• Sonuç bulunamadı

Su Anası, Su Babası, Su Kızı, Su Ġyesi

1. Kazan Tatar Türkleri Mitolojisinde Tanrılar ve Ruhlar/Ġyeler

1.4. Su altı Dünyasında YaĢayan Mitik Varlıklar

1.4.1. Su Anası, Su Babası, Su Kızı, Su Ġyesi

Tatar mitolojisinde suların en derin yerlerinde yaĢayan bu mitik varlıklar, genellikle insanlara zarar verirler. Suların koruyucu ruhları, insanlara kızdıkları zaman suda yıkananları yahut su almaya gelenleri kendine çekerek boğulmalarını sağlarlar. Hatta bazen insanların teninde su kabarcıklarının çıkmasına neden olurlar. Böyle bir durumda tuz ve un ile hazırlanan karıĢımdan bir avuç alarak suya serpmek gerekir. Bazen de bu tuz ile un karıĢımını kabarcıkların çıktığı yerin üzerine sararak, suya girip Ģu sözler söylenmelidir.

Kayan kildin, şunda kit; Nerden geldiysen oraya git; İyene şunı iltep bir. Ġyene (sahibine) Ģunu iletip ver. (Gıylecitdinov, 1987: 283).

Sudaki mitik varlıkların insanlara zarar vermemesi için büyülü sözler söylenmekte idi. Bu büyülü sözlerden biri Ģöyledir:

Su anası, sılu sakal, Su anası, güzel sakal, Cir anası, ciren sakal, Yer anası, al sakal

Kük anası, kören sakal, Gök anası, kahverengi sakal,

Mini aşama, mini eçme… Beni yeme, beni içme…

Şuşını aşa, şuşını eç, ġunu ye, Ģunu iç,

Minnen kötkenin şul bulsın, Benden beklediğin Ģu olsun,

İmi-tomı şuşı iken, Ġlacı (Kocakarı) Ģu imiĢ,

Bazı Türk boylarının evlenme âdetlerinde yeni gelin, erkek evine geldiği zaman Su Ġyesi ile tanıĢtırılır. Bunun için gelin su alınan yere gönderilir ve Su Ġyesi‟ne saçılar yaparak saygıda bulunur (Ögel, 2010a: 316). Bu ritüelin bir benzeri Tatar Türkleri arasında da yaĢamaktadır. Tatarlarda da bir çeĢmeden, kuyudan veya herhangi bir sudan ilk defa içildiği zaman su içen kiĢi erkekse sakalından, kadınsa saçından bir tel kopararak suya bırakır. Böylece Su Ġyesi‟nin gönlü hoĢ edilir (Gıylecitdinov, 1987: 283).

Tatarlarda namazdan sonra Su Anası, Su Babası gibi varlıklara da dua edilmekte idi. Dualarda su babasının ismi Süleyman, su anasının ismi Sılubike olarak geçer.

İ Hudayım, oşbu okıgannarımnı bağışladım, üzinnin rızalıgın öçin, Mehemmed galeyhisselam hakı hörmeti öçin, atabız Adem, anabız Hava hakı hörmeti öçin … unbir ana, unbir Ehmet hakı hörmeti öçin, Su atası Söleyman, Su anası Sılubike hakı hörmeti öçin, cirdegi ve küktegi ferişteler hakı hörmeti öçin… kön irennerine, tön irennerine, nigiz hucalarına, kirte hucalarına, kır irennerine, su irennerine, Kaban külindeki Feyzulla Efendi bilen Galiekber Hucalarga, Çabır tav izgelerine.

(Ey Allahım, bu okuduklarımı (dualarımı) bağıĢladım senin rızan için, Muhammed Aleyhisselam hakkı hürmeti için, babamız Adem, anamız Havva hakkı hürmeti için,… on bir ana on bir Ehmet hakkı hürmeti için, su atası Süleyman, su anası Sılubike hakkı hürmeti için, yerdeki ve gökteki meleklerin hakkı hürmeti için, gün erenlerine, gece erenlerine, nigez (?) hocalarına, kirte (?) hocalarına, kır erenlerine, su erenlerine, Kaban Gölü‟ndeki Feyzulla Efendi ile Galiekber hocalara, Çabır Dağı mübareklerine) (Zakirova, 2003: 78).

Su Ġyesi‟nin kara renkli hayvanları sevdiğine inanılırdı. Özellikle kuraklık dönemlerinde yağmur pilavı piĢirilerek kara renkteki hayvanlar kurban edilir. Böylece Su Ġyesi‟nin gönlü hoĢ edilmeye çalıĢılır.

Yangırkeyim, yav, yav, yav! Yağmurcuğum, yağ, yağ, yağ! İlge açlık kilmesin, Ġle (ülkeye) açlık gelmesin, Açtan halık ülmesin, Açlıktan halk ölmesin,

Çuma çire yörmesin! Veba, hastalık yayılmasın! Yangırkeyim, yav, yav, yav! Yağmurcuğum, yağ, yağ, yağ! İgin-aşlık küp bulsın, Ekin, yiyecek çok olsun, Başakları tuk bulsın, BaĢakları dolu olsun, Kiben-eskert zur bulsın! Harman, ot büyük olsun! Yangırkeyim, yav, yav, yav! Yağmurcuğum, yağ, yağ, yağ!

Kara sarık suyarmın, Kara koyun yüzerim,

Botın sina kuyarmın. Butunu sana bırakırım. Sötli sıyır abzarda, Sütlü sığır ahırda,

Barda bulır yavganda, Hepsi de olur yağınca,

Yangırkeyim, yav, yav, yav Yağmurcuğum, yağ, yağ, yağ! (Nadirov, 1980: 50) Ģeklindeki büyülü sözler, Su Ġyesi‟ne yağmur yağdırması için söylenirdi.

Su ile ilgili ruhlardan Su Babası, belli bir bölgedeki suların en büyük olanında ve en derin yerinde yaĢar. YaĢadığı bölgedeki bütün suları yönetir. Çok yaĢlı olduğundan diğer Su Ġyeleri ona hürmet eder ve bütün emirlerini yerine getirir. Su Babası insanlar tarafından incitildiğinde, suda fırtınalar koparıp büyük dalgalar oluĢturur ve insanları helak eder (Urmançi, 2011: 68).

Su altı dünyasının anlatıldığı Tülek destanındaki Çaçdar Han, bir Su Babası‟dır. Destana göre Çaçdar Han su altı dünyasında hanlık sürmektedir. Onun bütün emirlerini yerine getiren, kendisine hizmet eden Divler ve periler vardır. Çaçdar Han su altı dünyasının hâkimi olduğundan Tülek, kendi vatanını özlemesine rağmen oradan ayrılamaz. Çaçdar Han, Tülek‟in gitmesine müsaade edince Tülek yeryüzüne çıkar (Urmançi, 2007a: 52-73).

Su altı dünyasında yaĢadığına inanılan en meĢhur varlıklardan biri de Su

Anası‟dır. Su Anası, sıklıkla ay ıĢığında su kenarına çıkıp saçlarını tarar. Gövdesi

insana benzese de saçları yere kadar uzundur, baĢı kocamandır, gözleri büyük ve karadır, kaĢları ise yoktur. Memeleri çok büyük ve teni bakır gibi kızıldır. Çocukların kanını emmeyi çok seven Su Anası, sulara düĢen çocukları su altına götürüp

kanlarını emerek öldürürmüĢ. Bu mitik varlık genellikle erkekleri kendisine misafir olarak çağırır. Su Anası ile ilgili anlatılan Yetim Kız hem Su Anası efsanesinde köy halkı Su Anası‟ndan kurtulmak için Su Anası‟nın yaĢadığı suyu zehirler. Bunun üzerine Su Anası köylülerin mallarına zarar vermeye baĢlar. Sığırlarını sağar, buzağılarını düĢürtür (Gıylecitdinov, 1987: 284-286).

Bulgar‟da el-Gırnâtî‟ye Su Anası hakkında anlatılan efsaneye göre bu mitik varlığın görünüĢü Ģöyledir: “Teni beyaz, yanakları al, saçları kara, eĢi bulunmaz kadınların en güzeli imiĢ. Yuralılar onu almıĢ ve karaya çıkarmıĢlar. Allah onun bedeninin orta yerinde beyaz deriden bir kapalılık yaratmıĢ. Güçlü safik kumaĢından bir elbise gibiymiĢ ve ortasından aĢağıya dizlerine kadar avret yerlerini örten bir elbise yaratmıĢ” (Sabuncu, 2011: 194).

Su Ġyesi, suların koruyucu ruhları için kullanılan genel bir ifade gibi görülse de

aslında Su Babası, Su Anası gibi su altında yaĢayan mitik bir varlıktır. Bu mitik varlık su olan her yerde bulunmaktadır. Olur olmaz Ģeylere kızan Su Ġyesi, değirmen bentlerini yıkar, balıkçıların avlandığı yerlerde balıkları kovar ve suyun yakınlarında bulunan insan veya hayvanları tutup suya atarak boğulmalarına sebep olur. Bu mitik varlık zaman zaman insan suretine bürünüp pazarlarda dolaĢır, yiyecekler alarak onları yer. Efsanelerde eĢini çok kıskanan Su Ġyesi, aynı zamanda insanlar tarafından kolay kandırılmasından dolayı aptal olarak tasvir edilmektedir (Gıylecitdinov, 1987: 283-284). Yirtöşlik destanında su perisi, YirtöĢlik ile eĢi Könersılu‟nun birbirinden ayrılmasına neden olur. Su perisi, YirtöĢlik‟in kervanını helak eder. Onları suya gark ederek YirtöĢlik‟in batıya, eĢi Könersılu‟nun ise doğuya doğru akıp gitmesine sebep olur (Urmançi, 2007a: 167). Bu destanda kervanı suya gark ederek helak eden su perisi muhtemelen Su Ġyesi‟dir.

Tatar Türkleri su bentlerinin Su Ġyesi tarafından yıkıldığına inanmaktaydılar. Bununla ilgili olarak bir Tatar atasözü Ģöyledir. Buvannı su iyesi aşıy. (Su bendini Su Ġyesi yıkar)(Ġsenbet, 2010a: 762).

Bunların dıĢında Tülek destanında su altında yaĢayan mitik bir varlık olarak Su

Kızı karĢımıza çıkmaktadır. Su Babası‟nın kızı olan Su Kızı, genellikle Su Anası gibi

saçlarını taramak için içinde yaĢadığı suyun dıĢına çıkmaktadır. Su Kızı‟nın en önemli özelliği onun güzel oluĢudur. Anlatılarda Su Anası her ne kadar çirkin olarak

tarif edilse de Su Kızı aksine bir o kadar güzeldir (Zakirova, 2003: 77). Ġnsanoğlu ile bir su kızının aĢkını anlatan Tülek destanında Su Kızı, su perisi olarak anılmaktadır. İnüb kildim atımdin, Ġnip geldim atımdan,

İmdi senin üzine, ġimdi senin özüne,

Selam birdim ben sena, Selam verdim ben sana,

Ay tik kürikli yözine. Ay gibi güzel yüzüne. Gaşıyk buldım ben sena, ÂĢık oldum ben sana,

Nezik zifa buyına, Ġnce güzel boyuna,

Süzin eytçi, susılu! Sözünü söyle Susılu!33

(Urmançi, 2007a: 32-33).

Ak Köbök destanında Ak Köbök, ManguĢ‟u öldürmek için onu Kürlek denen dereye götürür ve ona burada öldürülmeyi kabul edip etmediğini sorar. ManguĢ;

Kürlek digen olı suv-ay, Kürlek denen büyük su hey,

Kür ademnin yortı idi ul-ay, Kör insanın eviydi o hey,

Kürlek hatın bir alıp-ay Kürlek hatun bir alıp hey

Salıp kitken yortı idi ul-ay. Bırakıp gittiği yurduydu o hey.

der. Bunun üzerine Ak Köbök ManguĢ‟u ġarlak denen suyun kenarına getirip aynı soruyu sorunca, ManguĢ Ģöyle cevap verir:

Şarlak digen olu sıv-ay, ġarlak denen ulu su hey,

Şer ademnin yortı idi ul-ay, Kötü insanın eviydi o hey,

Şargı hatın bir alıp-ay ġargı hatun bir alıp hey

Salıp kitken yortı idi ul-ay. Bırakıp gittiği yurduydu o hey.

ManguĢ‟un kör (kürlek) ve kötü (Ģar/Ģer-Ģarlak) kadınların evi olan suların bulunduğu yerde ölmek istemeyiĢi, bu kadınların genellikle insanoğluna zarar veren mitik varlıklardan olan su iyelerini temsil ettiğini göstermektedir.

33

2. Kozmogoni Mitleri

Özelde dünyanın genelde ise evrenin yaratılıĢını anlatan kozmogoni mitleri, ilkel insanın varlığı anlamlandırma çabasının neticesidir. Kaostan sonra kozmosun, karanlıktan, yokluktan yahut Türk mitolojisinde olduğu gibi büyük su kütlesinden sonra dünya ve dünyadaki varlıkların nasıl yaratıldığını anlatan kozmogonik mitler, yaratıcı yahut yaratıcıların varlığına iĢaret etmektedir. Hemen her inanç sisteminde var olan kozmogonik mitler, insanoğluna kendisi ile beraber dünyada ve evrende baĢka varlıkların da yaratıldığını dolayısıyla bütün bu varlıklara saygı duyulması gerektiğini öğretir. Mitolojide, insandan önce dünyanın, evrenin yaratılıĢının anlatılması, ilkel insanın kendi varlığından önce çevresinin var oluĢunu merak ettiğinin göstergesidir (Seyidoğlu, 2011: 11). Çünkü yaratılıĢ mitleri incelendiğinde önce dünyanın, güneĢin, ayın vs. yaratıldığı; daha sonra insanın yaratıldığı görülmektedir.34

Ġlkel insanın inançlarından kalma kozmogonik mitlerin bir kısmı kayıt altına alınmadığından yok olmuĢtur. Bir kısmı ise halk anlatılarında sembolize edilerek günümüze değin ulaĢmıĢtır.

Genel anlamda Türk mitolojisinde kozmogoni mitlerinin sayısı oldukça azdır. Benzer durum Tatar mitolojisi için de geçerlidir. Hâlihazırda var olan kozmogoni mitleri ise çok eski zamanlarda yaĢamıĢ olan mitlerin farklı parçacıkları, kesitleri veya bazı motiflerinden ibarettir (Urmançi, 2005: 38). Ġlkel insan için evren tasavvuru onun inanç sistemi ile paralel bir Ģekilde geliĢmiĢtir. Günlük hayattaki pek çok varlığın kutsal bilindiği ve onlara saygı duyulduğu bu düzende, evrenin nizamı da gündelik yaĢamın parçası olan bu varlıklardan bağımsız düĢünülmemiĢtir. Nitekim Türklerin mitik dönemlerdeki inançlarına göre düz, yassı yeryüzü, öküz boynuzunda durur. Bu öküz, ilahi büyüklükteki balığın bıyığındadır. Balık, uçsuz bucaksız suda yüzmektedir. Yeryüzünün her tarafını saran su ise sınırsız

34 Radloff tarafından derlenen Altay Türklerine ait iki yaratılıĢ efsanesinde de Tanrı ile KiĢi/Kiji kaz suretinde su yüzeyinde yüzmektedir. Buradan her ne kadar Tanrı‟nın insanı dünyadan daha önce yaratmıĢ olduğu düĢünülebilse de efsanenin devamında KiĢi/Kiji kötülük yaptığından dolayı Tanrı tarafından cezalandırılır ve Kötülük Tanrısı olarak nitelendilen Erlik‟e dönüĢtürülür. Bu efsanelerde Erlik‟in insan olarak verilmesiyle ilgili Ögel, efsanenin bu kısmında ya bir yanlıĢlığın olduğunu yahut buranın baĢka bir destanla karıĢtırılmıĢ bir parça olabileceğini belirtir. Bahaeddin Ögel, Türk

Mitolojisi I, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2010, s. 428-429

Bu efsanelerin devamında dünya yaratıldıktan sonra bir ağacın dokuz dalından dokuz ulusu temsilen dokuz insan yaratılır. Efsane metinleri için bk. Saim Sakaoğlu, Ali Duymaz, İslamiyet Öncesi Türk

karanlıktadır (Urmançi, 2005: 38). Bu küçük efsanedeki öküzün, balığın ve suyun ilkel insanın günlük yaĢamının ayrılmaz parçaları olduğu aĢikârdır.

Genel itibarıyla Türk mitolojisinde yeryüzü âlemin, cihanın merkezi kabul edilirdi. Bu yüzden Gök padiĢahlığındaki Ay, GüneĢ, Yıldızlar, tabiatın canlı güçleri olarak yeryüzünün menfaatleri doğrultusunda yaĢamakta idiler. Dolayısıyla yeryüzündeki canlı cansız varlıklar, onların yaĢamındaki haller, vakıalar doğrudan doğruya Ay, GüneĢ, Yıldızlarla irtibatlandırılırdı (Urmançi, 2005: 38). Günümüzde insanlar arasında burçlara dair inançlar, her insanın bir yıldızı olduğuna ve yıldız kaydığında o insanın öldüğüne inanılması bu inancın bir yansıması olarak

değerlendirilebilir. Ġnsanoğlunun; kendisinin, hayvanların, bitkilerin, dağ, göl, deniz gibi

varlıkların yaratılıĢını anlamlandırabilmesi için dünyanın yaratılıĢını bir zemine oturtması gerekmekteydi. Dünyanın yaratılıĢı aynı zamanda dünya ile ilgili bir tasarımın varlığını da gerekli kılmaktadır. Bu açıdan bakıldığı zaman ilkel insanın tasavvurları belli bir düzen doğrultusunda ilerlemekte idi. Bu tasavvurlara göre önce Tanrı veya Tanrıların var olması gerekir. Daha sonra sırasıyla evrenin, dünyanın, insanların, hayvanların, bitkilerin vs. yaratılmıĢ olması lazımdır.