Yapı, İstanbul, 2009, s.181.)
3.1.1.1.2. VIII. yy’da Abbasi-Hazar İlişkileri 3.1.1.1.2.1. El-Mansur Dönemi
Abbasiler kanlı bir ihtilal ile iktidara geldikten sonra Abbasi halifelerinin Hazarlarla ilişkileri yeni bir boyut kazanmış ve fiili bir olay haline gelmiştir. Şöyle ki Abbasi halifeleri, Hazar hakanları ile dostluk ilişkilerini geliştirmeye ayrı bir özen göstermişler, hatta onlarla “sıhriyet-akrabalık bağları” kuracak kadar ileri gitmişlerdir. Bunun önemini ilk kavrayan ve bunu bir devlet politikası haline getiren el-Mansur olmuştur. Buna sebeple de, Abbasi devletini gerçek manada kuran ve ilk Abbasi halifelerinden biri olan el-Mansur’un, (754-775) Hazarlara çok ayrı bir önem vermesi, imparatorluğun kuzey hudutlarında, emniyet ve huzurun sağlanmasının ancak Hazarlarla dost geçinmekle mümkün olacağına inanmış olmasıdır. Hazarlar bu sıralarda (762) Ermeniye’ye beklenmedik bir akın yapmışlar. Ermeniler de dâhil pek çok
müslümanı öldürmüşlerdir. Yeni halife, Hazarlarla “sıhriyet bağlarının” kurulmasını uygun görerek bunun içinde Ermeniye valisi Yezid b. Üseyd’e çok özel bir mektup yazarak onun, “Hazar hakanın kızı” veya aristokrat bir Hazar hatunu ile evlenmesini istemiştir73
. El-Mansur, Yezid’e yazdığı mektubunda şunları yazmıştır: “Bundan sonra derim ki; Ermeniyye ve gerisindeki ülkelerde barış ve emniyet ancak Hazarlar ve Hazar hakanları ile sıhriyet bağları kurmakla sağlanabilir. Bana göre senin ilk işin bir an önce Hazarlarla sıhriyet bağları kurmak ve ülkede huzuru sağlamak olmalıdır. Aksi halde sen ve bu topraklardaki bütün memurlarının geleceğinden, Hazarlar bakımından çok büyük endişeler duyuyorum. Çünkü Hazarlar öyle bir kavimdir ki; onlar bir şey yapmak istediklerinde hemen bir araya gelirler ve sonunda bunu mutlaka elde ederler. Bunu iyi düşün ve benim bu yöndeki emrime karşı çıkma. Hazarlarla akrabalık için elinden ne geliyorsa yap. Allah’ın selamı senin üzerine olsun”74. Yezid b. Üseyd bu mektup üzerine Hazar prensesi ile evlenerek75
belli bir zaman evlilik hayatı sürdürdükten sonra hem Hazar prensesi hem de iki oğlu da ölmüştür76. Arapların bunu intikam amacı ile kasıtlı olarak yaptığı dedikoduları ise Hazar hakanını yanıltmıştır. Hazarlar intikam amacı ile Ras Tarhan77
komutasında Arap hâkimiyetindeki Ermenistan ve Tiflis topraklarına saldırarak (H. 145/765) çok sayıda müslümanı öldürmüşlerdir. Bu saldırılara Abbasî ordusu fazla karşılık verememiş, Türkler de kış nedeni ile geri çekilmişlerdir. Ezdi’nin verdiği bilgiye göre Hazarlar tarafından esir alınan müslümanların çoğu soğuktan ölmüşlerdir. Fakat bu saldırılar 779 yılına kadar devam etmiş ve Hazarlar Emevîler zamanında fethedilen Kehatya, Tao (Taveli), Klarcet, Hamzin, Lekz, Alan ülkesi ve Abazya’yı müslümanların elinden almışlardır78
.
Hazarların Ermenniye ve Azerbaycan bölgelerine düzenledikleri saldırıların karşısında Halife el-Mansûr tarafından bölgede güçlü bir askerî birlik oluşturmak için maaşlı kimselerden oluşan profesyonel ordunun yanında, hapishanelerden 8 bin kişi ve inşaat ustalarından oluşan guruplar bölgeye gönderilerek, Kemâh ve Bâbı Vâk şehirlerine yerleştirildi. Ayrıca bölgede Ercişi Suğra ve Ercişi Kübrâ adında iki yeni idarî merkez daha kurularak, buralara Filistin’den getirilen askeri birlikler iskân edildi.
73
Zekeriya Kitapçı, a.g.m, s.147; Şaban, a.g.e, s.85. 74 a.g.m, s.147-148; Mustafa Demirci, a.g.m, s.115.
75 D.M. Dunlop, Hazar Yahudi Tarihi, (Çev. Zahide Ay), İstanbul, 2008, s.193. 76 Zekeriya Kitapçı, a.g.m, s.148-149.
77
RasTarhan’nın “Astarhan” ve “Harezm” adını da taşıdığı hakkında kaynaklarda farklı detaylar vardır. Kişiliği ve ismi hakkındaki tartışmalar hakkında bkz. D. M. Dunlop, Hazar Yahudi Tarihi, (Çev. Zahide Ay), İstanbul, 2008, s. 194, dn. 43.
Nehcevan, Dubeyl, Bâbu’l-Ebvâb gibi şehirler de Abbasî hareketine destek vermiş olan, çoğunluğu göçebelerden oluşan kabileler, çocukları ve aileleri ile birlikte sınır boylarına yerleştirildi. Kabileler bu şehirlerde eskiden olduğu gibi kabilevî bağlılıkları ile yaşayışlarını sürdürmüşlerdir79
.
3.1.1.1.2.2. El-Mehdi Dönemi
El-Mansur’dan sonra hilafet makamına oğlu el-Mehdi geçmiştir (775-785). El- Mehdi, halife olduktan sonra babasının yolunda yürümüş ve Hazarlarla daha önce başlatılmış olan siyasi münasebetleri ve sıhriyet bağlarını geliştirmek istemiş ve bunda başarılı da olmuştur. Onun zamanında hilafet saraylarında birçok Hazar hatunu boy göstermiş ve onlar hilafet camiasının en gözde kadınlarından biri olmuşlardır. Bunların en önemlilerinden birisi de el-Mehdi’nin eşi, Hayzuran hatun idi. Hayzuran hatun, sadece el-Mehdi’nin saygı değer bir eşi olarak kalmamış, aynı zamanda devlet idaresinde son derece etkili, yetkili, sözü tutulur, iradesi geçerli, saygı değer bir Hazar Türk hatunu olmuştur. Abbasi devleti, bu Hazar-Türk hatunu sağ olduğu sürece oğlu namına, onun tarafından idare edilmiştir. Bu asil Türk Hatun’un, daha sonra el- Mehdi’den “iki erkek çocuğu” dünyaya gelmiştir. Hazar Türklerinin kanı dolaşan bu iki kardeş, daha sonra biri “el-Hadi” diğeri ise “er-Reşid” lakabı ile halife olmuşlardır80
.
3.1.1.1.2.3. Harun Er-Reşid Dönemi
El-Hadi’nin vefatından sonra hilafet makamına Harun er-Reşîd geçmiştir (786- 809). Abbasi hilafetine tarihte eşi ve benzeri az bulunan bir ihtişam ve azamet devri yaşatan ve yaklaşık bir çeyrek asır imparatorluğu idare etmiş Harun er-Reşid, anne tarafından asil bir Hazar Türk’ü idi. Harun er-Reşid halife olduktan sonra, Hazar hakanları ile Abbasi halifeleri arasındaki bu kabil sıhriyet bağları da gelişmiş ve daha manalı olmuştur. Artık bu devirlerde, iki devlet arasında yüksek seviyeli ziyaretlerde başlamış bulunuyordu81
. Hârûn er-Reşîd zamanında, el-Mansur döneminde Abbasi hareketine destek vermiş olan kabilelerin Musul bölgesindeki kolları da ağır vergilerden kurtulmak için bu bölgeye göç etmişlerdi. Doğal olarak bu gelişmeler bölgede kabile reislerini hem idarî hem de askerî bakımdan nüfuzlu bir duruma getirmişti. Hârûn er- Reşîd dönemine kadar vergi alınmayan Azerbaycan’daki sınır halkından halifenin
79 a.g.m, s.116.
80 Zekeriya Kitapçı, a.g.m, s.149-150. 81 a.g.m, s.150.
bölgeye atadığı Vali Sa‘îd b. Süleym, haraç toplamaya kalkışınca bölgedeki kabile reisleri toplanarak şöyle demişlerdi: “Ya Emir! Şimdiye kadar bu topraklardan hiç vergi alınmadı. Çünkü burası düşman kılıcının ağzıdır. Halk Hazarlara karşı savaşmaktadır.”
Sonraki yıllarda Araplar ile Hazarlar arasında Hârûn er-Reşîd dönemine kadar sınır çatışmaları niteliğinde hafif savaşlar meydana gelse de ciddi anlamda Arap-Hazar savaşlarından söz edilmemektedir. Mesela H. 182 (798-799) yılında Hazarların Derbent geçidini aşarak Azerbaycan bölgesindeki müslümanları öldürmeleri üzerine, Halife Huzeyme b. Hazim komutasındaki bir orduyu Hazarlara karşı göndermiş ve onları Ermeniye’den çıkarmışlardır. Araplar bu süreçte ellerinden geldiğince Hazarlara karşı barış yanlısı bir politika izlemişlerdir. Şüphesiz bunda kendi iç işlerindeki çalkantılı dönemlerin de etkisi vardır. Ülkenin her yanında patlak veren isyanlar, güçlü rakipleri Hazarlara karşı ellerini kollarını bağlıyordu. Her iki devlet arasındaki son büyük savaş Hârûn er-Reşîd döneminde meydana geldi. Bu savaşın sebepleri hakkında Arap kaynakları iki farklı rivayet aktarmaktadırlar: Bunlardan birincisi halife el-Mansûr döneminde olduğu gibi Abbasilere gelin giden Hazar prensesinin doğum esnasında ölmesi üzerine odaklanmıştır. Azerbaycan ve Ermenistan valiliğine gönderilen Fadl b. Yahya el-Bermekî Kafkaslarda süregelen kargaşayı önleyemeyince, bir türlü güç yetiremediği Hazar hakanını evlilik yolu ile barışa zorlamak istedi. Hakan da onun bu evlilik teklifini kabul etti ve kızı Sitit’i (subt) Vali Bermekî ile evlendirdi. Ancak önceki evlilikte olduğu gibi bu Türk kızı da çok sürmeden öldü. Hazar hakanına yine bu ölüm olayının doğal olmadığı, intikam amacıyla gerçekleştirildiği anlatıldı. Bunun üzerine Hazarlar büyük bir ordu ile harekete geçerek Abbasî topraklarını yağmalamaya başladılar. Fakat müellifler bu rivayet üzerinde fazla durmamakta diğer olaya atıf yaparcasına bundan kısaca bahsetmektedirler82
. Kaynaklarda ikinci rivayet daha detaylı anlatılmaktadır: Bu rivayette Kafkaslardaki Ermenilerin isyanları ve Arap idareciler arasındaki çekişmenin yol açtığı olaylar sebep olarak gösterilmektedir. Hârûn er-Reşîd Kafkaslardaki sorunları çözmek için Said b. Selm Kuteybe el-Bahilî’yi bölgeye vali olarak tayin eder. Ancak gerek yerli halk, gerekse orada hali hazırdaki vali Necm b. Haşim, Hârûn er-Reşîd’in gönderdiği valiye isyan ederler. Said Arapların kabul ettiği eski vali Necm’i yakalayıp öldürünce bölgede durum iyice karışır. Bölgede önemli bir nüfuza sahip olan ve uzun süredir valilik yapan Necm ailesi bu durumu kabullenmek istemezler. Necm’in oğlu Hazarlara sığınarak yeni valiye karşı savaş başlatır. Hazar
82 Mustafa Demirci, a.g.m, s.116-117.
meliki de bu talebe 100.000 kişilik bir orduyla destek vererek Bab şehrine gelir. 799 yılında meydana gelen bu savaşta Hazarlar bir süre (70 gün) Ermeni topraklarında kaldıktan sonra geri çekilirler. Hazarların Abbasilere karşı son seferi 798-799 yılındaki seferdir. Artık bu tarihten sonra Hazarların yıkılışına kadar iki devlet arasında vuku bulmuş herhangi bir savaş tespit edilememektedir. Bundan sonra iki taraf arasında ticarî ilişkiler ve barışçı politikalar öne çıktı. Hazar şehirleri IX. yüzyılda artık güney- kuzey, doğu-batı ticaret trafiğinin ve temaslarının merkezi haline geldi. Bölgede Bulgarların belirleyici olmaya başladığı X. yüzyıla kadar da durum böyle devam etti. Bölgenin İslamlaşması bu sükûn ve istikrar devresinde olmuştur. Gürcü bir Aziz’in Abazya üzerinden Hazarya’ya gidişini hikâyesini anlatan biyografisine göre IX. yüzyılın başlarında Hazar ülkesinde vahşi, küstah, yalnız tek tanrıya (Gök Tanrı İnancı!) inanan insanlar yaşamaktadır. Yalnız bazı köy ve şehirlerinde Hıristiyanlar yaşamaktadır. Hazarların Yahudiliği benimsemeleri de bu dönemdedir83
.
3.1.1.1.3. IX. yy’da Abbasi-Hazar İlişkileri
IX. yüzyılda Hazarlar ile müslümanlar barış ortamına girmiştir. Kafkasya ve Hazar çevresi sakinleşmiş, Hazar hakanı ile Abbasi halifesi bir çeşit saldırmazlık sürecine girmişlerdi. IX. yüzyılın büyük bölümünde Hazarlar ile müslümanlar arasında barışın hüküm sürdüğü bu ortamda bu bölgedeki İslamlaşmanın temelleri büyük oranda tacirler, zanaatkârlar, muhacirler ve tebliğci din adamları tarafından desteklenmektedir. İki taraf arasındaki ticarî ilişkiler, X. yüzyıldan itibaren artmaya başlamıştır. Barış ortamı Hazar ülkesini, Müslüman tüccarın en çok ticaret yaptığı sahalardan biri haline getirmiştir. Bunun bir devamı olarak din ve bilim adamları da Hazarlar arasında faaliyet göstermeye başlamışlardır84
.
3.1.1.1.3.1. El-Memûn Dönemi
Harun er-Reşid’in ölümünden sonra el-Memûn halife olmuştur (813-833). Kaynaklarda onun, bu hilafetinin ilk yıllarında Cürcâniye’den Hazar yurtlarına yeni bir sefer yaptığı ve birçok yeri ele geçirdiği ayrıca sınır boylarındaki Hazar hanlarını, İslam dinine çağırdığı bildirilmektedir. Diğer taraftan zaten, Merâcil adında bir Türk anasından dünyaya gelen el-Memûn; Türkler ve Türk büyüklerine gösterdiği yakın ilgi
83 a.g.m, s.117-118.
ve onları İslam’a çağırmakla tanınmıştır. Bu bakımdan o; halife olduktan sonra, Hazar hakanları ile bir hayli bozulmuş olan söz konusu ilişkileri düzeltmek için yoğun bir çaba göstermiş ve bunda da başarılı olmuştur. Onun halifelik döneminde iki taraf arasındaki yüksek seviyeli ziyaretlerde tekrar başlamış oluyordu. Dönemin saraya yakınlığı ile bilinen büyük Arap edibi el-Câhız, bu hususta şöyle demektedir; “Bir gün el-Memun’un vezirlerinden Fazl b. Sehş’in yanına geldim. Bir de ne göreyim, Hazar hakanının elçisi orada idi. Elçi hala hakanın kız kardeşinin ölümünden bahsediyordu”85.
3.1.1.1.3.2. El-Mutasım Dönemi
El-Mutasım (833-842) anne tarafından Türk olan bir Abbasi halifesi idi. Hazar Türklerinin güçlü yapılarını iyi bilen el-Mutasım; Bağdad ve hilafet ordusunun Hazar Türkleri onun döneminde hilafet ordusunun en vurucu birliklerinden biri olmuştur. El- Mutasım daha sonra, bu Türkler için Samarra şehrini inşa ettiğinde, hilafet ordusundaki Hazar birliklerine ayrı bir özen göstermiş ve onları da Samarra’ya yerleştirmiştir. Samarra’daki Türk birliklerinin yerleşim bölgeleri hakkında çok ayrıntılı bilgiler veren el-Ya’kubi; Hazarların Samarra’da Türk mahallelerine komşu bir yere ve kendi adları ile anılan müstakil bir mahalleye yerleştirdiklerini bildirmektedir86
. Mu’tasım zamanında, H. 240 (854-855) yılında ünlü Türk komutanlardan Ermeniye valisi Boğa el-Kebir, terk edilmiş ve harabe haldeki eski Şemkur şehrini tamir ettirerek; Hazar ülkesinden İslamiyeti kabul etmek isteyen bir topluluğu şehre yerleştirmiştir87
.
Hilafet ordusundaki bu Hazar Türkleri yanı sıra, bu dönemlerde hilafet ülkelerine çeşitli vesilelerle Hazar yurtlarından birçok yetenekli Türk gelmiş ve onlar hilafet camiasının en önde simaları, hilafet ordusunun en gözde komutanları ve devlet hizmetinde en yüksek mevkilerde emeği geçen en etkin kimseler olmuşlardır. Bunlardan biri de en birincisi, Aytak idi. Bu güçlü, kuvvetli, kahraman görünüşlü Hazar Türkü; el- Mutasım’ın daha ilk şehzadelik yıllarında dikkatini çekmiş, onu yakın çevresine almış ve özel olarak kurduğu “Türk muhafız birliğinin” komutanı yapmıştır. İslam tarihçisi et- Taberi bize, bu hususta şu bilgileri vermektedir: “Aytak, Hazar asıllı bir köle idi (Bağdat’ta bulunuyordu) el-Mutasım onu 814’li yıllarda satın aldı ve çevresine yerleştirdi. O; kahraman yiğit yapılı, yiğit görünüşlü ve gözünü budaktan sakınmayan
85 Zekeriya Kitapçı, a.g.m, s.150-151. 86 a.g.m, s.151.
cesur bir adamdı. El-Mutasım’ın zamanında şanı yüceldi ve el-Mutasım, hilafet makamına ait birçok görevleri ona devretti”88
.
3.1.1.1.3.3. El-Vâsık Dönemi
El-Mutasım’dan sonra el-Vâsık (842-847) dönemi başlamıştır. El-Vâsık zamanında da Aytak’ın yıldızı parlamaya devam etmiş ve hilafet ülkelerinde halifeden sonra ünü en fazla duyulan çok etkin bir komutan ve devlet adamı olmuştur. Hazar- Arap ilişkileri açısından önemli bir gelişmenin varlığı bu dönem söz konusudur: O da, el-Vâsık’ın halife olmasından sonra Ye’cûc ve Me’cuc seddinin yeri ve yapısı hakkında bir şeyler öğrenme merakına kapılması ve bu seddi araştırmak üzere, Türk asıllı büyük saray astronomu Muhammed Musa el-Harezmî ve Sellâm et-Tercüman da dâhil kalabalık bir heyetle Hazar yurtları ve o bölgenin askeri Hazar valisi olan Tarhan’a göndermesidir. Sellâm et-Tercüman sarayın özel tercümanlarından birisidir. Onun aslen bir Hazar Türkü olduğu zikredilmektedir. Onun Türkçe bildiği ve Hazar yurtlarını çok yakından tanıdığı için çok özel olarak bu keşif heyetinin başında Hazar yurtlarına gönderildiği anlaşılmaktadır. Sellâm et-Tercüman 50-100 kişiye yakın kalabalık bir heyetle Hazar yurtlarına gitmiş Yecûc ve Me’cûc’un yerini bulmak için buralarda uzun süre gezip dolaşmış ve üstelik bu Arap delegasyonu Hazar tarhanının çok yakın ilgi ve himayesini görmüştür. Bütün bunlar Hazar-Arap ilişkilerinin el-Vâsık döneminde de çok iyi bir durumda olduğunu göstermektedir89
.
3.1.1.1.3.4. El-Mütevekkil Dönemi
El-Mütevekkil döneminde, Aytak’ın askeri ve idari sahalardaki başarısı daha da artmıştır. Değerli tarihçi et-Taberi, onun bu heybetli durumunu birkaç cümle ile özetlemiş ve şöyle demiştir: “el-Mütevekkil halife olduğunda, Aytak, ordu ve devletin en zirvesinde ve hilafet ordularının başkomutanı idi. Asıl “ordu” ayrıca; “el-Mağribe”, “Türkler” ve bütün “Mevâli” birlikleri tamamen ona bağlı idi. Ayrıca “el-Berîd” ve “el- Hicabe” bakanlığı onun elinde olduğu gibi, hilafet sarayı ve halifenin korunması görevi de ona verilmişti.” Hilafet makamında her ne kadar el-Mütevekkil bulunuyorsa da, devletin askeri ve idari bütün işleri Aytak’ın elindedir. Halife ona bir “baba” gözü ile bakıyordu. Ayrıca o; Mekke ve Medine gibi kutsal şehirlerin valisi ve bir diğer ifade ile
88 Zekeriya Kitapçı, a.g.m, s.151. 89 a.g.m, s.152.
buralarda emniyet ve huzurun temin edilmesinden sorumlusudur. Bu Hazar Türkü, 848 yılında hac için Mekke’ye geldiğinde yer yerinden oynamış bu kutsal şehirlerin bütün camilerinde, minber ve mihraplarda, Cuma ve bayram namazı hutbelerinde onun için dualar edilmiştir. Sonunda El-Mütevekkil onun bu etkin kişiliğinden korkmuş ve bir suikastla onu öldürmüştür90
.