• Sonuç bulunamadı

Alan kelimesinin açıklaması için Persolog bilim adamları, bu terimi Avesta’da geçen Arya, Ari veya “Elen” yani “Olen” kelimesine bağlamışlardır. Bu bakış açısına karşılık Bizans, Arap-Pers, Ermeni, Gürcü yazarlar Alanlar hakkında bu tür isimler zikretmemiştir. Kazi T. Laypanov-İsmail M. Miziyev ise “Alan” etnonimini Türkçe “ulan”/ “oglan” (“oğlan”): “oglan-olan-alan” ile bağdaştırma teşebbüsünün yeterli olduğunu düşünmemektedirler. Türk ve Tatar dillerinde “Alan” kelimesi “ova”, “vadi”, “orman kenarı”, “arazi” anlamına gelmektedir. Belki Alanlar kendilerini “ova halkı” diye adlandırmış olabilirler; çünkü onların büyük çoğunluğu ova ve vadilerde yaşamışlardır1

.

Alanlar Kafkasya’da ilk zamanlar aluan etnik adıyla bilinmektedirler. Bu isim zaman içinde alan, ablan ve avlan şekillerini almıştır2

. Alan kelimesi çağdaş Türk dilli halklarda da korunmuştur. Hemen hemen bütün Türk kabilelerinin eski bölgelerinde, Altay dağları ve Orta Asya’da, “Alan” etnonimleri korunmuştur. “Alandan kelgen” yani “ovadan gelen” deyişi, hala Altay kabilelerinde kullanılmaktadır. Alanlar, Türkmenistan’da “Salır” kabileleri bünyesinde Karamanların bir kolu olarak ayrı bir boy grubu olarak bilinmektedirler. Bu Alanların dili Türkmence’dir ve sayıları 1500 hane kadardır. Anlatılanlara göre onlar Türkmenistan’a göç etmeden önceleri Mangışlak’ta yaşamışlardı ve orada kendilerine ait bir Alan kalesi vardı. V.V. Barthold, İngiliz doğu bilimcisi Hirth’e dayanarak şunları söyler: “Hirth, Türkmenlerin Hunlar tarafından fethedilen Alanların torunları oldukları sonucuna varmakta ve bu vakıanın kabul görmesinin Türkmenlerin soy kütüğünün açıklamasında kullanılabileceği görüşünü savunmaktadır... Karaçay ve Balkarlarda “Alan” etnonimi birbirine hitap

1 Kazi T. Laypanov-İsmail M. Miziyev, Türk Halklarının Kökeni, İstanbul, 2008, s.139. 2 Mirfatih Z. Zekiyev, Türklerin ve Tatarların Kökeni, İstanbul, 2007, s.202.

kelimesi olarak korunmuştur. Ancak, “Alan” kelimesi “hısım”, “akraba” anlamında kullanılmaktadır. Antik ve Orta çağ yazarları, Alanya sözcüğü ile Karaçay’ın yukarı kısımlarına işaret etmektedirler3. Avrupalı araştırmacılarca Alanlar, İran menşeli bir kavim olarak kabul edilmektedir. Çin kaynaklarında “An-tsi”, Romalılar da “Alani” ve Bizanslılar da onlara “Asioi” demişlerdir. Alanlar, klasik Roma devri ve özellikle “kavimler büyük göçleri” dolayısıyla tanınmışlardır. Alanların başka bir adı da “As”tır. “As” adı, Marquart’a göre M.S. IX. yy’a kadar korunmuştur. XI. yy’da yaşayan Harezm’li el-Biruni’nin Tahdid-i nihayetü’l-Mesakin adlı eserinde, Hazar denizi çevresinde yaşayan “Lan” ve “As”lardan bahsedilmiştir. Bu durumda Alanların iki zümreden oluştukları anlaşılmaktadır4

. İskit-Sarmat döneminden sonra bunların “Alanlar” adıyla anıldıkları bilinmektedir. Öncelikle Orta Asya bozkırlarından gelmiş olan Sarmat ve Saka-Massaget kabileleri grubu Alan olarak adlandırılmıştır. Alanlar, Sarmat bölgesinin ve federasyonlarının yeniden bir araya getirilmesinde egemen güç olurken, kendi adlarını onlara geçirirler. Antik dönem tarihçileri Alanların Sarmat halkı olduğunu söylemişlerdir. Bazıları onları İskit, bazıları ise Massaget olarak nitelemişlerdir. İkinci yüzyıldan itibaren antik yazarların yapıtlarında ülkenin ortak adı Alanya olarak geçmektedir5

.

Alan kelimesinin etimolojisi konusunda değişik görüşler olmasına rağmen bunlardan hiçbiri kelimenin Alban sözcüğünden geldiğine ihtimal vermemiştir. Alanlar Kafkas Albanyası’nda yaşadıkları için bu yönde bir düşünce olabilir. Nitekim bugüne kadar Albanların kim olduğu bilinmiyor. Alanlar, M.Ö. I. yy’dan itibaren M.S. VIII. yy boyunca varlığını sürdürmüşlerdir. Albanların ana kitlesi, Hazar denizi sahilinde Kür nehrinin kuzeyine düşen toprakları içine alan Kafkas Albanyasında yaşamaktadır. Muhtemel olarak bu günkü Şirvan bölgesinde yaşadıkları tespit edilmiştir. İskitler ve Sarmatlar döneminde bu bölgede şimdiki Azerbaycanlıların Aluan (Aluank) denilen atalarından birisi yaşamış olmasına da ihtimal verilmiştir. Bu bölgede yaşayanların Alban şeklindeki zati ismi, M.Ö. I. yy’dan itibaren ve M.S. VIII. yy boyunca tüm Kafkas Albanyası sınırları dâhilinde Aluank zati adlarıyla kaydedilmişler; “Alban krallığının yıkılmasından sonra ise her etnoniminin başından geçen sıradan olay gibi

3

Kazi T. Laypanov-İsmail M. Miziyev, a.g.e, s.139-141.

4 A. Nimet Kurat, IV. –XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara, 1972, s.15-16.

Alban zati adı da IX-XIX. yy’lar arasında ülkenin bir köşesinde Arsah’da varlığını sürdürmüştür”6

.

Harita 13. Albanya (Azerbaycan) Bölgesi IV-VII. yy’lar

(Azerbaycan Tarihi Atlası, Red. İ.V. Konovalova, Bakı, 2007, s.15.)

Arkeolojik veriler Alanların ve atalarının Türk dilli oldukları yönündeki tezini desteklemektedirler. Bu verilere göre, Karaçay ve Balkarya’da Hunlar ve Bulgarların buraya gelişlerinden önce Alan şehir ve köyleri vardı. Arkeologlar, XIII. yüzyıla kadar varlığını sürdüren katakomb defin geleneğine bağlı olarak buradaki el aletleri, silah, at koşumu ve seramiklerin oldukça büyük bir kısmının Alanlardan kaldığını tespit etmişlerdir. Bu şehirler ve yerleşim birimlerinin maddi kültürü Türk kültürüdür ve Bulgarların gelişlerinden uzun zaman önce teşekkül etmiştir (katakomblar, balballar, at koşumları vs.). Alanların Türk dilli olduklarına dair S. A. Pletneva, Türkçe’nin Hazar hakanlığında, Alanlarda ve Bulgarlarda alfabe ve resmi dil olarak kabul edildiğini belirtmektedir. IX. yüzyıl yazarı Yosef Ben Gorion da Alanları Türk olarak kabul etmektedir. X. yüzyıl yazarı İbn Dasta’ya göre ise, Tulaslar denilen Türk halklarından bahsedilmektedir. V.A. Kuznetsov’un görüşüne göre “Tulas” “Dağlılar” “Aslar”

6 Mirfatih Z. Zekiyev, a.g.e, s.201-202.

anlamına gelmekle birlikte bunlar Karaçaylar ve Balkarlardır. Kuznetsov’un bildirdiğine göre Alan krallarının Türkçe unvanlar kullandıkları da belirtilmektedir7

.

2.1.1. Kafkasya’da Alanlar

Alanlar hakkında Kuznetsov, “Milattan önceki son yüzyılda Kuzey Hazar, Don ve Ön Kafkasya’da yarı göçebe olarak yaşayan Sarmatlar’dan ayrılarak, (Roma ve Bizans yazarlarının verdikleri bilgilere nazaran) miladi I. yy’da Azak civarına ve Ön Kafkasya’ya geldiler. Daha sonra buradan Kırım, Azak çevresi, Ön Kafkasya, Küçük Asya ve Medya’ya saldırılarda bulundular. O sıralar Alanların temel ekonomisi hayvancılığa dayanıyordu.”Kuznetsov, daha sonra merkezi Kafkasya’da Alanya adını alan bir Alan federasyonu teşekkül ettiğini, VIII-IX. yy’larda ise Alanya’nın Hazar hakanlığı bünyesine girdiğini kaydetmektedir. X. yy’da da Alanlar Hazarya ile Hıristiyanlığı Alanya’ya ihraç eden Bizans arasındaki dış ilişkilerde önemli rol oynamışlardır. Kuznetsov’un verdiği bilgileri değerlendiren Mirfatih Z. Zekiyev Kuznetsov’un burada Alanlarla ilgili verdiği bilgileri de aynı şekilde kabul etmiştir8

. II. ve III. yy’ın eşiğinde Alanlar, Sarmat boylarını birleştirip büyük bir Alan- Sarmat boy birliği oluşturmuştur. Ammian Martselin, Alanların Azak denizinin kıyısında ve bu bölgenin doğusundaki bozkırlarda yaşadığını ifade etmektedir. Birinci yüzyılın ortalarında Yunan ve Romalı yazarlar Alanların Tuna’nın alt kısımlarında, Don nehri boyunca uzadıklarını ve Kuzey Kafkasya’nın merkezi bölgelerinde yaşadıklarını belirtmektedir. Birinci yüzyılın ikinci yarısında Alanlar Kuban havzasının doğu bölümüne nüfuz etmeye ve Bosfor ile yakın ilişkiler içerisine girmişlerdir. Bunun ardından Darial geçitinden ve Hazar girişinden yollarını açan Alanlar Gürcistan’a, Ermenistan’a, Med ülkesine ve Küçük Asya’ya askeri seferler düzenlemeye başlamışlar9

.

Alanlar, Kafkasya’daki ilk dönemlerde etkili bir güç olarak gözükmüşlerdir. Tasit ve Fiavius Jozef’in M.S. 35-36’daki İbero- Pont savaşında anlattıkları “Sarmatlar” ve “İskitler” büyük olasılıkla Alan topluluğunun daha sonraki kollarını oluşturacak olan “Aorslar” ve “Siraslar”dır. Alanlar, M.S.72’de Hazar’ın güneyine büyük bir sefer düzenlerler. Flavius Jozef’e göre Kral Hinkami’den “İskender’in demir kapılarla kapattığı geçit”in anahtarını aldıktan sonra, “Medya”yı daha sonra bugünkü Ermenistan

7 Kazi T. Laypanov-İsmail M. Miziyev, a.g.e, s.147. 8 Mirfatih Z. Zekiyev, a.g.e, s.189-190.

bölgesini talan ettiler. İber Gürcü Kıralı II. Farasman’la birleşerek Atropaten’i (bugünkü Azerbaycan) istila ettiler10.

Hunlar, 370-375 yıllarında İdil (Volga) nehrini geçince, önce Kafkasya’nın kuzeyindeki Alanların bir kısmını yerlerinden çıkararak batıya doğru gitmişler. Alanların bir kısmı ise Kafkaslardaki dağlara sığınıp ve uzun zaman buralarda kalmışlar. Kafkaslarda yaşayan halk olan Osetinlerin soyu bunlara dayandırılmaktadır. Hunların önünden çekilen Alanlar ise, ilk olarak Dobruca’ya gelip oradan hareketle German kavimlerinden Vandallar ile birlikte Pannonya’ya girmişlerdir. 406 yılında da Vandallar ve Suebler ile birlikte Ren nehrini geçip Galya’ya girmişler. Alanlar bir müddet Galya’nın güney kısmında bulunduktan sonra Vizigotların baskısına maruz kalmışlardır. Vizigot kralı Wallia’nın, 417 yılında, Addar’ın idaresindeki Alanlar ile harbe tutuştuğu bilinmektedir. Bu tarihlerde Alanların bir kısmı artık İberik yarımadasına girmiş bulunuyordu; daha sonra diğer kısmının da oraya geldiği anlaşılıyor. 429 yılında Alanların bir kısmının Vandallar ile birlikte Afrika’ya geçtikleri biliniyor; onların Kuzey Afrika’da kurulan Vandal devletindeönemli bir rol oynadıkları da anlaşılıyor. 483’te Vandal kıralı kendini: “Rex Vandallarum et Alanarum” (Vandallar ve Alanlar kıralı) diye adlandırmıştı. İmparator Justinian zamanındaki Vandal kralı da aynı lakabı taşıyordu11.