• Sonuç bulunamadı

topluluğundan bahsediyoruz. Ancak hem gidenin hem de bekleyenin acılar çektiği bu gurbetlikte hâkim olan manzaranın pek iç açıcı olmadığını görülür.

“(…)

Çatlak toprakların tükürerek suratlarına Gittiler gurbete/ umudumuz fabrikalardı Gittiler iş bulmaya/ umudumuz Almanya’ydı Bizler para bekledik

Yerine ölümler mi gelmedi Hapislikler mi gelmedi

Sevdalar mı gelmedi başımıza Hepsine katlandık

Katlanamadık onursuzluğa ve açlığa Kalktık biz de geldik buralara

(…)” (Yanıtlamak Olası Mı, Bizsiz Gibi, T.Ş., s.352)

Bazen gurbetçinin sahip olduğu kültür ile gurbette bulunulan ülkenin kültürü arasında bir karşılaştırma yapar. Ancak şair bu karşılaştırmadan elde ettiği sonuçtan pek memnun değildir. Çünkü bu insanların içinde bulunduğu durum ve yaşama sebepleri çok da erdemli görünmez. Bundan ötürü var olan bu manzara şair için bir eleştiri konusudur. Şiirlerinde bu eleştiriyi işler. Çünkü şaire göre gurbetçinin beklentisi gurbetin uzamasının asıl kaynağıdır. Aynı zamanda, sahip olunan özelliklerin şair tarafından çok da hoşnut olunmadığı görülür. Çünkü bu özelliklerin sonucunda oluşan manzaraların erdemli bir görüntüsü yoktur.

“(…)

İki kültür arasındaki farkmış da Biz düğünlerde korna çalarız Rakıyı çok içer

Kumar oynarız Adam bıçaklar Esrar satarız (…)

Bir tarla daha Bir daire daha (…)

Ve uzar gider isteklerimiz

Ve uzar gider iki kültür arasındaki Baş döndürücü uçurum

Ve uzar gider bizi “integre” çabaları Uzar gider gurbetliğimiz

(…)” (Uzar Gider, Bizsiz Gibi, T.Ş., s.356)

Gültekin Emre, Alman vatandaşların manzaralarından da bahseder. Sokaklarda rastladığı insan manzaralarını şiirlerinde bazen betimlemiş bazen de hikâyesini anlatmıştır. Bu kimi zaman köpeğiyle dolaşan bir kadındır hikâyesini anlattığı kimi zamansa ölüsü dört yıl sonra bulunan yaşlı bir Alman kadın. Bu şekilde Almanların yaşam tarzlarını ve anlayışlarını da gözler önüne sermiş ve sonrasında da bu yaşam tarzlarına ve anlayışlarına eleştirel bir dille yaklaşmıştır. Çünkü şaire göre bu bir sevgi yoksunluğu göstergesidir. Çevresindeki insanlara aldırmayan Alman kadının dünyası sadece köpeğinden ibarettir. Yalnızdır; oğlansız, kızsız, sevgisiz yaşamaktadır.

Çevresindeki bu insan yokluğu ölümlerinin de yalnız olmasına sebep olmakta ve cesetleri yıllarca dört duvar arasında kalabilmektedir. Alman insanının bu sevgi yoksunluğu şair için bir eleştiri konusudur. Ve bunu da şiirlerinde bir Almanya manzarası temi olarak işler.

“Bir sen Bir de ben

Varız bu dünyada

Öteki seslere sakın aldırma Haydi, biraz gezelim

Benim dert ortağım köpeğim

(…)” (Yaşlı Bir Alman Bayanın Günlük Gezisinden, Bizsiz Gibi, T.Ş., s358)

“(…)

Bakamayın siz

Parklarda kaybolduğuma Ölümün

Dört yıl sonra bulunduğuna

(…)” (Bakmayın Siz, Bizsiz Gibi, T.Ş., s.,359)

Bu temin işlendiği şiirlerdeki şiir kişisi yalnızlıktan bunalmış, hayatının boşa geçtiğini düşünen, karanlıklarla dertleşen ve çevresindeki insanları gözlemleyen bir

gurbetçidir. Yaptığı bu gözlemlerde Türkiye’den gelmiş insan manzaralarına konu olarak yer vermektedir. Bu manzaralardan anlaşıldığı kadarıyla çok da iç açıcı bir durumda yaşamayan bu insanlar aynı zamanda kendi geleneklerini sürdürmeye çalışmaktadır. Bu süreç esnasında Alman vatandaşıyla çatışmakta ve bir yandan da yaşamını sürdürmektedir. Almanya’ya göçüp gelen Türk vatandaşının içinde bulunduğu kötü davranışlar aynı zamanda şair için bir eleştiri konusu olmuştur. Bu olumsuz eleştirel yaklaşım şairin var olan durumdan memnuniyetsizliğini dile getirir.

“(…)

Bütün yapıların yaşını öğrensem

-istasyonlar hala Türklerin buluşma yeri- Evler bir bir işgal edilirken Berlin’de -Türkler çorapları içinde bıçak mı taşıyor- Tuvaletsiz, banyosuz, tek odalı evleri n’etsek -eroin satanlar hep Türk mü-

(…)

Karadenizliler sokaklarda Halı da çırpar

(…)” (Üstüme Sinen Bir Gariplikten, Bizsiz Gibi, T.Ş., s361) Şairin Almanya’da şahit olduğu olaylara ve insanlara baktığımızda sadece Alman ve Türk vatandaşlarının bulunmadığını başka milletlerden insanların da var olduğu görülür. Berlin’de yollardaki görüntüler anlatılırken saatlerin, zamanın artık bir önemi yoktur. Bu yol görüntüleri aynı zamanda şiir kişisinde eskiye dair ya da kendi kültürüne dair günleri, savaşları hatırlatmaktadır. Gördükleri de çoğu zaman bir üzgün ifade resmidir. Şiirlerinde negatif sahneler olarak karşımıza çıkar.

“Çıldırmak üzere olan bir zenci mi gördüğüm

Tiyatrodaki rolünü metroda ezberlemeye çalışan bir oyuncu mu Kitabına dalmış Çinlinin yazacağı mektubu düşünüyorum Sarışın bir alman arıyor gözlerim/ hangi ulustandı

Benimle yatmak isteyen kız/ saatlerin artık ne önemi var

(…)” (Yolumun Üstündekiler, Aşk ve Minyatürler, T.Ş., s.268) Genel itibariyle bu tema başlığı altında Almanya manzaraları işlenmektedir.

Yani söz konusu olan Almanya’da yaşayan Alman vatandaşın ya da gurbetçilerin yaşantılarına dair manzaralardı. Ancak şair şiir serüveninde ilerledikçe kendi ülkesine

dair değerlendirmeleri de şiirlerinin şair kişisi aracılığıyla dile getirmeye başlamıştır.

Şiirleri boyunca zaman zaman bir karşılaştırma içine girdiğini biliyoruz. Ve şairin, ülkesine dair manzaralara da yer verdiğini görmeye başlıyoruz. Bu da bize işlenen başlık altında bir yan başlık açma zorunluluğu doğurmuştur.

Taşı Sula kitabından itibaren mısra aralarında gördüğümüz Türkiye’ye dair görünümler Kanun Hükmünde Şiir kitabıyla daha açık bir şekilde dile getirilmeye başlanmıştır. Zaten şairin gurbetlik yılları boyunca fiziki mesafe olarak ülkesinden uzak olsa da gönül olarak yakın olduğunu ve her zaman ülkesine dair gündemi takip ettiğini biliyoruz ve bunu önceki söylemlerde de dile getirmiştik. Hatta bir karşılaştırma çabasının olduğunu da belirtmiştik. Ancak Kanun Hükmünde Şiir adlı sekizinci şiir kitabından itibaren kendi ülkesine dair manzaraları mısraları aracılığıyla sergilemeye başlamıştır. Yani Almanya’ya dair yaptığı anlatımı bu sefer ülkesi için yapmaya başlamıştır. Bu temanın adeta ters dönmüş olmasının irdelenmesi gereken bir konu olduğunu düşünüyoruz.

Kanun Hükmünde Şiir kitabı 1999 yılında yayımlanmıştır. Elli yaşına yaklaşmış olan şairin gurbette yaklaşık yirmi yıldır zaman geçirdiğini de biliyoruz. Bu tespitimizin konumuzla şöyle bir ilgisi olacaktır. Bu kadar uzun bir süre Almanya’da yaşamış olan Gültekin Emre’de artık Almanya’yı benimseme hatta yurt edinme eğiliminin varlığından söz edebiliriz. Çünkü dışarıdan bir göz edasıyla Türkiye’ye dair gördüklerini ve duyduklarını şiirlerinde bir manzara olarak sunmaya başlamıştır.

Hatırlayalım, şair bunu Almanya’ya geldiği yıllarda Almanya için kullanırken artık Türkiye için kullanmaya başlamıştır. Bu aynı zamanda içinde gizli bir yabancılaşma da barındırır kanımızca. Türkiye’den manzaralar anlatmıştır ancak anlattıkları eleştirel bir dil de barındırmaktadır.

“(…)

Örümceği besle, eski pasaportunu koy yerine, koyaklarda Gizlenen çığ altında kalmış köyleri düşün

Sel baskınında açık kalmış tv’deki konseri Unut, “deprem düğüne izin vermedi”, diye Manşet atan gazeteyi sakla bir süre daha

(…)” (Zarfı Açılmadık Şiir, Kanun Hükmünde Şiir, T.Ş., s.104) Bir Alman’ın gözünden Türk’ün ve Türkiye’nin nasıl göründüğünü de anlatmıştır. Bu şekildeki bir şiir dili yukarıda söylediğimiz benimseme, kendine

yabancılaşma temanın ters çevrilmişliği görüşümüzü destekler niteliktedir. Çünkü bir başka ülke insanının düşüncelerine vakıf olmak o ülke insanının içine sinmeyi gerektirmektedir. Şiirde dile getirilen tespitler sadece halkın söyleminden çok sanki şairin kendisi artık o milletin bir üyesi olmuş ve gözlemlerini dile getirmiş gibidir.

Çünkü bu söylem dışarıdan bir bakış açısı ve eleştirel bir dil de içermektedir.

“(…)

Bir Almancı’nın gözüyle Türkiye şöyle:

Kahve, erkek, halk çok Mezarlık, nazar, muska çok Hastalık, büyü, âşık çok

Kalp yok, yürek yok, umut yok Masalara serilir gazeteler boyda boya Rüşvet, haksız kazanç çok, çıplak kadın Eti çok, kahramanların yerde kalır kanı

(…)” (Kanun Hükmünde Şiir, K.H.Ş., T.Ş., s.106)

Şair şiirlerinde Almanya’nın belli başlı yerlerini ve mekânlarını kullanır. Bunu kullanırken var olan manzarayı gözler önüne serer. Göz önüne sermek için kullandığı tanımlamalarda kendi kültürüne ait betimsel öğeleri kullandığını görürüz. Ayrıca aynı şiir içinde hem Almanya hem de Türkiye ‘ye dair özellikler bir noktada birleştirilerek anlatılmıştır. Burada dikkatimizi çeken ise Almanya’ya dair tanımlar daha çok pozitif özellikler taşırken Türkiye’ye dair tanımlamalar negatif özellikler taşımaktadır.

“(…)

İşte çok kültürlü bir akşam yine

Rosalinde’de*, bizimkilerin hiç gitmediği Biram köpürmüyor, 30’la gidilir bu sokakta Hangi ulusu arasan var bu adreste

Cazıma kasap havası eşlik ediyor

Bu sokakta bekliyor en güzel orospular Samanlık da yok ki birileri basılsın el eleyken

(…)

Yaşadığımız günler silindir gibi geçiyor üstümüzden:

Kocasını doğradı / karısını hastanelik etti / kızının ırzına Geçti / rüşvet verdi / şişlendi / ben yapmadım, dedi / idamı

(…) (Yerinde Duramayan Şiir, K.H.Ş., T.Ş., s.114-117) (*Berlin’de aydınların gittiği kafe-bar.)

Şiirlerinde konu olarak Almanya’yı kullansa da hep Türk okuru için yazmıştır.

“Gerçekten de Gültekin Emre hep Türk okura yazdı. Çünkü onun vatanı Türkçeydi.

Aslolan oydu. İnsanların etnik kimliğinin onun için hiçbir önemi yoktu.” (Alper, 2017:

122) Her ne kadar Türk okura yazsa da ülkesine dair eleştirisini yapmaktan kaçınmamıştır. Şairin şiirlerinde ülkesine dair gazete manşetlerine yer verdiğini görüyoruz. Bu manşetlere baktığımızda var olan durumun çok da iç açıcı olmadığını ve şairin de bundan rahatsızlık duyduğu için dile getirdiğini düşünüyoruz.