• Sonuç bulunamadı

AK Parti Dönemi’nde Türkiye-İsrail Arasındaki Anlaşmalar (2002-2018)

3. İKİLİ İLİŞKİLERDE KRİZLER VE YUMUŞAMALAR (2008-2018)

3.10. AK Parti Dönemi’nde Türkiye-İsrail Arasındaki Anlaşmalar (2002-2018)

Filistin meselesine yaklaşımından veya iki ülke arasındaki olumsuzluklardan bağımsız seyrini sürdürmeye devam etmiştir. Bunun en güzel örneği ise iki ülke arasındaki yıllar boyu artış halindeki ticaret hacminde kendini göstermiş olmasında yatmakta olup, AK Parti’nin Orta Doğu’da daha aktif bir dış politika izlemesinin ve bölgedeki entegrasyonu da söz konusu ilişkilerin gelişimi açısından önem arz etmektedir.

Bu doğrultuda iki ülke arasında Mart/2004’te Manavgat suyunun 20 yıl boyunca İsrail’e satılması konusunda anlaşmaya varılmıştır.443 Orta Doğu coğrafyasında en çok ihtiyacı hissedilen konuların başındaki su için İsrail’in Suriye’ye karşı Golan Tepeleri için verdiği mücadeleden bahsedilmiştir. Türkiye ise 1997 yılında o coğrafyanın su ihtiyacına katkıda bulunmak amacıyla Manavgat nehri üzerinde arıtım tesisi kurmuştur. Söz konusu anlaşma kapsamında toplam su satış tutarının 50 milyon metreküp olacağı planlanmıştır. Söz konusu proje 2004 yılında Türkiye ve İsrail arasındaki anlaşma ile hayata geçirilmiştir. Fakat birlikte, anlaşma projenin yüksek maliyeti neticesinde Nisan/2006’da iptal edilmiştir.444

Türkiye’nin yerli holdinglerinden olan Zorlu Grubu ise; enerji alanında İsrail’e Mayıs/2004 tarihinde üç adet doğal gaz santralinin inşası, uzun dönem bakımı ve işletmesi için anlaşma imzalamışlardır.445 Grubun söz konusu santrallerden Dorad Doğal Gaz Çevrim Santrali’nde %25, Ramat Negev ve Ashdod Doğal Gaz Kojenerasyon Santrali’nde %42.15

441

Caroline B. Glick, “The Strategic Case For Kurdistan”, Jerusalem Post, 31.08.2017, https://www.jpost.com/Opinion/The-strategic-case-for-Kurdistan-503922, (Erişim Tarihi: 15.09.2018).

442

“Erdoğan'dan referandum yorumu: Bunun kıymeti harbiyesi var mı, kim tanıyacak?”, Habertürk, 26.09.2017, https://www.haberturk.com/erdogan-dan-referandum-yorumu-bunun-kiymeti-harbiyesi-var-mi-kim-taniyacak- 1648780, (Erişim Tarihi: 15.09.2018).

443

“Türkiye ile İsrail arasındaki su anlaşması imzalandı”, Vatan, 04.03.2004, http://www.gazetevatan.com/turkiye-ile-israil-arasindaki-su-anlasmasi-imzalandi-23640-gundem/, (Erişim Tarihi: 05.10.2018).

444

“BN:3 - 6 Nisan 2006, Manavgat Nehrinden İsrail´e Su Satışı hk.”, 06.04.2006, http://www.mfa.gov.tr/bn_3- --6-nisan-2006_-manavgat-nehrinden-israil_e-su-satisi-hk_.tr.mfa, (Erişim Tarihi: 05.10.2018).

445

98 ortaklık payı bulunmakta olup, ilgili santraller ülkenin enerji ihtiyacının yüzde 7’sini karşılamaktadır.446

Nisan/2005’te Türkiye, Filistin ve İsrailli iş adamlarını bir araya getiren “Ankara Forumu” toplanmış, forumda Filistin Odaları Federasyonu, TOBB ve İsrail Ekonomik Organizasyonları Federasyonu gibi üst düzey kuruluşlar yer almıştır. Söz konusu forum uyarınca üç ülkenin ekonomik iş birliğini daha üst seviyelere çıkarmak için neler yapılabileceği ve Filistin-İsrail barış sürecine iş adamlarının ne tür katkılar verebileceği konuları tartışılmış olup, forum üç ülkenin ilk özel sektör diyalog mekanizması olma özelliği taşımıştır.447 Forum ikinci toplantısını Haziran/2005’te Doğu Kudüs’te, üçüncü toplantısını ise Eylül/2005’te İstanbul’da toplamış, üçüncü toplantıda Filistin Serbest Sanayi Bölgesi’nin (Eretz Bölgesi) yeniden hayata geçirilmesi için Ankara Forumu kapsamında kurulacak bir şirketin altyapısı üzerinde tartışılmıştır.448 Ayrıca, 1 Mayıs 2005 tarihinde Erdoğan, Ariel Şaron’la iki ülke arasındaki ticari ve ekonomik potansiyelleri görüşmüş ve taraflar arasında Sınai Araştırma ve Geliştirme Alanında İşbirliği Anlaşması imzalanmıştır.449

7 Mart 2007 tarihinde Türkiye-İsrail arasında Kudüs’te imzalanan Türkiye-İsrail Karma Ekonomik Komitesi III. Dönem Toplantısı Mutabakat Zaptı onaylanmış, bu kapsamda iki taraf arasındaki ticari engelleri kaldırmak amacıyla "Standardizasyon, Uygunluk Değerlendirmesi ve Metroloji Alanında İşbirliği Anlaşması" imzalanmıştır. Bu kapsamda taraflar; özellikle kablolar, inşaat demiri ve plastik torbalar sektörlerinde damping ile karşılaşıldığında, yerli sanayilerinin hassasiyetlerini ele almışlar, İsrail tarafınca çimento ve yaş mayaya uygulanan anti-damping önlemlerinin uzatılmaması imkanının araştırılması hususunda anlaşmışlar, özellikle şarap, matzos ve gıda paketleme için gerekli ihracat-ithalat belgelerine ilişkin olarak ilgili bakanlık ve kuruluşları arasındaki iletişim ve temasların geliştirilmesini kararlaştırmışlar, Türkiye’ye cam ithalatına ilişkin prosedürleri gözden geçirmişler ve "Sosyal Güvenlik Sözleşmesi’ni 2007 yılı içerisinde imzalamak konusunda istekli olduklarını ifade etmişlerdir.450

446

http://www.zorluenerji.com.tr/tr/kurumsal/3/hakkimizda, (Erişim Tarihi: 05.10.2018).

447

“Ankara Forumu - Filistin, Türkiye ve İsrail Ekonomik İşbirliği Toplantısı Gerçekleştirildi”, http://www.tepav.org.tr/tr/haberler/s/65, (Erişim Tarihi: 04.07.2018).

448

“Ankara Forumu Üçüncü Kez Toplandı”, 27.04.2005, http://www.tepav.org.tr/tr/haberler/s/82, (Erişim Tarihi: 04.07.2018).

449

“Erdoğan, Şaron'la görüştü”, BBC Türk, 05.05.2005, http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2005/05/050502_erdogan_israel.shtml, (Erişim Tarihi: 05.10.2018).

450

“Milletlerarası Andlaşmalar”, Resmi Gazete, 31.08.2007, http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2007/08/20070831-6.htm, (Erişim Tarihi: 05.10.2018).

99 Türkiye-İsrail arasındaki askeri alandaki ticaret AK Parti döneminde de devam etmiştir. 2008 yılında İsrailli firma Aeroneutics’ten Güneydoğu Anadolu’daki operasyonlarda kullanılmak üzere 15 milyon USD karşılığında 3 adet Aerostar tipi insanız hava kiralanarak daha sonra yine aynı maksatla 183 milyon USD karşılığında 10 adet insansız hava aracı olan Heron alımına ilişkin anlaşma yapılmıştır.451 Fakat kiralanan söz konusu 3 araçtan 1 tanesinin düşmesi, diğer ikisinin ise teknik arızlar sebebiyle etkin kullanılamaması Türkiye’nin ilgili uçakları 2012 yılında iade etmesine neden olmuştur.452 Yine AK Parti döneminde savunma sanayi alanında 160 milyon USD tutarında “SAR” sistemleri, 120 milyon USD tutarındaki F- 4 ve F-16 savaş uçaklarından elde edilen görüntülerin anında yere indirilmesini sağlayan “Datalink 16” projesi ihaleleri İsrail’e verilmiş ve İsrail firması Hatehof firmasının “Navigator” aracı model alınarak geliştirilen mayına karşı korumalı “Yürüyen Kale” kara araçları ihalesini Türk BMC firması kazanmıştır.453

2010 yılında ikili ilişkilerin dibe vurduğu Mavi Marmara krizinden sonra Türk Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, İsrail’in “ekonomik partnerini” kaybettiğini ifade etmişse de454, dış ticaret hacminin yıllar itibariyle arttığı ileride tablo halinde verilecek rakamlardan anlaşılmaktadır. 2015 yılında başlayan iki ülke arasındaki normalleşme adımları neticesinde, Mavi Marmara krizinden doğan tazminata ilişkin anlaşma 28 Haziran 2016 tarihinde “Türkiye Cumhuriyeti ve İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşması” adı altında imzalanmıştır. Söz konusu anlaşma kapsamında ise saldırıda hayatını kaybedenlere 20 milyon USD ödeneceği, söz konusu miktarın Anlaşmanın imzalanmasından itibaren 25 iş günü içerisinde hesaplarına yatırılacağı ve vefat edenlerin yasal mirasçıları tarafından istenildiği takdirde alınabileceği ifade edilmektedir. 455

451

“Heron projesinin İsrailli personeli de geri gidiyor”, Time Turk, 21.01.2010, https://www.timeturk.com/tr/2010/01/21/israil-den-heron-kazigi.html, (Erişim Tarihi: 05.10.2018).

452

“İsrail'e İHA'lar iade edilecek”, Sabah, 27.10.2012, https://www.sabah.com.tr/ekonomi/2012/10/27/israile- ihalar-iade-edilecek, (Erişim Tarihi: 05.10.2018).

453

“İnsani Gemi’yi Vuran İsrail’le 3.3 Milyar Dolarlık Ticaret, 2 Milyar Dolarlık ‘Savunma’ İşimiz Var”,

Hürriyet, 01.06.2010, http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/insani-gemi-yi-vuran-israil-le-3-3-milyar-dolarlik-

ticaret-2-milyar-dolarlik-savunma-isimiz-var-14896280, (Erişim Tarihi: 05.10.2018).

454

“Çağlayan: İsrail En Büyük Ekonomik Partnerini Kaybetti”, Hürriyet, 07.09.2011, http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/caglayan-israil-en-buyuk-ekonomik-partnerini-kaybetti-18665295, (Erişim Tarihi: 05.10.2018).

455

“Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/754) ve Dışişleri Komisyonu Raporu”,

100

Yıllar Toplam İthalat (Bin

USD) Toplam İhracat (Bin USD) Toplam Hacim (Bin USD) 2003 459.488 1.082.998 1.542.486 2004 714.143 1.315.292 2.029.435 2005 804.691 1.466.913 2.271.603 2006 782.149 1.529.158 2.311.308 2007 1.081.743 1.658.195 2.739.938 2008 1.447.919 1.935.235 3.383.154 2009 1.074.727 1.528.459 2.603.186 2010 1.359.639 2.080.148 3.439.786 2011 2.057.314 2.391.148 4.448.462 2012 1.710.401 2.329.531 4.039.932 2013 2.417.955 2.649.663 5.067.618 2014 2.881.262 2.950.902 5.832.164 2015 1.672.501 2.698.139 4.370.640 2016 1.385.605 2.955.545 4.341.150 2017 1.505.074 3.409.532 4.912.552 2018/07 908.226 1.955.887 2.864.113

Rakamlar www.tüik.gov.tr adresinden 06.10.2018 tarihinde alınmıştır.

Türkiye’nin İsrail’e ihraç ettiği başlıca ürünler; binek otomobilleri, demir çelik ürünleri, izole edilmiş kablo ve teller, mücevherci eşyası ve aksamı, plastik eşyalar, konfeksiyon ürünleri, beyaz eşya, seramik ürünleri ve çimento olarak yer alırken, ithal edilen ürünler arasında petrol yağları, propilen ve diğer olefinlerin polimerleri gibi ürünler yer almıştır. Ayrıca 2017 yılsonu itibariyle İsrail, Türkiye’nin 21. en büyük ticaret partneri olarak yerini almıştır.

101 SONUÇ

Bu çalışmada, Türkiye-İsrail ilişkilerinin istikrarlı bir şekilde olumlu seyirde izlemesi gibi aksiyoloji yüklü bir güdüden bahsedilmek istenmiştir. Her iki devlet nezdinde de ilişkileri krize sokan yaklaşımlarından ziyade, ilişkileri güçlendirecek politika ve eylem planlarını ortaya koyabilmek yararlı olabilecektir. Başka bir anlatımla, iki devlet arası ilişkilerin olumsuz seyrinden bahsediliyorsa bu durumun sorumlusu olarak her iki devleti de görmek ve bu çerçevede meseleye yaklaşmak gerekmektedir. Dolayısıyla çalışmanın bu bölümünde Türkiye ve İsrail nezdinde ilişkileri olumlu seyrine oturtabilecek çıkarımlarda bulunulmuştur. Bu noktada ise temel yöntem ikili ilişkilerde krize sebebiyet veren politikalar temelinde, diğer bir ifadeyle, iki ülke arasındaki ilişkiler ekseninde izlenmesi/izlenmemesi gereken politikaları ortaya koymaktır. Bununla birlikte ilişkilerin mevcut durumuna ait yönlendirici tespitler de bu bölümde ele alınmıştır.

İlk olarak, AK Parti hükümetlerinin dış politika söyleminde siyasi ve dini anlamda muhafazakarlığın etkili olduğu bilinmektedir. Hatta bu durum AK Parti dönemi TDP’sinde Orta Doğululaşma gibi ithamları bile beraberinde getirmiştir. TDP’nin geneline hâkim olan bu söylemden Türkiye-İsrail ilişkileri de etkilenmiştir. Öyle ki AK Parti hükümetleri döneminde İsrail ile ilişkilerde Türk tarafının sık sık dini referanslarla İsrail’in politikalarını eleştirdiği görülmektedir. O halde en azından söylemsel düzeyde Türkiye’nin, İsrail’le kriz dönemleri sonrasında ilişkileri düzeltebilmek adına keskin olmayan ifadeleri kullanması gerekmektedir. Halihazırda İsrail’in örneğin Filistin’e yönelik politikası tüm evrensel değerlere ve neredeyse bütün hukuksal metinlere aykırılık teşkil etmektedir. Ancak bu tarz evrensel ve kucaklayıcı bir eleştirel dil yerine yalnızca Müslümanları kucaklayıp diğerlerini dışlayan dini söylemler ilişkilerin olumsuz seyrine katkı sağlamaktadır. Burada kastedilen, AK Parti hükümetinin söylemlerinde Filistin meselesinin yoğun olarak İslam’ın davası olarak yorumlamasıdır. Zira bu yaklaşım İslam coğrafyasında karşılık bulmakla birlikte, İslam harici coğrafyada fazlaca önemsenmeyebilmektedir.

İkinci olarak AK Parti hükümetleri öncesinde muhafazakâr siyasi partilerin İsrail’e yönelik kesin ve keskin eleştirel dilini sınırlayan askeri bürokrasiden bahsetmek mümkündür. Keza RP’nin bu diline rağmen, askeri bürokrasi İsrail ile ilişkilerin olumlu seyrinde ilerlemesini hükümete dayatmıştır. Şüphesiz, dış politikada karar alma sürecinin tümüyle sivilleşmesi ve askeri bürokrasinin AK Parti hükümetleri döneminde TDP karar alma sürecindeki dayatıcı rolünden uzaklaştırılması olumlu bir gelişmedir. Ancak İsrail’e yönelik

102 eleştirel yaklaşımda en azından bazı karar alma kanallarının bunun dışında durması veya daha ılımlı davranması, İsrail’e karşı takınılacak tutumlarda hareket imkânı sağlayabilir. Örnek vermek gerekirse Cumhurbaşkanlığı makamı İsrail’e yönelik sert bir dil kullanırken, Dış İşleri Bakanlığı’nın aynı sert dilden ziyade daha esnek bir şekilde eleştiriye katılması, sonrasında TDP’nin aksi yönde manevrada bulunması bakımından manevra alanı sağlayacaktır. Kısaca ifade etmek gerekirse geçmişte askeri bürokrasi tarafından dayatıcı şekilde ilişkilerin çıkmaza girmesinin engellenmesi, günümüzde sivil bürokratik kurumlar tarafından ve herhangi bir dayatma içermeden yapılabilmektedir. Dış politika söyleminde bu tarz bir yaklaşım farkı, TDP’nin İsrail ayağında farklı politika seçeneklerinin gündemde kalabilmesini ve manevra elastikiyetini mümkün kılabilecektir.

Üçüncü olarak, Türkiye’nin özellikle İsrail ile yaşanan kriz dönemlerinde kullandığı sert söylemlere rağmen iki devlet arasındaki örneğin ekonomik ve askeri antlaşmaların sekteye uğramadan sürdüğü görülmektedir. Bu ise Türkiye açısından bakıldığında İsrail ile kriz dönemi ilişkilerinin iç politikada seçmenleri konsolide etmek için kullanıldığı izlenimini yaratmaktadır. Dış politikaya yönelik böylesi bir “içselleştirme” ve iç politikada AK Parti hükümetlerine katkı sağlamaktadır. Ancak özellikle küreselleşme sürecinde bilişim alanında yaşanan gelişmeler bizatihi toplumların kendisini dış politika karar alma sürecinin etkin bir aktörü haline getirmiştir. Davos Krizi, Mavi Marmara ve İsrail’in özrü gibi konular iç politikada AK Parti’ye katkı sağlıyorken, bir sonraki krizde ya da krizin yumuşama sürecinde yine AK Parti hükümetinin politika manevrasını daraltmaktadır. İsrail ile kriz sürecinde konsolide edilen seçmenler, krizin sona erme ya da yumuşama sürecinde iktidarlar tarafından krizin tırmanmaya devam ettirilmesi için kullanılabilmektedir. O halde iki ülke arasındaki ilişkilerin iç politikada partilerin siyasi çıkarları için malzeme haline getirilmemesi ilişkilerin olumlu seyri için atılabilecek bir adımdır.

Dördüncü olarak, Davutoğlu’nun stratejik derinlik doktrini ile ortaya çıkan Türkiye’nin Orta Doğu’da bölgesel bir güç olma isteği ve bu istek doğrultusunda Türkiye’nin Ortadoğu bölgesine yönelik ümmet ve Osmanlı devleti mirası söylemini yoğun bir şekilde kullanması, İsrail ile Türkiye’yi karşı karşıya getiren diğer bir husustur. Başka bir anlatımla, Türkiye-İsrail ilişkilerinin yer yer krize sürüklenmesi yalnızca Filistin meselesinin gidişatı ile değil, aynı zamanda Türkiye’nin bölgede artan etkinliğiyle ve Erdoğan’ın söylemlerinin İslam coğrafyasında karşılık bulmasıyla da ilgilidir. Dolayısıyla Türkiye-İsrail arasında yaşanan krizler bu açıdan bakıldığında kısmen doğal algılanmalı ve hemen bir ümmetin davasına çevrilmemelidir. Davutoğlu dönemi ile daha da görünür hale gelen Türkiye’nin bölgede etkin olma isteği -İslamcı dış politika eğiliminin bir sonucu olarak- Hamas gibi dini söylemi

103 önceleyen gruplarla Türkiye’nin yakınlaşmasını da beraberinde getirmiştir. Bu ise örneğin Hamas’ı terörist olarak tanımlayan İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkileri krize sürüklemektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin Hamas gibi yapılarla ilişkisi mevcut seyrinde devam ettiği sürece Türkiye-İsrail ilişkilerinin krizlere gebe olacağı unutulmamalıdır. Öz bir şekilde ifade etmek gerekirse Hamas meselesi İsrail için öncelikli bir konudur. Bu minvalde Hamas ile yakınlaşan bir Türkiye’nin İsrail ile kriz yaşamaya hazırlıklı olması ve buna uygun dış politika eylem planını pro-aktifçe ortaya koyması gerekmektedir.

Beşinci olarak, Filistin meselesine dair İsrail’in tutumu neredeyse bütün hukuksal metinlere ve evrensel insani değerlere aykırı olmasına rağmen Türkiye’nin meseleyi dini çerçevede yorumlayan söylemleri Filistin meselesinin çözümsüzlüğüne katkı sağlamaktadır. Başka bir anlatımla Filistin meselesinin hukuki ve insani yönünü vurgulamak neredeyse bütün toplumların bu konudaki desteğinin alınmasını sağlayabilecekken meselenin yalnızca dini retorikle ifade edilmesi Filistin sorununun neredeyse bir Müslüman-Yahudi kavgası olarak anlaşılmasını ve dolayısıyla Türkiye’nin bu konuda yalnızca Müslüman toplumların desteğini almasını sağlamaktadır. Dolayısıyla Filistin meselesinde Filistin halkının haklılığını uluslararası kamuoyunun geneline yayacak şekilde vurgulamak hem meselenin barışçıl çözümüne hem de Türkiye-İsrail ilişkilerinin olumlu seyrine katkı sağlayacaktır.

Altıncı olarak, diğer iktidarlarla kıyaslandığında AK Parti hükümetlerinin Filistin’deki mezalimi uluslararası topluma özellikle uluslararası örgütler vasıtasıyla sunma kapasitesinin daha yüksek olduğu da belirtilmesi gereken oldukça önemli bir husustur. Bu durum Türkiye ile İsrail’i doğrudan karşı karşıya getirmektense İsrail ile uluslararası toplumu karşı karşıya getirmekte ve Türkiye-İsrail arasında yaşanması muhtemel krizin gerilimini azaltıcı etki yapmaktadır.

Yedinci olarak, Türkiye’nin özellikle AK Parti döneminde Filistin meselesine sahip çıkışı genelde Türkiye ve AK Parti’nin özelde ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uluslararası kamuoyunda popülerliğini, saygınlığını ve prestijini arttıran bir etki yaratmaktadır. Dolayısıyla Filistin meselesine sahip çıkan ve meseleye İslam davası olarak yaklaşan Türkiye’nin İsrail ile zaman zaman kriz yaşamasını beklemek muhtemeldir.

Sekizinci olarak, Türkiye’deki laik çevreler nezdinde bölgedeki diğer bir seküler devlet olan İsrail ile yürütülen ilişkiler laik bir dış politikanın göstergesi olarak görülmüştür. Özellikle 1990’lı yıllarda askeri bürokrasi bunu kullanarak RP’nin İsrail karşıtı hamlelerine müdahale etmek zorunda kalmıştır. AK Parti hükümetlerinin de ülke içindeki egemenliklerini kuvvetlendirinceye kadar İsrail ile iyi ilişkileri bu çerçevede kullandığı ileri sürülebilir. Zira, AK Parti hükümetinin ilk yıllarında Türkiye-İsrail arasında gerçekleşen karşılıklı ziyaretler

104 AK Parti’nin, askeri bürokrasinin halen dış politikasında etkin olduğu yıllarda tepki almasını engellemiştir. Fakat AK Parti iktidarının toplumda yerleşikleşmesi ile beraber AK Parti hükümetlerinin İsrail’e olan yaklaşımlarında bu tarz bir baskı altında kalmadan ve daha esnek şekilde davranabildikleri görülmüştür. Hamas lideri Halid Meşal’in Türkiye’ye davet edilmesi buna bir örnek teşkil etmekle birlikte, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Halid Meşal’in Türkiye ziyaretinin ardından İsrail’i ziyaret etmiştir. Sezer ziyaretinde; Halid Meşal’in AK Parti hükümeti tarafından Türkiye’ye davet edildiğini belirtmiştir. Sezer’in, Meşal’in Türkiye ziyaretinin ülkenin dış politikası ile bağdaşmadığını belirtmesi Türkiye’nin halen Batılı ve demokratik yapısını vurgulamak amacıyla yapılmış bir ifade olduğu iddia edilmektedir. AK Parti ise Türkiye’nin dış politikasını İsrail ile olan ilişkilere bağlamamış, Orta Doğu coğrafyasındaki aktörlerle yapılacak iş birliğinin Türkiye’nin bölgedeki etkin rolünü pekiştireceğine ve bunun da iç politikadaki istikrarı kuvvetlendireceğine inanmıştır.

Dokuzuncu olarak, İsrail bekası için bölgede Arap halklarının parçalanmışlığını istemektedir. Fakat Türkiye’nin bölgede AK Parti dönemi ile birlikte Arap halklarına karşı ortaya koyduğu birleştirici tavır İsrail’i rahatsız etmektedir. Örneğin AK Parti, iktidara geldiği ilk yıllarda ABD’nin Irak işgaline, 1 Mart tezkeresi ile destek vermeyerek Orta Doğu’daki istikrarı koruma yolunda adım atarak Arap halklarının güvenini kazanmıştır. Aynı şekilde TDP’de komşularla sıfır sorun politikası kapsamında AK Parti’nin bölge ülkeleri ile ikili ilişkilerini geliştirmesi İsrail’in tepkisini çekmiştir. Zira Arap Baharı süreci ile birlikte Orta Doğu’daki istikrar ortamı bozulmuştur. Mısır ve Suriye gibi İsrail’in sınır komşuları, kendi iç sorunları ile uğraşır hale gelmiştir. Etrafındaki otoritelerin sarsılması ise İsrail’in bölgedeki manevra kabiliyetini artırmıştır. Orta Doğu’nun istikrarsız coğrafyasında Türkiye’nin yükselen bir güç olarak ortaya çıkışı ise İsrail’i rahatsız etmiştir. Dolayısı ile iki ülke arasındaki krizlerin çıkışında bölgedeki güç yarışının etkisi olduğu düşünülmektedir.

Son olarak, İsrail’in bölgede yaşadığı ciddi güvenlik kaygısı diğer devletlerle olan ilişkilerini de etkilemektedir. Türkiye-İsrail ilişkilerinin seyrini de İsrail’in güvenlik kaygılarından ayrı değerlendirmek mümkün değildir. Nitekim, İsrail’in bu kaygılarının altında yatan temel neden yaşadığı dört büyük Arap-İsrail savaşıdır. İsrail çok iyi bilmektedir ki, Orta Doğu’da kendisine en yakın devlet laik ve demokratik yapısı itibariyle Türkiye’dir. Ayrıca Türkiye, İsrail’in tarihi boyunca bölgede fiilen savaşmadığı ve iyi ilişkilere sahip olduğu devletlerden biridir. Türkiye ve İsrail Orta Doğu’da istikrarın bozulduğu zamanlarda birbirine yakınlaşmaktadırlar. Dolayısıyla söz konusu krizlere ve söylemlere rağmen iki ülke arasındaki

105 ilişkilerin sürekli olarak kriz bağlamında kalması olası gözükmemektedir. Bununla beraber çalışmanın genelinde vurgulandığı üzere Türkiye-İsrail ilişkilerinin seyri Filistin meselesinin barışçıl çözümüne de bağlı olması nedeniyle Kudüs’ün statüsü, Yahudi Yerleşimciler ve Filistinli mülteciler konuları çözülmeden Türkiye-İsrail ilişkilerinin istikrarlı bir şekilde olumlu bir havaya girmesi zor gözükmektedir.

Türkiye ve İsrail, İran ile birlikte Orta Doğu’nun üç önemli gücünden ikisidir. Türkiye ve İsrail tarihi doğası gereği çatışma halinde olan iki devlet değildir. Fakat İsrail bölgedeki güvenliğini sağlamlaştırma adına BM İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ve BM Güvenlik Konseyi’nin kurallarını açıkça ihlal etmektedir. Türkiye ise İsrail’in bu ihlallerine karşı her fırsatta İsrail’e yönelttiği ağır eleştiriler ile İsrail’i politik düzlemde karşısına almaktadır.