and Economic Growth: R&D policies and the Lisbon Agenda Round table conference, Portorož (Slovenia), 24 Kasım 2004, Reference: SPEECH/04/490., s.1.